Türkiye’nin ilk çamaşır yıkama makinelerini üreten kamil tolon, hayatını Makine sektörünün gelişimine adamış bir isim. Bugün sanayii tipi makinelerin İzmir’de üretimini yapan tolon firmasının temellerini 1950’lerde atan kamil Tolon...
Kamil Tolon’un makinelere olan ilgisi küçük yaşlarda başladı. Daha lise öğrencisiyken, Ziraat Bankası’na “iptal makineleri” tasarlayarak satışını gerçekleştiren Kamil Bey’in tek amacı makine mühendisi olmaktı, ancak babasının ricasını kıramayarak hukuk fakültesine girdi. 1933’te mezun olduğunda içinden gelen mühendislik eğitimi alma isteğini daha fazla bastıramadı ve sonunda Fransa’ya makine mühendisliğ i okumaya gitti.
1937’de Bursa’ya döndüğünde PTT’de Fen Müfettişi oldu ama bir yandan da Türkiye’nin ilk dokuma tezgahını üretti. En büyük hedef yeni oluşturulan milli sanayi hareketinin bir parçası olmak olan Kamil Bey, bu ilk üretimiyle hem sanayiciliğe geçişinin ilk adımını attı hem de kurduğu Tolon Makine İmalathanesi’yle dışa bağımlılıktan kurtuluşun bir sembolünü oluşturdu.
1944’te askerlik görevini yapmak üzere gittiği Çanakkale’de Milli Savunma Bakanlığı’ nın bünyesinde, seri olarak mayın kesme makineleri üretti. Buna ek olarak aynı dönemde Nara Burnu’nda jeneratör sistemleri kurdu. 1945 yılı itibariyle Yine Türkiye’nin ilkleri olmuş olan dokuma tezgahı, bobin sarma ve çözgü makinesi, testere ve matkap gibi birçok tezgah üstü makinenin imalatının yanı sıra 1948 yılında ilk santrifüjlü su pompasını ve 49’da da ilk biçerdöverinin üretimini gerçekleştiren Tolon, Türkiye’nin ilk buluş adamları arasında anılmaya başlandı.
1950 yılı ise Kamil Tolon için milat oldu. Tolon’un kafasında yerli çamaşır makinesi üretimi vardı. Aynı yıl başlayan deneme üretimi, sonunda gerçeğe dönüştü. Tolon, suyun mekanik gücüyle, çamaşırı en az yıpratan güvenlikli pervanesi, santrifüj ile sıkma yapan, elektrik motoru da Tolon marka olan ilk ev tipi çamaşır yıkama makinesini üretti. Bir kopyası halen Koç Müzesi’nde olan ilk çamaşır makinesinin kazan, santrifüj ve kapakları, aşınma tehlikesini ortadan kaldırmak için bakırdan yapılmıştı. 1 Eylül 1955 tarihli Hürriyet gazetesinde Kamil Tolon’un, Bursa’da ürettiği çamaşır makinelerinin seri üretime geçtiği haberi şöyle verilmişti: “Evvelce PTT idaresinin fen müfettişi iken bilahare serbest hayata atılarak Bursa’da bir imalathane kuran Kamil Tolon adındaki müteşebbis şimdi seri halinde çamaşır makinesi imalatına başlamıştır.” Tolon’un ilk çamaşır makinesinin sıkma işlemi merdaneli değil, bugünkü otomatik makinelerdeki gibi boy ölçüşebilecek santrifüj sistemliyle boy ölçüşebilecek seviyedeydi. Hürriyet gazetesindeki haberden okumaya devam ediyoruz: “Elektrikle müteharrik makinelerle yapılmakta olan bu yerli malı çamaşır makineleri Avrupa malından farksız, hatta daha sağlam ve kullanışlıdır. 4-5 kilo çamaşırı yıpratmadan yıkayan bu makinelerin bir hususiyeti de çamaşır suyunu santrfüj sistemi ile alıp elle sıkılan çamaşırdan yüzde 25 nispetinde daha fazla kurutmasıdır.”
Kamil Tolon’un projeleri bu kadarla da kalmadı. 1952 yılında Türkiye’nin ilk elektrik motorunu üretti. Elektrik motoru 0.35 kw-35 kw arası güçlerde tasarlanmıştı ve bütün tasarım ve imalatı yine Tolon Makine bünyesinde gerçekleştirilmişti. 1957 Bursa yangınında imalathanesi kullanılmaz hale gelen Kamil Bey, makine üretimine Kızılay çadırlarında devam etti. Sadece İstanbul’da 40 bayisi olan, Türkiye’de 64 ilde satış ağı bulunan Tolon, 1960 yılında 7 bin metrekarelik kapalı alanı olan fabrikaya geçti. 1978’de Kamil Bey’in ani vefatına kadar burada faaliyet gösteren Şrma, 1960 yılında İzmir’e yerleşmiş olan ailenin ikinci kuşak temsilcisi Dara Tolon’un çabalarıyla bu sefer İzmir’de sanayi tipi makineleri üretmek üzere kurulmuş ve piyasadaki konumunu daha da sağlamlaştırmıştır.
Buharlı makinelerle nasıl tanıştık?
Türkiye'ye buharlı makinenin ilk ne zaman girdiğini tespit etmek ne yazık ki mümkün değil. Ancak birçok kaynakta bildirildiğine göre, 19. yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru, muhtelif Osmanlı kentlerinde buhar makinelerinin çalıştığını görüyoruz.
