İTAAT MI ÖNEMLİ YOKSA ÖZGÜRLÜK MÜ? PEKİ YA GERÇEKTEN FİKİRLERİMİZİ ÖZGÜRCE İFADE ETMEK İSTEMİYORSAK! ŞAŞIRTICI DEĞİL Mİ? GELİN KONUYU BİRLİKTE ELE ALALIM.
Ülke olarak konuya yaklaşımımızı ortaya koyabilmek için diğer ülkelerle kıyaslama yapabileceğimiz bir veri setine ihtiyacımız var. Bunun için, Dünya Değerler Araştırması (WVS) sonuçlarını kullanabiliriz. Peki, Dünya Değerler Araştırması da nedir? Dünyadaki insanların sosyal, politik, ekonomik, dini ve kültürel değerlerinin bilimsel ve akademik çalışmasına adanmış uluslararası bir araştırma programı olan WVS’nin amacı, değerlerin korunmasının veya zaman içindeki değişimin ülkelerin ve toplumların sosyal, politik ve ekonomik gelişimi üzerinde hangi etkiye sahip olduğunu değerlendirmektir. 1981 yılından bu yana 120'den fazla ülkede ve her beş yılda bir gerçekleştirilen anketlerle yürütülen WVS, geniş coğrafi ve tematik kapsamı ile sosyal bilimlerdeki en yetkili ve yaygın kullanılan uluslararası anketlerden biri olarak da tanınıyor. Öyle ki WVS, inançlar ve değerler üzerine şimdiye kadar yapılmış en büyük ticari olmayan uluslararası ampirik zaman serisi araştırması olarak kabul ediliyor. Şimdi, en son 2022 yılında yürütülen proje sonuçlarından, ifade özgürlüğü başta olmak üzere toplumsal değerleri anlayabileceğimiz ve karşılaştırabileceğimiz kısımları kısaca özetleyelim. 120 ülkede yapılan çalışmada katılımcılara şu soru sorulmuş: “Şimdi size çocukların evde öğrenmelerini isteyebileceğiniz bazı hususlar sayacağım. Sizce bunlardan hangileri önem taşır. Bu tabloya bakarak lütfen en fazla beş tanesini belirtiniz. Özgürlük noktasında en temel altyapının, evde çocuğumuza verdiğimiz eğitimle başladığı varsayımı altında ilk olarak “çocuğun evde neyi öğrenmesini önemli buluyorsunuz?” sorusuna dünya ve Türkiye’de verilen cevaplarla başlayabiliriz. Tablo 1’e göre Türkiye’de çocuğun evde öğrenmesinin önemli olduğunu düşündüğümüz başlıklardan itaat yüzde 34 önem derecesindeyken, özgürlük yüzde 30 seviyesinde kalıyor. Dünyadaki oranlar ise tam tersi: Özgürlük yüzde 46 ve itaat yüzde 27. Tablo 1 incelendiğinde, özellikle özgürlük tarafında dünya ile Türkiye’nin önemli ölçüde ayrıştığını da görebiliyoruz (Diğer hiçbir değerde Türkiye ile dünya oranları arasındaki makas, özgürlükte olduğu kadar açık değil). Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, çocuğun aile içinde bireysel hak ve özgürlüklerini öğrenmesinin önemli olduğu kanaatinin Türk aile yapısında çok yaygın olmadığıdır; çocuklarımıza evde özgürlük kavramını işlemiyoruz, bunun yerine itaat kavramı bizim için daha önemli. Bu noktada analizi bir kademe daha derinleştirelim, çocuğun evde neyi öğrenmesi önemli sorusuna verilen cevapları ayrıştıralım ve yalnızca “hayatta dinin çok önemli olduğunu düşünenler” tarafından verilen cevapları inceleyelim.
