Ekonomimiz zor bir dönemden geçiyor ve ekonomimizi etkileyen olumsuz koşullar, tarım makineleri iç pazarını da aynı şekilde olumsuz etkiliyor. İç pazarda geçen yılın ilk döneminde nakit sıkışıklığıyla başlayan...

Ekonomimiz zor bir dönemden geçiyor ve ekonomimizi etkileyen olumsuz koşullar, tarım makineleri iç pazarını da aynı şekilde olumsuz etkiliyor. İç pazarda geçen yılın ilk döneminde nakit sıkışıklığıyla başlayan olumsuz süreç, -kurların artmasıyla birlikte- yerini çok ciddi bir ekonomik durgunluğa bırakmış durumda.

İç pazarda yaşanılan bu olumsuz durumun aksine, ihracatta ise tam tersi bir durum söz konusu. Elimizdeki güncel rakamlara göre, Kasım ayı itibarıyla sektör ihracatımız 2017’nin aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 26 arttı ve 756 milyon dolara ulaştı. Bu sonuç aynı zamanda tüm zamanların rekorunu da beraberinde getirdi. Bu gelişmede ise özellikle ekipman ihracatındaki artış etkili oldu. Yılın sonunda ise 800 milyon dolar barajını aşacağımızı tahmin ediyoruz. Traktör aksam ve parça ihracatıyla birlikte tarımsal mekanizasyon endüstrisinde toplam ihracatın 1 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.

İç pazardaki daralmanın 2019 yılında da -en azından büyük bir kısmında- devam edeceğini tahmin ediyoruz. Sektörümüzde genel kabul gördüğü üzere, iç piyasa büyük ölçüde çiftçi gelirine yani ürün fiyatlarına, zirai kredilere, devlet desteklerine ve iklimsel şartlara bağlı ama buna şimdi bir de güncel ekonomik gelişmeler eklendi. İç pazardaki bu olumsuz koşullar firmaları ihracata zorluyor. Bu yüzden 2019 yılında da ihracatımızdaki artış eğiliminin devam etmesini bekliyoruz.

Tabii burada bazı sıkıntıların da aşılması gerekiyor. Örneğin ihracat pazarlarımız için büyük öneme haiz olan Ticaret Müşavirliklerimizin -Türkiye’de faaliyet gösteren bazı yabancı ülkelerin ticaret ofisleri gibi- başarılı modeller örnek alınarak yeniden yapılandırılması çok önemli. Eximbank desteklerinde de akreditif ile mal satmanın mümkün olmadığı özellikle Afrika gibi bölgeler için farklı sistemler uygulanarak geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin makine ithalatı yapan riski yüksek ülkeler “hedef ülke” statüsüne alınarak, risklerin çift taraflı paylaşımına yönelik özel anlaşmalar yapılmalı ve ihracatçıya yönelik ülke kredisi sağlanmalı. Yine ticaretimizi geliştirecek bir diğer önemli anahtar mal takasıdır. Tütün, pamuk gibi ürünler üretip, takas karşılığı tarım makinesi ithal etmek isteyen ülkeler bulunuyor. Sektörün takas karşılığı ihracat yapabilmesi için ülkeler arasında, bakanlıklar nezdinde ikili anlaşmalar yapılabilir. Bu durumda malın bedeli ihracatçıya ödenmeli, ihracat karşılığı alınacak olan emtialar için TMO gibi kuruluşlar bu anlaşmalara dâhil edilmeli. Diğer yandan imalatçı firmalara verilen devlet desteklerinin yeknesak bir şekilde, belirli bir sistematik dışında uygulanması, desteklerin etki analizinin yapılmaması (desteklerin firmalara olan katkısının ölçülmemesi), desteklerin tam amacına ulaşmasını engellediği gibi rekabetçi bir yapıyı da teşvik etmiyor. Makine sektöründe gelişmiş ülkeler de bizim gibi farklı destekleme modellerini yürütüyor. Fakat bu modeller bir şekilde, fark yaratan firmaların desteklerden daha çok veya öncelikli olarak yararlanmasına imkân tanıyor. Yani bu modeller, daha katma değerli ürünlerin ortaya çıkmasına katkı sağlıyor. Bunlar, ülkelerin sosyoekonomik dinamikleriyle de yakından ilgili olup kümelenme teşvikleri, sektör bazında teşvikler, rekabet düzeyi ve büyüme potansiyellerine göre devlet teşviklerinden öncelikli yararlanma, bölgesel ayrıcalıklar, kâr amacı gütmeyen fon kuruluşlarının belirli sektörlerin yatırımlarını desteklemesi gibi modeller olabiliyor.