Makine Sanayii Sektör Platformu çatısı altında gerçekleştirdiğimiz ‘MSSP Focus’ başlıklı röportajımızda, bu kez Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği’ni ziyaret ettik.


Endüstriyel Otomasyon SanayicileriDerneği YönetimKurulu Başkanı Sedat SamiÖmeroğlu, Emikon OtomatikKontrol Sistemleri Genel MüdürüValentin Denisenko ve Yıldız TeknikÜniversitesi Elektrik ElektronikFakültesi Dekanı Prof. Dr. GalipCansever ile endüstriyel otomasyonsektörünün geçmişi, geleceği vesorunları üzerine görüştük.Otomatik üretim modern sanayinintemeli ve teknik ilerlemenin geneleğilimi olmaktadır. Bu da yenifabrikasyon süreçleri, otomasyonolanaklarının daha geniş uygulanışı,otomatik işlem görücülerinin ve sanayirobotlarının, çeşitli tipte yüklemegereçlerinin, transfer tezgâhlarıve otomatik kontrol sistemlerininkullanımı demektir. Tüm bunlar içinsürekli yeni uzmanlar istemi doğmaktadır.Sanayi üretiminin bugünkü durumudüzenli artan çıktı, üretimin uzmanlaşmasıve bütünleşmesi, imalatsüreçlerinin ve fabrika ürünlerininstandartlaşması ve ürün parametrelerinde aynılık istemi ile belirlenmektedir.Bu son gereklilik ancakimalat koşulları pratik olarak değişmediğisürece karşılanmaktadır.Fabrikasyonda, parçaların toplanmasındave özellikle metal kesmetekniklerinde yeni yöntemlerinkullanımı yalnızca mekanizasyondadeğil; imalatın, takım düzmenin vekontrol süreçlerinin otomasyonundaana ön koşul olmaktadır.Endüstriyel otomasyonda mekanik,hidrolik ve elektronik birleşmekte ve otomasyon araçları olarakkuvvet, basınç, hız iletme sistemleri(transducers), röleler, amplifikatörler,sinyal çevirgeçleri, elektrikselhidrolik ve pnömatik harekete geçiricilerkullanılmaktadır.Otomatik kontrolde, kam kontrolleri,mekanik durdurma kontrolleri,şablon kontroller ve nümerik kontrollerkullanılabilmektedir.Malzeme taşıyıcılığında basit oluklarbile otomasyonun bir parçası olarakkabul edilmekte; ayrıca ayırıcılar,besleyiciler, iticiler, yönlendiricilerve robotlara kadar bunlar çeşitlenmektedir.Ölçüm işlemlerinde ve tezgâhlarınayarında otomasyondan yararlanılmakta;otomatik torna, freze,matkap ve taşlama otomasyonunbir kısmını oluşturmaktadır. Montajlarada otomasyon girmiştir.

 

Endüstriyel otomasyon kavramınınne anlama geldiği hakkında kısacaneler söyleyebilirsiniz?

