TÜRK MAKİNE SEKTÖRÜ, JEOPOLİTİK RİSKLER VE KÜRESEL EKONOMİDEKİ DALGALANMALARIN BELİRLEYİCİ OLDUĞU 2024’Ü KAYIPSIZ ATLATARAK MAKİNE İHRACATINI 28,3 MİLYAR DOLARA TAŞIMAYI BAŞARDI. BU DÖNEMİN KAYIPSIZ GEÇİLMESİNDE İHRACAT PAZARLARIMIZDAKİ KALİTEMİZ ÖNEMLİ ROL OYNARKEN, İHRACAT KİLOGRAM DEĞERİMİZ DE 7,5 DOLARA YÜKSELDİ.
Türk makine imalat redir devam eden ihracat maratonunda 2024’te de hız kesmedi ve yeni bir rekorla yılı tamamladı. Türkiye’nin Makinecileri, özellikle Avrupa pazarındaki durgunluk ve artan jeopolitik riskler nedeniyle önemli ihracat pazarlarında ciddi kayıplarla karşılaşsa da yılın sonunda, serbest bölgeler dâhil ihracatını yüzde 0,3 gibi sınırlı bir artışla 28,3 milyar dolara yükseltmeyi başardı. Üçüncü yılına giren UkraynaRusya savaşının yanında, Orta Doğu’da artan gerilimler ve Çin-Tayvan gibi potansiyel tehditlerin gölgesinde geçen 2024’te Türkiye’nin Makinecileri, yurt dışı pazarlardaki etkinliğini de aralıksız sürdürdü. Bu amaçla küresel ölçekli sektörel fuarlarda Türk Makinesinin gücü ve kalitesini tanıtmaya devam eden Türkiye’nin Makinecileri düzenlediği ve iştirak ettiği alım ve ticaret heyetlerinde ise Türk makine üreticilerini yabancı satın alma heyetleriyle bir araya getirmeye devam etti. Yurt içinde de sektörün gelişimi için zirveler, kongreler ve sektörel toplantılar düzenleyen Türkiye’nin Makinecileri; makine sektörünün bilgi birikimi ve entelektüel kapasitesini zenginleştirmek, sektörün politika yapıcılar nezdindeki güncel görünümünü ifade etmek için kapsamlı yayınlara imza atmaya da devam etti. Tüm bu çabalar sonucunda Türk makine sektörünün 2023’te en çok makine ihracatı gerçekleştirdiği ülkeler Almanya, Rusya, ABD, Birleşik Krallık ve İtalya olarak sıralanırken, Almanya, Rusya, Birleşik Krallık ve İtalya’ya ihracatımız yüzde 3,5 ila yüzde 17 oranında daraldı. Bununla birlikte, İspanya’ya makine ihracatımız yüzde 5, ABD’ye yüzde 5,6, Irak’a yüzde 6, Mısır’a yüzde 9,8, Romanya’ya yüzde 11,5 ve Suudi Arabistan’a yüzde 20,9 artış gösterdi. 2024 yılı makine ihracatı miktar bazında yüzde 4,7 gerilese de ortalama ihracat kilogram fiyatımız ise yüzde 4,2 artarak 7,5 dolara yükseldi. Yine 2024’te, en fazla ihracatı yapılan üç ürün grubu evsel ve endüstriyel soğutma makineleri, içten yanmalı motor ve aksamları ile inşaat ve madencilik makineleri olurken, türbin, turbojet ve hidrolik sistemler ihracatı yüzde 22,1 artarak 1 milyar dolar bandına çok yaklaştı. Bu dönemde tekstil ve konfeksiyon makineleri ihracatı yüzde 17, içten yanmalı motorlar ve aksamları yüzde 13,5 ve gıda sanayisi makineleri de yüzde 12,1 artarak toplam makine ihracatına önemli katkılar sağlamaya devam ettiler.
YEŞİL MUTABAKAT VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ANA GÜNDEM OLMAYA DEVAM ETTİ
2024 yılında iş dünyasının en çok konuştuğu gündem maddeleri ise Yeşil Mutabakat ve sürdürülebilirlik oldu. Makine sektörü Türkiye’de AB Yeşil Mutabakatına en hazır sektör olarak gösterilse de Türkiye’nin Makinecileri, Avrupalı sanayicilerin bile uyumda zorlandığı regülasyonlar tsunamisine hazırlık için sektörü bilinçlendirme odaklı çabalarına yıl boyunca devam etti. Yine, Türkiye’de Sürdürülebilirlik Eylem Planı’nı ilk hazırlayan sektör olan makine sektörü, tüm alt segmentlerini kapsayıcı sürdürülebilirlik temalı bilgilendirici faaliyetlerden de taviz vermedi. Diğer yandan, küresel ölçekte giderek yükselen ticaret duvarlarını aşmanın yolunun katma değerli üretimden geçtiği gerçeğiyle hareket eden Türkiye’nin Makinecileri, yeşil ve dijital dönüşümü kapsayan ikiz dönüşüm uyumlu stratejilerde de sektöre liderlik etmeyi sürdürdü. Bu doğrultuda, kamu ve politika yapıcılarla yakın iş birliğine devam eden Türkiye’nin Makinecileri, sektörel düzenlemeler, teşvik sistemleri ve yatırım politikalarının hazırlanmasına da önemli katkılar vermeyi sürdürdü.
2025’TE DE ZORLUKLAR DEVAM EDECEK
Türk makine sektörü, pandemiden sonraki en zorlu yıl olarak değerlendirilebilecek 2024’ü kayıpsız atlatmış olsa da 2025 yılı için “temkinli iyimser” öngörüler devam ediyor. Devam eden jeopolitik gerilimler, yükselen ticaret duvarları ve iklim krizinin artan etkileri ekonomileri tehdit etmeyi sürdürüyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin siyaset arenasında izlediği tarafsız tutum ve yakın coğrafyamızda azalan tehdit unsurları ise 2025 ekonomisinde belirleyici olabilir. Özellikle Suriye ve eğer bir anlaşma sağlanabilirse Ukrayna’nın yeniden inşa süreçlerinde Türk makine sektörünün önemli bir yer tutacağını öngörebiliriz. Makine İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu da 2025 yılına ilişkin beklentilerinde, “Suriye başarır da istikrarlı bir demokrasiye kavuşursa, hemen akabinde başlayacak imar, iskân ve endüstrileşme süreçlerinin makine sektörü özelinde hangi hizmet, konfor ya da üretim gereçlerini önceliklendireceğini kestirmek zor değil. Türkiye’nin özellikle deprem sonrası dönemde çok geliştirdiği iş ve inşaat makineleri sektörü, Suriye’de sahaya en hızlı girenlerden olacaktır. Fakat biz, sosyal entegrasyon, tarihi bağlar ve yakın komşuluk ilişkilerimizin sektörümüze fırsattan çok, sorumluluk getirdiğine inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulunuyor. Diğer yandan, Kutlu Karavelioğlu, sektörün 2025 stratejilerine yönelik olarak da şu ifadeleri kullanıyor: “Küresel makine ve teçhizat yatırımları, baz etkisiyle yüzde 2,8 yükselerek 2022 seviyesine ancak dönebildi. Hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerin ortalamaların altında büyüyeceğinin beklendiği yeni yılda ise küresel mal ticaret hacminde bir artış sağlansa bile 2000-2019 yılları ortalaması olan yüzde 3,5’in gerisinde kalınacağı öngörülüyor. Makine siparişlerine dair PMI verileri de hem bizde hem de dünyada yatırımlardaki daralmanın süreceğine işaret ediyor. Yeni ABD yönetiminin giderek çeşitlenen ve dozu artan ticari ve politik müdahaleleri ile muhatap ülkelerce geliştirilmekte olan karşı tedbirler, planlanmış hatta sürmekte olan yatırımları dahi açmaza sürüklüyor. Ancak sektörümüz, son beş yılda gerçekleştirdiği kapasite ve teknoloji artışı neticesinde geçmiş krizlerde olduğundan daha büyük bir sıçrama yakalama kabiliyetine sahip. Mühendislik yoğun sektörlerin en az emek yoğun sektörler kadar kollanması ve desteklenmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.”
23 ALT SEGMENTİN 14’ÜNDE DÜŞÜŞ DOKUZUNDA ARTIŞ VAR
Gelelim Türk makine sektörünün 2024 yılı karnesinin detaylarına… Türk makine imalat sektörlerinin 2024 yılı ihracat verileri alt sektörler bazında incelendiğinde, 23 alt segmentin önemli bir bölümünde 2024 karnesinin 2023’e göre güç kaybettiği fark ediliyor. 2024 yılında değer bazında en yüksek ihracatı “Evsel ve endüstriyel soğutma makineleri” ürün grubu gerçekleştirirken, bu ürün grubunda 2023’te 2,43 milyar dolar olan ihracat, 2024’te yüzde 2,4’lük düşüşle 2,38 milyar dolara geriledi. En yüksek ihracatı gerçekleştiren ikinci ürün grubu olan “İçten yanmalı motorlar ve aksamları” ürün grubu ise yüzde 13,5’lik artışla yılı 2,32 milyar dolarlık ihracatla kapadı. Listenin üçüncü sırasındaki “İnşaat ve madencilik makineleri” ürün grubu da yüzde 4,1’lik düşüşle 1,88 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. 2024 yılı ihracatında değer bazında en yüksek ihracat artışını gerçekleştiren ürün grubu ise “Türbin, turbojet ve hidrolik sistemler” ürün grubu olurken, bu ürün grubundaki ihracat artışı yüzde 22,1 oldu. Benzer şekilde, “Tekstil ve konfeksiyon makineleri” ürün grubunda yüzde 17, “Gıda sanayisi makineleri” ürün grubunda yüzde 12,1’lik artışlar yaşandı. Diğer yandan ihracat kilogram değerinde de makine sektörü 2024 yılını pozitif görünümle kapattı. İhraç pazarlarındaki etkinliğini fiyat rekabetinde uzaklaştırmaya başlayan ve kalite ölçeğinde rekabetini güçlendiren makine sektörü, ihracat kilogram değerini de yüzde 4,2’lik artışla 7,5 dolara yükseltmeyi başardı. 23 makine alt segmentinin 15’inde ürün ve hizmetlerin değeri artarken, altı segmentte ihracat kilogram değeri kısmi düşüşler yaşadı, iki segmentte ise ortalama ihracat kilogram değeri değişmedi. Bu kapsamda, 2024 yılının en katma değerli ürün grupları 51,1 dolarlık ihracat kilogram değeriyle “Büro makineleri”, 25,9 dolarlık ihracat kilogram değeriyle “Türbin, turbojet ve hidrolik sistemler”, 23,3 dolarlık ihracat kilogram değeriyle “Ambalaj makineleri”, 18,8 dolarlık ihracat kilogram değeriyle “İçten yanmalı motorlar ve aksamları” ile 12,8 dolarlık ihracat kilogram değeriyle “Vanalar ve armatürler” olarak sıralandı.
AVRUPA’DA GÜÇ KAYBEDERKEN ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA’DA ÖNE ÇIKTIK
İhraç pazarlarına göre verileri incelediğimizde ise Türkiye’nin Makinecileri’nin en önemli hedef pazarı olan Almanya’ya gerçekleşen ihracatın 2023’teki 3,15 milyar dolar seviyesinden 2024’te yüzde 5,4’lük düşüşle 2,98 milyar dolara gerilediğini görüyoruz. En çok ihracat yapılan ikinci ülke olan Rusya’ya 2023’te 2,22 milyar dolarlık makine ihraç eden Türkiye’nin Makinecileri 2024’te yüzde 17,1’lik gerilemeyle 1,84 milyar dolarda kaldı. Üçüncü sıradaki ABD’ye gerçekleşen ihracat ise yüzde 5,6 artarak 1,78 milyar dolar oldu. Türkiye’nin Makinecileri’nin 2024 yılı ihracatında, en çok ihracat yapılan ilk 20 ülke sıralamasında da hepsi Avrupa pazarında olmak üzere sekiz ülkede gerileme yaşanırken, kalan 12 ülkede yüzde 1 ila yüzde 21 aralığında artış sağlandığı görülüyor. Bu dönemde Suudi Arabistan’a yüzde 20,9, Fas’a yüzde 13,7, Romanya’ya yüzde 11,5, Cezayir’e yüzde 10,9, Mısır’a yüzde 9,8 ve Bulgaristan’a gerçekleşen makine ihracatı da yüzde 9,3 arttı.
