KADIN YA DA ERKEK FARK ETMEKSİZİN ARTIK İNSANLARIN, DEĞERLERİNE SAYGI DUYULAN İŞ YERLERİNDE ÇALIŞMAYI MADDİ OLANAKLARA TERCİH ETTİĞİNİ SÖYLEYEN FNSS MEKANİK TASARIM BİRİM MÜDÜRÜ MELTEM ASLAN, “ÇALIŞANLARIN DEĞERLERİNİ İYİ OKUMAK VE BİR ANNEYİ, KARİYERİ İLE ÇOCUĞU ARASINDA SEÇİM YAPMAYA ZORLAMAMAK GEREKİYOR. FAYDAYI VE VERİMİ, İNSANLARIN DEĞERLERİNE DOKUNMADAN ALABİLİRSİNİZ. ÖRNEĞİN İŞVERENİN, EVDE ÇOCUK BAKMAKTAN BUNALMIŞ BİR KADININ SOSYALLEŞME ARZUSUNDAN VERİM ALMAYI DA AKIL EDEBİLMESİ GEREKİYOR” DİYOR.

Kara savunma sistemlerinde Türkiye’nin öncü firmalarından olan FNSS’de uzun yıllardır mühendislik ve Ar-Ge direktörlüğünde görev alan Meltem Aslan, halen hidrolik, pnömatik ve yakıt alt sistemlerinden sorumlu tasarım birim müdürü olarak FNSS bünyesinde önemli bir görev üstlenmeye devam ediyor. Türkiye’de yaşayan gençlerin, giderek yükselen bir gelecek kaygısıyla meslek seçiminde mühendislik bilimlerine yöneldiğine inandığını söyleyen Aslan, “Yurt dışına gittiğimizde hâlâ kadın mühendis sayısının çok az olduğunu görüyorum ve hatta bize şaşırarak bakıyorlar. Negatif bir itici güç nedeniyle olsa da, teknik alanda kadınların var olmasını Türkiye için gurur verici buluyorum. Makine mühendisliği belki hayalimdeki meslek değildi ya da hayalim üzerine düşünmeye fırsatım olmamıştı, ancak şu an, bu yolu seçtiğim için kendimi mutlu hissediyorum. Zoru seçmek ve çoğunluktan ayrılmak da insana bir çeşit tatmin ve mutluluk veriyor. Kadın mühendislerin bu anlamda işlerini daha çok ciddiye aldıklarını ve daha hırslı olduklarını düşünüyorum” diyor.

Meltem Aslan ile kadınların iş dünyasındaki konumları ve tasarım ekosistemine değen kadın elinin yarattığı katma değeri, Moment Expo okuyucuları için konuştuk. 

Öncelikle sizi, sizin sözlerinizle tanıyabilir miyiz?


2004 yılında ODTÜ Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Ardından yüksek lisansımı yine aynı bölümde tamamladım. İş hayatına ORS firmasında tasarım mühendisi olarak başladım. 2007 yılından beri de FNSS’de Mühendislik ve Ar-Ge Direktörlüğünde görev yapıyorum. Dört yaşında bir kız çocuğu annesiyim.

Savunma sanayisinde Türkiye’nin önde gelen firmalarından birinde mekanik tasarım birim müdürü olarak önemli bir görev üstleniyorsunuz? Bulunduğunuz göreve gelme sürecinizden söz edebilir misiniz?

Ben, FNSS’nin ilk yerli tasarım ve geliştirme ihalesini kazandığı 2007’de işe başladım. O dönemde tasarım bölümünde 40 kişi bile yoktu. Benzer şekilde, fabrikamızda çalışan kişi sayısı da azdı. Tasarım ve imalat dışında kalan mühendislik disiplinleri, henüz süreçleri net belirlenmiş bölümler olarak işlemiyordu. Örneğin, sistem mühendisliği ve proje yönetimi gibi disiplinlerin gerektirdiği işlerin tümü tasarım direktörlüğü içinde yapılıyordu. Yeni projelerle birlikte büyüme dönemine girdik; çalışan sayısı artmaya ve tüm bu süreçler tanımlan- maya başlandı. Bugün FNSS Ar-Ge Merkezinde yaklaşık 300 kişi çalışıyor ve tüm mühendislik disiplinleri, ilgili bölümlerde özelleşmiş süreç- lerle yürütülüyor.
Ben, bu büyüme sürecinde sadece tasarımla kısıtlı kalmayıp çok çeşitli görevler de üstlendim. Bir askeri araç projesinin ihale süreçlerinden başlayarak, tasarım/geliştirme ve kalifikasyon süreçlerinin sonuna kadar her sürecine bir şekilde dâhil oldum diyebilirim. Şu an hidrolik, pnömatik ve yakıt alt sistemlerinden sorumlu tasarım birim müdürü olarak çalışmalarıma devam ediyorum.

