İnsanoğlu, tarihin ilk çağlarından itibaren doğal ürünlerde bulunmayan yararlar sağlayacak malzemeler geliştirmek için çabalıyor. Plastik malzemelerin gelişimi de plastiğin özelliklerine sahip sakız ve...

İnsanoğlu, tarihin ilk çağlarından itibaren doğal ürünlerde bulunmayan yararlar sağlayacak malzemeler geliştirmek için çabalıyor. Plastik malzemelerin gelişimi de plastiğin özelliklerine sahip sakız ve şellak gibi doğal malzemelerin kullanımıyla başladı ve ardından kauçuk, nitroselülöz, kolajen, galalit gibi kimyasal olarak değiştirilmiş doğal malzemelerin gelişimiyle devam etti. Günümüzde modern plastikler olarak tanıdığımız tamamen sentetik malzemelerin ise 100 yıllık bir tarihi geçmişi var.

Plastikler, tıpkı ahşap, kâğıt veya yün gibi organik kökenlidir ve plastik üretiminde kullanılan selüloz, kömür, doğal gaz, tuz ve tabii ki ham petrol gibi ham maddeler de doğal ürünlerdir. Plastik, küçük moleküllü polimerlerin birleştirilerek polimerize edilmesi ve böylelikle büyük moleküllü polimerlerin oluşması, bu polimerlerin ise birçok katkı maddeleri ilave edilmesiyle oluşur. Kolay işlenebilen, iklim şartlarına metallerden daha fazla dayanıklılık gösteren ve çok ucuza mal edilebilen plastik, endüstrinin pek çok alanında kullanılır. Modern dünyada gözün alabildiği her yerde plastikler vardır. Giydiğimiz kıyafetlerden tutun da yaşadığımız evlerden, kullandığımız otomobillere kadar her yerde plastikleri görebiliriz. Çocuklarımızın oyuncaklarında, televizyonlarımızda, kullandığımız bilgisayarlarda ve her gün kullandığınız diş fırçasında bile yüksek oranda plastik kullanımı söz konusudur. Bu anlamda plastiklerin, günümüzün ihtiyaçları ile çevreye dair kaygılar arasındaki dengenin sağlanmasını mümkün kıldığı için, bugün olduğu gibi gelecekte de tercih edilen bir malzeme olmayı sürdüreceğini söyleyebiliriz.

MUCİZEVİ MALZEME: PLASTİKLER

“Plastik” terimi, Yunancada döküme uygun anlamındaki “plastikos” ve dökme anlamındaki “plastos” kelimesinden türetilmiş. Bu açıdan, plastik kelimesi, malzemenin üretim sırasında dökülebilirliği veya yoğrulabilirliği sayesinde kalıplanmasına, basılmasına yahut film, lif, tabak, tüp, şişe, kutu ve daha birçok şekle sokulabilmesine yapılan bir göndermeyi de içeriyor.

Günümüzde, iki yaygın plastik malzeme kategorisi bulunuyor: Termoplastikler ve termosetler. Termoplastikler ısıtılarak yeni ürünler elde edilebilir; bu kategorideki bitmiş ürünler tekrar ısıtıldığında plastik yumuşayacak ve tekrar eriyik hale gelecektir. Termoset plastikleri ise sıvı haldeyken bir şekle kavuştuktan sonra katı durumda kalırlar ve termoplastikler gibi yeniden eritilemezler. Bununla birlikte plastik endüstrisinde polivinilklorür (PVC), poliüretanlar, polistirenler, polietilen türevleri, poliolefinler, florlu polimerler, epoksi reçineler, elastomerler, mühendislik plastikleri, biyobozunur plastikler ve biyobazlı plastikler gibi onlarca kategoride plastik türevi kullanılmaya devam ediliyor. Çoğu plastik maddenin sahip olduğu nispeten düşük yoğunluk, bitmiş ürünlerin de hafif olacağı anlamına geliyor. Plastikler, aynı zamanda mükemmel ısı ve elektrik yalıtımı da sağlıyor. Buna rağmen kimi plastikler, gerektiğinde elektrik iletkenleri olarak da kullanılabilirken, plastikler başka maddelere zarar veren birçok maddenin yol açacağı aşınmaya karşı dirençli olmasıyla dikkat çekiyor. Hatta şeffaf plastikler optik cihazlarda bile kullanılabiliyor. Kalıplara dökülerek kolayca kompleks şekil ve form alabilmeleri ise plastiklerin farklı malzeme ve işlevlerle entegrasyon olanağını artırıyor. Bir plastiğin fiziksel özelliklerinin istenen şartları karşılamaması durumunda, güçlendirici dolgular, renkler, köpükleştirici maddeler, alev geciktiriciler, plastikleştiriciler eklenerek malzemenin özellikleri uygulamanın gereklerini karşılayacak düzeye getirilebiliyor.