Sedat Sami Ömeroğlu: Endüstriyel otomasyon kavramı Türkiye’de çokyeni bir kavram olarak karşımızaçıkıyor. Yaklaşık 10–15 yıllık mazisivar. Otomasyonun pek çok çeşidivar. Bilimsel deney ve süreçlerdeotomasyon, laboratuar otomasyonu,belli bir amaca göre çalışanbir sistemin otomasyonu, akıllı ev,bina, ofis, otomasyonları, savunmasektöründe kullanılan otomasyonsistemleri ve Üretim otomasyonuaklıma ilk gelen otomasyon çeşitleridir.Biz dernek olarak çoğunluklaAr-Ge ve sistem geliştirmeye dayalı“üründe kalite, üretimde verimlilik”amaçlı sistem tasarımları yapıyoruzya da bunun için gerekli parça yadacihaz temin ediyoruz. Üretim sistemlerineyönelik çalışmalarımızdagerektiğinde bir fabrikanın tümünütasarlayabilmekle birlikte, gerektiğindeo fabrikanın bir bölümündekibir sistemi de kontrol edebiliyoruz.Üründe kalite kavramı ülkemizdeyeni yeni kabul gören bir kavramdır.Bunun son on yılda yaygınlaştığınısöylemek yanlış olmaz umarım.Daha doğrusu ihracat yoğunlaştığıgünden itibaren, kalitenin de önemi artmaya başladı. Artık iç pazardada kalite çok aranır hale geldi.Üretimde verimlilik de çok önemli.Ekonomik koşul ve şartlar üretimdeverimliliği mutlak kıldı. Dolayısıylabizim sistemlerimiz hem efektifçalışmak, hem de kalite üretimyapılmasını sağlamak için “olmazsaolmaz” durumdadır. Çok genel anlamıyla,kontrol mühendisliği yapanbir dernek çatısı altında yaptığımızişleri bu şekilde ifade edebilirim.
Galip Cansever: Otomasyon, “AutomaticOrganization” kelimelerindentüretilerek “automation” kelimesimeydana gelmiştir. Bu nedenleotomatik organizasyon, el değmedensadece makinenin çalışmasınıbaşlatarak sonuna kadar gidenbir proses, otomasyon işlemindengeçmektedir. Endüstriyel otomasyon,otomasyonun endüstriyeuyarlanması işlemidir. Biz bunu isterendüstriye, ister binalara, istersekde başka bir alana uygulayabiliriz.Elektronik, sürekli olarak gelişenbir bilim dalıdır. 1980–1990 yıllarıarasında elektronikteki gelişmelerve sistemlerin hızı çok artmışdurumda olduğu için bu dönemdeyeni işlemciler ön planda kendilerinihem fonksiyonel olarak ve hem dehız olarak hissettirmiş olup bilgisayarhızlarının artmasına nedenolmuştur. Aynı zamanda otomasyoncihazlarına ve dolayısıyla bu cihazlardakullanılan işlemci hızlarınaetkisi büyük olmuştur. Özellikle1990 ve 2000 yılları arasında gelişmelerfonksiyonellik ve hız olarakson derece artmış bulunmaktadır.Bugün elektronikte bu gelişmelerolmasaydı otomasyon bu günküseviyeye gelemezdi.

Otomasyon sektörünün dünyadaortaya çıkış ve gelişim sürecinebaktığımızda neler söyleyebiliriz?

SSÖ :
Dünyada bu alandaki çalışmalar1930’lu yıllarda başladı. Özellikletransistörün bulunuşu önemlidir.Sonrasında Einstein’ın ekibinin de içinde bulunduğu çeşitli zamalardave farklı üniversitelerde geliştirilenyazılım kavramının, yani basic’in,Fortran, cobol un gibi paketlerinvemikro elektronikte CPU’nunbulunması ve nihayet buna paralelWindows ve dos operating sistemininbirlikte çalışılmasının sağlanmasıbilgisayarın küçülerek 1983’lerdensonra ‘personal computer’ageçmesi sonucu bu gün ulaşılaninanılmaz bir evreye gelindi. ABD’dePhiladelphia’da 1945’lerde ilk yapılanve sadece 4 işlem başarabilenENIAK adlı bilgisayarın yaklaşık 5bin tüpten oluştuğu ve yaklaşık450–500 metrekarelik bir alanayayıldığı düşünüldüğünde 50 yıldagelinen noktanın ve bundan sonrasınınnerelere gideceği hayal bileedilemez hale geldi.Bu sistem içerisinde üretim otomasyonununçok uzun bir tarihi yoktur.İlk otomasyonun T model Fordarabalarının yapılmasıyla başlandığıkabul ediliyor. Aslında bunun önceside var. Otomasyonun ülkemizdeaşağı yukarı 35 yıllık bir mazisi var.70’lerde programlanabilir logickontrol denilen PLC’lerin üretim sahasınagirmesiyle otomasyon ivmekazandı. Şimdi artık PLC yerinebaşka cihazlar kullanılmaktadır. Ölçmekavramı çok gelişti. Her üründeölçme, her ürünün test edilmesigibi farklı yöntemlerde kullanılan cihazlarfarklılaştı. O oranda da artıküretim ve ürün mükemmelleşti.

