Türk kazan ve basınçlı kap sektörünü tek bir çatı altında toplayarak ortak standartlar çerçevesinde geliştirmek ve gelişmiş ülkeler seviyesine getirmek ana hedefiyle 1985 yılında kurulan Kazan ve Basınçlı...
Türk kazan ve basınçlı kap sektörünü tek bir çatı altında toplayarak ortak standartlar çerçevesinde geliştirmek ve gelişmiş ülkeler seviyesine getirmek ana hedefiyle 1985 yılında kurulan Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği (KBSB), Türkiye sanayisinin ihtiyacı olan kazan ve basınçlı kapların yurt içinde üretilmesini sağlamak, bu konularda üyelerine destek olmak ve kamuoyunu bilgilendirmek amaçlarıyla faaliyetlerini sürdürüyor.
Türkiye’deki tüm kazan basınçlı kap ve brülör imalatçılarını temsil ettiklerini söyleyen KBSB yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cevat Akkaya, bir sivil toplum kuruluşu olarak üyelerinin güçlü birer ısı cihazları ihracatçısı haline gelmelerini sağlayacak, kalite ve teknoloji açısından geliştirecek, ihtiyaç duyulan nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi ve Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltacak politikalar üretecek çalışmalara ara vermeden devam edeceklerini söylüyor.
Geride kalan yıl sektörünüz ve KBSB için nasıl geçti? Bu yıla ilişkin üretim, iç satış ve ihracat beklentileriniz nedir?
Sektörümüzdeki ürünleri iki ana başlık altında değerlendirmemiz gerekiyor: Endüstriyel kazanlar ve ısıtma amaçlı kazanlar. İlk grubu değerlendirdiğimizde 2017’de 2016’ya göre 49 milyon dolardan 45 milyon dolara doğru azalan bir ihracat rakamıyla karşılaşıyoruz. Bu tabloda en büyük etkenin, iç pazarda ve çevremizdeki ülkelerde yaşanan sorunlar olduğunu değerlendiriyoruz. Isıtma amaçlı kazanlarda ise durum oldukça olumlu: 435 milyon dolardan 503 milyon dolara yükselmiş bir ihracat rakamımız var. İhracatımızda 69 milyon dolarlık bir artış varken ithalattaki artış ise sadece 14 milyon dolarla sınırlı kalmış. Toplam ithalata baktığımızda ise 2017 yılında 145 milyon dolarlık ithalat yapıldığını görüyoruz. Toparlayacak olursak, ısıtma kazanlarındaki başarımız ve istikrarımız artarak devam ediyor. Endüstriyel kazanlar konusunda da tüm olumsuzluklara rağmen belli bir istikrarda çalışmayı sürdürüyoruz. Sektör olarak bizleri umutsuzluğa düşürecek bir durumda değiliz, 2018’de ihracat rakamlarının her iki ana başlıkta da artacağına; endüstriyel kazanlarda 55 milyon dolar, ısıtma amaçlı kazanlarda ise 550 milyon dolar ihracat rakamlarına ulaşacağımıza inanıyoruz. Hedeflerimizden en önemlisi, sektörümüzdeki ithalatı azaltmak. Tüm dünyaya kalitesini ispat etmiş bir sektör olarak, ithal ürün tercih edilmesi ve kullanılmasının önüne geçebilmek için elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz.
Geçtiğimiz yıl KBSB olarak ele aldığımız belli başlı konularda da çok ciddi sonuçlar elde ettik. Öncelikle sektörümüz kapsamındaki ithal edilen ürünlere uygulanan gümrük vergisi oranlarının artırılmasını temin ettik. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile yaptığımız çalışma sonucunda, üç ayrı meslek tanımı ve ulusal yeterliliğin yayınlanmasını sağlamak. Yassı Çelik Mamul Tüketicileri platformuna katkı verdik. Termik santrallerde yerli ürün tercih edilmesi ve yerlileştirme çalışmalarının ilerletilmesine yönelik faaliyetler gerçekleştirdik. Bu ve buna benzer pek çok önemli konuda sektörümüzü başarıyla temsil ederek, üyelerimizin çıkarlarını korumaya yönelik faaliyetlerde bulunduk.
KBSB’nin Türk makine imalat sektörleri açısından önemini sizin cümlelerinizle dinleyebilir miyiz? Türk makine imalat sektörlerinin güncel durumu ve gelecek stratejileri için neler söyleyebilirsiniz?
