Makine Sanayi Sektör Platformu çatısı altında bundan böyle her ay gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz ‘Focus’ başlıklı röportajımızda, bu sayımızda Makine İmalatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öksüzömer, EAE Makina...
Türk makine sektöründe yaşanan sorunları, alınması gereken önlemleri ve gelecek dönemde karşılaşılacak durumları tartışmak adına dernek, firma ve akademi ayağı olmak üzere üç ana bölümde konuları değerlendirerek masaya yatırdığımız bu yazımız için birbirinden değerli isimlerle bir araya geldik. MİB Başkanı Yusuf Öksüzömer; “Lokomotif olan farklı sektörler, makine sektörünü vagon gibi görürdü. Ama şu anda makine sektörü artık olması gerektiği gibi vagonluktan lokomotifliğe çıktı” diyerek sektörün ilerleme kaydettiğini belirtti. EAE Makina Genel Müdürü Selçuk Baydar; “Eximbank anlaşması sektöre önemli faydalar getirecek” dedi.Makine sektörü; lokomotif ve stratejikönemi olan sektörler klasmanındayer alıyor. Bununla ilgili SanayiBakanlığı çeşitli çalışmalar yapacaklarınıaçıkladı. Bu duruma istinadensizce neler yapmalı ya da iyileştirmeönlemleri nasıl işlemeli?Selçuk Baydar: Gelişmiş ülkelere baktığımızdaihracatlarının yaklaşık yüzde20’sini, makine sektörünün karşıladığıgörülüyor. Türkiye’de de makine sektörününyaklaşık yüzde 10 civarında birseviyeye geldiğini görüyoruz. Gelişmeyisağlayabilirsek ‘yüzde 20’ oranı,rahatlıkla yakalanacak bir rakam gibiduruyor. Türkiye’nin ikinci bir sıkıntısıda ithal girdiler alanında, bizim cariaçıkta ciddi bir katkımız var. 20 milyardoların üzerinde makine ithalatı var.Bunun karşılığında ise 10 milyar dolarınüzerinde ihracat söz konusu. Gelişmişülkeler kategorisinde ithalat değeri, herzaman için ihracat değerinin altındakalıyor.
Sanayicinin de bu konuda yapmasıgereken ağırlıklı olarak bu konularaönem vermesidir. Türkiye 20 milyardolarlık makine ithal ediyor. İthal edilenmakinenin ağırlıklı kısmı, Türkiye’deüretilebilen ve devlet kuruluşları tarafındanbelirtilen şartnamelere göreyabancı makineler oluşturuluyor. Ayrıcabiz Türkiye’de makine yapan makineyiüretmediğimiz müddetçe, özellikle takımtezgâhlarından bahsediyorum, elbettebu açık devam edecektir. Türkiyemakine ihraç edecek, bu makineyi debaşka makineler üretecekse bu üretimmakinalarını yerlileştirebilmeliyiz.Mehmet Emin Yurci: Bu konudahazırlanacak bir makrostratejik planuygulamaya konmalıdır. Böylesinebir ortamda sanayi strateji planınınhazırlanmış olması memnuniyetvericidir. Takım tezgâhı olarak bilinentalaşlı imalat makineleri sanayimizdiğerlerine göre çok daha önceden1970’li yıllarda gayet iyi bir konumdaydı.Kendi tezgâhlarımızı kendimizimal edebiliyorduk. Ama bunlar konvansiyonelmakinelerdi. Daha sonraCNC’ye geçiş sırasında bir tıkanmaoldu; yani durduk. Sonuçta, bu sektörümüzdurunca çöktü ve yok oldu.Son yıllarda yeniden filizlenmeğebaşladığını görüyoruz. Bunun aksineaynı konjonktür, talaşsız imalat makinelerisektöründe hızla gelişip parladı.Bugün, bu alanda markalaşmış dünyadevi olan firmalarımız var.Yusuf Öksüzömer: Makine sektörünündevlet tarafından fark edilmiş olmasıçok güzel bir durum. Bu zamanakadar makine sektörü her zaman anasektörlerin yardımcıları gibi görünürdü.Lokomotif olan farklı sektörler, makinesektörünü vagon gibi görürdü. Ama şuanda makine sektörü artık olması gerektiğigibi vagonluktan lokomotifliğeçıktı. Türkiye’nin artık bir Sanayi StratejiBelgesi var. Bu belgeye göre bir yolharitası çizildi. Bu yol haritası başlangıcı2011-2014 yılları arasında planlananüç yıllık periyotta hazırlandı. Devletinbu anlamda attığı adımı çok anlamlıbuluyorum. Buna bağlı olarak çıkacakdesteklerin nitelikleri çok önemli. Bizimyıllarca alıştığımız standart teşvik politikaları,uygulamalar, destekler yapılacaksabunların sektöre bilinenden çokfazla katkı sağlayacağına inanmıyorumama Ar-Ge, inovasyon, şirketlerin kendiniyenilemesi, global pazardaki rekabetçiliğierişebilir seviyeye getirmeyeyönelik teşvikler ve destekler yönündebazı yenilikler yapılacaksa bunların dasektöre fazlasıyla katkı sağlayacağınainanıyorum. İlk izlenimler çok olumlu,bunların devamının kısa zamandageleceğine inanıyorum. ÖzellikleSanayi Bakanlığı’nın MİB ve OAİB ileçok sıkı bir dirsek teması içerisinegirip, bu strateji belgesini çok kısa birsüre içerisinde hayata geçireceğinidüşünüyorum.