GC : Bilim insanları sürekli çalışarak1700’lü yıllarda civadan sıcaklıksensörü olarak yararlanılmış ve geribesleme ile kuluçka makinesi icatederek bilim ve teknoloji dünyasınasunmuşlardır. Günümüze geldiğimizzaman 1949 yılında bulunan transistorlarlaelektronik döneme girmişbulunmaktayız. 1949 yılından 1960yılına kadar transistor dönemiolarak nitelendirebiliriz. 1960’tansonra ilk entegre devreler ile elektronik sistemler daha tümleşikolarak yapıldı. 1974 yılında ilk mikroişlemci bulunarak elektroniktekiadımlar daha hızlı atılmaya başlandı.1980’le 1990 arası hızlanma,1990’la 2000 arası daha fazlahızlanma, 2000’le 2011 arası ise çokdaha büyük bir hızlanma yaşandı.Bu hızlanmalar hem fonksiyonelli,hem hızlılık ve hem de daha küçükhacimde sistemlerin gerçeklenmesişeklinde idi. Bundan sonra daha dahızlanarak devem edecektir. Elektronikvarsa otomasyon vardır yoksahiçbir şey yoktur.

Otomasyon sistemlerine bakıldığındaülkemizin ihracat rakamlarıne durumdadır?

SSÖ : Otomasyon işin bir parçasıdır.Otomasyon; betimleyen, güç katan,kişilik kazandıran bir kavramdır.Üretimde otomasyon sistemikullanmıyorsanız, başarılı bir ihracatkavramından bahsedemezsiniz. Nekadar makine yapılıyorsa, o kadarotomasyon sistemi var demektir.Her makine, içerisinde küçük ya dagelişmiş bir otomasyon sisteminimutlaka barındırır. Sadece testyapan, sadece ölçme kontrolü içintasarlanan makineler de vardır.Bunlar bugünün otomasyon sistemleriiçinde olmazsa olmaz unsurlar dır ve gelişmiş ileri otomasyonutanımlarlar. Örneğin; otomotivdeTürkiye çok büyük adımlar atıyor.Cam sektörü keza iyi durumdadır.Sadece otomasyon ihracatına değil,otomasyon sistemlerinin kullanıldığısektörlere bakmak lazım.

VD: İstatistiksel bir veri yok önümüzde.Hangi makinede ne kadarotomasyon kullanılıyor bilmiyoruz.Derneğimizin çalışmalarından biride bu. Türkiye’de bu konuda çalışankaç adet firma var? Bu firmalar neüretiyorlar, ne kadarını ihraç ediyorlar,ne kadarını doğrudan buradaüretiyorlar? Tabii bunu çıkartmak okadar kolay değil. Esasında DIEyardımıyla devlet kanalı üzerindenbu işlerin yapılması lazım.

Sektörde dünya lideri olarak adıgeçen ülkeler hangiler
i?

SSÖ : Amerika, Almanya, Japonya ilküç ülke. Sonrasında İngiltere,Fransa, İsveç var. Bunlar ilk aklagelen ülkeler. Çin, Tayvan Korehızla ilerliyor. Ama mesela yazılımdaçok gelişmiş olmasına rağmenHindistan’da otomasyon gelişmişdeğil.
VD: Otomasyon konusunda üretilenve PLC ve PAC olarak adlandırılancihazlar var. Bunların belli başlıolanlarını dünya çapında Amerikan,Alman ve Japon firmaları üretiyor.Dünya pazarını elde etmek adına buülkeler arasında müthiş bir rekabetvar. Özellikle Amerikan ve Almanmarkalarının pazarda büyük paylarıvar.