Türk makine sektörünün 2024 yılı ihracat ve ithalat performansını nasıl değerlendirirsiniz? Makine sektörü, imalat sanayisinin diğer tüm kollarını destekleyen ve üretim süreçlerinde verimliliği artıran kritik bir sektördür. Tarımdan inşaata, otomotivden enerjiye kadar birçok sektörde kullanılan makinelerin üretimi, Türkiye’nin sanayi altyapısının güçlenmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla makine sektörü, sanayi üretiminin gelişmesi ve rekabetçi hale gelebilmesi için önemli sektörlerin başında gelmektedir. Bu itibarla, Türkiye’de sanayileşmenin hız kazanması ve üretimde yüksek teknolojiye geçiş için yerli makine üretiminin güçlü olması kritik görülmektedir. Makine sektörü, Türkiye’nin toplam imalat sanayi üretim değeri içinde yaklaşık yüzde 9’luk bir paya sahiptir. Bununla birlikte makine sektörü, imalat sanayisinde en yüksek katma değer üreten sektörlerden biri olarak da öne çıkmaktadır. Bu yönüyle sektör, Türkiye’nin teknoloji • 42 üretme kabiliyetini artırarak sanayide dışa bağımlılığın azaltılmasına büyük katkı sağlamaktadır. Diğer taraftan, Türkiye’de üretilen makineler sadece iç pazara sunulmakla kalmayıp dünya pazarlarına da ihraç edilerek ekonomik büyümeye katkıda bulunmaktadır. 2024 yılında makine sektörü (84. Fasıl) ihracatımız bir önceki yıla kıyasla yüzde 1,2 artış göstererek 25,6 milyar dolara ulaşmıştır. Makine sektörünün toplam ihracatımız içindeki payı ise yüzde 9,8 olarak gerçekleşmiş olup, 2024 yılında kilogram başına düşen ortalama birim ihracat fiyatımızın 2020 yılına göre yüzde 33, 2023 yılına göre ise yaklaşık yüzde 3 oranında artması, sektörün katma değerli üretime yöneldiğini ve ihracatta kalite-teknoloji odaklı bir dönüşüm gerçekleştirdiğini de göstermektedir. 2024 yılında sektörde ikinci büyük ticaret ortağımız olan ABD’ye ihracatımız yüzde 23 artarak 1,9 milyar doları aşarken, en büyük pazarlarımız olan Almanya ve Birleşik Krallık gibi diğer büyük pazarlarda yaklaşık yüzde 6’lık düşüşler gözlenmiştir. Avrupa pazarlarında yaşanan bu daralmaya rağmen Kazakistan, Özbekistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi pazarlarda güçlü büyüme kaydedilmiştir. Ülkemiz, şu an dünya makine ihracatında ilk 25 ülke arasında yer almaktadır. Türkiye’nin ihraç ettiği makineler dünya çapında 200’den fazla ülkeye satılmaktadır. Makine sektörümüz özellikle Avrupa pazarında güçlü bir konuma sahip olup, en büyük ihraç pazarımız Almanya’dır. Türkiye’nin makine üretiminde Avrupa standartlarını yakalaması, sektörü uluslararası pazarda güvenilir bir oyuncu haline getirmiştir. Bunun yanında, ABD ve Orta Doğu ülkelerine yapılan makine ihracatı her yıl artmaktadır. Öte yandan, sektör ithalatımız 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 3,4 oranında azalarak 39,5 milyar dolar olmuştur. En çok ithalat sırasıyla Çin, Almanya ve İtalya’dan yapılmıştır. Bu durum, Türkiye’nin ithal ettiği makinelerin önemli bir bölümünü sanayinin teknoloji ihtiyacını karşılamak için yurt dışından tedarik etmesinden kaynaklanmaktadır. Hal böyle olunca, yerli üretimin desteklenmesiyle bu bağımlılığın azaltılması büyük önem arz etmektedir. Bizler de tüm bu hususları göz önünde bulundurarak, sektörümüzün ihtiyaçları doğrultusunda ilgili Bakanlıklarla birlikte çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Türk makine ihracatçılarının yurt dışındaki rekabet güçleri için neler söyleyebilirsiniz? Makine sektörü, Türkiye’nin uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artıran en önemli sanayi dallarından biridir. Sektörümüzdeki firmaların büyük bir kısmı KOBİ statüsünde olup, değişen pazar koşullarına hızlı uyum sağlayabilmektedir. Ayrıca, yüksek mühendislik kapasitesine sahip yenilikçi çözümler üreten nitelikli ve genç iş gücümüz sayesinde orta-yüksek teknoloji üretim kapasiteyle sektörümüz Avrupa ve ABD standartlarına uygun ve geniş üretim yelpazesiyle dünya pazarlarında öne çıkmaktadır. Türkiye’nin teknoloji üretme kabiliyetini artırarak sanayide dışa bağımlılığı azaltan ve katma değeri yüksek olan makine sektörü, küresel standartları yakalayarak uluslararası pazarda güvenilir bir oyuncu haline gelmiştir. Buna ilaveten, sektör sürdürülebilir üretim modellerine geçerek hem iç pazarda hem de dış pazarda çevre dostu üretim anlayışıyla fark yaratmaktadır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının verilerine göre, makine ve teçhizat imalatı sektörü halihazırda Türkiye genelinde 168 Ar-Ge merkezi (yüzde 12,62), 37 tasarım merkezi (yüzde 11,11), 271 Teknolojik Ürün Deneyim (TÜR) Belgesi (yüzde 19,55) ve 64 teknoyatırım projesiyle (yüzde 31,37) teknoloji geliştirme ve inovasyon alanında önde gelen sektörlerdendir. Ülkemizi küresel ticaretin zirvesine taşımak için attığımız her adımda, ihracatımızın niteliğini de artırarak dünya pazarlarındaki yerimizi daha da güçlendiriyoruz. Katma değer yaratan, tasarım ve Ar-Ge’ye odaklanan, teknoloji yoğun sektörlere ağırlık veren ihracata yönelik uyguladığımız politika ve stratejilerin bir sonucu olarak, 2002 yılında yüzde 30,4 seviyesindeki orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatımızın toplam imalat sanayi ihracatımız içindeki payını 2024 yılında yüzde 41’e yükselttik. Ticaret Bakanlığı olarak Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren yüksek teknolojili üretim ile katma değerli ihracatımızı artırmak için tasarım, markalaşma, Turquality®, Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (Ur-Ge) projelerine yönelik destekler, Küresel Tedarik Zinciri Yetkinlik proje desteği (KTZ), Avrupa Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği (Responsible® Programı), fuar, pazara giriş ve ihracatın tabana yayılmasına yönelik desteklerimizin yanı sıra e-ihracat gibi ihracatın dijitalleşmesi politikası araçlarından başta KOBİ’lerimiz olmak üzere, tüm ihracatçılarımızın yararlanması amacıyla desteklerimizi geliştiriyor ve güçlendiriyoruz. Bununla birlikte, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca teşviklerin orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlere yoğunlaştırılması sağlamak amacıyla, Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi (HAMLE) Programı yürütülmektedir. Ayrıca TCMB tarafından sağlanan Yatırım Taahhütlü Avans Kredilerini (YTAK) orta yüksek ve yüksek teknolojili ürün imalatına yönlendirmeyi hedeflemektedir. Ayrıca, • 44 yakın zamanda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türkiye’yi yüksek teknoloji yatırımlarının odağı haline getirecek HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı’nı duyurmuştur. Bu programla proje bazlı teşviklerin yanı sıra pazar geliştirme destekleri, cazip finansman koşulları ve uygun yatırım alanları sunulacağı bilgisi paylaşılmıştır.
Türk makine sektörünü nasıl bir yıl bekliyor? 2025’e ait öngörüleriniz neler olabilir?
Küresel ticarette artan belirsizlikler ve korumacılık eğilimleri, yalnızca ticaret hacimlerini değil küresel büyümeyi de sınırlamaya devam etmektedir. Bu eğilimlerin önümüzdeki yıllarda da uluslararası ticaret ve ekonomi üzerinde etkilerini sürdürmesi öngörülmektedir. IMF’nin küresel büyüme beklentilerine bakıldığında; 2024 yılı için yüzde 3,2 ve 2025 yılı için yüzde 3,3 olarak öngörülen oranlar tarihsel ortalamanın gerisinde kalmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü ise küresel mal ticaret hacmi için yine tarihsel ortalamanın gerisinde; 2024’te yüzde 2,7’lik, 2025’te ise yüzde 3’lük ılımlı bir artış öngörmektedir. Küresel ekonomide gerçekleşen tüm bu olumsuz koşullara rağmen Türkiye ekonomisi üretmeye, istihdam sağlamaya ve Türk mallarını dünyanın dört bir yanına ihraç etmeye devam etmektedir. 2025-2027 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Plan’a göre Türkiye ekonomisinin 2025 yılında yüzde 4 oranında büyümesi, toplam ihracatın ise yüzde 6,8 oranında artarak 279,6 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Bu meyanda, 2025 yılında Türk makine sektörünün, ekonomik ve teknolojik dinamiklerin etkisiyle dengelenme ve kademeli büyüme sürecinin devam edeceğini öngörmekteyiz. Önümüzdeki dönemde, makine sektörü için dijitalleşme, otomasyon ve sürdürülebilirlik odaklı yatırımların daha da artacağı tahmin edilmekte olup, yapay zekâ, nesnelerin interneti (IoT) ve hiper otomasyon gibi teknolojilerin sektördeki verimliliği artırması ve üretim süreçlerini daha rekabetçi hale gelmesi beklenmektedir. Bu itibarla, ihracatta sürdürülebilirliğin sağlanması ve teknolojik yeniliklerin sektöre entegre edilmesinin, sektörün geleceği açısından kritik öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. 2025 yılında firmaların dikkat etmesi gereken başlıkları sıralamanızı istesek, ilk üç sıraya neleri yazardınız? 1-Teknolojik Dönüşüm ve Dijitalleşme: Firmaların yapay zekâ, IoT ve otomasyon gibi teknolojilere yatırım yaparak üretim süreçlerini daha verimli hale getirmeleri rekabet güçlerini artırmaları açısından önem arz etmektedir. 2-Sürdürülebilirlik ve Yeşil Dönüşüm: Enerji verimliliği ve çevre dostu üretim süreçleri, özellikle Avrupa pazarlarında giderek daha önemli hale gelmektedir. Firmalar, bu alanda yatırım yaparak hem çevresel sorumluluklarını yerine getirme hem de yeni pazarlara açılma fırsatlarını yakalayabilecektir. 3İhracat Pazarlarını Çeşitlendirme: Geleneksel pazarların yanı sıra yeni pazarlara açılarak ihracatın çeşitlendirilmesinin de önemli olduğunu değerlendirmekteyiz. Özellikle Afrika, Güney Amerika ve Asya yükselen pazarlar olarak öne çıkıyor ve sektör için önemli fırsatlar sunuyor. Makine sektörü özelinde, Ticaret Bakanlığı’nın 2025 yılı takviminde neler olacak? Hangi konulara odaklanacak ve hangi başlıklara yönelik çözümler üreteceksiniz? Küresel ekonomideki ve ticaretteki bu zorlu ve dinamik ortamda, başarılı olmak için yeni stratejiler geliştirmemiz gerekiyor. Ekonomik kalkınmanın yolu verimliliği artırmaktan, katma değeri ve teknolojisi yüksek ürünleri üretebilmekten ve dünya piyasalarına rekabetçi olarak ihraç edebilmekten geçiyor. Bu itibarla, ülkemizin girişimci ruhunu ve yenilikçi kapasitesini yansıtacak şekilde inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşma temelleri üzerinde tasarlanan İhracata Yönelik Devlet Yardımları ile Bakanlığımız, firmalarımızın uluslararası arenaya yönelmelerini kuvvetli bir şekilde desteklemektedir. 2023 yılı itibarıyla mal ihracatına yönelik toplamda 9,2 milyar TL destek sağladık. Bu rakamı, 2024 yılında 17,6 milyar TL’ye yükselterek 23.215 firmamızın yararlanmasını sağladık. 