İnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri olan metalleri işleme ve şekillendirme, MÖ 9000’li yıllarda ilk metal ve metal oksitlerinin kullanılmasıyla başladı. Anadolu’daki Çayönü Tepesi ve...

İnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri olan metalleri işleme ve şekillendirme, MÖ 9000’li yıllarda ilk metal ve metal oksitlerinin kullanılmasıyla başladı. Anadolu’daki Çayönü Tepesi ve Çatalhöyük’te MÖ 7500’e tarihlenen bakır boncuk, çengel ve levha örneklerine rastlanırken, arsenikli bakırdan bronz ve pirince uzanan değişik döküm objelerin imalatı, Kuzey Mezopotamya, Doğu ve İç Anadolu’da tarih boyunca kurulmuş çeşitli devletlerin itici güçlerinden biri olmuştu. Tarihte ilk defa demir bir tahta oturan Hitit Kralı Anitta ve madenci ustaları olarak ünlenen Urartular, döküm sektörünün Anadolu’daki önemli köşe taşları olarak gösterilebilir. Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde, Anadolu’da döküm ocakları tüm şehirlere yayılarak ticari bir kapsama ulaştı. Top dökümünde kazanılan ustalık sonrasında dökümün önemi özellikle savunma sanayisinde arttı.

Cumhuriyet devriyle birlikte Türk döküm sanayisi de küçük atölyeler ve loncalar düzeninden çıkarak büyük ölçekli sanayi kuruluşları şeklinde gelişti. Bu gelişimi, özellikle İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya üçgeni ile Ankara, Eskişehir, Konya, İzmir, Denizli, Samsun, Çorum, Trabzon, Adana, Kahramanmaraş ve Gaziantep gibi birçok şehirdeki önemli üretim merkezleriyle izlemek mümkün.

Dökümcülük; metalleri işleme ve şekillendirme konusunda yüzyıllardır kullanılagelen, en önemli endüstri dallarından biri. Gündelik hayatımızın her aşamasında; kuyumculuktan ağır sanayi tezgâhlarına, tarım makinelerinden gemi makinelerine kadar çok değişik alanlarda döküm yöntemiyle üretilen malzemeler kullanılıyor; birçok sanayi işletmesi kendi bünyelerinde dökümhaneler çalıştırıyor.

Dünyada 7-8 bin yıllık birikimi içeren dökümcülük, asıl gelişimini 19 ve 20’nci yüzyıllarda “Sanayi Devrimi” ile yaşadı. Gelişen makine ve otomotiv sanayisiyle yıllık 100 milyon ton seviyelerinde üretime ulaşılırken, bu büyümede klasik pik döküm yerine geliştirilen çelik, sfero, alüminyum ve magnezyum malzemelerin dökümü de önemli bir rol oynadı.

Döküm sektörü ürünlerine, çeşit, boyut ve kalite açısından bakıldığında sayılarla ifade edilemeyecek bir durum ortaya çıkıyor. Döküm sektörü ürünleri imalat sektörlerinin temel ve çok önemli girdilerini oluşturmaya devam ederken, bu anlamda imalat sanayileri için “olmazsa olmaz” önemini korumayı sürdürüyor. Öyle ki, üretilen sanayi mamullerinin yüzde 90’ında en az bir adet döküm ürünü bulunuyor.

Bu kapsamda, Türk döküm sektörü de Türk imalat sanayilerinin temel yapı taşlarından biri konumunda bulunuyor. Dizayndan prototipe, testlere ve nihai ürüne kadar geçen sürede teknik bilgi birikimi ve tesisleriyle başta makine, ulaşım araçları ve savunma sanayileri olmak üzere tüm üretim taleplerini karşılayabilecek yetenekte olan Türk döküm sektörü, aynı zamanda katma değeri yüksek bir üretim alanı olmasıyla ihracatta da önemli bir konumda bulunuyor. Girdilerinin yüzde 70’inden fazlası yurt içi kaynaklı olan sektör, yüksek nitelikli istihdam yaratması ve çıktılarıyla birçok sanayi üretimi için temel olmayı sürdürüyor. Uzmanlar, bu durumun en çarpıcı örneği olarak pompa ve vana üretiminde döküm sektörünün katkısını örneklendiriyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME İÇİN YENİLİKLERE AYAK UYDURMAK ŞART

Döküm üretimi temel metalürjik özelliklerine göre demir (pik, sfero,temper), çelik, bakır alaşımları ve alüminyum alaşımları dökümü olmak üzere dört ana grupta incelenebilir. Yatırım sahasına bağlı olarak değerlendirilirse, otomotiv dökümhaneleri yüksek miktarda seri üretim yapmak üzere, makine ve diğer alanlarda daha düşük serilerde üretim yapacak işletmeler ise daha farklı teknolojilerde altyapılarla üretim gerçekleştiriyor. Örneğin çelik dökümhanelerinin çoğunluğu çimento ve altyapı sanayilerine yönelik aşınma parçaları üretiyor. Bazı tesisler ise döküm tekniğiyle ürettikleri radyatörler, alaşımlı otomobil jantları, kapı kolları gibi ürünleri son işlemlerden geçirdikten sonra nihai ürün olarak son kullanıcıya ulaştırıyor.