PARKESİNDEN POLİETİLENE İLERLEYEN DEVRİM

Bilinen ilk plastik, İngiliz mucit Alexander Parkes’ın 1855’te icat ettiği ve “Parkesin” adını verdiği, nitrik ve sülfürik asitlerde çözünen ve bitkisel yağ ile karıştırılan pamuklu iplerden oluşuyordu. Plastik sektörünün dönüm noktası ise Leo Baekeland’ın 1907 yılında ilk gerçek sentetik seri üretim plastiği, yani bakalit maddesini yaratmasıyla gerçekleşmiştir.

Parkesin, 1862’de Londra’da düzenlenen Büyük Fuar’da sergilenince, o dönemde kalıpla şekil verilecek malzemelerde kullanılan ve maliyeti son derece yüksek olan kauçuğun yerini hızla aldı. Madalya, düğme, tarak, bıçak sapı, kart kutusu, kitap kılıfı, kalemlik gibi çok sayıda ve gerekli eşyaların yapımını hem kolay hem de kaliteli hale getiren parkesinin ardından gelen adım ise hayvan hakları savunucularının baskılarıyla şekillenen önemli bir aşamaydı.

19’uncu yüzyıl sonlarında ABD’de bilardo çok popüler olmaya başlamıştı ve kullanılan fildişinden yapılan bilardo topları, binlerce filin katledilmesine neden oluyordu. Hayvan hakları savunucuları bu zalimliğe karşı çıkması ve fildişinin giderek artan fiyatı John Wesley Hyatt isimli mucidin esnek ama güçlü yeni bir plastik türü keşfetmesine yol açtı. Nitroselüloz, kâfur (defnegillerden bir ağaç ve bu ağacın özü) ve alkolün karışımıyla bugün selüloit olarak bildiğimiz plastiği geliştiren Hyatt, bu yeni bir plastik türü ile bilardo topları yapmayı denedi. 15 Haziran 1869’da New York’ta buluşunu patentlendiren Hyatt, 1872’de ise ilk plastik enjeksiyon makinesini üretmiştir. Yüzde 100 plastik olarak bilinen bakalit (fenol formaldehit) ise yine ABD’de 1907 yılında Leo Baekeland tarafından bulundu.

 

Baekeland, kimyasallarla denemeler yaparken, basınç ve ısı kontrolü sağlayan, “Bakelizer” denilen bir aparat yaptı. Bu ekipmanla tamamen sentetik reçine icat eden Baekeland’ın bakaliti eski plastik malzemeler gibi yeni bir şekil içinde kalıplayarak ısıtabiliyor; bakalit soğuduktan sonra ise şeklini sonsuza dek bozulmadan koruyordu ve biyolojik olarak parçalanmıyordu. Böylece bakalit, kısa bir sürede sanayinin her alanında standart bir malzeme halini aldı, hatta Dünya Savaşları sırasında ağır silah yapımında bile kullanıldı. 1932’de naylon ve polivinil klorürün (PVC), ardından 1938’de teflonun ve nihayet 1950’de düşük basınç altında kolay elde edilebilen yüksek mukavemetli polietilen plastiklerin üretimi, endüstride plastik kullanımının giderek daha fazla artmasına neden oldu. Günümüzde plastikler, ambalajdan yapı-inşaat malzemelerine, ulaşımdan sağlığa, elektrik-elektronikten tarıma değin hemen her sektörde yoğun olarak kullanılmaya devam ediliyor.

