TUGAY SOYKAN
Değerli okurlarımız,
Bütün bir yılı, dünyanın hazırlıksız yakaladığı bir salgınla mücadele ederek tamamlamak üzereyiz. Tüm dünyada büyüme beklentilerinin hâkim olduğu 2020 yılı, ne yazık ki büyük bir durgunluk, önemli can kayıpları ve etkileri önümüzdeki birkaç yılda sürebilecek gelecek endişesiyle hatırlanacak.
Halen tamamen kurtulamadığımız ancak aşılama çalışmalarının başlamasıyla 2021’in ikinci yarısından itibaren hayatımızdan çıkmaya başlayacağını ümit ettiğimiz Covid-19 virüsü, gerçekten de hiç öngörülemeyen bir hasar yarattı. Yaşanan can kayıpları, son resmi rakamlara göre 2 milyona yaklaşıyor. Tüm dünyada 90 milyon insana bulaşan, küresel ekonomide 2021’deki etkileri de değerlendirildiğinde 8,5 trilyon dolarlık bir gedik açan salgın, kuşkusuz geride bıraktığımız yılın tek önemli gündem maddesiydi. Geçtiğimiz Haziran ayında normalleşme çabaları başlamış olsa da, salgının ne yazık ki bir süre daha en önemli gündem maddesi olmaya devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Bu kapsamda, tüm dünyada salgınla topyekûn mücadele edilirken, ekonominin çarkları da dönmeye devam etmeliydi. Öyle de yaptık; kısa süreli duruşlar haricinde Türk makine imalat sektörleri canla başla çalışmaya hem de çalışanlarından vazgeçmeden devam etti. Ancak bu süreçte elindeki siparişlere ek yeni sipariş alamayan, önemli oranda küçülmek zorunda kalan makineciler de oldu. Bununla birlikte Türkiye’nin Makinecileri, dünya makine ihracatının yüzde 12 daralması beklenen bu dönemde kayıplarını yüzde 5’te tutmayı da başardı.
Diğer yandan, Makine İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu’nun da vurguladığı gibi, salgının ilk zamanlarına göre sektörün kendine güveni de artış eğilimine devam ediyor. Sektör, likiditesini koruyabilmek kaydıyla bu krizi de lehine çevireceğine dair bir farkındalığa kavuşmuş gözüküyor: Salgının ilk dalgasında firmaların yarısı ciro kaybı yaşadığını söylerken, 10 ay sonunda bu rakam yüzde 27’ye kadar gerilemiş durumda. Üstelik firmaların yüzde 70’ten fazlası ihracat gelirinde ve bilanço kârında kayıp yaşamadan yılı tamamlayacağını söylüyor.
Evet, zor bir yılı geride bırakıyoruz. Belki zorluklar bir süre daha devam edecek. Ancak yeni koşullara uyum sağlayarak, kaliteden ve hızdan taviz vermeden üretmeye devam etmeliyiz. İnovasyon artık bir zorunluluk ve yenilikçilik olmadan yarışta öne çıkmak mümkün olmayacak. Bu gerçekten hareketle, Ar-Ge ve inovasyona da her zamankinden daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Biz de yılın bu son sayısındaki “Kapak” sayfalarımızı, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin “İnovasyon ve Girişimcilik Akademisi” çalışmalarına ayırmak istedik.
Pek çoğumuzun Türkiye İnovasyon Haftası ile tanıdığı “TİM İnovasyon ve Girişimcilik Akademisi” aslında birkaç önemli alt başlıkta çok önemli çalışmalar sürdürüyor. Çünkü teknoloji hiç durmuyor ve geleceğin üretim süreçlerinde bugün olduğundan daha fazla ve güçlü teknolojiler kullanacağımızı biliyoruz. Küresel ticarette ayakta kalabilmenin, toplumların aydınlık ve refah içinde bir geleceğe sahip olabilmesinin yolu da teknolojiye uyum sağlamaktan; teknolojiyi satın alan değil geliştiren olmaktan geçiyor. İnovatif düşünce ve etkin bir inovasyon ekosistemini kurup işletebilmek ise bu geleceğe açılan kapının anahtarı olması açısından önem taşıyor. Yani, geleceğimiz, inovasyona dayalı bir kalkınma modelinden geçiyor.
Bu kapsamda, Moment Expo’nun elinizde tuttuğunuz 151’inci sayısında, “TİM İnovasyon ve Girişimcilik Akademisi”nin salgın döneminde de aralıksız sürdürdüğü çalışmalarına odaklandık. İnovatif düşüncenin içselleştirilebilmesi, kurum kültürlerimizin ayrılmaz bir parçası olabilmesi, katma değerli üretim yolculuğunda bu çabalardan elde edilecek kazanımların gelecek nesillere refah dolu bir ülke inşa etme yolunda rehber olacağını umut ediyoruz.
Sağlıklı günler ve keyifli okumalar diliyorum,