Tablo 2, Türkiye ve dünya ortalamalarını bize net şekilde gösteriyor. Dini önemli bulan insanların çocuklarının itaat kavramını evde öğrenmelerinin ne derece önemli olduğuna bakıldığında sonuçlar Türkiye açısından ciddi bir farklılık arz etmiyor (yüzde 34,1 olan itaat oranı yüzde 34,3’e yükselmiş). Dünyada ise bu oran yüzde 27’den yüzde 35,6’ya çıkıyor. Bu sonuçlara göre, Türkiye’de evde çocuklara itaat kültürünün aşılanmasının nedeni din değil. Hatta Türkiye’de dini önemli bulanların evde çocuğunun itaati öğrenmesine verdiği önem dünya ortalamasının sınırlı olsa da altında. Bu noktada, ülkemizde itaat ile din arasında, aile içi eğitimde doğrudan bir korelasyon kurmak mümkün görünmüyor. WVS bir diğer soruda, “Bazı insanlar, kendi yaşamları üzerinde tamamen özgür bir seçim hakkına sahip olduklarına ve kendi yaşamlarını kendilerinin kontrol ettiğine inanırlar. Diğerleri ise yaşamlarında başlarına gelenlerin kendi kontrollerinde olmadığını düşünürler. Siz, hayatınızın akışı ve başınıza gelenler konusunda ne kadar özgürlüğe ve kontrole sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?” deniyor. Şimdi bu soruya verilen cevapların ortalaması üzerinden konuşabiliriz (Cevap ortalaması 10’a yaklaştıkça, birey kendini daha özgür hissediyor sonucu çıkıyor). Tablo 3’ten görüleceği üzere, Türkiye değeri dünya ortalamasının gerisinde kalıyor. Yani, evde özgürlük konusunda yeterli donanıma sahip olmayan çocuk, yaşama başladığında özgür seçim hakkına sahip olduğu ve yaşamının kendi kontrolünde olduğu konusunda da tereddüt yaşıyor. Bu sonucu derin analize sokacak bir veri setimiz ise ne yazık ki yok: Hangi nedenlerden dolayı “Türk halkının kendi yaşamını kontrol noktasında söz sahibi olmadığını” sorduğumuzda, ne yazık ki buna ilişkin bir değerlendirme yapabilecek veriye ulaşamıyoruz. Ancak nedenlerinden ziyade sonuçlara odaklanırsak, şunu görebiliriz: Özgürlük konusu bizim öncelikli gündem maddemiz değil ve özgürlük alanlarımızın genişlemesi ya da otoritenin kontrolüne girme noktasında umursamaz bir tavır takınıyoruz. Sıradaki sorunun cevabı bunu net bir şekilde gösteriyor. WVS’de sorulan soru şu şekilde: “Şimdi size, toplum yaşantımızda meydana gelebilecek değişikliklerle ilgili bir liste sunuyorum. Bunların her biri gerçekleşse, iyi mi olurdu? Kötü mü olurdu? Yoksa sizin için fark etmez miydi?” “Otoriteye daha fazla saygı” olarak adlandırabileceğimiz bu soruya verilen cevapları ise Tablo 4’te görebilirsiniz. Sonuçları yorumladığımızda, Türkiye’de otoriteye daha fazla itaat etmek isteyenlerin görece daha düşük oranda olduğunu görüyoruz. Ancak ne yazık ki bunun kötü bir şey olduğunu da düşünmüyoruz. “Otoriteye daha fazla itaat etmek ister misin?” diye sorulduğunda ise bu konuyu önemsemediğimizi çok net bir şekilde ortaya koyuyoruz. Ortalamalara bakıldığında önemsememe noktasında dünyadan ayrıştığımız da çok açık görünüyor: Normal şartlarda otoriteye daha fazla saygının iyi bir şey olmadığını düşünen bir toplumda kötü bir şey diyenlerin sayısının yüksek olması gerekirken, bizde önemli bir kesimin “önemsemiyorum” tarafına kaydığını görüyoruz. Diğer yandan, önemsemesek de “otoriteye saygı”, toplumsal olarak kanıksadığımız bir alan değil. Çünkü “‘İnsanlar yöneticilerine itaat eder’ önermesi demokrasinin bir özelliği midir?” sorusuna verilen cevapların ortalaması dünyada 5,5 iken Türkiye’de bu rakam 5,01 ile sınırlı önemli olduğuna bakıldığında sonuçlar Türkiye açısından ciddi bir farklılık arz etmiyor (yüzde 34,1 olan itaat oranı yüzde 34,3’e yükselmiş). Dünyada ise bu oran yüzde 27’den yüzde 35,6’ya çıkıyor. Bu sonuçlara göre, Türkiye’de evde çocuklara itaat kültürünün aşılanmasının nedeni din değil. Hatta Türkiye’de dini önemli bulanların evde çocuğunun itaati öğrenmesine verdiği önem dünya ortalamasının sınırlı olsa da altında. Bu noktada, ülkemizde itaat ile din arasında, aile içi eğitimde doğrudan bir korelasyon kurmak mümkün görünmüyor. WVS bir diğer soruda, “Bazı