PLASTİK ENJEKSİYONUN AŞAMALARI

Plastik enjeksiyon, basit olarak, sıcaklık yardımıyla eritilmiş plastik ham maddenin bir kalıp içine enjekte edilerek şekillendirilmesi ve soğutularak kalıptan çıkarılmasını içeren bir imalat yöntemi olarak tarif edilebilir. Bu metotla en küçük komponentlerden, bahçe mobilyalarına kadar çok çeşitli ebat ve kategorilerde plastik parçalar imal edilebilir. Bir plastik enjeksiyon makinesi temelde üç ana parçadan oluşur: Kapama ünitesi (mengene), enjeksiyon ünitesi ve kalıp. Kapama ünitesi, enjeksiyon ve soğutma esnasında kalıbı basınç altında tutan ünitedir. Enjeksiyon aşamasında ise granül halindeki plastik malzeme enjeksiyon ünitesi üzerindeki hazneye dökülür; buradan da ısıtılan silindir içine elektrik motoruyla kumanda edilen bir vida ile alınır. Vida, sıcaklık ve basınç altında eriyik hale gelen plastik malzemeyi silindirin sonuna kadar ilerletir. Vidanın önüne kalıbı doldurmak için yeterince malzeme alındığında enjeksiyon işlemi başlar. Erimiş plastik, makinenin ucundaki bir meme vasıtası ile kalıbın içine gönderilir. Bu işlem esnasındaki basınç ve hız, vida ile kontrol edilir. Parçanın istenen ölçülerde olması ve görünümünde çeşitli hatalar (çöküntü, yamulma, eğilme gibi) olmaması için ise ütüleme olarak bilinen süreç uygulanır. Bu aşamada kalıp içine enjekte edilmiş olan plastik eriyiğin, basınç uygulanarak kalıp boşluğunu iyice doldurması sağlanır. Soğutma aşamasında enjekte edilen eriyik ham madde kalıbın içinde sertleşir. Sertleşen polimer madde kalıptan çıkarılarak plastik maddesi endüstrinin hemen her alanında kullanılabilir.

KÜRESEL PAZARI ALMANYA, ÇİN VE ABD YÖNLENDİRİYOR

Plastik ve kauçuk işleme makineleri dünya ticaretinde Almanya, Çin ve Japonya en büyük üç ihracatçı ülkeyi oluştururken, ABD, Çin ve Meksika en büyük ithalatçı üç ülke konumunu sürdürüyor. BM İstatistik Bölümü verilerine göre, 2017’de 27,4 milyar dolarlık plastik ve kauçuk işleme makinesi ihracatı gerçekleştirilirken, Almanya 6 milyar dolarlık ihracatla birinci, Çin 4 milyar dolarlık ihracatla ikinci, Japonya ise 2,5 milyar dolarlık ihracatla üçüncü sırada yer alıyordu. Türkiye ise küresel ihracat listesinde 2017’deki 169 milyon dolarlık ihracatla 21’inci sırada bulunuyor. Yine, BM İstatistik Bölümü verilerine göre, 2017’de 27 milyar dolarlık plastik ve kauçuk işleme makinesi ithalatı gerçekleştirilirken, ABD 3,5 milyar dolarlık ithalatla birinci, Çin 3 milyar dolarlık ithalatla ikinci, Meksika ise 1,5 milyar dolarlık ithalatla üçüncü sırada yer alıyordu. Türkiye ise küresel ithalat listesinde 2017’deki 583,1 milyon dolarlık ithalatla 13’üncü sırada bulunuyor.