2025 yılı için ise mal ihracatı için toplam devlet yardımı bütçemizi ise yaklaşık yüzde 45 artışla 25,5 milyar TL’ye çıkardık. Bu kapsamda, makine sektörüne yönelik 2024 yılında 37 ülkede düzenlenen 112 sektörel nitelikteki uluslararası fuara bireysel katılımı ve 13 farklı ülkeye yönelik 16 adet yurt dışı fuar organizasyonu destek kapsamına aldık; 2025 yılında da bu sayıların artmasını bekliyoruz. Ülkemizin uluslararası rekabet gücünün ve marka bilinirliğinin artırılması için, hâlihazırda makine sektöründe 18 firmamız Turquality® ve Markalaşma desteğinden faydalanmaktadır. Bununla birlikte, makine sektöründe 64 firmamız Küresel Tedarik Zinciri Yetkinlik Projesi (KTZ) desteğinden faydalanmaktadır. Ayrıca, makine sektöründe bugüne kadar 20’si aktif, 80’i tamamlanan olmak üzere toplam 100 URGE projesi destek kapsamına alınmıştır. Makine sektörümüzün Bakanlığımızın sağlamış olduğu desteklerden etkin bir şekilde yararlandığını görmekten de memnuniyet duyuyoruz. Bununla birlikte, başta yeşil ve dijital dönüşüm olmak üzere ihracatçılarımızın ihtiyaçları doğrultusunda gerekli mevzuat düzenlemelerini ve yeni destek mekanizmalarını kurgulamaya devam ediyoruz. Nitekim yeşil dönüşüm sürecine hazırlık amacıyla yepyeni bir destek paketini kısa bir zaman önce hayata geçirdik. “Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği”miz ile ihracatçı firmalarımızın Yeşil Mutabakat kapsamında kurumsal sürdürülebilirlik odaklı dönüşümü sağlayabilmesi için farkındalığın sağlanması, mevcut durum analizinin yapılması, mevcut durumun iyileştirilmesine yönelik yol haritasının oluşturulması ve ulusal/uluslararası fonlara erişiminin kolaylaştırılmasını hedefliyoruz. Diğer taraftan, küresel gelişmeler, ülkemiz ekonomisi ve ihracatının son 22 yılda geldiği noktanın, artık geleneksel pazarlarımızın ötesine geçilmesini gerekli kılmaktadır. İhracat menzilimizi daha uzağa taşımak, ufkumuzu daha da ötelere götürmek için kıymetli ihracatçılarımız için bir rehber vazifesi görecek stratejileri hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda, ticaretimizde pazar çeşitliliğinin sağlanmasını ve farklı ülkelere yönelik ticaretimizin geliştirilmesini teminen hazırlanan “Uzak Ülkeler Stratejisi”ni yürütüyor ve “İslam İşbirliği Teşkilatı Üyeleri ile İhracatı Geliştirme Stratejisi”ne yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türk ihraç ürünlerini en etkili bir biçimde dünyaya tanıtmak amacıyla hayata geçirdiğimiz “2028 İhracat Tanıtım ve Pazarlama Vizyonu”muz kapsamında 41 farklı sektör ve ürün grubuna yönelik tanıtım ve pazarlama kampanyaları ile ihracatta atılacak her adımda uzağı yakınlaştırmak için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bir başka önemli konu olan finansmana erişim noktasında ise, Türk Eximbank, Türk Ticaret Bankası (TTB) ve İhracatı Geliştirme Anonim Şirketi (İGE AŞ) ile iş birliği halinde ihracatçılarımızın finansmana erişim imkânlarını genişletmek ve daha düşük maliyetli finansman imkânlarına kavuşmasını sağlamak için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Bu çerçevede, 35 yılı aşkın bir süredir ülkemizin ihracat odaklı büyüme hedefine hizmet eden ve her geçen gün sermaye yapısı güçlenen Türk Eximbank, 2024 yılında sağlamış olduğu 48,7 milyar dolarlık ve 2025 yılında öngördüğü 50 milyar dolarlık destek ile ihracatçılarımızın yanında olmaya devam etmektedir. Diğer taraftan, teminat yetersizliği nedeniyle çeşitli kredi ve destek imkânlarından yeterince yararlanamayan ihracatçılarımızın krediye erişimlerinin kefalet suretiyle sağlanması ve bu sayede ihracatçılarımızın krediye erişim maliyetinin düşmesini sağlamak hedefleriyle kurulan İGE AŞ aracılığıyla 93,3 milyar TL krediye 83,1 milyar TL (31.12.2024 tarihi itibarıyla) kefalet imkânı sunarak ihracatçılarımıza önemli bir finansman kaynağı sağladık. 2025 yılında bir diğer önemli paydaşımız Türk Ticaret Bankası (TTB) olacaktır. TTB, 2025 yılında ihracatçılarımıza toplamda 150 milyar TL kredi limiti tahsis etmeyi planlarken, 62 milyar TL’lik kredi kullandırmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda, Ticaret Bakanlığı olarak, sektörümüzün gelişimine ve gelecekle ilgili çalışmalarına yönelik desteklerimiz hız kesmeden devam edecektir. Türk makine sektörü, imalat sanayisinin temel taşı olarak, diğer sektörlerin büyümesine destek verirken sanayiye yüksek katma değer sağlamakta ve ekonomiye önemli katkı sunmaktadır. Buna ilaveten, nitelikli iş gücü yetiştirerek sektörü geliştirmekle kalmamakta, teknolojik gelişmelere yön vererek Ar-Ge çalışmalarıyla küresel rekabette öne çıkmaktadır. Özetle, makine sektörü Türkiye’nin sanayileşme hedeflerine ulaşmasında ve uluslararası rekabet gücünü artırmasında önde gelen sektörlerden biri konumundadır. Ancak, küresel rekabette güçlü kalabilmek için ölçek ekonomisinin yakalanması, uluslararası iş birliklerinin artırılması, yeşil ve dijital dönüşümün hızlandırılması önem arz etmektedir. Bu minvalde, sektördeki firmaların mezkûr güçlü yanlarını sürdürülebilir kılmak adına sürekli inovasyon, dijitalleşme ve Ar-Ge yatırımlarına önem vermeleri faydalı olacaktır.
Küresel ekonomik dalgalanmalara ve jeopolitik risklere rağmen, Türk makine sektörü 2024 yılı ihracatında istikrarını korudu. TİM verilerine göre sektörün ihracatı 11,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Serbest bölgeleri de dâhil eden genel ticaret sistemine göre ise makine sektörünü takip eden 84’üncü fasıldaki ihracatımız yüzde 1,2 artışla 25,6 milyar dolara ulaştı. Rekabetçilikle sınandığımız bir yılda bu başarıyı son derece önemli görüyorum. Geçen yıl 27 bini aşkın firmamız makine ürünü ihracatı gerçekleştirdi. Sektörün karşılaştığı başlıca zorluklar arasında küresel enflasyon, yüksek faiz oranları ve ticaret politikalarındaki değişimler yer aldı. Özellikle Avrupa ve ABD’de gibi en önemli pazarlarımızda talebin daralması ihracatçılarımızı zorladı. Firmalarımız, Ar-Ge yatırımlarını artırarak, yüksek katma değerli üretime yönelerek ve pazar çeşitliliğini genişleterek bu zorluklarla mücadele etti. Ayrıca, müşteri kaybetmemek adına • 46 önemli bir kârlılıktan vazgeçildiğine de pek çok kez şâhit olduk. Çünkü kaybedilen bir müşterinin yerinin zor doldurabileceğimizi biliyoruz. Bu farkındalıkla, büyük bir özveri ortaya koyan ve yılı artıda tamamlayan tüm makine ihracatçılarımızı bir kez daha tebrik ediyorum. Küresel ticarette son 10 yıl, ezber bozan bir dönem olarak gerçekleşti. Tüm bilinenlerin değiştiği, belirsizliklerin kol gezdiği bu süreçte her yıl farklı gündemlerimiz oldu. İhracat ailesi olarak böyle bir dönemde dahi, her yıl üzerine koyarak devam etmenin gururunun yaşıyoruz. İhracatçılarımızın krizlerle ve sorunlarla başa çıkma konusunda son derece deneyimliler. Değişimlere çok hızlı adapte olabiliyoruz. Ancak 2024 fiyat tutturmakta zorlandığımız bir yıl oldu. Aynı sorun 2025’te de devam ediyor. Özellikle emek yoğun sektörlerimiz için çok daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Öte yandan, sürdürülebilirlik odaklı düzenlemeler ve yeşil mutabakat gibi uluslararası regülasyonlara uyum firmalarımızın gündeminde olmaya devam edecek. Bu zorluklara karşı atılması gereken adımlar arasında, pazar çeşitliliğini artırmak, Ar-Ge ve inovasyona daha fazla kaynak ayırmak ve dijital dönüşüme hız vermek bulunuyor. Yeşil dönüşüme yönelik yatırımlar, AB gibi önemli pazarlarımızda rekabet gücümüzü koruyabilmemiz açısından kritik önemde. Ayrıca, devlet destekleri ve finansman kolaylıkları ile ihracatçıların rekabet gücünün artırılması büyük önem taşıyor. Hükümetimizle yaptığımız istişarelerde, finansman maliyetlerinin düşürüleceğine yönelik sinyaller alıyoruz. Buna 2025 yılında gerçekten ihtiyacımız var. Diğer yandan ticaret savaşlarında da yeni dönem başlıyor. Ülkemizin olası vergi ve yaptırımlarla karşılaşmaması adına, ihraç pazarlarımızda ticari diplomasi faaliyetlerimize aralıksız şekilde devam ediyoruz. Ticaret heyetleri, alım heyetleri ve fuarlar, bu anlamda önemli. İlişkileri geliştirdikçe, bu tarz risklerin azalacağına inanıyoruz. 2025 yılında hem toplam ihracatta hem de makine sektöründe önemli ihracat hedeflerimiz var. Bu hedeflere ulaşmak için daha katma değerli üretime yönelmemiz, otomasyon ve dijitalleşmeyi hızlandırmamız, sürdürülebilir üretim modellerine geçmemiz önem arz ediyor. Küresel rekabette öne çıkmak için inovasyona ağırlık vermek ve müşteri taleplerine daha hızlı yanıtlamak gerekli. Bunun yanında, dünyadaki büyük makine üreticilerinin izlediği yolları iyi takip etmeliyiz. Dünya genelinde makine ihracatında dikkat çeken en büyük trendlerden biri Endüstri 4.0 ve akıllı üretim sistemleri. Almanya gibi ülkeler bu alanda büyük yatırımlar yapıyor. Üretim süreçlerinde otonom sistemler ve dijital ikiz uygulamaları yaygınlaşıyor. Türkiye’nin de bu dönüşümde geri kalmaması, akıllı makineler ve dijital entegrasyon konusunda daha fazla adım atması önemli. Bununla beraber trendleri iyi takip etmek, hatta trend belirleyen ülke olmak zorundayız. Bazı ürün gruplarında çok başarılı çalışmalar olduğunu biliyorum. Bu başarıları genele yayabilirsek, ihracat hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyorum. Bir diğer kritik konu ise yeşil üretim ve karbon salımının azaltılması. AB Yeşil Mutabakat kuralları, düşük karbon emisyonu üreten ve enerji verimli makineleri ön plana çıkarıyor. İtalya ve Japonya gibi ülkeler, enerji tasarrufu sağlayan makineler üretmeye odaklanıyor. Bizim de bu değişime ayak uydurmamız, çevre dostu makineler üretmemiz ve yeşil sertifikalara sahip olmamız rekabette büyük bir avantaj sağlayabilir. Önümüzdeki süreçte, Türk makine sektörünün güçlü kalabilmesi için dijitalleşme, inovasyon ve sürdürülebilir üretime yatırım yapması gerekiyor. Türkiye, makine sektöründe kalite-fiyat dengesi, hızlı uyum sağlama yeteneği ve coğrafi avantajları ile dikkat çekiyor. Almanya ve Japonya’nın yüksek teknoloji odaklı üretimi, ABD ve Çin’in büyük ölçekli üretim gücü var ama ülkemizin de esnek üretim yapısı, müşteri odaklı çözümler sunabilmesi ve Avrupa’ya yakınlığı gibi önemli artıları var. Özellikle lojistik avantajımız, hızlı teslimat kabiliyetimiz ve esnek tedarik zincirimiz sayesinde Avrupa pazarına erişimimiz çok güçlü. Üstelik, orta-yüksek teknoloji makinelerde iyi bir noktadayız ve hem gelişmiş ülkelere hem de büyüyen pazarlara uygun ürünler sunabiliyoruz. Ama küresel yarışta daha da öne çıkmak istiyorsak, dijitalleşme, otomasyon ve sürdürülebilir üretim gibi alanlara daha fazla yatırım yapmamız gerekiyor. Özellikle Endüstri 4.0, yapay zekâ destekli üretim, yeşil teknolojiler gibi konulara odaklanırsak, Türk makineleri sadece fiyat avantajıyla değil, teknolojik üstünlüğüyle de tercih edilen ürünler haline gelebilir. Ülkemizde makine sektöründe çok ciddi yatırımlar var. Bu altyapının üzerine, yeni dönemin ihtiyaçlarına yönelik yatırımlar gerçekleştirirsek, işte o zaman, dünyada söz sahibi makine ihracatçısı bir ülke olarak daha da güçleniriz. Kabul etmeliyiz ki 21’inci yüzyılın baş döndürücü değişim hızını yakalamak zor, ancak bunu yapabilecek potansiyelimiz fazlasıyla var.
Türkiye’nin makine ihracatının, miktar bazında düşse de yükselen ihracat fiyatlarıyla yüzde 0,3 gibi sınırlı bir artış yakalayabildiği 2024 yılında, küresel makine ve teçhizat yatırımlarının baz etkisiyle yüzde 2,8 yükselerek 2022 seviyesine ancak dönebildiği tahmin ediliyor. Hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerin ortalamaların altında büyüyeceğinin beklendiği yeni yılda ise küresel mal ticaret hacminde bir artış sağlansa bile 2000-2019 yılları ortalaması olan yüzde 3,5’in gerisinde kalınacağı öngörülüyor. Makine siparişlerine dair PMI verileri hem bizde hem de dünyada yatırımlardaki daralmanın süreceğinin işareti. Yeni ABD yönetiminin giderek çeşitlenen ve dozu artan ticari ve politik müdahaleleri ile muhatap ülkelerce geliştirilmekte olan karşı tedbirler, planlanmış hatta sürmekte olan yatırımları dahi açmaza sürüklüyor; lokasyonlarından başlayarak bütün fizibiliteler gözden geçiriliyor. • 48
“AB EL YÜKSELTMEYE HAZIR GÖRÜNÜYOR”
Buna mukabil, AB’nin dünyadaki en büyük ve en hızlı büyüyen ticaret anlaşmaları ağına sahip olarak ithalatının yüzde 70’ini sıfır gümrükle yaptığını da belirterek ticaret ortaklarına güven telkin eden açıklaması, kutuplaşmanın geleceği hakkında ipuçları içeriyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün gelişmekte olan ülkeleri kollayan kurallarından uzun zamandır şikâyet eden ve Rusya’dan sonra dünyada tarife dışı engelleri en yüksek seviyede uygulayan bir bölge olan AB’nin el yükseltmeye hazırlıklı olduğu anlaşılıyor. Netice itibarıyla, ticari ilişkiler yeni dengelerine kavuşana kadar başta makine imalatçıları olmak üzere, tedarik zincirlerine entegre birçok sektör belirsizlik içinde kalacaktır. Ülkeler de stratejik sektörlerini en yüksek düzeyde koruyacaklardır.
