AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE ÇERÇEVESİNDE KARBON EMİSYONLARINI AZALTMAK AMACIYLA GETİRDİĞİ “SINIRDA KARBON DÜZENLEMESİ MEKANİZMASI” (SKDM), 2026’DA TAMAMEN HAYATA GEÇİRİLECEK. HAZIRLIK VE GEÇİŞ SÜRECİNİ KAPSAYAN SON İKİ YILDA EMİSYON TİCARET SİSTEMİNİ KURMASI GEREKEN TÜRKİYE, SİSTEME ENTEGRE OLAMAZSA İHRACATTA ÖNEMLİ SIKINTILAR YAŞAYACAK.

Avrupa Birliği’nin iklim değişikliğiyle mücadele çabasını küresel düzeyde artırmak amacıyla karbon emisyonlarını azaltmak için getirdiği “Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması” 2026 yılında tamamen hayata geçirilecek. Bu mekanizma ile AB içinde uygulanan Emisyon Ticaret Sistemi’ne eşdeğer bir karbon fiyatlandırmasının SKDM kapsamına giren ürünlerin ithalatı aşamasında da uygulanması, Türkiye’yi ihracatta önemli bir eşiği geçmeye hazırlıyor. Yeşil binalar ve sürdürülebilirlik alanında danışmanlık veren Altensis’in Yönetici Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, Türkiye’nin 2023 yılında başlayan hazırlık ve geçiş sürecini tamamlaması için sadece iki yıl kaldığının altını çizerken, bu sürede emisyon ticaret sisteminin kurulması ve uyum sağlanması gerektiğini de hatırlatıyor.Türkiye’nin SKDM sürecini sorunsuz atlatmak için herhangi bir mali yükümlülüğün söz konusu olmadığı bu dönemde gerekli olan önlemleri almasının elzem olduğuna dikkat çeken Ilıcalı, “Yapılan araştırmalar, karbon maliyetlerinin 2022 yılı düzeyinde kalması durumunda SKDM’nin Türkiye’nin AB-27’ye ihracatına olası etkisinin, yıllık yaklaşık 3,3 milyar avro olarak hesaplandığını gösteriyor. Bu durum, özellikle çimento, elektrik, diğer mineral ürünleri, tarım ve demir-çelik sektörlerinde ihracat gelirinde düşüş yaşanabileceğini bize gösteriyor.” diyor.

ENERJİ YOĞUN SEKTÖRLER,NELERLE KARŞILAŞACAK?

Ilıcalı, bu düzenlemenin başta demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik olmak üzere karbon kaçağı riskinin en yüksek olduğu, enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmeleri etkileyeceğini ifade ediyor. SKDM’nin AB’ye ihracat yapan ülkelerin ürünlerinin pazardaki rekabetçiliğini etkileyebilecek maliyet artışları yaşayacağını da vurgulayan Ilıcalı, “İhracatçılar, AB’nin karbon düzenlemesine uyum sağlamak için karbon yoğun üretim süreçlerini iyileştirmek, karbon emisyonlarını azaltma yatırımları yapmak veya SKDM kapsamında vergi ödemek gibi ek maliyetlerle karşılaşabilirler.” uyarısında bulunuyor.

ŞİRKETLER İÇİNİLK KRİTİK ADIM, KARBON AYAK İZİNİ ÖLÇMEK

Enerji yoğun sektörlerde-ki şirketlerin karbon ayak izlerini ölçmeye başlamasının çok önemli bir adım olacağını vurgulayan Ilıcalı, bunun için piyasada farklı kapsam ve ölçeklere göre hizmet veren birçok yazılım çözümü bulunduğunu da söylüyor. Ilıcalı, atılması gereken diğer adımları ise şöyle aktarıyor: “İkinci adımda şirketler, ölçüm sonuçlarını analiz ettikten sonra üretim süreçlerini daha verimli hale getirmeli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile daha az karbon emisyonu üreten teknolojilere yatırım yaparak karbon ayak izlerini azaltmalı. Tedarik zincirindeki karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik stratejilerin geliştirilebilmesi için tedarikçi ve son kullanıcı tarafında da gerekli takip mekanizmasının kurularak bilgi akışının sağlanması önceliklendirilmeli.”

TEŞVİKLER VE ULUSLARARASI İŞ BİRLİKLERİ,SÜRECİ DESTEKLEMELİ

Türkiye’nin bu süreci sorunsuz atlatması için kamu düzeyinde atılması gereken adımlara da değinen Ilıcalı, yeşil teknolojilere geçiş ve karbon salımını azaltma çabalarının hükümet tarafından verilecek mali teşvikler ve desteklerle özendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bunun, özellikle yüksek başlangıç maliyetleri nedeniyle yeşil dönüşüme geçişte tereddüt eden şirketler için önemli bir motivasyon kaynağı olabileceğine işaret eden Ilıcalı, Türkiye’nin kendi karbon vergilendirme ve ticaret sistemlerini geliştirmesinin de SKDM’ye uyum sürecini kolaylaştırarak uluslararası normlara uyumu teşvik edebileceğini kaydediyor. Türkiye’nin SKDM gibi küresel çapta önemli düzenlemelere uyum sağlama konusunda diğer ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapmasının gerekli olduğunu belirten Ilıcalı, şöyle devam ediyor: “Bu tür iş birlikleri, en iyi uygulamaların paylaşılması ve teknik destek alınması açısından değerli olabilir. Bununla birlikte düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması kadar; şirketlerin ve tüketicilerin karbon düzenlemesi konusunda bilgilendirilmesi de oldukça önemli. Bu konudaki farkındalıklarının artırılması gerekiyor. Bu sayede, sürdürülebilir tüketim ve üretim pratikleri konusunda daha bilinçli kararlar alınabilir.”

“SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYA GİDEN YOLDAÖNEMLİ BİR EŞİKTEYİZ”

Türkiye’nin SKDM gibi önemli çevresel düzenlemelere uyum sağlarken, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma yolunda önemli adımlar atmış olacağını kaydeden Ilıcalı, “Bu süreçte, çevresel sürdürülebilirliği ekonomik büyüme ile entegre etmenin ülkemizin uzun vadeli refahı için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyorum. AB ile ticarette önemli bir yere sahip olan Türkiye’nin, SKDM gibi düzenlemelere proaktif bir yaklaşım sergileyerek hem ekonomik çıkarlarını koruması hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması önem arz ediyor. Bu sürecin, Türk sanayisinin dönüşümünü hızlandırması ve uluslararası ticarette rekabetçiliğini korumasına yardımcı olacağına inanıyorum.” değerlendirmesinde bulunuyor.