Bahis konusu ülkeler hemüretim, hem uygulama, hem deyaratıcı yenilikler (inovasyon)konularında başat olarak ortayaçıkmaktadırlar.Bizim ülkemizde gelişimi?

VD:
Ülkemiz üretimde olmasa dauygulamada çok hızlı bir gelişimiçerisindedir. 25 senedir sektörüniçindeyiz. Biz kurulduğumuzdaotomasyon firması neredeyse hiçyoktu. Biz de kendimizi bu sektörüniçinde tanımlayamıyorduk. ZiraTürkiye’de bu sektörün bilinirliğiyoktu. Bir on yıl sonra “endüstriyelotomasyon işler yapıyoruz” diyebilmeyebaşladık. Türkiye’de makineotomasyonunda PLC kullanan ilkbirkaç firmadan biriyiz.

Son beş yıliçerisinde 200’ün üzerinde otomasyonfirması ortaya çıktı.Bu sektör için faydalı bir gelişmemi?

VD: Bence evet. Haksız rekabetolmaksızın ve düzgün iş yapmalarıkaydıyla daha da fazla olması lazım!Çünkü ihtiyaç var. Sadece firmayadeğil, aynı zamanda otomasyonyazılımı yapabilecek elemana daihtiyacı da çok fazladır.

GC : Türkiye’de bazı hedeflerinbelirlenmesi lazım. Bazı derneklerin bu hedefleri koyacak iradeyiyönlendirecek biçimde çalışmalaryapması gerekir. Türkiye’dehâlihazırda otomasyon sistemlerineyönelik tek bir üretim yok.Türkiye’de Silikon Vadisi gibi bir vadiyok. Esasında 70’li yılarda böyle biralan kurulsaydı, Türkiye sanayibakımından çok ileriye gidecekti.Silikon Vadileri’nin bir an önceTürkiye’de yer alması lazım. Aksitakdirde hangi tür sanayi olursaolsun söz sahibi olamayız. SilikonVadileri’nin kurulması üniversitelerdeçok büyük ölçekli tümleşimderslerinin konmasına ve bu yöndeçalışmaların hızlanmasına nedenolacaktır. Şu anda 160 küsur üniversitevar, belki beş tanesinde böyledersler bulunabilir. Geri kalanında yok. Çünkü öğrencinin bu dersleriuygulayacak alanı yok. Elektroniktehızlı hareket eder çok üretimyaparsanız bu diğer dallara dayansır. Ama şu an biz bunlarıüretemiyoruz. Dünyadaki üç büyükülkeden alıyoruz. Sadece kullanıyoruz,programlıyoruz; ama bucihazları üretmiyoruz.

Enosad’ın eğitim sektörünekatkılarından bahsedebilir misiniz?

SSÖ : Üyelerimiz içerisindeki bazıfirmalar, özellikle mühendislikeğitimi veren üniversitelerdelaboratuar açıyorlar. Öğrenciler bunlarıkullanarak kendi sistemlerinigeliştiriyorlar, çalıştıkları yerlerdede bu konulara aşina oldukları içinişleri kolaylaşıyor. Biz direkt olarak bir eğitim planlamış olsak da henüzbaşlatmış değiliz.

Üniversitelerden çıkan öğrencileriyeterli buluyor musunuz? İşineğitimini iyi aldıklarını söyleyebilirmisiniz?