“MÜHENDİSLİK YOĞUN SEKTÖRLERLE SIÇRAYABİLECEĞİMİZ BİR DÖNEMDEYİZ”
Bizde de yüksek faiz ortamı ve atıl kalan kapasiteler nedeniyle yatırımlar ertelenirken, makine ve teçhizat sanayi üretimi gerilemeye devam ediyor. Makine ve teçhizat sanayisi yüzde 5,9 gerileme ile aralık ayında üretimi en çok azalan üç sektörden biri oldu. Oysa sektörümüz, son beş yılda gerçekleştirdiği kapasite ve teknoloji artışı neticesinde geçmiş krizlerde olduğundan daha büyük bir sıçrama yakalama kabiliyetine sahip. Mühendislik yoğun sektörlerin en az emek yoğun sektörler kadar kollanması ve desteklenmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Üretim maliyeti ile satış fiyat dengesini oluşturan indikatörlerin bozulduğu yatay kur sürecinde, işletmelerin sürdürülebilirliği açısından ÜFE kritik bir göstergedir. 2023 yılı sonunda yüzde 60’ların üzerinde seyreden bu verideki iyileşme olumlu olsa da değerli TL sayesinde kolayca getirilen ithal mallarla rekabet edebilmek için yeterli değil. Türkiye geneli dış ticaret açığının ekim ayından beri düşmemesi, hatta aralık ayında yüzde 44 artış göstermesini üretimi sürdürmekte zorlandığımızın ve ölçeklerimizi koruyamadığımızın bir işareti olarak görmeliyiz. Yıllıklandırılmış makine ithalatında temmuz ayından bu yana düşüş gözlemlense de aralık ayında yüzde 7,4 artışla 4 milyar doları geçti. Bu, bizim iki aylık ihracat gelirimize yakın bir tutardır.
“SURİYE NORMALE DÖNEBİLİRSE SEKTÖRÜN GÖZBEBEĞİ OLUR”
Bununla birlikte, egemenlik kavgaları, korumacılık ve rekabet gücü kaybı üçgenindeki gelişmiş ekonomilerin ötesindeki değişimleri de dikkate almamız gerekli. Suriye başarır da istikrarlı bir demokrasiye kavuşursa, hemen akabinde başlayacak imar, iskân ve endüstrileşme süreçlerinin makine sektörü özelinde hangi hizmet, konfor ya da üretim gereçlerini önceliklendireceğini kestirmek zor değil. BM’nin Suriye’nin yeniden imarı için 400 milyar dolar gerektiğini açıklaması ve eskisinden iyi olacağına yönelik algı bile demir-çelik, çimento gibi inşaat malzemeleri üreticileri için muazzam bir kaldıraç etkisi sağladı. Türkiye’nin özellikle deprem sonrası dönemde çok geliştirdiği iş ve inşaat makineleri sektörü, Suriye’de sahaya en hızlı girenlerden olacaktır. Bazıları yok olmuş birçok faaliyet biçiminin ve hafif sanayinin yeniden doğuşu için gerekli makine ihtiyaçları, hibeler de dâhil olmak üzere birçok ülke ve kurum tarafından fonlanacaktır. Fakat biz, sosyal entegrasyon, tarihi bağlar ve yakın komşuluk ilişkilerimizin sektörümüze fırsattan çok, sorumluluk getirdiğine inanıyoruz. Spekülasyon için bile erken olmakla birlikte, bugün dış ticaretinin üçte ikisini Türkiye ile yapar halde olan Suriye’nin rakiplerimiz için de Irak ve Rusya kadar önemli bir alıcı olacağını düşünmek, Türk makinelerinin komşu coğrafyalardaki doğal üstünlüğünü orada da hayata geçirmenin yöntemlerini kurgulamak gerekir.
“TEŞVİK SİSTEMİNİ GÜNCELLEMENİN TAM ZAMANI”
Bu meyanda, mevcut bütün belirsizliklere rağmen, teknoloji ve kalite sınıflarındaki zenginliğimizi artırmak üzere giriştiğimiz hiçbir süreç veya yatırımı sonuçsuz bırakmamalıyız. Geçen yıl 15 milyar doları aşan makine dış ticaret açığının kapatılması için hem ikili ve çoklu anlaşmalar ile ihracatımızın önündeki engellerin aşılmasına hem de üretici-ihracatçı işletmelerin rekabetçiliğini koruyabilmesini sağlayacak acil önlemlere ihtiyaç var. AB ve STA ülkeleri dışındaki ülkelerden ithal edilen makinelere uygulanan ilave gümrük vergilerinin ağırlıkla korunması, hatta sınırlı sayıda da olsa eklemeler ve nispi artışlar yapılması bu yönde olumlu bir adım. Bununla birlikte, yatırım teşvik belgesi kapsamında gerçekleştirilen ithalatta da ilave gümrük vergisi uygulanması yönünde bir hükümle muafiyetin tümden kaldırılması talebimizin Ticaret Bakanlığımız ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızda sıcak tutulduğunu biliyoruz. Uzak Doğu’nun bütün dünyayı yıldıran sübvansiyonlu ataklarına karşı artık hayati hale geldiğine inandığımız bu gelişme için iç ve dış konjonktür şimdikinden daha elverişli olmayacaktır.
Geride kalan yılda, Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı yüzde 0,3 artışla 28,3 milyar dolara yükselerek rekor kırdı. İhracatta AB pazarlarındaki gerileme olurken ABD, MENA ve eski BDT coğrafyası ile telafi edilmiş görülüyor. 2023’te büyük ivme gösteren Rusya pazarı da 2024’te bir nebze daralmış gözüküyor. Öte yandan, ülkemize olan makine ithalatının yüzde 5 kadar düştüğü bu dönemde hala 45 milyar dolar ithalatla 15 milyar dolar kadar dış ticaret açığı verecek olmamız dikkate değerdir. Bu açıdan, ülke ekonomisine olan menfi etkisi de dikkate alındığında, küresel rekabette ileri gitmiş makine dallarında Uzak Doğu’nun dampingli mallarının haksız rekabetinden korunmaya yönelik alınan tedbirlerin etkinliğinin artırılması gerekliliğini bir kez daha vurgulamamız gerekiyor. Rekabet ortamını bozan ve ölçek ekonomisinin gelişimini olumsuz etkileyen haksız rekabetle mücadelede, ürün • 50 güvenliği başta olmak üzere ithalatta ve piyasada teknik ve idari mevzuata dair piyasa gözetimi ve denetiminin de etkinliği artırılmalı. Bu hususta yetkili kuruluşlarımıza ihtisas derneklerimizle olan her türlü desteği sürdürmekte kararlıyız.
AVRUPA’DAKİ DARALMA DEVAM EDİYOR
Türkiye’nin ve makine sektörünün yüzde 60 gibi oranla ana pazarı olan Avrupa’da işler 2024’te beklendiğinden daha kötü seyretti ve 2025’te de düzelme beklenmiyor. MAKFED’in Türkiye’yi temsil ettiği ORGALIM, Avrupa Teknoloji Endüstrileri Kuruluşu’na göre 2025’te reel ciroda yüzde 0,5’lik bir daralma öngörülüyor, bu durum da 2025’in art arda üçüncü daralma yılı olması beklendiği anlamına geliyor. Avrupa’da teknoloji endüstrilerinde 2024 yılı reel cirosunda yüzde 4,8 azalış beklenirken, 2025 yılı reel ciro öngörüsü yüzde 0,5 daralma yönünde. Makine endüstrisinde ise 2024 yılı reel cirosunda yüzde 5,3 azalış beklentisi ve 2025 yılında yüzde 0,7 daralma olarak devam edeceği hesaplanıyor. Özellikle küçük ülkelerde durumun daha iyi bir vaziyette olmasına karşın Almanya gibi merkez Avrupa’nın büyük imalatçı ülkelerinde kötümserlik genel tahminleri aşağı çekiyor. Enerji maliyetleri düşmeye başlamasına rağmen 2022 yılındaki fiyatlardan ve mevcut rekabet edilen ülkelerdeki fiyatlardan hâlâ yüksek seyretmesi, artan yaşam maliyetinin Avrupa sınırlarındaki savaşla birleşmesi genel karamsarlığın temelini oluşturuyor.
TÜRKİYE’NİN MAKİNE VE TEÇHİZAT YATIRIMLARINDA DURAĞANLIK BİR SÜRE DAHA DEVAM EDECEK
Makine ve teçhizat yatırımlarının pandemi sonrasındaki 18 çeyreklik büyüme maratonu son bulurken, 2024 yılı üçüncü çeyreğindeki yüzde 8,6’lık küçülmenin ardından, yılın son çeyreğinde yüzde 4,2’lik bir artış elde edebildik. Sonuç olarak makine-teçhizat yatırımlarının zincirlenmiş hacim endeksi ortalamaları 2024 yılında bir önceki yıl ortalamalarına göre yüzde 0,26 gerilemiş oldu. Enflasyonla mücadelenin getirdiği makro ekonomik politikaların 2025’te de yatırım iklimine olan menfi etkisini sürdürmesi bekleniyor. Öte yandan ülkemize olan makine ithalatının yüzde 5 kadar düştüğü bu dönemde hala 15 milyar dolar kadar dış ticaret açığı verecek olmamız dikkate değerdir. Makine sektörü kapasite kullanma oranı 2024 ikinci yarısında düşüşe geçerek yüzde 70’lere kadar geriledi. Makine Sanayi Üretim Endeksi imalat sanayisinden pozitif ayrışmışken, 2024 itibarıyla düşüş eğilimine girdi. 2024’te imalat sanayisi endeksi yıl ortalamasında yüzde 0,4’lük bir düşüş gösterdi. Buna karşın, 2021’de 100 olan Makine İmalat Sanayi Üretimi Endeksi 2022’de 119,6, 2023’te 132,4 olurken 2024’te ise 120’ye geriledi. Dolayısıyla Makine İmalat Sanayi Üretim Endeksi yıl ortalaması 2024’te yüzde 9,4 düştü. İmalat sanayine göre aşağıda seyreden Makine Sektörü Enflasyonu (Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi) da 2024 sonu itibarıyla yüzde 30’larda buluştu.
2025’TE İŞLETMELERİMİZİ VERİMLİ KILARAK DAYANAKLILIĞI ARTIRMAK GEREKİYOR
Ölçek ekonomisini yakalamak üzere bir araya gelmeyi, birlikte iş yapmayı başarmalıyız. Doğrudan yabancı yatırımları da tetikleyecek olan uluslararası iş birliklerine açık olmalıyız. Karanlık fabrikalara gidilirken dijital teknolojileri en etkin şekilde kullanarak verimliliğimizi artırıcı çalışmalara odaklanmalıyız.
Ağaç işleme makineleri sektörü açısından 2024 yılı, dalgalı bir ekonomik ortama rağmen ihracatta belirli dengenin yakalandığı bir yıl oldu. 2024’te firmalar hem yurt içi hem de yurt dışı pazarlarda rekabet edebilmek için fiyat politikalarını dikkatle belirledi. Yıl sonunda sektör, 150 milyon dolarlık ihracat hacmine ulaşarak uzun vadeli hedeflerine bağlı kaldığını gösterdi. Ancak iç piyasadaki talep daralmaları ve finansal dalgalanmalar, firmaları yeni stratejiler geliştirmeye zorladı. 2024 yılı verilerine göre sektörün ithalatı 101 milyon dolar, üretimi 370 milyon dolar ve yurt içi satışları 322 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Sektörümüzün dış ticaret fazlası 48 milyon dolar olurken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 148 olarak gerçekleşti. İthalattaki düşüş trendi ise 2024 yılında da devam etti. Geride kalan yılda, ağaç işleme makineleri sektöründe döviz kurlarındaki dalgalanmalar, yüksek enflasyon, ham madde ve enerji maliyetlerindeki artış • 52 ile ekonomik belirsizlikler en önemli sorunlar arasında yer aldı. Firmalar, olumsuz ekonomik koşullar nedeniyle rekabet gücünü koruyabilmek için maliyetleri kontrol altına almaya yönelik adımlar attı. Ancak Çin’in agresif fiyat politikaları ve düşük maliyetli üretimi, sektördeki rekabeti daha da zorlaştırdı. Türk firmaları ise fiyat rekabetinde dezavantaj yaşamalarına rağmen kaliteli üretime odaklanarak bu baskıyı dengelemeye çalıştı. Yıl genelinde, bahsettiğim bu sorunların bazılarına yönelik adımlar atılmış olsa da sektör, halen yüksek maliyetler, finansmana erişim zorlukları ve nitelikli iş gücü açığı gibi yapısal sorunlarla mücadele etmeye devam ediyor. 2025 yılında bu sorunların etkisini azaltmak için yerli üretimi güçlendirmek, dış pazarlarda daha güçlü iş birlikleri kurmak ve Ar-Ge ile inovasyona daha fazla kaynak ayırmak öncelikli olacak. 2025 yılı, ekonomik belirsizlikler nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bir yıl olacak. Ağaç işleme makineleri sektöründe ihracat büyümenin temel itici gücü olmaya devam ederken, Çin’in agresif rekabeti ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar firmaları yeni pazar arayışlarına yöneltecek. Türkiye ekonomisinde yüksek enflasyonun sürmesi ve büyümenin ılımlı seyretmesi, firmalar için maliyet yönetimini daha kritik hale getirirken, verimliliği artırmaya yönelik yatırımları da zorunlu kılacak. Ancak stratejik planlama ve doğru adımlarla 2025 yılı, risklerin fırsata çevrilebileceği bir dönem olabilir.