KBSB, 1985 yılında kurulan en eski sektörel derneklerden bir tanesidir. Temsil ettiği sanayi kuruluşları ise pek çok yatırımın kalbi durumundaki kazanlar, tanklar, yakıcı cihazlar ve bunların yardımcı ekipmanlarıdır. Aslında sektörümüzün önemini anlatmak için sadece Endüstri Devrimi’nin lokomotifi, hatta lokomotifin de temeli olan sektördür diyebiliriz. Kazanlar ve basınçlı ekipmanlar, ısıtma sistemleri, enerji, kimya, gıda, hayvancılık, çimento, hazır beton, plastik, ambalaj, ahşap gibi pek çok önemli yapı ve tesisin vazgeçilmez parçalarıdır. Türkiye’nin en eski imalat sektörlerinden de bir tanesidir: Ulaşabildiğimiz kaynaklara göre, 1908 tarihinde İstanbul’da ilk kazan üretimi başlamış. Sektörümüz, ülkemizde hem mühendis hem de mavi yakalı tabir edilen ustaların yetiştirilmesinde de çok önemli rol oynamıştır.
Geçmişle ilgili böyle bir profil çizdikten sonra günümüze odaklandığımızda kendi sektörümüz ve Türk makine imalat sektörlerinin güncel durumuyla alakalı şunları söyleyebilirim: Başarılı olacaksak, bu sektörde faaliyet göstererek ekonomimize katkı sağlayacaksak, mecburen teknolojik gelişmeleri takip edeceğiz; küresel değerleri ve tercihleri göz önünde bulunduracağız ve stratejik, planlı bir yol izleyeceğiz. Kısacası, çok çalışacağız. Dünya pazarlarını hedefleyerek çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bilgiye erişimin kolaylaşmasına paralel olarak daha rekabetçi bir hal alan küresel pazarda yer edinmek eskisi kadar kolay değil. Ancak bu gelişmenin getirdiği bir takım avantajlar da var, dolayısıyla bu dengede avantajlı tarafları lehimize kullanmak bizim elimizde. Şu anda Türk makine imalat sektörleri dünyanın neredeyse tamamında iş yapabilme kapasitesine sahip, büyük ölçüde kalite ve hizmet olarak tatminkâr bir seviyede bulunuyor. Ancak dediğim gibi, günümüzde rekabet şartları ağır, bugün sizin ulaştığınız ürün ve hizmet kalite seviyesine rakipleriniz belli bir sürede mutlaka ulaşabiliyor ve bu durumda tek çıkar yol kârınızdan fedakârlık etmek oluyor. İşte bu noktada, katma değeri düşük üretim yapıyor durumuna düşüyorsunuz. Bunu aşmanın tek yolu, belli bir seviyeye gelip orada durmak değil, sürekli fark yaratacak çalışmalar içerisinde olmaktır.
Sektörünüzün Ar-Ge yetkinliği ve kapasitesi için görüşünüz nedir? Sektör temsilcilerinin Ar-Ge çalışmalarına KBSB’nin katkısı hangi aşamalarda gerçekleşiyor?
Üretimini gerçekleştirdiğimiz cihazlar, enerji gibi kritik önemi olan ve dünya siyasi dengelerini değiştiren bir kaynağın tüketilmesinde birincil rol oynuyor. Dolayısıyla bu kısıtlı ve çok kıymetli kaynağın en verimli şekilde değerlendirilebilmesi için sürekli yeni teknolojiler geliştirilmeye çalışılıyor. Sektör temsilcilerimiz de tasarım aşamasından işletme aşamasına kadar tüm süreçlerde etkin olmak zorunda. KBSB, bu anlamda eğitim ve seminer programlarına özel bir önem veriyor. Ancak ne yazık ki Ar-Ge ve inovasyon kelimelerinin asıl anlamlarını kaybettik. Ar-Ge denilince devletten alınacak destekler için bir araç; inovasyon denilince de reklamlarda kullanılacak bir slogan anlaşılır oldu. Halbuki günümüzde üretim yapan, hele hele ihracat yapan tüm kuruluşlar bir kişilik atölyeden 1000 kişilik entegre tesise kadar ister istemez yenilik, değişim, iyileştirme bazlı çalışmalar yapıyor ve ayakta kalmak için bu çalışmaları yapmak zorunda. Makine imalat sektörleri olarak ihtiyaç duyduğumuz konuların başında, bu çalışmaları beraber yapabileceğimiz yetişmiş ve kalifiye eleman meselesi geliyor. Öncelikle üniversitelerimizde bilimin ışığıyla aydınlanmış, fikri, vicdanı ve irfanı hür genç arkadaşların yetiştirilmesine