Bununla birlikte, hitap edilen pazarlardaki gelişmeler, rekabet güçlerin değişimi, yeniliklerin takibi ve uygulanması ile mali güçler göz önüne alındığında, Türkiye’de faaliyet gösteren birçok döküm fabrikası ve atölyesinin AB ve ABD’deki örnekleri gibi uzun vadede ayakta kalmasının zor olduğu da sektör uzmanlarınca dile getiriliyor. Yaklaşık 2 milyon tonluk yurt içi kapasitenin 1,5 milyon tondan fazlası büyük ölçekli firmalar tarafından üretildiği için toplam üretim kapasitesinde önemli bir düşüş olmayacağını vurgulayan uzmanlar, büyük firmaların rekabet güçlerini koruyacak idari, teknik, ticari ve en önemlisi ürün yapısı yönünden atılımlar yapmaya devam etmeleri gerektiğinin altını çiziyor.

DÜNYA DÖKÜM ÜRETİMİNDEKİ BÜYÜME YAVAŞLIYOR

Amerikan Dökümcüler Birliği’nin (AFS) 51. Dünya Döküm Üretimi İstatistikleri’ne göre 2016 yılında toplam döküm üretimi yüzde 0,5’ten az bir oranda büyüyerek son iki yıldaki düşük büyüme/durağanlaşma eğilimini devam ettirdi ve 104 milyon 378 bin 931 ton olarak gerçekleşti. Türkiye’de ise toplam döküm üretimi 1 milyon 898 bin 500 ton oldu. Araştırmada dört kıtadan 36 ülkenin verileri hesaba katılırken, son iki yılda üretim verilerini ileten 32 ülkeden yalnızca 14’ünde artış gözleniyor. Dünya genelinde en çok döküm üreten ilk 10 ülkenin toplam tonajı ise 91,4 milyon ton olarak belirlendi.

Araştırmaya göre Çin’in 2016 yılı üretimi önceki yıla göre yüzde 5,4 artış göstererek 47,2 milyon tona ulaşırken, Çin, dünya toplam döküm üretiminin yaklaşık yüzde 45’ini tek başına gerçekleştirmeye devam ediyor. Hindistan Dökümcüler Birliği’nden gelen verilere göre ise Hint döküm sanayisinin yüzde 5,4 oranında bir artış ile 11,3 milyon ton üretim gerçekleştirdiği ve ABD ile arasındaki farkı biraz daha açtığı görülüyor. ABD’de ise 2014 yılından bu yana tarım, petrol ve madencilik sanayilerindeki zayıf pozisyonların sürmesi nedeniyle düşüş eğilimi devam ediyor. Ancak 2018 yılında tonajda yüzde 2,8, satışlarda ise yüzde 4,7’lik bir artış öngörülüyor.

İlk 10’da yer alan diğer ülkeler ise tonaj miktarına göre şöyle sıralanıyor: Japonya 5,2 milyon ton, Almanya 5,2 milyon ton, Rusya 3,9 milyon ton, Güney Kore 2,6 milyon ton, Meksika 2,5 milyon ton (2015 verilerine göre), Brezilya 2,1 milyon ton ve İtalya 2,1 milyon ton. Veriler incelendiğinde, dünya genelinde pik, sfero, temper ve çelik alanlarını kapsayan demir grubu döküm üretiminin yüzde 1 oranında azaldığı dikkat çekerken, demir grubu döküm tonajının, toplam tonajın yüzde 80’ini oluşturduğu göz önüne alındığında, küçük görülen bu düşüşün birçok ülke tarafından hissedildiği söylenebilir. Diğer yandan, demir dışı döküm tonajında görülen yüzde 5,7’lik artış, dünyada demir dışı grubu parçaların demir grubu parçaların yerini almaya devam ettiğini de ortaya koyuyor.

2017’DE 1,3 MİLYON TONLUK ÜRÜN İHRAÇ EDİLDİ

Türkiye’de döküm sektörü ve zanaatı, köklü tarihsel geçmişiyle beraber sanayileşme döneminde özel teşebbüs yatırımlarıyla gelişerek Avrupa ve dünyada önemli bir noktaya ulaştı. Türkiye döküm üretimi 2016’da 1,9 milyon ton olurken, Almanya ve İtalya’nın ardından Avrupa’daki üçüncülüğünü korudu. Türk döküm sanayisi, küresel döküm üreticileri arasında ise 11’inci sırada yer almayı sürdürüyor.