Erkek egemen bir sektörde çalışıyor olmanın zorluklarını yaşıyor musunuz?


Üniversite zamanından başlamak gerekirse, en çok duyduğum sorulardan biridir, “Neden makine mühendis- liği?” Türkiye’de yaşayan gençlerde, ne yazık ki yüksek bir gelecek kaygısı var. Bu kaygı nedeniyle meslek seçiminde hayal ettiğiniz/ilgi duyduğunuz işi değil, profesyonel hayat açısından en çok fayda göreceğiniz işi seçmek zorunda kalıyorsunuz. Gelecek kaygısı ise, bir kadın mühendis olarak, iş hayatında yaşanacak olası zorlukların önüne geçiyor. Benim dönemimden başlayarak, mühendislik bölümlerindeki kız öğrenci sayısında her yıl artış oldu; çünkü mühendislik bölümleri mezunlarının iş bulma imkânı o dönemde diğer bölümlere göre daha yüksekti. Yurt dışına gittiğimizde hâlâ kadın mühendis sayısının çok az olduğunu görüyorum ve hatta bize şaşırarak bakıyorlar. Negatif bir itici güç nedeniyle olsa da, teknik alanda kadınların var olmasını Türkiye için gurur verici buluyorum.

Sonuç olarak, makine mühendisliği belki hayalimdeki meslek değildi ya da hayalim üzerine düşünmeye fırsatım olmamıştı, ancak şu an, bu yolu seçtiğim için kendimi mutlu hissediyorum. Zoru seçmek ve çoğunluktan ayrılmak da insana bir çeşit tatmin ve mutluluk veriyor. Kadın mühendislerin bu anlamda işlerini daha çok ciddiye aldıklarını ve daha hırslı olduklarını düşünüyorum. Zorluklara gelince; işin niteliği ve niceliği açısından bugüne kadar cinsiyetimden dolayı tamamlayamadığım bir iş, tasarlayamadığım bir parça, yazamadığım bir rapor olmadı. Bazı durumlarda fiziksel olarak zorlanabiliyorum, örneğin askeri araçların kapılarını açmak gibi, ancak bu zorluk benden biraz kısa ve zayıf bir askerin yaşayacağı zorluğa eşdeğer olarak görülebilir. Sosyal ayrıma gelince, elbette söylenecek çok söz var. Ben, çalıştığım firma açısından bu konuda çok şanslı bir durumdayım. Pozitif ayrımcılığın fazlasıyla hissedildiği, kadın mühendis sayısının çok olduğu bir ortamımız var. Dünya çapında tartışmalara ve çalışan kadın/anne olmak konusunda duyduğum dene- yimlere göre değerlendirdiğimde, kesinlikle zorlanmadığımı söyleyebilirim. Ancak, tüm bu iyileştirilmiş koşullara rağmen, yine de teknik alanda kadın yönetici sayısı artmıyor ve erkek egemenliği devam ediyor.

Bununla birlikte ayrımcılık, herkes için normalleşen ancak dikkat edildiğinde “farklısın” mesajının net olarak verildiği, dilimize yerleşmiş söylemlerde ortaya çıkabiliyor. Örneğin toplantı- larda, “Burada olmasan başka türlü konuşabilirdim” diyerek, kadına saygıdan argo sözler kullanılmıyor. Oysa ofis ortamındaki argo sözlerden her insan rahatsızlık duyabilir. Bu tip sözler, alt metinde “Burası erkek dünyası ve sen farklısın” mesajını iletiyor.

Sonuç olarak, iş dünyasında kadın çalışan sayısının art- masıyla birlikte normalleşme mecburen başlıyor ve yeni bir kültür oluşuyor. Çeşitlilik, farklı düşüncelerin ve kişilik- lerin olması çalışma ortamına renk katıyor. Kişisel farklılıklarımıza yönelik geliştirdiğimiz tolerans, iş hayatındaki anlaşmazlıkların çözümünde de empati duygusunu arttırıyor ve verimlilik artışı sağlıyor. 

Türkiye’deki tasarım ekosistemi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Neleri doğru, neleri yanlış yapıyoruz?