Sultan İkinci Mahmut zamanında, Padişah'a hediye edilmek üzere İstanbul tüccarları tarafından İngiltere’den satın alınan “Swift” adlı buharlı gemi, kayıtlara geçen ilk buharlı makineye sahipti.
20 Mayıs 1828’de Türkiye’ye gelmesiyle yeni bir çığır açan, uzun siyah bacasından yoğun siyah dumanlar çıkararak her iki yanındaki padıl çarklarıyla suları döve döve ve beyaz köpükler saçarak ilerleyen bu gemiyi, İstanbul halkı hayret ve ilgiyle izlemişti.
Yelken kullanmadan yol alan, teknesinin su kesimi siyaha, su kesiminin üstü beyaza boyalı olan gemiye halk, “buğu gemisi” ismini vermişti. Padişah II. Mahmut, bu gemiyle sık sık geziler yapı yor, denize ve denizciliğe büyük ilgi gösteriyordu.
Sultan, “Swift”e benzer buharlı bir geminin Türkiye tersanelerinde yapılmasını istiyordu. 1829’da İngiltere’den Swift’e benzeyen ve ismi “Hilton Josef” olan ikinci bir gemi daha getirildi. Gemi personeli arasında bulunan Sir Adolf Slad uzun yıllar donanmada müşavirlik görevi yaptı. 1832’de Amerikalı gemi inşa mühendisi Foster Roods bir Arjantin torveti ile İstanbul’a geldi. Gemide ayrıca gemi inşaatında yetenekli ve uzman kişiler bulunuyordu. II. Mahmut’un iradesiyle Foster Roods’e dolgun bir ödenek karşılığı Aynalıkavak Tersanesi’nde görev verildi. Çok geçmeden de onun ve Mehmet Kalfa’nın çalışmaları yla ilk buharlı geminin yapımına başlandı. Eser-i Hayır ismi verilen ve ilk olarak Türkiye’de yapılan bu buharlı gemi 26 Kasım 1837’de denize indirildi. Aynı tersanede 1838’de “Mesir-i Bahri” ve 1939’da da “Tair-i Bahri” yapıldı. Yerli yapım olan Eser-i Hayır ve Mesir-i Bahri gemileri Marmara’da Bandırma ve Tekirdağ’a seferler yapmaya başladı.
1830'lardan itibaren buhar makineleri askeri tesislerde kullanılmaya başladı. Makineler de aynı buharlı gemilerde olduğu gibi kullanacak olan teknik elemanlarla birlikte İngiltere'den geliyordu. 1836 yılına ait bir belgede, askeri vapurhanelerin (buhar makinelerinin) masrafları için ayda 120 bin kuruş ayrıldığını öğreniyoruz. 1837 tarihli bir başka belgede ise İngiliz mühendisler tarafından Top vapuru ve Tüfenk vapuru kurulduğunu görüyoruz.
1850'li yıllarda buhar makineleri sivil üretim için de kullanılmaya başladı. Buhar makinelerinin ilk kullanılmaya başladığı sektör, değirmencilikti. Bu tarihten itibaren İstanbul'daki değirmenlerde buhar makinesiyle üretim başladı. Buhar makinelerinin artması üzerine, bunların denetimi de gündeme geldi. 1863 yılında "Sabit vapur (buhar) Makinelerine Dair Nizamname" yayınlandı. Aynı yıl İstanbul Sultanahmet'te açılan sergide, buhar makinelerine de yer verildi ve bu makinelerin çalışması için serginin yanına bir de kazan dairesi yapıldı.
Buharlı makine Tasarlayan ilk Türk
Makine tasarlayan ve bunu hayata geçiren ilk Türk, denizci bir aileden gelen ve çok iyi İngilizce bilmesi nedeniyle "İngiliz Ahmed Paşa" olarak anılan Ahmed Besim Paşa'ydı. Babasının gemisinin bulunduğu Girit'te 1850 yılında dünyaya gelen Ahmed Besim, 1864 yılında Mekteb-i Bahriye'ye girdi. 1866'da Bahriye sınıfına terfi etti ve 3 yıl sonra 1869 yılında sadece üç "mühendis efendi"nin mezun olduğu buhar sınıfını birincilikle ve üsteğmen rütbesiyle tamamladı. Aynı yıl, Tersane'nin İngiliz başmühendisi Shanks'a yardımcı olarak atandı. Shanks'ın 1873 yılında ayrılmasının ardından başmühendisliğe getirilen Ahmed Besim, Emekli olduğu 1909'a kadar bu görevde kaldı.
Ahmed Besim 1847 yılında İngiltere'de kurulan Institution of Mechanical Engineers'a (Makine Mühendisleri Enstitüsü) kabul edildi 1914 yılına kadar bu kuruluşun yaz toplantılarına düzenli olarak katıldı.
Ahmed Besim Paşa, 1902 yılında 4050 tonluk ve tek pervaneli bir Osmanlı savaş gemisi için buhar makinesi planı çizdi. Daha sonra İstanbul tersanesinde inşa edilen bir gemiye katılan makine dört silindirli ve 6 bin 500 beygir gücündeydi.
Dakikada 140 devir yaptıracak biçimde tasarlanan makinenin yüksek basınç silindiri 91,5 santimetre, ara silindiri 145 santimetre ve düşük basınç silindirleri de 158 santimetre çapındaydı. Ahmed Basim Paşa, çizimler sırasında İngiliz donanması' nın başmühendisi Sir A.J. Durston'un görüşlerinden de yararlanmıştı. Makinenin planı 1902 yılında The Mechanical World (Makine Dünyası) isimli dergide de yayınlandı. Kaynak: Emre Dölen, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi s.514