Türk döküm sektörü 2023 büyüme ve ihracat hedeflerinde kendine düşen ihracat ve katma değer hamlesini yapma gayreti içindeyken, sanayinin en eski ve köklü alanlarından olan döküm sektörü, sayısız endüstri alanında ara malı olarak kullanılıyor ve bu nedenle sanayinin olmazsa olmazı olarak gelecekte de varlığını sürdürmesi öngörülüyor.

Diğer yandan, Türkiye döküm sanayisi, son yıllardaki büyüme eğilimine de devam ediyor. Kesinleşmemiş rakamlara göre 2017 yılında yüzde 13,5’lik artışla, toplam 4,6 milyar euro değerinde 2 milyon 155 bin ton mamul üreten sektör, bunun yüzde 62’sini oluşturan yaklaşık 1 milyon 340 bin tonluk kısmı ise ihraç pazarlarına aktardı. Sektörün hedef pazarı olan Euro Bölgesi’ne, başta otomotiv, ağır vasıta ve ticari araç olmak üzere makine imalat sanayileri, enerji, pompa ve vana sektörlerine yönelik olarak döküm parça ihraç etmeye devam eden Türk döküm sektörü, 2018 yılında da hem iç hem de dış pazarlarda büyüme eğilimini sürdürmeyi; üretim miktarı ve değer bazında yüzde 10-13 aralığında artırmayı hedefliyor.

DÜNYA DURUYOR TÜRKİYE BÜYÜYOR

Küresel ölçekte döküm üretiminin artışı her yıl yavaşlamaya devam etse de Türkiye’nin döküm üretiminin, 2011-2017 yılları arasında ortalama yüzde 7 oranında artması önemli bir gelişme. Diğer yandan, Türk döküm sektörü 2008 yılından bu yana üretiminin yüzde 60’ından fazlasını ihraç ediyor. 2017’de bu oran yüzde 62’ye ulaşırken, değer bazında ise ihracat oranı yüzde 71’e ulaşmış durumda. Bu oranlar, sektörün küresel rekabet gücünü ortaya koyması bakımından önemli.

2012 yılında dünya döküm üretiminin yüzde 1,43’ünü gerçekleştiren Türkiye döküm sektörü, 2017’nin Aralık ayında açıklanan 2016 yılı dünya döküm sektörü rakamlarına göre ise üretim tonajı payını yüzde 1,82’ye yükseltmiş durumda.

TÜRKİYE’DEKİ SEKTÖR DİNAMİKLERİ

Dünyadaki genel eğilim doğrultusunda, son yıllarda özellikle otomotiv, beyaz eşya, inşaat, mobilya ve makine imalatı gibi sektörlerin hafif metal malzemelere olan talebi artış göstermeyi sürdürüyor. Türkiye’de de buna dönük yerli yatırımlar ve dış ticaret pazarındaki gelişmeler ışığında, özellikle alüminyum döküm sanayisinde hızlı büyüme devam ediyor. Bu durum, sektörde faaliyet gösteren firmaların yüksek kapasite kullanım oranıyla yatırımlarından daha da çok faydalanmalarına da olanak sağlıyor. Yine bu eğilim, 2007 ve 2017 yıllarında Türkiye döküm sektörünün üretim dağılımlarını da şekillendiriyor. Buna göre, son 20 yıl içinde demir grubu döküm ürünlerinin payı yüzde 87’den yüzde 72’ye gerilerken, hafif ve diğer demir dışı metaller döküm üretim oranı ise yüzde 3’ten yüzde 20’ye yükseldi.

SEKTÖRÜN SORUN BAŞLIKLARI

Son yıllarda sektör genelinde gözlemlenen en önemli sorun başlıkları ise eleman açığı ve yeni mezun mühendislerin aldığı yetersiz eğitim olarak sektör profesyonellerince dile getiriliyor. Üniversitelerin metalurji ve malzeme mühendisliği eğitimlerinde öğrencilere süreç bilgisinin yanı sıra döküm alanında yeterli düzeyde bilginin aktarılamadığı ve eğitimin malzeme bilimi eksenine kaydığının altını çizen uzmanlar, dökümhane gibi kendine has bir üretim sürecini kavrayabilecek ve yorumlayabilecek mühendislerin yetişmesine önem vermenin, Endüstri 4.0 uygulamalarının beraberinde getireceği iş kolları değişiklikleri ve yeniliklerine hazırlıklı olmak adına sektörün geleceği için büyük önem taşıdığını ısrarla vurguluyor.