YUSUF ÖKSÜZÖMER KİMDİR?
Makine İmalatçıları Birliği (MİB) Yönetim Kurulu BaşkanıYusuf Öksüzömer; 1962 İstanbul doğumlu. CezayirliGazi Hasan Paşa İlköğretim Okulu’nu bitirdiktensonra orta öğrenimi için Fevziye Mektepleri Vakfı IşıkLisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi HukukFakültesi’ni bitirerek İstanbul Barosu’na kayıtlı avukatunvanını kazandı. 1958 yılında Muzaffer Öksüzömertarafından kurulan Mumak Makina’da, Yusuf Öksüzömerhalen Genel Müdür görevini yürütmektedir.Saca şekil veren pres makineleri imalatı yapanMumak Makina’da hizmet veren Yusuf Bey; aynızamanda Makina İmalatçıları Birliği (MİB) Yönetim Kurulu Başkanı’dır. YusufÖksüzömer evli ve iki çocuk sahibi. Makine sektörününkırılgan bir yapıya sahipolduğunu söyleyen MİBYönetim Kurulu BaşkanıYusuf Öksüzömer;2000’li yıllardan buyana sektörün 5 katbüyüdüğünü anlatarak,2023 yılı için toplamihracatın 500 milyardolar olması yönündekihedefe ulaşılacağınıdüşündüğünü açıkladı.
PROF. DR. MEHMET EMİN YURCİ KİMDİR?
Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu olan Prof. Yurci,başkanlığını yaptığı YTÜ Makine Fakültesi MakineMalzemesi ve İmalat Teknolojisi Anabilim Dalı’nda,1979 yılında doçentlik ve 1989 yılında profesörlüğeatandı. Mensubu olduğu anabilim dalının konularıarasında özellikle talaşsız şekil verme yöntemleriile makine-donatım, kalıp tasarım ve imalatı konularındauzmanlaştı. Bu konularda yürütmüş olduğudoktora ve yüksek lisans tezleri ile sanayi ve araştırmaprojeleri, raporları ve çeşitli yayınları bulunuyor.YTÜ’nde son dört yılı Rektör Yardımcılığı olmak üzere,12 yıl süre ile muhtelif idari görevler yaptı. YTÜ KOSGEB, ISKAV ve UKUBgibi sanayi örgütlenmelerinde kuruculuk görevinde bulundu. Kendisi PAGEV,TİAD, MİB, KOSİD ve sanayi kuruluşlarıyla yakın iş birliği içinde olup, eğitimöğretimiçin destekler alıyor.Yıldız TeknikÜniversitesi MakineMalzemesi ve İmalatTeknolojisi AnabilimDalı Başkanı Prof. Yurci,makine imalatındastandartlaşmaya gitmeninkalite ve değer arttırıcıetkilerini vurguladı.