TÜRKİYE’DE SEKTÖR YÜKSELİŞTE

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı’nın (PAGEV) yayımladığı “Türkiye Plastik İşleme Makinaları Sektör İzleme Raporu-2017” başlıklı çalışmaya göre, Türkiye’de 598 firma plastik ve kauçuk işleme makineleri ile bunların aksam ve parçalarını imal ediyor. Bu firmaların yüzde 78’i İstanbul’da kuruluyken, yüzde 6’sı ise İzmir’de faaliyetlerini sürdürüyor.

Türkiye’de plastik ve kauçuk gerçekleşen plastik ve kauçuk işleme makineleri ihracatı ise ortalama yüzde 6,1’lik bir artış sergilerken, 2017’de ihracat yüzde 16 artışla 169 milyon dolar seviyesine yükseldi. Aynı dönemde ithalat da yüzde 0,5 artışla 583,1 milyon dolar oldu.

2017’de gerçekleşen plastik ve kauçuk makineleri ihracatı ürün bazında incelendiğinde, enjeksiyon makinelerinin yüzde 7,2, ekstrüzyon makinelerinin yüzde 20,3 şişirme makinelerinin yüzde 1,1, termoform makinelerinin yüzde 14,2, presler ve diğer makinelerin yüzde 43,3 ve aksam ve parçaların yüzde 13,7 pay aldığı görülüyor. Benzer şekilde ihracat rakamları ülkeler bazında incelendiğinde ise yüzde 7 pay ile en büyük pazar olan Rusya liderliğini sürdürüyor. Rusya’yı İran ve Cezayir takip ederken, bu üç ülkenin toplam ihracat payı yüzde 19 olarak gerçekleşti. İlk 10 ülkeye yapılan ihracat ise toplam ihracatın yüzde 41,8’ini oluşturuyor. Diğer yandan, ilk 10 ülke listesinde üçüncü sıradaki Cezayir’de bazı plastik mamullerin ithalatında getirilen kısıtlamalar sebebiyle ülkenin kendi içinde üretim yapmaya yönelmesi, bu pazarda yeni makine yatırımlarının artırmasını da beraberinde getiriyor. Bu anlamda, Cezayir’in önümüzdeki dönemde de Türk plastik ve kauçuk işleme makinesi üreticileri için hedef pazarlardan biri olarak değerlendirilmesi önem arz ediyor. Türkiye’nin plastik ve kauçuk işleme makineleri ithalatında da yüzde 63’lük pay ile Çin, Almanya ve İtalya’nın liderliği devam ediyor.

Son olarak, plastik ve kauçuk işleme makineleri ile bunların aksam ve parçalarının ortalama birim ithal fiyatının 2017 yılında 11,2 dolar/kilogram olarak gerçekleştiğini, bu rakamın 2016’ya göre yüzde 9 gerilediğini de belirtelim. Bu dönemde ortalama birim ithal fiyatları ekstrüder şişirme ve termoform makinelerinde artarken, diğer ürünlerde gerileme sergiledi.

Aynı şekilde, plastik ve kauçuk işleme makineleri ile bunların aksam ve parçalarının ortalama birim ihraç fiyatı ise 2017’de 11,1 dolar/ kilogram olarak gerçekleşti ve 2016’ya göre yüzde 3 artış sağlandı. Bu dönemde ortalama ihraç birim fiyatları, enjeksiyon makineleri, şişirme makineleri ile presler dışındaki diğer makinelerde gerileme gösterdi.

EN BÜYÜK SORUN İTHAL MAKİNE BAĞIMLILIĞI

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Türkiye’nin plastik ve kauçuk işleme makineleri ile aksam ve parçaları talebinin yıllar itibarıyla değişmekle beraber yaklaşık yüzde 60 ila 80’inin ithalatla karşılandığı ve bu ürünlerde net ithalatçı konumunu sürdürdüğü söylenebilir. Toplam plastik sektörü hızlı bir büyüme sergilemesine rağmen, gelişmiş batı toplumlarına kıyasla düşük ihraç fiyatları ile yeterli katma değer sağlayamayan plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörü aynı hızı sergilemekte yetersiz kalıyor ve sektör başta Çin olmak üzere ucuz makine üretici ülkelerden yapılan ithalat karşısında güçlü bir büyüme sergileyemiyor. Sektör temsilcileri de plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörüne yönelik bir devlet stratejisinin bulunmaması, yerli üreticinin yeterince korunmaması nedeniyle Türkiye’de plastik ve kauçuk işleme makineleri sektöründe üretimin yeterince gelişememesinden yakınıyor.