Dökümcüler açısından hayati önem taşıyan bir diğer husus ise sektörün gerek yurt içinde gerekse yurt dışında tanıtımına ağırlık verilmesi. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla olan bağları güçlendirme çalışmaları sektör içerisindeki gündemin ilk sıralarında yer almayı sürdürürken, günlük yaşamın her noktasında karşılaşılması mümkün olan döküm parçaları ve döküm sektörünün bilinirliğinin artmasının önemi tüm sektör aktörlerince kabul ediliyor. Döküm sektörünün önümüzdeki dönemdeki en büyük fırsatlardan biri ise Türkiye’nin artan enerji talebi ve enerjide değişen dengeler doğrultusunda yenilenebilir enerji kaynaklarına verdiği önem. Yapılan araştırmalara göre Türkiye, rüzgâr enerjisinin verimli olarak kullanılabilmesi için son derece avantajlı bir coğrafyaya sahip ve Türk döküm sektörü de özellikle RES projelerinde yerli üretim zorunluluğunun disiplinli bir şekilde uygulanmasıyla ortaya çıkacak döküm parça ihtiyacını karşılayabilecek yetkinlik ve kapasiteyi bünyesinde barındırıyor.

SEKTÖRÜN KÜRESEL REKABET GÜCÜ

Döküm sanayisinin, üretim süreçlerinin zorluğu ve çevre koşulları sebebiyle gelişmiş ülkeler tarafından terk edilerek, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelere kaydığı kanısı son yıllarda yaygın olarak dile getiriliyor. Ancak gerek AB ülkeleri, gerekse ABD’deki tesis yatırımları ve üretim tonajlarında bakıldığından, bunun gerçeklik payının olmadığı ortaya çıkıyor. Üretim teknolojisi eski, verimsiz tesislerin kapandığı, hatta tesis adetlerinin de azaldığı doğru olmakla birlikte, yeni kurulan tesislerle döküm üretim tonajları sürekli artış göstermeye devam ediyor.

Dolayısıyla, Türk döküm sanayisi için oluşturulan bu görüşün, rekabetin daha az, kâr marjının daha yüksek olduğu bir pazar beklentisi içinde gerçek olmadığını söylemek mümkün. Öte yandan, AB mevzuatına uyum çalışmaları sebebiyle Türkiye’deki tesisler AB çevre mevzuatının gerekliliklerinin hemen hepsini, bu ülkelerdeki geçiş sürelerinden çok daha kısa zamanda gerçekleştirmekle yükümlü kılındı ve bu alanda da ciddi yatırımlar devam ediyor.

DÖKÜM SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE’NİN GELİŞİMİNE KATKISI

Dünya üzerinde üretilen yaklaşık her 10 üründen dokuzunun içinde, en az bir metal döküm ürünü bulunuyor. Otomotivden inşaata, madencilikten havacılığa onlarca sektörde; mutfak ve ev aletlerinden borulara, uzay gemilerinden oyuncaklara, rüzgâr türbinlerinden tanklara, mobilyadan aydınlatma ekipmanına kadar günlük hayatımızın içinde yer alan milyonlarca üründe döküm parçası yer alıyor. Bu nedenle döküm ürünlerinin katma değeri, diğer metal üretim yöntemlerinden daha yüksek seviyede gerçekleşiyor. Örneğin, yalnızca demir ve çelik dökümü incelendiğinde, döküm parça üretiminin tonaj olarak miktarının toplam demir-çelik üretiminin yüzde 6’sına karşılık gelmesine rağmen ürün değeri olarak yüzde 50’sine ulaştığı görülüyor. Dolayısıyla, güçlü bir döküm sektörüne sahip olmadan kalkınma ve sanayinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının da mümkün olmayacağı söylenebilir.

Bunun yanında döküm, makine, savunma ve ulaşım sanayilerine girdi sağlayan olmazsa olmaz sektörlerden biri. Söz konusu sektörlerin döküm ihtiyacında dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla sektörün ilerlemesi, ülke güvenliği ve gelişimine yönelik yatırımlarda stratejik bir öneme arz ediyor.

Bu kadar çok çeşitli sanayi koluna girdi sağlaması sebebiyle döküm sektörünün gelişimi, diğer birçok sektörün ilerlemesinde ciddi bir rol sahibi olmayı sürdürürken, sektörün katma değeri daha yüksek, bitmiş/montajı yapılmış ürünlere yönelik yatırımı da gün geçtikçe artıyor. 2017’de Türkiye’nin ortalama ton başına döküm ihracat değeri 2 bin 450 euro olarak geçekleşirken, 2023’te bu değerin yüzde 30 artışla 3 bin 160 euro/ tona yükselmesi; sektör toplam ihracatının 6,5 milyar euro civarında gerçekleşmesi öngörülüyor.