insanlar, kendi yaşamları üzerinde tamamen özgür bir seçim hakkına sahip olduklarına ve kendi yaşamlarını kendilerinin kontrol ettiğine inanırlar. Diğerleri ise yaşamlarında başlarına gelenlerin kendi kontrollerinde olmadığını düşünürler. Siz, hayatınızın akışı ve başınıza gelenler konusunda ne kadar özgürlüğe ve kontrole sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?” deniyor. Şimdi bu soruya verilen cevapların ortalaması üzerinden konuşabiliriz (Cevap ortalaması 10’a yaklaştıkça, birey kendini daha özgür hissediyor sonucu çıkıyor). Tablo 3’ten görüleceği üzere, Türkiye değeri dünya ortalamasının gerisinde kalıyor. Yani, evde özgürlük konusunda yeterli donanıma sahip olmayan çocuk, yaşama başladığında özgür seçim hakkına sahip olduğu ve yaşamının kendi kontrolünde olduğu konusunda da tereddüt yaşıyor. Bu sonucu derin analize sokacak bir veri setimiz ise ne yazık ki yok: Hangi nedenlerden dolayı “Türk halkının kendi yaşamını kontrol noktasında söz sahibi olmadığını” sorduğumuzda, ne yazık ki buna ilişkin bir değerlendirme yapabilecek veriye ulaşamıyoruz. Ancak nedenlerinden ziyade sonuçlara odaklanırsak, şunu görebiliriz: Özgürlük konusu bizim öncelikli gündem maddemiz değil ve özgürlük alanlarımızın genişlemesi ya da otoritenin kontrolüne girme noktasında umursamaz bir tavır takınıyoruz. Sıradaki sorunun cevabı bunu net bir şekilde gösteriyor. WVS’de sorulan soru şu şekilde: “Şimdi size, toplum yaşantımızda meydana gelebilecek değişikliklerle ilgili bir liste sunuyorum. Bunların her biri gerçekleşse, iyi mi olurdu? Kötü mü olurdu? Yoksa sizin için fark etmez miydi?” “Otoriteye daha fazla saygı” olarak adlandırabileceğimiz bu soruya verilen cevapları ise Tablo 4’te görebilirsiniz. Sonuçları yorumladığımızda, Türkiye’de otoriteye daha fazla itaat etmek isteyenlerin görece daha düşük oranda olduğunu görüyoruz. Ancak ne yazık ki bunun kötü bir şey olduğunu da düşünmüyoruz. “Otoriteye daha fazla itaat etmek ister misin?” diye sorulduğunda ise bu konuyu önemsemediğimizi çok net bir şekilde ortaya koyuyoruz. Ortalamalara bakıldığında önemsememe noktasında dünyadan ayrıştığımız da çok açık görünüyor: Normal şartlarda otoriteye daha fazla saygının iyi bir şey olmadığını düşünen bir toplumda kötü bir şey diyenlerin sayısının yüksek olması gerekirken, bizde önemli bir kesimin “önemsemiyorum” tarafına kaydığını görüyoruz. Diğer yandan, önemsemesek de “otoriteye saygı”, toplumsal olarak kanıksadığımız bir alan değil. Çünkü “‘İnsanlar yöneticilerine itaat eder’ önermesi demokrasinin bir özelliği midir?” sorusuna verilen cevapların ortalaması dünyada 5,5 iken Türkiye’de bu rakam 5,01 ile sınırlı kalıyor. Yani aslında, yaşadığımız demokratik sistem içerisinde itaat unsurunun olmazsa olmaz olduğunu düşünmüyor ve dünyaya göre “yöneticiye itaati” demokrasinin zorunlu bir özelliği olarak
görmüyoruz. Peki, itaati zorunlu görmüyorsak, bu durumda özgürlüğün daha başat ve ön plana çıkan bir kavram olması gerekmez miydi? Cevabımız teorik olarak evet, ancak sonuçlar ülkemizde teorinin işlemediğini söylüyor. Görünen o ki değer olarak özgürlük kavramı aileden başlayarak yaşamımızın diğer basamaklarında kayda değer bir yerde değil. Dünya ile kıyasladığımızda, diğer değerlere nazaran “özgürlük” kavramından çok daha yoksunuz. Ancak yoksunluğumuzun nedeni “tutsak” olmamız değil; özgürlüğün önemini anlamadığımız için umurumuzda değil. O yüzden de bireysel özgürlük alanlarımızın genişlemesi için çaba sarf etmiyor, çaba sarf edenlerin yanında da durmuyoruz. Ama buna rağmen itaat noktasında boyun eğen bir toplum da değiliz. Hatta özgürlüğe kıyasla itaat noktasında daha bilinçliyiz. İşte tam da bu nedenle, odak noktamızın itaat değil özgürlük olması gerekli. Bu kavramı somutlaştırıp toplumsal bir değer noktasına taşıdığımızda, özgürlüğün değerini anlamada ve anlatmada dünyayı yakaladığımızda, sorunun önemli bir kısmını çözmüş olacağız. Bunun nasıl olacağını ise bir sonraki sayımıza bırakalım.