Geride bıraktığımız 2024 yılı ekonomik açıdan ülkemizde çok zor geçti ve zorluklar hâlen devam ediyor. Üye firmalarımızın derinden hissettiği ekonomik zorluklar, ağır rekabet şartları, Rusya-Ukrayna ve Orta Doğu gibi ihracat yaptığımız pazarlardaki savaşlar ve kısıtlamalar ister istemez asansör alanındaki tüm oyuncuları olumsuz etkiliyor. Bununla beraber sektörün ana sorunları, önceki yıllarda olduğu gibi geçtiğimiz yıl da değişmedi: Haksız rekabet, nitelikli iş gücü eksikliği gibi sorunlarımıza çözüm üretemedik. Haksız rekabet ve nitelikli iş gücü temini ülkemizde her sektörde olduğu gibi bizim de ana sorunlarımızdan birini oluşturuyor. Çin gibi ezici bir asansör üretim ekonomisiyle rekabet etme zorluğu başlı başına bir sorundur. Ek olarak, 3.000 civarında küçük-büyük ölçekli yerli asansör şirketinin bulunduğu iç pazarda da önemli rekabet sorunlarımız olduğunu söylemeliyim. STK’lar bu sorunlar için çözüm arayan şemsiyeler olarak görülür ancak bu devasa sorunlara çözüm üretmek, maalesef STK’ları de aşan bir durumdur. Dolayısıyla üyelerimizden gelen bu ve benzeri şikâyetleri devletimizin ilgili kurumlarına aktarmaya ve çözüm yolları bulmaya çalışıyoruz. Bu büyük sorunlara çözüm üretebildiğimizi söyleyemeyiz ancak daha çok teknik konularda, tescil aşamalarında ve periyodik muayenelerde yaşanan sorunların çözümünde rol aldığımızı ve bazı iyileştirmeler yaptırdığımızı söyleyebilirim. Bu sorunları gidermek için, asansör muayene kuruluşlarını ve üyemiz teknik kadrolarını bir seminerde bir araya toplayarak, standartların ne demek istediğini ve uygulamada nerelerde hatalar yapıldığını anlattık. Bu ve benzeri çabalarımızın, hızlı olmasa da eninde sonunda bir farkındalık yarattığını ve nihayetinde düzeltme getirdiğini de görüyoruz. Ekonomik göstergeler maalesef ülkemizde 2025 yılının ilk yarısının zorlu geçeceğini gösteriyor. Faiz oranlarının düşme trendi ve hedefi, konut sektöründe bir rahatlama yaratacaktır. Dolayısıyla işlerin biraz iyileşeceği umudu var. İhracat rakamlarımız artmakla birlikte ‘düşük kur değerli TL’ uygulaması ile yüksek işçilik ve enerji maliyetleri sektörün önünde çok önemli sorunlar olarak duruyor. Özellikle Çin merkezli ürünler için gümrük vergisi, gözetim gibi konularında sektörün faydasına olacak girişimler sektör tarafından beklenmeye devam ediyor. İhracat rakamlarımızın daha da iyi seviyelere çıkması için uluslararası tanıtım ve fuarlar çok önemlidir. Bu konuda, sektörümüzün dünyadaki en büyük üç fuarından biri olarak mayıs ayında AYSAD’ın desteği ile gerçekleştirilecek olan 19’uncu Uluslararası Asansör İstanbul Fuarına tüm makinecilerimizi davet ediyoruz. Türkiye asansör sektörü bazı alanlarda yakın coğrafya asansör piyasasını domine edebilecek markalar çıkardığı gibi ihracatın çoğunluğu hâlâ düşük fiyat endeksli ürünlerle sağlanıyor. Bir zamanlar tekstil sektörümüzün düştüğü bu tuzağa düşmeden, yüksek teknoloji gerektiren inovatif ve kaliteli çözümlere yönelmek ve az da olsa bu alanda güçlü oyuncular çıkarmalıyız.
2024 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zor bir yıl olarak geçti. Bölgesel savaşların sürmesi, finansal politikalar ekseninde ekonomik açıdan zorlu koşullar, AB’de resesyon beklentisi, piyasalardaki dalgalanmalar ve belirsizlikler, artan enerji ihtiyaçları için sürdürülebilir enerji kaynakları sorunu, çevre ve iklim sorunları, Çin-ABD ticaret savaşları gibi küreselde ticari ve yaşam döngüsünü zorlayan durumlar yaşandı. Rusya’dan enerji arzının zaman zaman kesilmesi, Çin’in ithalat talebindeki düşüş, otomotiv sektöründe yaşanan sorunlar, nitelikli çalışan yetersizliği gibi nedenlerle AB’nin güçlü ekonomisi konumundaki Almanya’da krizlerin yaşanması, yoğun ihracat gerçekleştirdiğimiz pazar için imalat kalemlerimizi etkiledi. Almanya’da seyreden bu durum Avrupa’da da ekonomik yönden daralmaya neden oldu. Bu açılardan, yeşil büyüme hedeflerine odaklanılması, dijital teknolojilerin kullanımının artırılmasıyla sürdürülebilir üretimin sağlanabilmesi halinde • 54 ülkemiz önemli bir sanayi merkezi, üretim üssü konumuna gelebilir. İkiz dönüşüm, iklim krizinin etkilerinin ve çevre kirliliğinin azaltılmasında önemli bir rol üstlenecektir. İkiz dönüşüm teknolojilerinde yetkinliğin artırılması, başta KOBİ’ler olmak üzere işletmelerin dijital teknolojilere yönelik yeteneklerinin ve kapasitelerinin artırılması ile dijital dönüşüm daha etkin bir yapıya kavuşacaktır. Üretimde enerjiyi ve malzeme verimliliğini artıracak akıllı sensörler, dijital ikizler sistem tasarımlarını iyileştirecek, verimlilik, kalite ve sürdürülebilirliği en üst düzeye çıkartırken kısa sürede işletmelerin kârlılığını artırarak yatırım avantajı sağlayacak yenilikçi, çevre dostu üretim teknolojileri sanayimizin gelişmesini destekleyecektir. Ancak bunun için önemli bir finansal kaynak ayırmak gerektiğini de unutmamalıyız. Sanayimizin tüm sektörlerini etkilediği gibi 2024 yılı otomasyon sektörümüz için de zorlayıcı bir yıl oldu. Her ne kadar bazı sektörlerde yapılan yatırımlar sayesinde mevcut projeler hayata geçirildiyse de birçok yatırım, artan enflasyon ortamında finansman güçlüğü, işçilik maliyetleri artmasına karşın otomasyon sistemlerinin uygulanmasında maliyetlerin hâlâ görece yüksek olması, finansman kaynağı bulmada zorluklar, üretim ve yatırımın yavaşlaması gibi nedenlerle beklemeye alındı veya iptal edildi. İşletmeler bütçe planlaması, kaynak ve stok yönetimi, yatırımların planlaması odağında zorlu bir dönem geçirdiler ve 2025 yılı için stratejilerini bu konuları dikkate alarak belirlediler. İşletmelerde ve sanayi tesislerinde verimlilik, kalite ve kârlılığı artıran teknolojileriyle şartlar ne olursa olsun büyümeye ve gelişmeye devam edecek endüstriyel otomasyon sektörü, sağladığı bu avantajlarla ülkemiz sanayisi ve dolayısıyla ekonomimiz için vazgeçilmez olmaya devam edecektir. Derneğimizin, ileri otomasyon sistemlerini kullanan ve uygulayan, işletmelerin dijital dönüşümüne yol gösteren konumdaki üye firmaları ile bu dönüşümlere katkı sağlamak için çalışmalarımızı her platformda yaygınlaştırmak için çalışmaktayız. 2025 yılında da odak konularımızda yoğun mesaimizi sürdürecek; endüstriyel tesislerdeki verimliliği artırarak sanayimize katkı sağlamak, küresel teknolojilerin ülkemiz sanayisine entegrasyonuyla teknoloji seviyemizi daha da yukarılara çıkarmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Sanayide ikiz dönüşüm konusunda çalışmaların artarak devam edeceğini öngörüyoruz. Makine sektöründe ise ülkemizin ihracat pazarlarında yaşanan daralma ve Çinli firmaların artan rekabeti makine sektörünü zorlamaktadır. Makine sektörünün rekabet gücünün korunması ve iyileştirilmesi elzemdir. Bu nedenle finansman imkânlarının sağlanması, ihracatın desteklenmesi, firmaların teknolojik yetkinliklerinin artırılması için eğitim ve istihdam politikaları ile desteklenmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki makine sektörü gerek katma değeri gerekse ülkemizin teknolojik yetkinliklerinin artması açısından çok önemlidir.
Geride kalan yılı, 2023 yılına benzer satış rakamlarıyla tamamladık. İMDER üyelerinin satış adetlerini içeren İMDER Online veri sistemine göre, 2024 yılında yurt içinde yaklaşık 14.767 adet iş makinesi satıldı. 2023 yılında bu rakam 14.729 olarak gerçekleşmişti. Türkiye iş makineleri iç pazarı, kredi ve mevduat faizlerinin yüksekliğine, krediye erişimdeki zorluklara ve sıkı para politikasının etkilerine rağmen stabil kaldı. 2023 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 33’lük bir artış yaşanmıştı. Ancak bu artış, biriken talepler ve deprem felaketinin yarattığı yıkımı onarma amacıyla iş makinelerine olan yoğun talep nedeniyle gerçekleşmişti. Ayrıca, 2023 yılında yaşanan enflasyonist ortamda iş makinelerinin bir yatırım aracı olarak görülmesi ve Faz 3 motor emisyonundan Faz 5’e geçişteki maliyet artışı sebebiyle Faz 3 emisyon seviyesindeki makinelere olan yoğun talep, pazarın beklenenden büyük bir hacme ulaşmasına neden olmuştu. 2024 yılında “İnşaat ve Madencilik Makineleri” grubu, tüm makine grupları arasında en fazla ihraç edilen üçüncü grup oldu. Sektör 2023 yılında 2,27 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirirken, 2024 yılı ihracatımız yüzde 5,3’lük gerilemeyle 2,15 milyar dolarda kaldı. Yine, 2023 yılında, inşaat ve madencilik makineleri sektörü 2,64 milyar dolarlık ithalat yaparken, 2024 yılında bu rakam yaklaşık yüzde 5‘lik düşüşle 2,51 milyar dolar seviyelerine geriledi. Diğer yandan, sektörümüzde ikinci el makine ithalatının durdurulması; yerli üreticilerimizin korunması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve hem son kullanıcının hem de pazarın güvence altına alınması açısından büyük önem taşıyor. İMDER olarak bu konuda yoğun çaba sarf ettik ve sürecin etkin bir şekilde yönetilmesine katkı sağladık. Tıpkı forklift ithalatında olduğu gibi, TAREKS sistemi devreye alınarak nitelikli ithalatın gerçekleşmesi için adımlar atıldı. Bu vesile ile hem yerli üretimimizi koruyabilmiş hem de yıllardır ülkemize yatırım yapmış ve ticaretle uğraşan ülkemiz firmalarına karşı eşitsizliğin önüne geçmiş olduk. Çıkan ön onaylı sistem kapsamında, Ticaret Bakanlığı ve Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü’nün de kıymetli destekleri ile makinelerin ülkemize geldiğinde limanlarda beklememesi ve gerekli şartları sağlayan firmalara zorluk çıkmaması hedeflendi. İMDER olarak çabalarımızla ve bakanlıkların destekleriyle ortaya güzel bir çalışma koymuş olduk. Bu sayede, merdiven altı üretimler, Faz 5 motorlara sahip olmayan, CE belgesi bulunmayan ya da son güvenlik sistemlerine haiz olmayan makinelerin ülkemize giriş yapmalarına engel olduk. Ülkemizde satılmakta olan iş makineleri, AB ve ABD pazarında mevcut satışı olan makinelerle teknolojik ve kalite olarak eşdeğer seviyededir. İş makineleri sektörünün, dünyada yaşanan teknolojik gelişmeleri yakından takip edebilmesi için İMDER olarak büyük çaba sarf ediyoruz. Sektöre dair paylaşılabilir bir veri ve bilgi üretiyoruz. Bu veri çalışmalarımız, yabancı sermayeli kuruluşların Türkiye’de yatırım yapmasına da vesile oluyor. Sektörümüz ve ilgili diğer sektörlerin pazara ait öngörülerde bulunmasına destek vermek bizler için çok önemli. Dünyanın dört bir yanında yer alan uluslararası kardeş dernekler ve kuruluşlarla yapmış olduğumuz bilgi alışverişi sektöre büyük katkı sağlıyor. Diğer yandan, kardeş derneğimiz İSDER ile ana destekçisi olduğumuz, 3-6 Haziran 2026 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşecek 18’inci KOMATEK fuarı için hazırlıklarına başladığımızı da söylemeliyim. Sektörümüzün en büyük fuarı olma özelliğini yıllardır elinde tutan bu organizasyonun, geçen yıl olduğu gibi gelecek yılda da büyük bir ilgiyle karşılanacağını umuyoruz. Geçen yıl ilk kez İstanbul’da düzenlenen fuar, yine tüm katılımcılar için alıcılar ve karar vericilerden oluşan hedef bir kitleye ulaşmasını sağlayacak bir platform görevi görecektir. Değerli sektör temsilcilerimizi de 2026 yılında düzenlenecek bu önemli fuara davet ediyoruz. Dünyadaki jeopolitik gelişmeler, küresel ekonominin kırılgan yapısı, faiz artışları ve sıkı para politikaları nedeniyle 2025 yılında iş makineleri satışlarında yumuşak bir düşüş bekliyoruz. Eğer satışlarda gerçek ihtiyacı aşan konjonktürel büyüme yaşarsak pazar daralması da o kadar ani ve dramatik olabiliyor. Dolayısıyla yumuşak bir geçişle satışların normalleşmesi, sektörümüz için orta ve uzun vadede daha sağlıklı olacaktır. Genel olarak belirtmek gerekirse; ekonomi yönetiminin aldığı tedbirleri de göz önüne alırsak, orta-uzun vadeli boyutunu şimdiden çok da kestiremeyeceğimiz bir daralma yaşayabilme ihtimali görülmektedir.