Türk Eximbank ile yapılan imza protokolükonusundan sektör açısından nedüşünüyorsunuz?SB: Öncelikle bu anlaşma elbette ki sektörefaydalar getirecek. Finans konusubizim için bayağı ciddi bir handikap idi.Ben gayet iyi hatırlıyorum; birkaç işteİtalyanlara karşı kaybettiğimiz durumlaroldu. Benim fiyatım İtalyanlarınkininyarısı olmasına rağmen, firma İtalyanlarıtercih etti. Ancak kim olsa iki yıl geriödemesiz, akabinde beş yılda ödeme planı sunan birini tercih eder. Siz en fazlamakineyi teslim ettikten üç ay içerisindeödemenin tamamlanmasını istiyorsunuz;ancak onlar zaten iki yılda parasını çıkartıyor.Dolayısıyla İtalya’yı tercih etmişti.Bizim bunun yanı sıra ikinci aşmamızgereken durum ise şudur: Mesela bizİtalyan kalitesinde miyiz? Örneğin; yediyıl sonra İtalya’nın ikinci kalite malınısattığı gibi benim malımı da satabilirmi? Şahsen satabileceğine inanıyorum.Ama ikisini birlikte değerlendirirsenizzaten müşteri parasını ödemedenmakinenin bedelini karşılamış oluyor.Bunun gibi sayılamayacak kadar çokörnek verebilirim.MEY: İmalat sanayimizin başlıca sorunuolan finansman darlığı ile ihracat konusundasanayicimizin önünü açacakher türlü enstrüman kullanılmalıdır. Bukonuyu ve kredilendirme koşullarınısanayicilerimiz daha iyi değerlendirmelidir.Bankaların takip ettikleri puanlamasistemleri hep kendilerini garanti altınaalacak şekilde düzenleniyor. Bu anlamdasanayicinin riskleri paylaşılmalıdır.YÖ: Bu durum sektörün yıllardır kanayanyarasıydı. OAİB’ni ben konudatebrik etmek isterim. Sektörün bütünaktörleri yıllarca bu konuyu hep dilegetirdiler. Özellikle biz MİB olarak daher yerde, her platformda bundan feryatettik. Özellikle yurt dışındaki ihalelerdeve satışlarda bizim rakiplerimiz ikiyıl ödemesiz 17 yıla kadar müşterisineavantaj sağlayabiliyordu. Oysa biz deen iyi olan firma bile en fazla bir seneiçerisinde firmanın hayatını devam ettirebilmesiiçin ödeme bekliyordu. Bu daimalatçıları zora sokuyordu. Bu yapılananlaşma Türk imalatçısının önünü açmaanlamında çok başarılı bir çalışmadır.Bugün 50 bin dolar ihracat yapan insanda ihracatçı kategorisindedir, 5 milyondolar yapan da aynı kategoridedir.Dolayısıyla Eximbank kredisi tabanayaygınlaştırılırken, buradan da aynıgözlükle bakılması lazım. Eğer insanlarıkendi içerisinde klase edersek insanlarıküstürme durumumuz ortaya çıkar.Peki, 2023 yılında hedeflenen 500milyar dolara ulaşabilir miyiz?SB: Bu çok ciddi bir rakam; ama1980’lerde 5 milyar dolar ihracat yapılacakdenildiği zaman inanmamıştık. Ogünleri de biliyoruz. Ben de gülmüştümki o zamanlar ben bir dış ticaret şirketindeçalışıyordum.MEY: Geçmişte turizm, otomotiv,tekstil, tarım ve konumuz olan makineimalatında çok iyi performans gösterdiğimizdönemler oldu. Yaşanan her türlüsoruna rağmen bunları başardık. Ancakbiraz daha orta vadeli düşünüp teknolojikalanda yoğunlaşmalıyız. Bunailaveten, nanoteknoloji, genetik gibiileri teknoloji alanlarının dokunulmazlığıolmamalıdır. Nano boyuttaki herhangibir partikülü prosesesinize katmaklananoteknolojiyi uygulamış sayılamazsınız.500 milyar dolarlık hedef için heralandan kendimizi rahatsız edebileceksoruları bulup çıkararak ve tepkilerealdırmadan sorabilmeliyiz. Biz akademisyenlerde sadece bunları