VD: Hayır söyleyemem. Bu başlıbaşına bir sorun. Öğrenciler üniversitedeyetişiyorlar, teorik bilgileri dealıyorlar. Ancak pratik yapabilecekortamları pek olmuyor. Bunun içinüniversitelerde staj müessesesi var;fakat bu müessese iyi çalışmıyor.Burada başta stajyerin bizzatkendisi olmak üzere şirketlerin de,üniversitelerin de, yönetmeliklerinde yetersizlikleri var. Almanya’daörneğin; staj çok ciddiye alınıyor veiyi yapılıyor. Stajını yapıp mezunolan bir mühendis iş ortamına kısazamanda uyum sağlayıp başarılıoluyor. Ama bizde yeni işe alınanbir mühendisten verim alma sürecimin. 1,5 yıl sürüyor.

SSÖ :
Bu konu tüm dünyanın derdi.Bu süreç bizde daha uzun sürüyorolabilir. Bunun üniversitenin verdiğieğitimle doğrudan ve ilgisi yok.Okullarda verilen bilgilerin yeterliolduğuna inanıyorum. Ama bizimöğrencilerimizin o bilgileri hayatageçirecek hayal yeteneği geliştirilmiyor.Tasarım kabiliyetimiz zayıf.İkincisi de toplumsal disiplin.

Sedat Sami Ömeroğlu kimdir?
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 1982 yılında mezun oldu. Elektrik-Elektronik mühendisi olan Ömeroğlu, birkaç sektörde mühendis olarak çalıştıktan sonra 1995’de ileri otomasyon konularında çalışan kendi şirketini kurdu. 2004 senesinde ise 16 kişiyle birlikte Endüstriyel Otomasyon Derneği Enosad’ı kurdular. Ömeroğlu şu an dernek başkanı olarak hizmet veriyor.

 

Sizce problem öğrencilerde miyoksa sistemde mi?

GC :
Önce sistemde bir problem var.Türkiye’deki birçok üniversiteninçoğunda otomasyona yönelik bireğitim yok. Örneğin; bir elektrikmühendisi şirkette çalıştığında 1- 1,5sene eğitimden geçmeleri gerekiyor.Aksi takdirde o kişilere sorumlulukyüklenecek bir iş verilemez.Üniversitelerin üç işlevi vardıraslında. Öğrenciler eğitim alır.Öğretim elemanları araştırma yaparve üçüncüsü üniversiteler bilimyapar ve halkın refahı için çalışırlar.Üniversitelerin bu üç işlevi yapmakgibi görevleri bulunmaktadır.Dünyadaki tüm üniversiteler eğitimleriiçin dış paydaşlardan kendiülkesinden ve dünyadan bir geribesleme almak zorundadır. Mühendisyetiştirirken bu ülkenin ihtiyacıolan konular nelerdir? Bu mühendislerhangi alanlarda uzmanolmaları gerekir. Bu geri besleme,işadamlarından, derneklerden,otomasyonla ilgili çalışan iş yerlerindenalınmalı. 

Galip Cansever kimdir?Yıldız teknik Üniversitesi’nden 1976 yılında mezun olan Galip Cansever; 1979 yılında mezun olduğu okulda araştırma görevlisi oldu. Cansever’in eğitim kariyeri başarılarla devam etti. 1984 yılında doktora eğitimini tamamlayan Cansever; 1987 yılında yardımcı doçent, 1990 yılında doçent, 1996 yılında ise profesör oldu. Galip Cansever profesör olarak öğretim üyeliğine devam etmekte ve şu an Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi Dekanlığı görevini yürütmektedir

Üniversiteler ile sanayi iş birliğihakkında neler söylenebilir? Bu işbirliğini yeterli görüyor musunuz?