İstif makineleri sektörü, her sektörde olduğu gibi kendisiyle doğrudan ilişkili olduğu tamamlayıcı diğer sektörlerde yaşanan gelişmelerden olumlu ya da olumsuz yönde etkileniyor. Örneğin, ürün gruplarımızın ana çalışma alanlarından biri depo alanlarıdır. Depo alanlarının sayısını veya faaliyetlerini etkileyen lojistik yatırımları, istif makineleri sektörüne doğrudan veya dolaylı yönden katkı sağlar. Özellikle pandemi döneminde başlayan ve teslimat hızını artırmak için yapılan lojistik yatırımları doğrultusunda artan depo alanları, istif makinelerinin kullanılacağı yeni alanlar ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam etmektedir. Bu sebeple sektörümüzde herhangi bir düşüş yaşanmamıştır. İSDER üyelerinin satış adetlerinin yer aldığı İSDER Online veri sistemine göre, 2024 yılında yurt içinde toplam 16.140 adet istif makinesi satışı gerçekleşmiştir. 2023 yılında ise bu rakam 15.652 adetti. Öngörümüz, bu yıl satışların sabit kalacağıydı • 56 ve pazar beklentilerimiz doğrultusunda ilerledi. Yük kaldırma, taşıma ve istifleme makineleri sektörü, 2023 yılında yaklaşık 771 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken, tamamlayıcı alt sektörlerimizin gerçekleştirmiş olduğu ihracat rakamları da dâhil edildiğinde sektörümüzün ihracatı yaklaşık 1 milyar dolar seviyelerine ulaşmıştır. 2024 yılında ise yaklaşık yüzde 4’lük artışla 801 milyon dolarlık ihracata imza attık. Geride kalan yılda sektörümüzün en önemli başlıklarından biri, ithal edilen istif makinelerinin mevzuata uygunluğu oldu. Bu noktada, TAREKS denetimleri büyük bir rol oynadı. Yapılan denetimler sayesinde, ithal edilen makinelerin Avrupa ve Türkiye standartlarına uygunluğu sağlandı ve sektörde kalite standartlarının korunmasına katkıda bulunuldu. Bu süreç hem kullanıcı güvenliğini artırdı hem de haksız rekabetin önüne geçerek sektörün daha sağlıklı büyümesine olanak tanıdı. İSDER olarak uzun yıllardır farklı coğrafyalarda katıldığımız fuarlarla Türk makine sektörünü en iyi şekilde temsil etmekteyiz. Bu yıl da katılacağımız birbirinden önemli fuarlarla Türkiye’yi güçlü bir şekilde tüm dünyada adımızdan söz ettirmeye devam edeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’de düzenlenecek olan sektörümüzün önemli fuarlarına destek vereceğiz. İmalat sanayilerindeki her sektörün ihracatına katkı sağlayacak HOW-Hub of Warehouse Yeni Nesil Depo Sistemleri İç Lojistik Fuarı için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. HOW Fuarı, İSDER iş birliği ile dünyanın en büyük 10 fuar şirketi arasında yer alan Deutsche Messe AG’nin Türkiye Ofisi Hannover Fairs Turkey tarafından 18-20 Eylül tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek. Sektörün birbirinden değerli temsilcilerini bir araya getirecek olan bu prestijli fuara katılım için isder@isder.org.tr adresi aracılığıyla bizlerle iletişime geçebilirsiniz. İstif makineleri sektörü, ülkemizin konumu gereği farklı kıtalardaki teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek durumunda. Türkiye ise hem Avrupa hem de dünyadaki diğer ülkeler için coğrafi konumu sebebiyle her zaman bir cazibe merkezi olmuştur. Sektörümüzle ilgili dünyanın dört bir yanından birçok ülkenin Türkiye’ye yatırım yapması da bunu kanıtlar niteliktedir. Son yıllarda birçok firma, Türkiye’ye üretim merkezleri kurmuştur. Önümüzdeki yıllarda da bunun artarak devam edeceğini düşünüyoruz. Ülkemiz ihracatının yaklaşık yüzde 20’sinin Avrupa’ya olduğunu düşünürsek, yeşil dönüşümün bir parçası olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. İstif makineleri sektöründeki taleplerin yüzde 60’ının elektrikli ürünler olması, kısa ve uzun vadede sektörümüzün rotasının hangi yönde ilerlediğini açık şekilde ortaya koyuyor. Bu bağlamda İSDER olarak geleceğimizi şekillendirecek olan yeşil enerji, temiz üretim ve sürdürülebilirlik konularını desteklemeye devam edeceğiz.
Geçtiğimiz yıl, kazan ve basınçlı kap sektöründe yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve ihracat odaklı büyümenin hız kazandığı bir dönem oldu. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın etkileri sektörde daha fazla hissedildi ve firmalar sınırda karbon düzenlemeleri ile uyumlu üretim süreçlerine yönelmeye başladı. Ayrıca, dijitalleşme ve Endüstri 4.0 uygulamaları üretim süreçlerinde daha fazla yer buldu. Enerji verimliliği yüksek, çevre dostu kazanlar ve basınçlı kaplar konusunda ciddi ilerlemeler sağlandı. İhracat pazarlarında genişleme süreci devam etti ve sektör, özellikle Avrupa, Orta Doğu ve Afrika pazarlarında güçlenmeye odaklandı. Geride kalan yılda sektörümüzü etkileyen başlıca sorunlardan ilki yerli ürün kullanımının teşvik edilmesiydi. Kamu projelerinde ithal ürünlerin yoğun kullanımı sektörü zorladı. KBSD olarak düzenlenen çalıştaylarla, yerli ürün kullanımının artırılması için politika önerileri geliştirdik ve kamu ile iş birliği içinde çözüm arayışına girdik. Yine, 2026’dan itibaren tüm sektörleri etkileyecek olan Sınırda Karbon Düzenlemeleri konusunda da önemli çabalarımız oldu. Avrupa Birliği’nin karbon ayak izi kuralları, ihracat yapan firmalar için büyük bir zorluk yaratırken, KBSD olarak firmalarımızı bilgilendirmek ve dönüşümlerine destek olmak adına seminerler, eğitim programları ve rehberler oluşturduk. Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 uygulamaları başlığında da KBSD programı çok yoğundu: Üretim süreçlerinin dijitalleşmesi için gerekli altyapıya sahip olmayan firmalar için teknoloji odaklı eğitimler ve proje bazlı destek çalışmaları yürüttük. 2024 yılı ham madde fiyatlarındaki dalgalanmalarla da sektörümüzü çok zorladı. 2024’te çelik ve diğer ham maddelerde yaşanan fiyat dalgalanmaları, maliyetleri yükseltti. Tedarik süreçlerinin iyileştirilmesi ve alternatif malzeme çözümlerine yönelinmesi için araştırmalar her zaman odağımızdaydı. Bununla birlikte, çok sayıda sorun halen gündemimizde yer almaya da devam ediyor. Bunlardan ilki elbette Ar-Ge ve yenilikçi üretimdir. Yeni nesil, daha düşük karbon emisyonuna sahip ve enerji verimliliği yüksek kazan ve basınçlı kap sistemlerinin geliştirilmesi kritik önemdedir. Bu nedenle 2025’te Ar-Ge yatırımları ve üniversite-sanayi iş birliklerine daha fazla odaklanacağız. Ayrıca dijitalleşme ve akıllı üretim teknolojileri başlığını da çok önemsiyoruz. Yapay zekâ destekli bakım sistemleri, akıllı sensörler ve veri analitiği çözümlerinin daha geniş kapsamda uygulanması için çalışmalarımız sürecek. İhracatın artırılması ve alternatif pazar arayışları ise her zaman odağımızda olan bir başlıktır. Bu anlamda, Avrupa pazarı dışındaki bölgelerde yeni fırsatlar yaratmak amacıyla Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika pazarlarında yeni iş birlikleri geliştirmek önceliklerimiz arasında olmaya devam edecek. Ve elbette yerel üretimin desteklenmesi, KBSD’nin var oluş amaçlarından biridir: Kamu ve özel sektör projelerinde yerli ürünlerin tercih edilmesi için sektörel bilinçlendirme kampanyaları ve mevzuat çalışmalarımız 2025’te de aralıksız sürecek. Özetle 2025 yılı için sektörümüz adına olumlu beklentilerimiz olduğunu da söylemeliyim. Yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir üretim yatırımları artarken, dijitalleşme ve akıllı üretim süreçleri de hız kazanacaktır. Sınırda karbon düzenlemelerine daha güçlü bir uyum sağlayacağımıza inandığım bu dönemde ihracat hacmimizi büyüterek yeni pazarlarla genişleme sağlayacağımıza da inanıyorum. Ayrıca kamu projelerinde yerli üretimin teşvik edilmesi için daha fazla destek alacağımıza olan inancımızda devam ediyor.