15 yıllık deneyimime göre çok yol aldığımızı söyleyebilirim. Son yıllarda mühendislik disiplinleri ve proje yönetimine verilen önem arttı. Küçük tasarım firmaları bile eğitim- lere para ayırıp uzun süreli fayda alacakları mühendislik yönetim sistemlerini firma süreçlerine uygulamaya çalışıyor. Bu açıdan, sürekli iyileştirme ihtiyacının, doğru anlaşıldığını düşünüyorum. Ancak plan yapma, tüm alternatifleri düşünme, hedefleri doğru belirleme konusunda eksiklikler ve hedefe giden yolda halen acelecilik görüyorum. Bir ürünün tasarım ve geliştirme sürecinde harcanan süre ve maliyet konusunda halen hassasız. Oysa en değerli fikirler ve en iyi tasarımlar bu aşamada gelişiyor. Örneğin küçük bir tasarım firması, yurt dışından ithal edilen bir ürünü artık yerli ve milli olarak üretebildiğini söyleyerek geliyor bize. Sevindirici elbette, kullanmak isteriz diyoruz. Test sonuçla- rını sorduğumuzda ise henüz test ile doğrulama yapılmadığını, bunun çok maliyetli olduğunu, sipariş alınırsa bu testlerin de yapılabileceğini belirtiyorlar. Oysa tüm bu süreçler tamamlanmadan ithal edilen ürünün eşdeğerini ürettiğini söyleyemezsin. Bu anlamda, henüz gidilecek yolumuzun çok olduğunu düşünüyorum.

Tasarım gibi imalat süreçlerinin en önemli bölümlerinden birinde daha fazla kadın çalışan görmek için sizce neler yapılmalı?

Çalışana önem veren, iş-hayat dengesine saygı gösteren bir firma olmak yeterli sanırım. Kadın ya da erkek fark etmek- sizin artık insanlar, değerlerine saygı duyulan iş yerlerinde çalışmayı maddi olanaklara tercih edebiliyor. Çalışanların değerlerini iyi okumak gerekiyor. Gezmeyi çok seven bir insan, tatil ve izin olanaklarını ücretli fazla mesaiye tercih edebiliyor. Bir anneyi, kariyeri ve çocuğu arasında seçim yapmaya zorlamamak gerekiyor. Faydayı ve verimi, insanların değerlerine dokunmadan alabilirsiniz. Örneğin işverenin, evde çocuk bakmaktan bunalmış bir kadının sosyalleşme arzusundan verim almayı da akıl edebilmesi gerekiyor.

Bulunduğunuz görevde sizi farklılaştıran özellikleriniz sizce nelerdir?


Çok yönlü düşünebilme ve görev yapabilme konusunda güçlü olduğumu düşünüyorum. Bu özelliğim sayesinde çok çeşitli işlere atandım ve deneyimimi arttırdım. Bana ilk kez verilen ve deneyimimin olmadığı işlere, her zaman yeni bir şey öğrenme fırsatı olarak baktım ve esnek davranarak tüm sorumluluğu üstlendim. Böylece deneyimim belirli konularla sınırlı kalmadı ve büyük resmi görebilme kabiliyeti geliştirdim.

Yeni mezun kadın tasarımcılara çalışma hayatına dair bir tavsiye vermenizi istersek, ilk olarak ne söylemek isterdiniz? Günde en az sekiz saatinizi harcayacağınız iş dünyasına hoş geldiniz. Ancak bu süreyi kendinize en fazla yararı sağlayacağınız şekilde geçirmek, yine sizin elinizde. Verilen her işi bir öğrenme fırsatı olarak düşünenlerin iş hayatında çok daha mutlu olduklarını görüyorum. Kariyer anlamında karşılık almanın birçok yan faktörü olabilir; her zaman işini iyi yapan, her işe koşan biri kariyer basamaklarını aynı hızla tırmanamayabilir. Hele ki kadın olarak, erkeklere göre daha mücadeleci ve ısrarcı olmanız ve daha çok yorulmanız gerekebilir. Dış faktörlerin enerjinizi düşürmesine izin vermeyin, içinizdeki gücü zayıflatmayın ve hakkınız olanı talep etmekten vazgeçmeyin. Hayat ilerledikçe insanın kimlikleri çeşitleniyor ve sorumlulukları artıyor. Aynı anda hem bir mühendis, hem bir evlat, hem bir eş hem de bir anne olmak gerekebiliyor. Beklentilerin gitgide arttığını, her kimlikte mükemmel olmanın ve her şeye yetişmenin imkânsız olduğunu kabullenip elinden gelenin en iyisini yapmayı hedeflemek gerekiyor. Sorumluluk paylaş- maktan, gerektiğinde yardım istemekten ve en önemlisi kendinize vakit ayırmaktan hiç vazgeçmeyin.