Ülkemiz, Cumhuriyetin kurulmasından itibaren üretim temelli bir kalkınma arayışı içerisinde oldu. Bugün geldiğimiz noktada esasen bir başarı da söz konusu. Ancak ülkemizin orta gelir tuzağı sarmalından...

GELIŞMIŞ ÜLKE VE EKONOMILERE BAKTIĞIMIZDA ORTAK NOKTALARININ ÜRETIM KAPASITELERI OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ. ÜRETMEDEN ZENGINLIK OLMUYOR; TÜKETMEK ISE ÖNCE BAĞIMLILIĞI SONRA DA ÇÖKÜŞÜ BERABERINDE GETIRIYOR. ÜLKELER JEOPOLITIK KONUM VE DOĞAL KAYNAKLARIYLA AVANTAJ SAHIBI OLABILIR ANCAK BUNUN ÜRETIMLE TAÇLANDIRILAMAMASI HALINDE SÜRDÜRÜLEBILIR BIR KALKINMA SAĞLANAMAZ.

Ülkemiz, Cumhuriyetin kurulmasından itibaren üretim temelli bir kalkınma arayışı içerisinde oldu. Bugün geldiğimiz noktada esasen bir başarı da söz konusu. Ancak ülkemizin orta gelir tuzağı sarmalından kurtularak güçlü bir ekonomi olma hedefine, üretim yeteneğimizi geliştirmemiz halinde erişmemiz mümkün görünüyor. Son 60 yılda orta gelirden yüksek gelire yükselen Kore ve Tayvan olmak üzere sadece iki ülke bulunuyor. Bunlar ise ana temalarını makine, elektronik ve yazılım olmak üzere üç sektör üzerine kurdu. Eğitim sistemlerini, teknoloji çalışmalarını, organizasyonlarını, teşviklerini tamamen buna konsantre ettiler. İçinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz; üretim, yüksek katma değer ve ihracatın güçlü bir ekonomi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Gerek ilan edilen Yeni Ekonomi Programı (YEP) ve gerekse kamu yöneticileri beyanatlarında üretim temelli bir büyüme yaklaşımının ifade ediliyor olması biz reel sektör aktörlerine ümit veriyor. Bununla birlikte yerli ve milli üretim ile yerlileştirme programlarını da sıklıkla duyar olduk. Şüphesiz ülkemizde üretilen tüm ürünler “Türk Malı” ancak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çıkardığı Tebliğ ile “Yerli Malı” kavramını ortaya koydu. Buna göre yüzde 51 ve üzeri yerli katma değerle imal edilen ürünler ilgili oda kontrol ve onayıyla Yerli Malı Belgesi alabiliyor. “Yerli Malı” belgeli ürünlere ise kamu mal alımlarında ithal olanlara karşı yüzde 15 fiyat avantajı sağlanırken yapım işlerinde kullanılan bir takım makine ve ekipman ile malzemenin tamamen yerli olması şartı getirildi. Son olarak Ticaret Bakanlığı “Yerli Üretim” kavramı ve logosunu oluşturarak ürün etiketi ve satış dokümanlarında bulunma zorunluluğu getirdi. Böylelikle kamuoyunda yerli ürünlerin tercih edilmesine yönelik oldukça olumlu bir kampanya başlattı. Esasen biz de özel sektör olarak sanayide yerli makinelerimizin tanıtımına ve tercih edilmesine yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Bu yaklaşımlar şüphesiz çok yerinde ancak yerli ürün tercih edilebilmesi için her alanda ilgili standartlarda ve yüksek kalitede ürün imal ediyor olmamız gerekiyor. Bugün sektörümüzün üretiminde yerli girdi oranı yüzde 70’ler düzeyinde. Ancak sektörümüzde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60’lara ulaşmasına rağmen iç pazarı yarı yarıya yerli ürünlerle karşılıyoruz. Bunun bir nedeni henüz üretemediğimiz ürünler olması ise diğer nedeni de kamuda gelişen yerli malı önceliği algısının henüz özel sektörde geliştirilememesidir. Makine sektörü çok disiplinli yapısıyla imalat sektörlerinin tamamına yakınıyla etkileşim içerisinde. Bununla birlikte makine olmadan imalat olamayacağı düşünüldüğünde tüm sektörlerin tedarikçisi konumunda. Dolayısıyla ülkemiz büyüdükçe daha çok ve çeşitli makinelere ihtiyaç duyulacak. Temel amacımız bu ihtiyacı yerli ve milli olarak karşılayacak duruma gelmek.

YERLİ VE MİLLİ ÜRETİM HEDEFİ

MAKFED, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Yüksek Teknolojiye Geçiş Programı kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Buna göre dış ticaret açığı verdiğimiz alanlarla dışarıya bağlı olduğumuz ara girdiler çok yönlü olarak incelendi ve öncelikli olarak yerlileştirilebilecek ürünler tespit edilmeye çalışıldı. Bununla birlikte aynı amaçla KOSGEB’in oluşturduğu ve uyguladığı “Stratejik Ürün Destek Programını” da önemsiyor ve sektör kuruluşlarımızın programa katılımları konusunda gayret gösteriyoruz. Bu çerçevede sektörümüzün imalat kapasitesinin geliştirilerek dış ticaret açığımızın azaltılmasını amaçlayan çalışmalarda, ilgili Bakanlıklarımızın oluşturacakları programlar doğrultusunda üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Sektörümüze bakıldığında, TÜİK rakamlarına göre 13 bin işletme ve 220 bin istihdam ile 2017 yılında 77 milyar TL ciro ve 15 milyar TL katma değer gerçekleştirdik. 84 GTİP altında ise 15 milyar dolar ihracata ulaştık. Bu yılın ilk dokuz ayında yakaladığımız yüzde 16,7 ihracat artışı, 2018 için koyduğumuz 18 milyar dolar hedefimize yaklaşacağımızı gösteriyor. İhracatın yarıya yakınının AB ülkelerine ve yüzde 16’sının ise Almanya’ya yapılıyor olması da sektörümüzün yakaladığı kalitenin bir göstergesi. Bunun yanı sıra endüstride önemli kavramların başında marka geliyor. Sektörümüzde dünyada yer eden onlarca, ülkemizde ise yüzlerce markamız mevcut. Artık dünyada her geçen gün daha da güçlenen bir “Türk Makinesi” imajı oluşmuş durumda. Bu başarıda sanayicilerimizin payı kadar Türkiye’nin Makinecileri olarak ulusal ve uluslararası düzeyde yürüttüğümüz tanıtım faaliyetlerinin de payı olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte, Bakanlık onaylı 1233 Ar-Ge ve Tasarım Merkezi’nin 162’si sektörümüze ait ve bu alanda lider sektör konumundayız. Bu sayının 300’e kadar çıkacağını öngörüyoruz. MAKFED, ilgili kurum ve kuruluşlarla yapılacak işbirlikleriyle sektördeki katma değeri artıracak dönüşümde itekleyici güç olunması yönünde bu merkezlerde niteliğin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmasını amaçlıyor. Böylelikle yerli ve milli üretim hedeflerinin gerçekleşebileceğini düşünüyoruz.