2017 yılında plastik ve kauçuk işleme makineleri ile aksam ve parçaları sektöründe 518 milyon dolar üretim, 583,1 milyon dolar ithalat, 169 milyon dolar ihracat ve 932 milyon dolar da iç pazar satışları (plastik sektörünün makine ve teçhizat yatırımı) gerçekleşirken, bu dönemde sektör 414 milyon dolar dış ticaret açığı verdi. İç satışların (sektörün makine teçhizat yatırımının) yüzde 63’ü ise ithalatla karşılandı ve ihracatın ithalatı karşılama oranı ancak yüzde 29 seviyesinde gerçekleşebildi.

Benzer şekilde, plastik ve kauçuk işleme makinelerinde 2013-2017 yıllarını kapsayan son beş yılda üretimde yüzde 11,2 artış sağlanırken, ithalatta yüzde 2,6, ihracatta yüzde 6,1, iç satışlarda yüzde 6,2 ve dış ticaret açığında da yüzde 1,3’lük artışlar izleniyor. 2018 yılında ise üretimin 576 milyon dolara, ithalatın 598 milyon dolara, ihracatın 180 milyon dolara, iç satışların 995 milyon dolara çıkması beklenirken, sektörün dış ticaret açığının da 419 milyon dolar seviyesine çıkması öngörülüyor. Bununla birlikte, 2017 yılı itibarıyla Türkiye plastik sektörü toplam işleme makine parkının ancak yüzde 30’unu yerli üretimden karşılıyor. Kalan yüzde 70’lik dilim ise ithal makinelerden oluşmaya devam ediyor.

“AVRUPA’NIN EN GÜÇLÜ RAKİBİYİZ”

Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün, plastik sektörünün ithalat bağımlılığına rağmen küresel rekabette Türk plastik ve kauçuk işleme makinelerinin Batı Avrupalı rakiplerin en güçlü alternatifi olduğunun altını çizerken, Uzak Doğu menşeli makinelerden kalite anlamında daha önde ve verimlilik adına daha işlevsel olduğumuzu vurguluyor: “Plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörü fiyat/performans kıyasında öne çıkıyor. Bugünlerde birçok pazar, Avrupa’dan daha ekonomik, Çin makinelerinden ise daha kaliteli ürün arayışında ve Türkiye, bu kapsamda, bu arayışlara cevap verecek bir pozisyonda bulunuyor. Bizim de gerek gerçekleştirdiğimiz fuar katılımları gerekse farklı platformlardaki bağlantılarımızla sektörümüzü tanıtıcı girişimlerimizi sürdürme çabamız devam ediyor.” Bu süreçte, sektörü üretim kabiliyetleri konusunda bilinçlendirmenin önemine de değinen Gülsün, “Geçmişteki standart dışı üretimlerden dolayı sektörün ve ülkenin kendi malına olan inancı kırılmış durumda. Bu etki günümüze kadar geldiği için algıyı pozitife çevirecek çalışmalarda bulunulması gerekiyor. Türkiye, çok kaliteli makineler üretiyor ve bu makinelerin ihraç pazarlarında ilk sırayı her zaman Almanya alıyor.

Almanlar Türk makinesine güvenip alırken Türkiye’de makine imalatının söz konusu olmadığı veya nitelikli ürünler ortaya koyamadığımız söylenemez” diyor ve yerli kullanımı destekleyen destek mekanizmalarının sürekli olması gerektiğine, makine kullanıcılarının da doğru makine seçimi ve ihtiyaçları noktasında bilinçlendirilmesi gerekliliğine işaret ediyor.