sormaklakalmayıp, elimizden geldiğince yolgösterici ve yardımcı olmalıyız.YÖ: 2023 yılında Cumhuriyetimiz’in100’üncü kuruluş yıl dönümünde DışTicaret Müsteşarlığı toplam ihracathedefini 500 milyar dolar olarak belirledi.Bunun içerisinde de makineye100 milyar dolarlık hedef koydu, aşağıyukarı yüzde 20’sine denk geliyor. Çokrahatlıkla ulaşılabilecek bir hedef diyedüşünüyorum. Çünkü sektörün gelişiminiele alırsak 1999 yılında bu sektörün 900milyon dolar ihracatı vardı. Milyar dolarseviyesinde değildi. Bugünkü hükümet işbaşına geldiğinde kriz döneminde, 2002yıllarında, sektör 1.6 milyar dolar ihracatyaptı. Kendini yüzde 50 geliştirdi. Ama2002’den 2010’a geldiğimizde dünyanınglobal eksendeki krizlerinden etkilendik.Bizim sektörümüz çok kırılgan bir sektör,Türkiye’de makine imalatında yüzde 46üretim düşüşü yaşandı. Buna rağmenihracattaki düşüş bu kadar olmadı. Amamakine ihracatı olarak 1.6 milyon dolardanbiz 2008’de 10 milyar doları geçtik.Sektör kendini 5 kat katladı. Bu, her sene5 kat katladığında yüzde 200’lük birbüyümeye tekabül ediyor. Buradaki artışhızını yakaladığımız takdirde 100 milyardolar hedef hiç bir şey değil. Biz bu rakamınçok daha yukarısına çıkabiliriz.Biz Çin ile rekabet ediyoruz; ancaksizce biz Çin’in olduğu konumdaolabilir miyiz? Dünya bizimle rekabetetmek için uğraşabilir mi?SB: Aşılmayacak bir konu değil.Avrupa’ya çıktığınız zaman Türkiye’den‘Küçük Çin’ diye bahsediyorlar. Çünkübiz Çin’e göre çok daha büyük avantajlarasahibiz. Bizim dinamizmimiz vemüşteriye karşı cevap verme süremizÇin’e göre kıyas kabul etmez. Onlarmakineyi satıyorlar ardından kaybolupgidiyorlar. Bir daha adamı bulamıyorsunuz.Türkiye’de ise kesinlikle biliyorlarki malın alındığı yere ‘Alo’ denildiğindekesinlikle cevap veriliyor, sıkıntıvarsa çözümleniyor. Şu an Türkiye’dekikalıpçılık, Avrupa’daki kalıpçılıktan dahaaşağı değil. Burada teknolojiyi yakalamışdurumdaki kalıp sektörü, en stratejik konulardan biridir. Mesela savunmasanayi, o da aynı şekilde…MEY: Çin’in konumunda bulunmamıziçin herşeyden önce insiyatif sahibi olmamız lazım. Çin’in bu konumunu uzun yıllar devlet eliyle ve politikalar dahilinde hazırladığı biliniyor. Bizim Çin diye tanımladığımız ülke artık çok değişti; Birleşmiş Milletler gibi! İçiçe geçmiş ortak menfaatler yumağı. Çin rekabeti için öncelikle Çin’i aklımızdan çıkarmalı ve kendi işimize bakmalıyız! Öncelikle en iyi bildiklerimizden başlayarak, zamanında çok başarılı olan talaşlı işleme (takım) tezgâhları, plastik işleme makineleri sanayilerimizi, tekstilimizi ve dericiliğimizi yeniden ayağa kaldırmalıyız.YÖ: Çin ile kendi rakamlarımızı göz önüne alıyoruz ama bence bu noktada ‘tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok’ mantığı ortaya çıkıyor. Biz Çin ile henüz rekabet edebilecek düzeyde değiliz. Rakamlara baktığınızda Çin şu anda dünyadaki lider makine üreticisidir. Almanya’dan birincilik koltuğunu aldı. Peki, biz dünya makine piyasasında, ticaretin neresindeyiz? Biz yerli üreticiler olarak, ülkemizde Çin malları ile gerçekten rekabet ediyoruz, bu doğrudur. Dünya konjonktüründe ülkelerin belirli bir stratejisi, yol haritası ve geldikleri noktalar vardır. Çin bu noktaya gelirken çok akıllı politikalar üretti