ihtiyaç duyuyoruz. Dünyaya bakışı açık, en az bir yabancı dil bilen, mühendislik bilgi ve becerisi günümüz şartlarına uygun gençlerin yetiştirilmesi en öncelikli ihtiyacımız. Ardından da bu gençlerin istihdam edilebilmesinin kolaylaştırılması ve yaygınlaştırılması temin edilmeli. Ar-Ge ve tasarım merkezleri çalışması iyi niyetli bir faaliyet olabilir, ancak bu desteklerin, KOBİ ölçeğindeki firmaların da yararlanabileceği şekilde güncellenmesi gerekli. Özetle, istihdamının yüzde 74’ü KOBİ ölçeğindeki firmalardan oluşan bir ülkede, daha ulaşılabilir ve etkin mekanizmalar oluşturulmalı. Bu konuyla ilintili bir diğer nokta da şu; devlet teşvik ve destek sistemini ürünlerin/sektörlerin teknolojik seviyesine göre yapılandırıyor ve bu sınıflandırmada da Avrupa İstatistik Ofisi’nin yayımladığı listeler baz alınıyor. Bu listelere baktığımızda, örneğin kazanlar, düşük ve orta-düşük teknoloji sınıfına giriyor. Oysa günümüzde enerji verimliliği, çevresel etkiler gibi en kritik konuların başrolünde olan ürünlerimizde, Endüstri 4.0’ın gerekleri olan ve pek çok sektörde daha kullanıma bile başlanılmayan teknolojik sistemleri yıllardır başarıyla geliştirilip uyguluyoruz. Bunun yanı sıra yanma ve akış sistemleri en güncel analiz yazılımları yardımıyla geliştirilebiliyor. Hal böyleyken, bir takım dayatılmış kalıplarla ürünleri ve sektörleri sınıflandırarak gelişimlerine yön vermeye çalışmanın yanlış olduğunu düşünüyor; bu konuda acil çözüm geliştirilmesini talep ediyoruz.
Sektörünüzün kalite yönetimi yaklaşımı için neler söyleyebilirsiniz? Sektör temsilcilerinin yerel ve küresel rekabetteki pozisyonlarında “kalite”nin önemi nedir?
İhracatı ithalatının iki katı olan bir sektörden bahsedildiğinde, kalite anlamında eksiğimiz olduğunu söylemek mümkün değil. Konumuzda dünyanın kalite anlamında en önde gelen ürünlerini yapabildiğimizi gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Bu noktada, ortalamamızı biraz daha yükseltmemiz gerekiyor. Sektörümüzde faaliyet gösterip de kalite anlamında eksikleri olan firmalarımızın gelişimi için KBSB olarak destekleyici faaliyetlerde bulunmak öncelikli amaçlarımız arasında yer alıyor.
KBSB Yönetim Kurulu olarak görev süreniz içinde odaklanacağınız önemli başlıklar neler olacak? Halen devam eden ve projelendirilecek çalışmalarınız hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
Öncelikli konumuz ısı cihazları ve kazanların periyodik muayenesi ve bakımlarının takibinin doğru şartlar altında yapılmasını temin edecek bir mevzuat çalışmasıdır. Bu konuda Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı ile başlattığımız bir çalışma var ve bu konuyu çok fazla önemsiyoruz: Can güvenliği, verimlilik ve çevre/ hava temizliği anlamında çok büyük faydaları olacak bir çalışma olacağına inanıyoruz. Biz, periyodik muayenelerin akredite olmuş A tipi muayene kuruluşlarınca yapılmasını, tüm ürünlerin ve muayenelerin merkezi bir sistem ile kayıt altında tutulmasını öneriyoruz. Buna bağlı olarak, yaptırımların cihaz kapama dahil çok daha etkin uygulanabileceği, sürdürülebilir bir mekanizma oluşturulması için çaba sarf ediyoruz. Diğer önemli konu başlıklarımızdan birisi de yassı çelik mamulleri ithalatında uygulanan gümrük vergisinin sıfırlanması konusu. Şu anda yüzde 9 olan gümrük vergisinin sıfırlanmasını istiyoruz. Bu, sadece bizim değil, yassı çelik mamul kullanan tüm imalatçıların sorunudur. Bizim ürettiğimiz bitmiş ürünü Avrupa’dan ithal etmek isteseniz gümrük vergisi sıfır ama biz üretim için kullanacağımız ham maddeyi ithal etmek istersek gümrük vergisi ödüyoruz ki bu çelişkinin ortadan kaldırılması gerekiyor.