Son sekiz yıllık dönemde, 2015-2023 döneminde yıllık ortalama yüzde 10’a yakın büyüyen makine ihracatımız, geçtiğimiz yıl ana pazarlarımızdaki durgunluğun etkisiyle durağanlaşarak 28,3 milyar dolar seviyesinde kalmıştır. Aynı yıl itibarıyla, Çin’den ithal edilen dampingli makinelerin piyasamızı bozmaya devam etmesinin de etkisiyle sektör üretimi yüzde 7 gibi yüksek bir oranda daralmıştır. Bu gelişmeye bağlı olarak, düşük büyüme beklentileriyle başladığımız bu yılın ilk ayında, yeni ABD yönetiminin uygulamaya başladığı uluslararası ticaret kurallarına aykırı korumacı politikaların, ülkemiz ihracatı açısından yeni bir fırsat penceresi açan dinamikleri harekete geçirdiğine tanıklık ettik. Bunlardan birincisi, ana pazarımız AB ülkelerinde büyüme beklentilerinin, geçtiğimiz günlerde açıklanan, yaklaşık bir trilyon dolar bütçeli Avrupa’nın Yeniden Silahlandırılması Planı ile uzun süre sonra ilk kez pozitife dönüşmesidir. İkincisi, en büyük pazarımız Almanya’da, yeni koalisyon • 58 ortaklarının Alman ekonomisinde güçlü bir gelişim sürecini başlatması beklenen “bütçe freni politikası”nı, savunma harcamalarının artırılması amacıyla kaldıracaklarını açıklamış olmalarıdır. Öte yandan, ABD ve AB arasında tarife savaşlarıyla başlayan ve tarafların müttefiklik ilişkilerinin sonlandırılacağı izlenimi veren açıklamalarla gerginleşen ilişkilerin, Türkiye ile AB arasındaki iş birliğini güçlendirebilecek yeni bir fırsat penceresi açtığını söyleyebiliriz. Bu kapsamdaki ilk adımın, ihracatımıza önemli katkı sağlayacak olan Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi suretiyle atılacağını öngörüyoruz. Bu olumlu beklentiler çerçevesinde, makine ihracatımızda yeni bir gelişim süreci başlatılabilmesi için alınması gereken önlemleri şu şekilde özetleyebiliriz: Yeni ABD yönetimi tarafından uygulamaya konulan korumacı önlemler sonucu, ABD pazarında büyük kayıplarla karşılaşacak olan Çin firmalarının ülkemiz pazarına daha fazla yoğunlaşması beklenmektedir. Bu gelişmenin iç pazar dengelerimizi daha fazla bozmasını engellemek amacıyla, Çin menşeli makinelere bağlı tarife oranı üzerinde ilave gümrük vergisi uygulamalarına ağırlık verilmeli, piyasa gözetim ve denetimi yoğunlaştırılmalıdır. Öte yandan, dezenflasyon sürecinde kredi faizleri olağanüstü yüksek seyrederken, TL de reel olarak değerlenmeye devam etmektedir. Bu durumun maliyetlerimizi artırdığı kuşkusuzdur. Bu dönemde, ihtiyaç duyduğumuz uygun koşullu yatırım kredilerine erişmekte zorlanıyoruz. Bu konudaki beklentimiz, makine yatırım projelerine hızlandırılmış prosedürlerle YTAK tahsis edilmesidir. HAMLE Programı kapsamında onay işlemleri tamamlanmış projeler ile bu konudaki uygulamanın başlatılması uygun olacaktır. Finansman konusundaki diğer bir beklentimiz, alıcı kredileriyle ilgilidir. Türk Eximbank’ın alıcı kredi programları, yüksek maliyetleri nedeniyle beklentilerimizi tam olarak karşılayamamaktadır. Bu dönemde, OVP’de öngörüldüğü şekilde makine ihracatının Batılı ihracat kredi kuruluşlarıyla rekabet edebilecek koşullarda alıcı kredileriyle desteklenmesi için somut adımlar atılmalıdır. Öte yandan, Yerli Malı (YM) Tebliği çerçevesinde getirilen katı kuralların, küresel çapta kendi markalarıyla ihracat yapan firmalarımızı yerli malı belgesi alamama riskiyle karşı karşıya bırakabileceği anlaşılmaktadır. Bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için, belirli kriterleri karşılayan firmalarımıza YM belgelerinin kolaylaştırılmış prosedürlerle verilmesi ve yerli tedarikçilerden ürün temininde YM sertifikalı ürünlerin tümüyle yerli girdi sayılmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin yapılmasını bekliyoruz. Diğer önemli beklentimiz, mevcut yatırım teşvik sistemimizin, uzun vadeli ve düşük faizli kredi, hibe, sermaye iştiraki gibi doğrudan destek unsurlarına dayalı daha etkin bir yapıya kavuşturulmasıdır.
Dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle 2024 yılı gerek yurt içinde gerek yurt dışında talebin daraldığı ve buna bağlı olarak ekonomik koşulların zorlaştığı bir yıl oldu. Üstelik yüksek finansman maliyeti ve finansmana erişimin zorlaşması gibi ülkemize özgü durumları da göz önünde bulundurduğumuzda, rakiplerimizden çok daha dezavantajlı bir konumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Plastik sektörünü de etkileyen bu olumsuz gelişmelere karşın 2024 yılında plastik sektörü ihracatını miktar bazında yüzde 7 oranında artırmayı başardı. Öte yandan ihracatımız değer bazında ise yüzde 3,4 oranında arttı ve bu artışla birlikte sektörün doğrudan ihracatı 10,8 milyar dolara ulaştı. Doğrudan gerçekleştirilen bu ihracatın yanı sıra sektörün yapısı gereği dolaylı ihracat yaptığını da unutmamak gerekiyor. Malum olduğu üzere plastik sektörünün üretiminin önemli bir bölümü diğer imalat sanayi kollarında ara girdi olarak ve bu sektörlerin GTİP kodları üzerinden ihraç ediliyor. Sektörün bu dolaylı ihracatını da göz önünde bulundurduğumuzda 2024 yılı ihracatının yaklaşık olarak 16,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Plastik işleme makineleri tarafında ise tüm dünyada yatırım iştahının kesilmesine bağlı olarak ihracatımızın da ithalatımızın da azaldığını gözlemliyoruz. Lakin son dönemde Çin merkezli makine üreticilerinin piyasaya çok agresif bir giriş yaptığına ve finansman tarafında çok büyük kolaylıklara sahip olduğuna şâhit oluyoruz. 2023 yılının son çeyreğinde toplam plastik işleme makinesi ithalatımız içerisinde Çin’in payı miktar bazında yüzde 60 iken 2024 yılının son çeyreğinde bu oran yüzde 75’e ulaştı. Bu durumun devam etmesi hâlihazırda ihracat pazarlarında talep kaynaklı sorun yaşayan makine üreticilerimiz açısından büyük bir risk barındırıyor. Öte yandan artan işçilik maliyetleri, düşen kârlılık oranları, yüksek kredi faizleri ve finansmana erişimde yaşanan sıkıntıların yanı sıra iç talepte meydana gelen daralmanın da devam ettiğini ve ihracatta yaşanan artışın iç pazar kaynaklı üretim kayıplarını telafi etmeye yetmediğini gözlemledik. Yaptığımız analizler, yılsonu itibarıyla üretimimizin yüzde 4,4 düşüşle yaklaşık olarak 2020 yılı seviyesine gerilediğini gösteriyor. Üretim azalırken, ihracatın artmasının doğal bir sonucu olarak ihracatın üretiminden aldığı pay artarak yüzde 25 seviyesine geldi. İlk bakışta olumlu bir gelişme gibi görünen bu durumun, sektörü dış şoklara daha açık hale getirdiğini unutmamak gerekiyor. Son dönemde ihracatımızın yaklaşık olarak yarısını gerçekleştirdiğimiz Avrupa’da ekonominin durağanlaştığını ve 2025 yılı boyunca da bu seyrin devam edeceğinin öngörüldüğünü göz önünde bulundurduğumuzda, pazar çeşitlendirmesine gitmenin gerekliliği daha net görülecektir. Diğer taraftan, sürdürülebilir bir büyüme için ülkemizin ihracat pazarlarından aldığı payın artırılması kadar güçlü bir iç pazara sahip olmasının da büyük önemi var. Küresel gelişmeler konusunda hareket alanımız kısıtlı olsa da ülke olarak yatırım ortamımızı geliştirmek adına atılabilecek adımlar olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu kapsamda en hızlı yol katedilebilecek olan konulardan biri de yeni sanayi arsası üretilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde sanayi arsası fiyatlarının yüksek seyrettiği ve ilk yatırım maliyeti içerisinde büyük bir yekûn tuttuğu hepimizin malumu. Toplam yüzölçümü içerisinde sanayiye ayrılan payın Almanya’da yüzde 4,5 seviyesindeyken ülkemizde yalnızca binde 4 dolayında olması, fiyat yüksekliğinin ana sebebinin sanayi arzının yetersizliğinden kaynaklandığını açıkça göstermektedir. Bu sebeple yalnızca plastik sektörünün değil tüm imalat sanayisinin büyümesini ve gelişmesini engelleyen en önemli faktörlerden olan bu sorunun çözümü için sanayi arsası arzının artırılması ve altyapı yatırımlarının desteklenmesi gerekiyor. 2025 yılında sektörümüzün performansını belirleyecek gündemlerin başında ABD’de yaşanan yönetim değişikliği sonrası şiddetlenen ticaret savaşının nasıl gelişeceği geliyor. Dünyada ekonomik aktivitenin yavaş seyrettiği ve talebin daraldığı bir yıl bekleniyor olsa da ülkemiz ve sektörümüzün risklerle birlikte ortaya çıkan fırsatları değerlendirdiği bir yıl olmasını dilerim.
Türk pompa ve vana sanayisi açısından 2023, her iki ürün grubunda da yüzde 16 oranında gerçekleşen ihracat artışıyla sektör için tatmin edici bir yıl olmuştu. Ancak, 2024 yılında küresel ekonomik durgunluk, Avrupa’daki daralma, savaş ortamı ve ülkemizde yatırımların yavaşlaması nedeniyle daha durağan bir yıl geçirdik ve ihracatımız yerinde saydı diyebiliriz. 2024 yılı 12 aylık verilerine baktığımızda; pompa sektöründe ihracat yüzde 4,62 azalarak 1,064 milyar dolara geriledi, vana ve armatür sektöründe ise ihracat yüzde 5,26 artarak 1,032 milyar dolara ulaştı. Bu rakamlarla sektörlerimizin toplam ihracatı 2,1 milyar dolar olarak gerçekleşti ve 2023 yılı ihracatıyla aynı seviyede kaldı. Öte yandan, 2024 yılında Rusya pazarındaki genişlemenin de bir miktar daralma gösterdiğini gözlemliyoruz. İhracattaki durağanlığa ek olarak ithalattaki artış sektörümüz için ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Pompa ithalatı yüzde 1,02 artışla 1,538 milyar dolara yükselirken, • 60 vana ve armatür ithalatı ise yüzde 6,44 artarak 1,996 milyar dolara ulaştı. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise her gecen gün gerilemektedir. Pompa sektöründe bu oran 2023’teki yüzde 73,28 seviyesinden 2024’te yüzde 69,18’e düştü. Vana ve armatür sektöründe ise bu oran 2023’te yüzde 52,31 iken 2024’te yüzde 51,73 olarak gerçekleşti. Özetle, 2024 yılı sektörümüz açısından ihracatın durağan, ithalatın ise yükselişte olduğu bir yıl olarak kayıtlara geçti. Önümüzdeki dönemde dış ticaret açığını azaltmaya yönelik politikaların daha da önem kazanacağını düşünüyoruz. Geride kalan yılda sektörümüzün karşılaştığı en büyük sorunların başında, Uzak Doğu menşeli düşük kaliteli ürünlerin artan ithalatı ve yerli üreticilerimizin bu haksız rekabet karşısında zorlanması gelmektedir. Yerli üreticilerimiz, zor koşullar altında kaliteli üretim yapmaya devam ederken, ithalatın sürekli artması sektörde ciddi bir endişe yaratmaktadır. Bu nedenle, piyasa gözetimi ve denetiminin güçlendirilmesi, gümrük kontrollerinin daha etkin hale getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda sektör temsilcileri olarak ilgili Bakanlık nezdinde girişimlerimizi sürdürüyor, ilave gümrük vergileri gibi koruma mekanizmalarının artırılması yönünde görüşlerimizi sunuyoruz. Öte yandan, sektörümüzün dış ticaret açığını azaltmak adına önemli bir adım attık. Dernek olarak, TSE ile ortaklaşa yürüttüğümüz Pompa Test İstasyonu projemizde sona geldik. POMSAD tarafından finanse edilecek ve TSE tarafından işletilecek bu istasyon, ithal edilen ve piyasadan toplanan sirkülasyon pompalarının test edilmesini sağlayacak. Verimlilik kriterlerini karşılamayan pompaların ülkemize girişine ve piyasada bulunmasına izin verilmeyecek. Ayrıca, bu sistemin diğer pompa ve vana tipleri için de uygulanması konusunda TSE ile mutabakat sağladık. Gümrüklerde yapılacak hızlı testler ve ilerleyen süreçte devreye alınacak bağımsız akredite test istasyonları ile denetimleri daha da etkin hale getirmeyi hedefliyoruz. Bunun yanı sıra, yatırım teşvik sisteminin ithalatı kolaylaştıran değil yerli üretimi destekleyen bir yapıya kavuşturulması büyük önem taşıyor. Kamu alımlarında yerli malının öncelikli tercih edilmesi yönünde ciddi adımlar atılması gerekiyor. Ancak, üzülerek görüyoruz ki, yerli isteklilere sağlanan fiyat avantajına rağmen ithal malların tercih edilmeye devam ettiğine tanık oluyoruz. Özellikle son dönemde bazı belediyelerin ihalelerinde, yüksek maliyetli ve temini uzun süren yabancı belge zorunluluğu getirmesi, yerli üreticilerimiz için önemli bir engel oluşturuyor. Bu konuda da gerekli girişimlerde bulunarak, haksız rekabetin önüne geçilmesi için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Özetle, sektörümüzün sürdürülebilir büyümesi için haksız rekabetle mücadelenin güçlendirilmesi, ithalat ve piyasa denetim mekanizmalarının etkinleştirilmesi, yerli üreticinin korunması ve teşvik edilmesi kritik öneme sahiptir. Bu konuların takipçisi olmaya ve çözüm önerilerimizi hayata geçirmeye kararlıyız.