ve bugün hatırı sayılır bir klasmanda yer alıyor. Türkiye’de makine sektörüne dair ithalat ve ihracat toplam rakamı 35 milyar dolardır. Biz bu pazarda 10 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyoruz. Bunu büyüttüğümüzde ihracatı 100 milyar dolara taşıdığımızda hedeflenen toplam makine pazarının büyüklüğü 2023 yılında 300 milyar dolara gelecek. Oysaki Çin şu anda 260 milyar dolar civarında makine ihraç ediyor. Yani biz 2023 yılı için hedeflediğimiz rakama ulaşsak dahi Çin’in bugünkü rakamlarına bile ulaşmış olamıyoruz.Sanayi devrimine, dünya sanayileşme tarihine bakıldığında Türkiye çok kısa bir süreçte çok büyük ilerlemeler kaydetti. Bu süreci daha fazla hızlandırabilir miyiz?MEY: Bizim her şeyden önce projelere önem vermemiz lazım. Açık yüreklilikle ortaya koyduğum için şu soruya kimsenin kırılmamasını diliyorum: Amaç, “Destek almak için Ar-Ge yapmak mı, yoksa Ar-Ge yapmak için destek almak mı?” olmalı. Öncelikle bu meselenin çözüme kavuşturulması gerek! Burada önemli gördüğüm diğer bir konu da, imalat sektörümüzün temel girdilerini oluşturacak sanayi alt yapısının mevcut olmaması. Mesela makine imalatı konusunda ülkemizde kaliteli çelik, takım çeliği, dikişsiz boru vb. üretimler yok. Dışarıya bağımlısınız veya teknolojik açıdan tartışmalı olan bazı uygulamalara başvuracaksınız demektir. Malzeme ile ilgili sorunlarımız bitmiyor. Kullanacağınız yerli sacı simülasyona sokmak için gerekli karakteristikler tam olarak verilemiyor. Konvansiyonelde ihtiyacımız olan ve yapılması gereken o kadar çok işimiz var ki!SB: Geçtiğimiz günlerde Alman Bosch yetkilisinin yaptığı bir açıklama vardı: Özellikle küçük ev aletleri konusunda üretimi Türkiye’ye aktaracaklarını söylediler. Bu Türk makine sektörünün geldiği noktayı göstermek adına çok önemli bir konudur. Bence hedefler ve stratejiler doğru belirlenirse Çin’in çok büyük tehdit olabileceğini zannetmiyorum. Ama Çin’e gelene kadar bir tehlike adleden yerler var. Mesela Tayvan, ihracatı 160 milyar dolarmış ki bu meblağın ağırlıklı bir kısmı makineden kaynaklı. Bu rakamlar yakalanamayacak diye bir şey düşünmeyin.Mesela Çin’e gidip yatırım yapan firmaların çoğu artık oranın kendileri için cazip olmadığını görüp yatırımlarını Türkiye’ye kaydırma yoluna gidiyorlar. Türkiye Avrupa’dan bir iki saat mesafede. Yani kişi Avrupa’dan çıkıp, öğlen burada iş yapabilmektedir. Veya buradan giden adam ertesi gün orada iş başı yapabiliyor. Böyle bir sistem oluşmuş. Bu konu da süreç anlamında emin adımlarla hızlı bir şekilde geliştiğimizi işaret eder.YÖ: İnsanların hayatında 50 yıl uzun bir zaman olmasına rağmen ülkelerin hayatında çok kısa bir zaman dilimidir. Dünyada sanayi devrimi yapıldığı sıralarda Osmanlı Devleti’nin başında Sultan Abdülaziz Han vardı. Sultan Abdülaziz Han, Sanayi Devrimi’ni bir yerden yakalamak istemiş ama imparatorluğun son yılları, dünya konjektörü, savaşlar derken maalesef etkili bir sanayileşme süreci yaşanmamış. Yeni kurulan Cumhuriyet Dönemi’nde M. Kemal Atatürk ve arkadaşları sanayileşmenin devlet eliyle yapılması gerektiği kanaatine varmış. Yoksul ve savaştan yeni çıkmış bir ülke olunmasına rağmen, şeker fabrikası gibi ihtiyaç olan elzem konular üzerine yoğunlaşılmış. Çok partili sisteme geçildiği süreçte ise Türkiye’de özel sektörün sanayiye cezp edilmesi faaliyetleri başlamış. 