KBSB olarak üyelerimiz arası işbirliğine de büyük önem veriyoruz ve bu konuda özellikle tedarikçi olan üyelerimizle karşılıklı fayda oluşturacak çalışmalar yapmayı planlıyoruz. Ayrıca az önce belirttiğim gibi eğitim faaliyetlerimiz her zaman önemini korumaya devam edecek. Hem teknik hem de yönetimsel becerilerimizi ve bilgimizi artırabileceğimiz eğitim organizasyonları yapacağız. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile gerçekleştirdiğimiz çalışma sonucunda üç adet kazan operatörü meslek tanımı yayımlanmıştı, bu meslek dallarıyla ilgili KBSB olarak, ortağı olduğumuz şirket aracılığıyla eğitimler vereceğiz.
Yine, termik santrallerde yerli ekipman kullanılmasına yönelik oluşturduğumuz, “Termik Santrallerde Yerlileştirme Platformu”nu da önemsiyoruz. Bu platform, üst düzeyde tanıtım ve lobi faaliyetlerini sürdürmeye devam edecek. Üniversitelerle ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilerimizi de artırma amacındayız. Bir de benim kişisel olarak önem verdiğim ve üzerinde durduğum bir konu var: KBSB olarak mühendislik öğrencilerine burs verebildiğimiz bir sistem oluşturmak istiyorum.
Özetle, gündemimiz yoğun; sektörel ve ekonomik gelişmelere göre pozisyon alarak, üyelerimizin çıkarları ve sektörümüzün gelişmesi için gerekli faaliyetleri gücümüzün yettiği oranda gerçekleştirmeye çalışacağız.
Yerli üretim makine kullanımının artması için neler yapılmalı? Bu konuda KBSB’nin stratejisi nedir?
Yerlilik, millilik dillerde dolaşsa da hayatımıza, zihinlerimize, ruhumuza işlemiş durumda değil. Bu konudaki yaklaşımımız şu şekilde; elbette küresel ekonomik sistemin dışında yer almak, kendimizi koruma kalkanlarıyla donatarak rahat iş yapmak gibi bir kolaycılığın peşinde değiliz. Biz, yerli ürettiğimiz malın ithal olanlardan çok daha kaliteli, hizmet avantajına sahip, milli çıkarlarımıza uygun olduğunu ispat edemezsek, kanunlarla, zorlamalarla bu işi başaramayız. Para harcamak, birinin cebinden çıkacak paranın kimin cebine gireceğini tayin etmek aslında çok da karmaşık değil. İşin sonunda matematiğe dayanır, senden almak avantajlıysa o mal senden alınır. “500 milyon dolar ihracat yaparken neden 145 milyon dolarda ithalat yapılıyor” diye kendimize sormalıyız. Öncelikle ürün kalitesi ve hizmet anlamında hiçbir eksiğimiz olmamalı, sonra ekonomik olarak tercih edilecek yani daha ucuz ürün imal edebilmeliyiz. Ar- Ge’si, işçi sağlığı ve güvenliği, çevre duyarlılığıyla ekonomik olarak düşük maliyetli imalat yapmak için de devletten bu anlamda destekler almak için çaba sarf etmeliyiz. Bir de, ithal ürün kullanımını zorunlu tutan veya o ürünlere yönelten uygulama, anlayış, şart, şartname, kural ne varsa, bunlarla ve bunları ortaya koyanlarla mücadele etmeliyiz! Bir ürünün alımı için şartname yazılırken “Hans’tan ne isteniyorsa Hasan’dan da onun istenmesini” sağlamalıyız. Ne yazık ki kamu alımlarında bu acı tabloyla sık sık karşılaşıyoruz. Benim ödediğim vergilerle yapılan hastane, okul, cezaevi, havaalanı, aklınıza gelen ne varsa ithal kazan alabiliyor. Biz, bunun mücadelesini her ortamda yapacağız; her milli, yerli diyenin karşısına bu tabloyu koyacağız. Bu konu bizim canımızı acıtıyorsa, bu tercihleri yapanların da canını sıkacağız.