Robotik ve yüksek teknoloji özelinde bakıldığında 2024 yılı yatırım hızının yavaşlaması ile zor bir yıl olarak hafızalarda yerini aldı. Yüksek enflasyon ve döviz kurunun ihracatçılar için istenen düzeyde olmaması istenilen kârlılık oranlarından ve ihracat hedeflerinden uzak kalınmasına sebep oldu. Sektörün en çok ihracat yaptığı Avrupa pazarının tamamının Almanya etkisiyle daralması, yılın ikinci yarısında çok daha zor günler geçirilmesine sebep oldu. Yurt içinden de istenilen yatırım düzeylerini yakalayamayan sektör, mevcut durumu korumak üzerine bir strateji belirledi: Mevcut projelerin tamamlanması sonrası gelecek projelerin en az bir yıllık sürelerle ötelenmesi, sektör adına olumsuz gelişme olarak karşımıza çıktı. Olumsuz örnek oluşturabilecek nitelikte birkaç firmanın ekonomik olarak zor durumda kalması, sektöre olan bakış açısının değişmesine de sebep oldu. Güncel ekonomik programın etkilerinin görülmeye başlaması, faiz oranlarında düşüş ve ekonomik toparlanmayla birlikte daha net bir resim görünmeye başlansa da gelecek dönem yatırım kararlarına etki edecek düzeye gelmesinin 2025 yılı ikinci yarısına kadar uzayabileceği yönünde görüşler sektör genelinde dillendirilmekte. Herkes planlarını bu yönde yaparken özellikle ABD’den gelen yeni ticari kararlar, dünya geneli ticaretin yavaşlayabileceğini veya önemli ölçüde yön değiştirebileceğinin sinyalleri olarak algılanabilir. Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaş, Orta Doğu coğrafyasında yaşanan gelişmelerin etkileri her sektör gibi bizi de olumsuz olarak etkiliyor. Geçtiğimiz yıl açıklanan ve büyük bir müjde olarak verilen Uzak Doğu menşeli otomotiv yatırımı sektörde heyecan yaratsa da bu pastadan yerli entegratör ve üreticilerin istenilen payı alması konusunda endişeler bulunmakta. Politika yapıcıların bu pastadan yerli firmalara da pay çıkması için gerekli girişimlerde bulunması veya en azından belirli bir oranda zorunlu tutulacak offset anlaşmalarının imzalanması en büyük arzularımızdandır. 2025 yılında başta savunma sanayisi, otomotiv, beyaz eşya, gıda gibi sektörlerin ana tedarikçisi konumunda olduğumuz unutulmadan, komponent ağırlığı ithal olsa da mühendislik hizmetini yerli alabileceğimizi bir kez daha bütün sektörlere hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. Merkez Bankası politikalarının sürekliliği ve kararlılığı önümüzdeki dönemde daha öngörülebilir bir fiyat politikası belirlenmesinde yardımcı olacağı görüşü sektörde hâkim olmaktadır. Yılın ikinci yarısından itibaren 2026 yılı planlarının daha hızlı şekilde hayata geçeceği tahmin edilmektedir. Bu ticari olarak avantaj sağlayacağımız bir dönemle de birleşirse sektörün mevcut durumdan daha da fazla büyüyeceği anlamına gelebilir. Rekabetçiliğini özellikle dış pazarlarda yitiren sektörün daha rekabetçi koşullarda sürdürmesini sağlayacak ve Uzak Doğu etkisinden dolayı olumsuz yönde etkilenen sektörü bir nebze olsun rahatlatacaktır. Küreselleşen dünya ekonomisinde rekabetçi olarak pazara sunulması gereken tüm ürünlerin, otomasyon ve robotik ağırlıklı, yüksek teknolojili yatırımlardan geçtiğini kimse unutmamalı. Ürün ne olursa olsun, yatırımcılar, yatırımlarının odağına bu ilkeyi koymazsa ileride rekabetçiliğini yitireceğini bilmeli. Bu bilinçteki yerli ve özellikle yabancı yatırımcıların, ülkemizdeki yüksek teknolojili ekosistemi gelip görmeleri için bir fırsat yaratmak adına 2025 yılının ikinci yarısında düzenleyeceğimiz MAKFED, ROBODER ve TİAD destekli fuarın, nitelikli yatırımcılarla nitelikli özel makine imalatçılarını bir araya getirmesini hedefliyoruz. Sektörün ihracatını artırmak ve yüksek teknolojinin ülkemiz de de yer bulabildiğini göstermesi açısından tüm sektörü bir araya getirmeyi planladığımız bu yeni fuarın, önemli iş birliklerine yönelik bir buluşma noktası olmasını ümit ediyoruz.
2024 yılında sektörde üretim, ihracat, ithalat ve iç pazarda bir önceki yıla göre gerileme söz konusu olmuştur. 2023 yılında pazarın kayda değer seviyelerde büyümesi, buna mukabil 2024 yılında ülkedeki genel ekonomik koşullar, yüksek faiz oranları ve tarım işletmelerinin krediye ulaşmada zorlanması, hasat dönemi sonrası ürün fiyatlarının beklentilerin altında kalması, reel enflasyon-düşük kur sarmalı ve genel olarak dünya pazarlarında yaşanan daralma, sektör dinamiklerini oldukça olumsuz yönde etkilemiştir. Sektörde pazar dinamikleri bu şekildeyken konuyu istatistiksel anlamda değerlendirmek gerekirse; bir önceki yıla göre traktör üretimi yüzde 2,16; traktör pazarı yüzde 18 daralmıştır. Ekipmanda ise oldukça fazla sayıda kalem olduğu ve traktördeki gibi tescil imkânı olmadığı için buna net bir yanıt vermek pek mümkün değildir. Bununla birlikte yapılan saha araştırmalarına göre 2024 • 62 yılındaki daralmanın yüzde 20 ila yüzde 50 bandında olduğu söylenebilir. Dış ticarette ise (kesin olmayan verilere göre) 2024 yılında ihracatımız, 2023 yılı seviyesine göre değer bazında yüzde 1’in biraz altında artışla 1,47 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Bununla birlikte hâlâ 2022’nin gerisindedir. Bu dönemde traktör ihracatı azalırken, ekipman ihracatı artmıştır. İthalat ayağında ise 2024 yılı ithalatı, 2023 yılı seviyesine göre yüzde 29 azalmış ve 1,22 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu verilere göre sektörümüz dış ticaretinin 2024 yılında 255 milyon dolar fazla verdiği hesaplanmaktadır. Bu kapsamda, 2024 yılının anahtar başlıklarını yüksek kredi faizleri, krediye erişimin zorlaşması, reel enflasyon-düşük kur sarmalı, küresel pazarlarda yaşanan daralma olarak özetleyebiliriz. Sektör bunların sadece bir kısmı için kısmi bir çözüm üretebilmiştir. Traktör ve kısmen de ekipman alımlarında özel bankaların devreye girmesi ve firmalarının daha düşük faiz oranları için bankaya katkı payı ödemesi, pazarın çok daha dramatik bir düşüş göstermesini engellemiştir. İhracatta ise kâr marjlarının minimum seviyeye geldiği söylenebilir. Buna rağmen makine fiyatlarımızın rakip ülkelere göre yüksek olduğunu, fiyat-performans avantajımızın kaybedildiğini söylemek mümkündür. En önemli sorunumuz hitap ettiğimiz kesim olan çiftçilerimizin krediye erişim konusudur. Alım gücü zaten son derece düşük olan çiftçilerimizin (özellikle traktör alımlarında) düşük faizli banka kredisi olmadan mekanizasyon yatırımı yapması son derece güçtür. Bu hususta çiftçilerimize pozitif bir ayrım yapılması şarttır. Diğer yandan yeni nesil tarım makineleri ve özellikle akıllı makine ve teknolojilerin kullanımının yaygınlaştırılması için hem finansal anlamda hem farkındalık anlamında hem de eğitim anlamında devlet desteği gerekmektedir. Bu dönemde (diğer dönemlerde olduğu gibi) odaklanacağımız bir başka konu haksız rekabet konusu olacaktır. Yıllardır hemen hiçbir gelişme kaydedemediğimiz bu konuyu ısrarla gündeme getirmeye devam edeceğiz. Aynı makineyi, aynı şekilde üreten ve sektörde sadece firma sayısı kriteri ile +1 fark yaratan firmalar, mevcut olanlardan ayrı bir değer sunmadan, mevcut pazardan pay alarak rekabete girmektedir. Sınai mülkiyet ihlallerinden, belgesiz üretime kadar haksız rekabetin çeşitli unsurları mevcuttur. Haksız rekabet yaratmasa bile, mikro ve küçük işletmelerin sayıca egemen olduğu bir pazarda, aynı konuda birbiri ile rekabet eden firmaların dinamiği, ortaya nitelikli bir işin çıkmasını engellediği gibi markalaşma önünde de ciddi bir engeldir. Genel makine sektöründe girişimci sayısı bakımından ilk sırada tarım makinelerinin yer alması bir tesadüf değildir.
Tekstil Makine ve Aksesuar Sanayicileri Derneği 1998 yılında kurulmuş ve tekstil makineleri, tekstil makine yedek parçaları ve tekstil kimyasalları üreticisi firmaları çatısı altında toplamış bir sivil toplum kuruluşudur. Mevcut itibarıyla 189 üyemiz olup, tamamına yakını yerli üretici firmalardan oluşmaktadır. Sektörde bu alanda faaliyet gösteren firmaların yüzde 90’ı TEMSAD üyesidir. Ayrıca üye firmalarımızın yüzde 85’i ihracatçıdır ve 2024 yılı ihracatımız 995 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Sektörümüzde TÜİK iş gücü verilerine göre istihdam sayısı 9.500’dür. 22 üyemizin Ar-Ge, dört üyemizin Tasarım Merkezi bulunmaktadır. Özellikle 5-6 yıllık süreçte sektörümüzde Ar-Ge ve tasarım merkezlerinin artmış olması, sektörümüz adına önemli somut gelişmelerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yurt içinde önemli tekstil sektör temsilcileriyle son yıllarda iş birliklerimizi artırarak, tekstil ve tekstil makine sektörlerinin aktif bir şekilde verimli etkileşim sağlamasının temellerini oluşturduk. Bu çerçeve yurt içindeki iş birliklerimizle, tekstil sanayicilerimizle birlikte kendi teknolojilerimizi geliştirmeyi ve dönüştürmeyi, tekstilde yerli makine kullanımını artırmayı hedefledik. Yurt dışında ise 19 farklı tekstil sektör temsilcileri ve muadil dernekleriyle iş birliği anlaşmaları yaptık. Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Çin, İran, Özbekistan, Mısır, ABD, Güney Kore, Rusya ve Polonya’da yer alan bu kuruluşlarla yaptığımız iş birlikleri çerçevesinde sektörümüzün ana pazarlarını oluşturan bu bölgelere ihracatımızı artırmaya yönelik gerek fuar katılımlarıyla gerek workshop çalışmalarıyla faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Ayrıca söz konusu ilgili kuruluşlardan ülkelerine ilişkin güncel tekstil sektör raporları, potansiyel firma bilgileri ve tekstil makine sektörü özelinde hizmet veren mümessil firma bilgileri gibi detayları edinip raporlayarak, üye firmalarımızla bu bilgileri paylaşmaktayız. Yurt içi ve yurt dışı iş birliklerimiz kapsamındaki etkinliklerimiz dışında, sektörümüz adına politika belirleyicilerle toplantılarımızda üreticilerimizin problemlerini doğrudan karar alıcılara bildirme imkânımız oluyor. Gerek Ticaret Bakanlığı gerekse Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile sektörümüzün gelişimi adına yapılabilecekler hususunda faaliyetlerimize devam etmekteyiz. TEMSAD olarak sektörümüzün tüm sorun ve talepleriyle yakından ilgileniyor; “Tekstile Yön Veren Milli Teknolojilerimizin” her alanda sayısının artırılması vizyonuyla üzerimize düşen görevi yapmaya çalışıyoruz. Türk tekstil makineleri sektörü, ülkemizin tekstil üretim ve gelişim kabiliyetine paralel olarak tecrübe edinimini ve Ar-Ge süreçlerini, bilhassa Türk tekstil sektörümüzün iş birliği ve desteğiyle son 30 yıldır büyütmeye devam etmektedir. Bu gelişim sürecinin özellikle son 10 yılında, 22 Ar-Ge ve dört tasarım merkezimizle, hedef pazarlarımızdaki paylarımızın artmasıyla ve 1 milyar dolar ihracat hedefimizin güncelliğini koruduğu bir noktada, daha alabileceğimiz, almamız gereken yollar olduğunu; beraberinde fırsatlar da olduğunu söyleyebiliriz. Ortalama yıllık 28 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen dünya tekstil makineleri ihracatından ülkemizin aldığı pay yüzde 3’tür. Ayrıca tekstil makineleri ihracatçısı ilk 10 ülke içerisinde ülkemiz yedinci sırada yer almaktadır. Küresel tekstil makineleri ithalatında ise ABD, Çin ve Hindistan’dan sonra ülkemiz dördüncü sırada yer alıyor. Tekstil ve tekstil makineleri sektörlerimizde yılların getirdiği birikimle elde edilen tecrübe ve şartlara ayak uydurma, ayakta kalma konusundaki güçlü yapımız, önümüzdeki süreç için daha umutlu olmamızı gerektiriyor. Tekstil makineleri üreticilerimizin rekabet gücünü artırdığı ve farklılıklar yaratarak sektörümüzü daha güçlü kıldığı bir dönem yaşayacağımızı ümit ediyorum. Ortak bir vizyonla, ortak amaçlar için hep birlikte sektörümüze yön verebileceğimiz ölçüde hem iç piyasada hem de ihracat pazarlarımızda gücümüzü daha da ileriye taşıyabileceğiz. Dünya ve ülkemiz her ne kadar zorlu bir süreçten geçiyor olsa da bizler işimize odaklanıp ilerlemenin, geliştirmenin, etki gücümüzü artırmanın ve birlik beraberliğimizi pekiştirmenin gayreti içerisinde olacağız.