GC : 60’lı yıllardan bu yana söylenegelenbir kavram bu. Üniversite-sanayiiş birliği kulağa çok güzelgeliyor. Ancak bu iş birliği ül kemizdebireysel çabalarla devam ettiriliyor.Üniversiteler sanayiye yönelmediler,sanayiciler de üniversiteyegelmediler. Üniversiteyi kapalı birkutu, girilemez bir kale gibi gördüler.Bu belki üniversitenin dekabahatiydi. Üniversiteler açılmadı,açılmadıkça da sanayiye inemedi.Bu, ülke için iyi bir durum yaratmadıelbette. 80’li 90’lı yıllarda bukonuşuldu. 2000’lerde de konuşuldu.Halen de konuşuluyor. Üniversite-sanayi iş birliğinin 3’üncü konferansıgeçtiğimiz aylarda Eskişehir’deyapıldı. Bu bir nebze olsun hemsanayiciler, hem de üniversitedekielemanları bir araya getirmesi açısından faydalı bir şey. Ortak projeler yapılması için kurumsalolmak zorundasın. Bireysellikle birilerleme yapamazsınız. Yoksaüniversite-sanayi iş birliğindenbahsedemeyiz. Bugün birçok ortakprojeyi destekleyecek kaynaklarvar. Örneğin; Sanayi Bakanlığı’nınSANTEZ adı verilen bir kaynağı var.Burada dört ayaklı bir yapıyı düşünün.Sanayi Bakanlığı yüzde 75’i,üniversite öğretim üyesi, öğrenci veiş yeri de yapının diğer taraflarınıoluşturuyor. Bununla birlikte Ar-Geolmazsa üniversite-sanayi iş birliğide olmaz.
SSÖ : Üniversite-sanayi iş birliğiTürkiye’de yok. Zaten bundan önceüniversite devlet iş birliği olmasılazımdır. Devlet yapacağı projeleriüniversitelerden geçirmelidir.Amerika’nın başarılı olmasınıntemel sebebi bana göre budur.Üniversite ve sanayi arasındaanlayış farkı var. Üniversite sanayidebir iş yapacakken önceliklebundan çıkacak makaleye odaklanıyor.İşi zamana yayıyor. Çünküöğrencilerinin yapılan işten dersalmasını, bilgi edinmesini amaçlıyor.Para kazanmak ikinci hedef olarakkonuyor. Sanayi de bu işi üniversi teye verirken işin çabuk ve kaliteliolmasını istiyor. Bu sebepleTürkiye’de bu tür ilişkiler uzunsoluklu olamıyor. Bu bir disiplinmeselesidir. Yapılan işler de vartabii ama sayılarının çok olduğunusöyleyemeyiz. Mutlaka ortak birnokta bulunmalı ve bu ortaklık oluşturulmalı.

VD: Firma olarak şimdiye kadarherhangi bir taleple üniversiteyebaşvurmadık. Belki öyle bir projeçıkmadı karşımıza ya da olumlu birsonuç elde edemeyiz düşüncesiylegitmedik. Bana göre sanayi üniversiteişbirliği kurumsal bir şekildeçözülmeli. Bu ilişkiyi kurmak için de her iki tarafı da iyi bilen yasal ve uzman kuruluşların aracılık etmesilazım. Devletin de katkısıyla böylebir kurumsal yapı olması lazım.

SSÖ :
Teknokentler bunun içinkurulmuştur; ama maalesef çoksınırlı durumda.

Otomasyonun başka ne gibi
problemleri var?

SSÖ :
İlk sorun yetişmiş eleman.Satınalma Türkiye’de çok iyi çalışıyor.Türkiye bir şeyi ne kadar dahaucuza alabileceğini çok iyi öğrenmişdurumda. Bu ucuzluk ekonominingerekleri için iyi olabilir; amainovasyonu, mühendisliği yaratıcıfikirleri öldüren bir konudur. Türkiyekendi bilgisini kendi içinde doğru değerlendirememektedir. Hala yurtdışından gelirse iyi, Türkiye’denalırsa bunun 3’te 1’i fiyata olmalıdırdüşüncesi hakim. Mühendislikhizmetini ödememekte hala direniliyor.Mala para ödeniyor; amamühendisliğe, katma değere paraödenmiyor. Bir işi herkes konuşmakta;ama Ar-Ge’nin gerekliliklerihakkında kimsenin bir fikri olduğunudüşünmüyorum. Sanayici değil;ara sanayici olduğumuzu düşünüyorum.Biz sanayiye sistem tasarımıyapıyoruz. Onun işini kolaylaştıracaktasarımlar üretiyoruz.