50’li yıllarda ağır sanayinin bakımlarını yapabilecek küçük örgütlenmelerin oluşumu yoluna gidilmiş. Makine sektörü 1970’li yıllara gelinene kadar yan sanayi olarak görüldü. Ancak bundan sonraki dönemde ihracat odaklı üretim artışı 1990’lardan sonra başladı. 1990’dan sonra aritmetik çarpan gibi hızlana hızlana bu noktaya gelindi. Bu nedenle de bu noktadan sonra daha hızlanarak yükseleceğini düşünüyorum.Sizce makina imalatçısı Ar-Ge konusuna mı yoksa pazarlamaya mı öncelik vermeli?SB: Bu konu firmadan firmaya göre değişir. Mesela biz özel makine üretiyoruz. Ben sattığım makinenin Ar-Ge bölümüm tarafından üretilip üretilemeyeceğini veya tasarlanıp tasarlanamayacağını bilmeliyim ki, o işi şirketime getireyim. Yoksa ‘İşi alalım da, bir şekilde çözeriz’ zihniyetinde olursanız, geriden geliyorsunuz demektir. Ar-Ge dediğiniz şey; her gün üst üste koymanız gereken dinamik bir yapıdır.MEY: Mesela yurt dışında bir makine var; biz de o makineyi görüyor ve ülkemizde de aynısını yapma yoluna gidiyoruz. Sanayimizin genelinde takipçi bir anlayışa sahibiz. Konsepte dayalı makine tasarım ve imalatını kapsayan çalışma ve projeleri ülkemizde pek göremiyoruz veya çok nadir olarak rastlayabiliyoruz. Örneğin; şu alanda bir makina yok, bu olsa olsa nasıl olur gibi bir kavramsal düşünceden yola çıkarak makine geliştirmek bizim eksik olduğumuz yanlarımızdan birisi. Kendi makinemizi, kendi kalıbımızı kendi ülkemizde satamazsak başka ülkeler bize inanıp da nasıl bunları alır?YÖ: Bunların ikisi de birbirinden ayrılmaz bir bütünü teşkil ediyor.
Araştırma geliştirmenizi iyi yapmadığınız takdirde çok hızlı değişen teknolojilerde, çok kısa bir süre içerisinde demode oluyorsunuz. Dolayısıyla gelişen pazarlarda kazanç eğriniz Ar-Ge yapmadığınız sürece düzlemde aşağıya eğiliyor. Kendi kendini, makinesini yenilemeyen insanlar belirli bir süre sonra bu pazardan silinmeye başlıyor. Diğer taraftan da siz dünyanın en iyi makinesini yapabilirsiniz, ama satış ağınız eksik olduğu zaman da bu durum size kazanç sağlamaz.Peki, daha konseptsel makineler mi üretilmeli mi yoksa kar daha mı önemli?SB: Kar her zaman bir beklenti olacak. Eğer bizim belirli hedeflerimiz varsa ben konseptsel ürünlerin de geliştirilmesi taraftarıyım. Ama bu konuma ulaşmak için de Avrupalıların veya gelişmiş ülkelerin geçtiği yollardan geçilmelidir. Fakat bizim zaten böyle bir vaktimiz yok. O zaman kısa yolu tercih etmeliyiz, yani ilk etapta yeniden mühendislik yaparak, bizim o ürünü alıp tıpatıp üretmeye gereksinimiz vardır. Bu şekilde bir başlangıç doğru bir başlangıçtır. Bunu yaptıktan sonra neyi geliştirmeniz gerektiğiyle ilgili o mantığı oturtuyorsunuz.MEY: Konseptten yani kavramdan yola çıkılarak tasarlanan makine ve donatımların katma değeri çok daha yüksek oluyor. Şayet kavramsal makine imalatı gerçekleştirilebilirse kazanç daha da artacaktır. İmalatın, zaten imal edilebilirlik ilkesinden sonra olmazsa olmaz şartı ticarileşebilme konusudur. Dolayısıyla kar olmayan alana yatırım yapılması zaten düşünülemez. Makine imalatında katma değeri yükseltecek diğer bir önemli çalışma