Diğer yandan, Gülsün, yerli mamul üreticisinin ne kadar yerli makine kullanımı desteklense de kapasite açısından yeterliliğe sahip olmadığını da anımsatıyor ve “Yerli makine üretimi belli bir noktada sıkışıp kalmış durumda. Türkiye’ye yılda ortalama 2 bin 500, 3 bin adet enjeksiyon makinesi ithal ediliyor. Oysa sektörümüzde sadece iki yerli enjeksiyon makinesi üreticisi var ve bu firmaların yıllık kapasiteleri de 250 adet civarında. Gönül ister ki daha fazla üretici pazara girsin ve ithalatın önüne geçecek yatırımlar olsun. Ancak kimse günümüzde üretimle uğraşmak istemiyor. Girişimcilere, yurt dışından makine getirip satmak daha kolay geliyor. İthalatta da kaliteli servis hizmeti sağlayan bilinçli distribütörlere ihtiyaç var” değerlendirmesinde bulunuyor.

İTHAL MAKİNE KULLANIMI YÜZDE 70’E YAKLAŞTI

Makine imalat sanayilerindeki genel sorunlar, plastik ve kauçuk işleme makineleri için de geçerliliğini sürdürüyor. Bu genel sıkıntılara ek olarak, plastik ve kauçuk işleme makinelerine yönelik herhangi bir ulusal stratejinin olmaması ve yerli makine üreticilerinin yeterince korunmaması, sektördeki olumsuz tablonun devamındaki en önemli etkenlerden biri olarak gösteriliyor.

Türkiye, halen, plastik ve kauçuk işleme makinelerine yönelik olarak çok ciddi yatırım yapan plastik sektörüne sahip. Dolayısıyla bu alanda dünyanın en önemli pazarlarından biri olan Türkiye, pazarın yüzde 70’inde ithal makineler kullanıyor. Bu anlamda, Türkiye’nin plastik ve kauçuk işleme makineleri dış ticaretinde net ithalatçı olduğu ve ihraç edilen makinelerin birim fiyat karşılaştırmalarında yüksek katma değer sağlamaktan uzak olduğu söylenebilir. Türkiye plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörü başta Çin olmak üzere ucuz makine üretici ülkelerden yapılan ithalat karşısında gelişemiyor ve sektöre yönelik bir devlet stratejisinin bulunmaması ise yerli üreticinin yeterince korunmaması ve plastik mamul üreticilerinin rekabet üstünlüğü sağlamak için ucuz ve ikinci el makine ithalatını tercih etmeleriyle plastik ve kauçuk işleme makineleri sektöründe üretimin giderek küçülmesi sonucunu doğuruyor.

Bununla birlikte, Türkiye plastik sektörü 9 milyon tona erişen proses kapasitesiyle dünyada yedinci, Avrupa’da ise ikinci büyük plastik üretim potansiyeline sahip bulunuyor. İhtiyaç duyduğu plastik ham maddenin yüzde 85’inden fazlasını ithalatla karşılasa da Türkiye, petrol ve plastik ham madde üreticisi Orta Doğu ülkeleri ile plastik mamul tüketicisi Avrupa pazarının arasında bulunmasıyla coğrafi bir avantaja da sahip bulunuyor. Bu amaçla, PAGEV tarafından Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde kurulması planlanan Uluslararası Bölgesel Plastik Üretim Merkezi’nin, Orta Doğu ülkelerinin plastik ham madde üretim potansiyeli ile Türkiye plastik sektörünün yetkin mamul üretim yeteneği ve tecrübesini birleştirmeyi hedefliyor. Merkezde, ham madde üreticisi ülkeler büyük hacimli ve güvenilir bir pazara kavuşurken, ucuz ve güvenilir ham madde tedarikine sahip olacak Türkiye plastik sektörü de hızlı büyümesini sürdürecek, üretim kapasitesi ve düşen maliyetlerle küresel pazarlarda daha güçlü rekabet olanaklarına sahip olabilecek.