GC : Almanya’da birçok üniversiteninher birinde sanayi ile iş birliği içindeolan Ar-Ge yerleri bulunmaktadır.Bu yerler üniversite binaları kadarbüyük Ar-Ge binalarıdır. İçindebirçok bölümler, laboratuarlar var.İlgili üniversiteden her profesörünbir ya da iki tane laboratuarıbulunmakta olup bu yerlerde sanayitemsilcileri ile birlikte çalışmaktadırlar.Bizde de teknoparklar var.Teknoparklarda üniversitelerdenöğretim üyelerinin danışman olarakçalışması veya öğretim üyelerininkendi şirketlerini kurması gerekmektedir.

Otomasyon sistemleri sektöründe2010 yılı değerlendirmesi ve 2011yılı beklentileri için neler söyleyebilirsiniz?

VD: 2009’da çok ağır bir krizdengeçtik. Birçok firma kapandı. Birçokfirma borçlandı. Küçük firmalardağıldı, şimdi toparlanıyor. 2011başlangıcından şu ana kadar pekçok teklif verildi, pek çok iş alındı.Şu anda taleplere yetişemezdurumdayız. Ayrıca şu esnadaeleman eksikliği ve malzeme teminisorunlarını yaşıyoruz. Kısacaotomasyon sektöründe aşırı birtalep yaşanıyor. Böyle bir oluşumvar şu an. Eylül ayından itibarensanırım daha da büyük bir hızlaartacak bu talep. Ancak Amerika veAvrupa’nın güney ülkeleri hakkındaolumsuz söylentiler var. 2011’inikinci yarısı, bu söylentiler veolabilecek gelişmeler yüzünden birkazaya uğramazsa olumlu havaartarak sürecek diye düşünüyorum.

SSÖ :
2008’de başladı aslında kriz.2009 ve hatta 2010 da sıkıntılıgeçti. Ama şimdi işler yoluna girdigibi gözüküyor. Bizim sektörümüzgün be gün gelişiyor. Bazı firmalarbir işi, bir teknolojiyi ya da birsistem tasarımını “Türkiye’de değil,dünyada ilk kez ben yaptım” diyeortaya çıkabiliyor. Bu düzeydeteknoloji ihraç eden ulusal firmalarımızvar. Dolayısıyla iyi yoldayız.Biraz yavaş olduğumuzu söyleyebiliriz,hızlanmamız lazım.Birlikte çalışmayı öğrenmeliyiz. Bilgibiriktirmeliyiz. Yuvarlak masaetrafında oturmayı ve oradan ortakve tam bir sonuç çıkarmayı mutlakabecerebilmeliyiz. Takım çalışmasıve ekip ruhu çok önemli. Bu aradaAr-Ge ye ayrılan payın 0,8 den 1,5 eçıkartılmış olması, bugün içinyetmez ama gelecek için sevindiricibir gelişmedir.

GC :
Üniversite olarak konuşursakben umutluyum. Türkiye’de kontroleyönelik eğitim veren üniversitesayıları ve bölümler artmaktadır. Bubölümler sanayiye ihtiyaç duyduğuyetişmiş nitelikli elemanlar kazandıracaktır.Otomasyon sanayisi olarakdüşündüğümüzde ülkemizde gerçekanlamda çok profesyonel olarakçalışan ve çok büyük sistemlerindevreye alınmasında otomasyon vekontrol işlemleri yapan büyük vekobi şirketleri bulunmaktadır. Buşirket ve kobiler Avrupa ve Amerika’dakişirketler gibi iş yapabilenşirketlerdir. Bu nedenle umutluolduğumu ve ekonominin deaçılacağını ve işlerin artacağınıbeklentisi içerisindeyim.