da standartlaşmadır.YÖ: Dünya tarihi 1900’lü yılların başına gelene kadar bir dönem yaşadı, ama 1900’lü yıllardan sonra ki 111 yıllık dönemde bütün dünyanın sanayileşmesüreci hızlı bir şekilde büyüme ve gelişmegösterdi. Bu noktada Türkiye’degenel anlamda büyüme gösterilmesihedefinden ziyade bence ülkemizdeen çok neyin en iyi şekilde üretildiği veneyin yapılabilirliğinin yüksek olduğunabakılması gerekir. Örneğin; sacanlamında ülkemiz dünyayla yarışırkonumda olabilir. Bu nedenle de busegmentte, konseptsel ürünler geliştirilmelidir.Ancak bu sayede hedefehem kar ederek, hem de gelişerekdaha hızlı ulaşılabilir.Sizce makine sektöründe ne gibisıkıntılar yaşanıyor?SB: Makine sektöründe yaşanan sıkıntılaraslında genel anlamıyla sanayisektöründe yaşanan sıkıntılardan çokda soyutlanamaz. Biz kendi açımızdanözetlersek yaşama şansı olarak ihracataağırlık veriyoruz. Fakat ihracattada başka engeller karşımıza çıkıyor. Busefer mal bedelini getirdiğimiz zamanbakıyoruz ki mal bedeli kurların düşükolmasından dolayı istediğimiz seviyededeğil, beklentilerimizi karşılamıyor.Tabi bir de bunun haricinde Türkiye’ningenel sorunları mevcut: Sigortanınyüksekliği, vergilerin fazlalığı, enerjimaliyetlerinin yüksekliği gibi. KısacaKOBİ diye adlandıracağımız firmalarınyaşadığı sıkıntıları biz de yaşıyoruz.Tabi buna bir de kullanılmış makinekonusu ekleniyor. Avrupa Birliği kullanılmışmakine konusunda bizim dahafazla yeşil ışık yakmamızı bekliyor. Tabibu da özellikle metal sektöründe çalışanları,metal işleyen, metallere şekilveren, işler yapan bizim gibi kuruluşlarıdaha da zora sokuyor.MEY: Sanayimizde iş sıkıntısı yok, okriz dönemininetkilerininaşıldığını görüyoruz. Ama bu kezde kazançların az olduğundan şikâyetediliyor. Kazanç olmayınca firmakendi kendini finanse edemiyor. Yeniyatırımlar yapılamıyor, personel tatminedilemiyor.YÖ: Her platformda konuşulan bellibaşlı sıkıntılarımız var. Enerji maliyetleri,ara eleman sıkıntısı, işçilik maliyetlerininyüksekliği gibi. Ama gerçektenfinansal sıkıntılar had safhada.Türkiye’de makine üretimiyle ilgili uğraşanfirmaların yüzde 90’ından fazlasıKOBİ ve bu rakamın yüzde 70’i ise ailefirması niteliğinde. Dolayısıyla sermayeyapıları çok güçlü değil, kaldı ki zatenmakine sektörü de sektör olarak kırılganbir yapıya sahip. Makine tamamenyatırıma yönelik bir üretim aracı…Dünyadaki krizlerde ilk önce makineimalat sektörü yavaşlıyor ve kriz bitipgüven ortamı oluştuğunda da en sonmakine sektörü düzeliyor. Dolayısıyladetaylı ve kapsamlı önlemler hazırlanıp,bunların düzene girmesi, ortaöğretim sürecinden başlayıp eğitimingeliştirilmesi gerekiyor.2010 değerlendirmesi alacak olursak…SB: 2010 yılı genel verilerine baktığınızzaman makine sektörü bir toparlanmasürecine girdi. 2009’da ciddi kan kaybetti;ama bu toparlanma ne derecegelişime yansıyacak bu tartışılır. Krizdefirmaların çoğu küçülme yoluna gitti.Küçülme yoluna giderken de yetişmişelemanlarını işten çıkarttı. Yetişmişelemanı çıkarmayıp ona bakmaya başlarsanızbu sefer siz zora düşersiniz. Çıkardığınızzaman ortam daha iyiye gittiğindeancak yeni birini alabilirsiniz. Yeni birinialdığınızda da zaman geçmesi gerekir.Bunun ikisi tam bir kısır döngü. BizEAE Grubu olarak yaklaşık bin kişilik birkadroya sahibiz.Yeni aldığımız bir mühendisin bizeyararlı olmaya başlaması 18 ay ile 2 yılarasını buluyor. Krizde adam çıkarttınız,yeni eleman aldınız… Bu 18 aylarsürekli katlanarak önünüze çıkıyor. Bukriz aslında bizim alışık olduğumuz birdurum halini aldı.Bunun yanı sıra bazı makine imalat firmalarıGüney Amerika firmalarıyla çalışıyor.Güney Amerika neresi, Türkiyeneresi… Ama burada hakikaten başarılıolduk. Biz şu anda Ortadoğu’ya ciddimakineler satıyoruz. Bunu da Çinliler’eborçluyuz. Çinliler’den makine satınalmışlar ama çalıştıramamışlar. Bununakabinde bize daha fazla paraya dahaiyi makineyi sipariş eder hale geldiler.MEY: 2010 yılında mevcutlara bazı yeniAr-Ge merkezleri eklendi. Ana sanayilerkendi Ar-Ge merkezlerini oluştururkenüniversitelerin teknoparklarındançekiliyorlar. Buna rağmen teknoparklarda hızla gelişiyor. Olumsuz tespit olarakda, sanayimizdekiatıl tezgâh kapasitesindensözetmekistiyorum.Gayrı resmi rakamlara göre ülkemizdeCNC tezgâh kullanım kapasitesi yaklaşıkyüzde 15 olarak veriliyor. Bu rakamyüzde 40 – 50 bile olsa yine de çokkötüdür.YÖ: Sermayesel açıdan bakıldığında1950’den 2000 yılına kadar olan süreçtekazanılanların, en az yüzde 30’unun2009 senesinde firmalar bazında yokolduğunu düşünüyorum. Ama 2010 çokmantıklı tedbirlerin alındığı bir dönemoldu. Bugün dünya ölçeğinde hakikatenkrizin teğet geçtiğini rahatlıkla görebiliyoruz.2011 için sizce makine sektöründe negibi sıkıntılar aşılmalı?SB: Makine sektörü zaten genelolarak sancılı bir sektör. Avrupa’dakimakine firması sayısıyla Türkiye’dekimakine firması sayısında ciddi farkvar. Türkiye’de envanterde 20 bininüzerinde makine firması var. Amabunları toplasanız kaç firma eder, buda ayrı konu. Türkiye’de zor durumdabir sürü makine firması varkenKOSGEB; ‘Birleşin, karşılığında daimkânlarımızı kullanın’ önerisini ortayasundu. Bu şekilde bir proje geliştirmiş.Ancak karşılığında başvuru sayısı20. Nerdeyse yok gibi.İkincisi Türkiye’de kayıt dışılığın önünegeçmek gerekir. Kayıtlı çalışmayıherkes öcü gibi görüyor. TÜBİTAK,KOSGEB’in projeleri hep kayıt içiçalışan firmaları hedeflemektedir.Kayıt dışı çalışanları zaten etkilemez.Dolayısıyla haksız rekabet ortamındankurtulmak önemlidir. Bu konuyuaşılamak lazım.MEY: Makine imalatının önündegelişmeye ve ihracata engel olacakne varsa o sorunların aşılması lazım.Avrupalı ana sanayici bizden kalıp vemakina alımı için iki şart öne sürmektedir:Şeffaflık ve deklarasyon. Aşılmasıgereken başta gelen sorun kanımca buve standartlaşma konusudur. Uluslararasırekabette güçlü olabilmek içinişbirliği şarttır.YÖ: 2015’e kadar ve sonrasında yükselişolacağını tahmin ediyorum. OxfordEconomics’e yapılan bir anket değerlendirmesivar. Özellikle takım tezgahlarıyönünden bakıldığında 2010’dan2015’e kadar bütün dünyadaki ülkelergöz önüne alındığında, dünyanın yıllıkyüzde 4-4,5 civarında büyüme yaşanacağıön görülüyor. Bu büyüme deyaraların hızlı sarılacağına ve özellikleTürkiye’nin gelişen sektörler içerisindegireceğini işaret ediyor.“Avrupa’ya çıktığınızzaman Türkiye’den ‘KüçükÇin’ diye bahsediyorlar”diyen EAE Makina GenelMüdürü Selçuk Baydar“Bizim dinamizmimiz vemüşteriye karşı cevapverme süremiz Çin’e görekıyas kabul etmez” dedi.