Tekerleğin icadından bu yana insanoğlunun doğayı kendi ihtiyacı doğrultusunda yapılandırma süreci hiç sonlanmadı. Yollar, köprüler, su kemerleri, binalar ve birçokları!

Tekerleğin icadından bu yana insanoğlunun doğayı kendi ihtiyacı doğrultusunda yapılandırma süreci hiç sonlanmadı. Yollar, köprüler, su kemerleri, binalar ve birçokları! Bu serüven iş makinesi teknolojisinde sağlanan ilerlemelerle yıllar boyutundan aylar boyutuna indi. İş makinesi, görünen yüzüyle genelde yıkıcı özellikleriyle ön plana çıkarken, bir anlamda toplum gözünde çevreye verilen tahribatın sorumlusu olarak da görüldü. Oysa bir insan yapısı olan iş makineleri gücü temsil eder ve yine insanın elinde nasıl kullanıldığına bağlı olarak en az seviyede doğal tahribata yol açarak insanlığın gelişimine katkı sunar. Tamamen yatırımlara yönelik faaliyet gösteren iş ve inşaat makineleri sektörü; bayındırlık, inşaat, altyapı, üst yapı, maden sektörü, sanayi ve endüstriyel tüm yatırımların gerçekleştiği kamu ve özel sektörlere hizmet veren bir sektör olarak, ülkelerin ekonomik gelişmişlikleri üzerindeki önemli rolünü sürdürmeye devam ediyor. Dolayısıyla da bir ülkenin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmışlığını ve kalkınma hızını, yıl içerisinde satılan iş ve inşaat makineleri sayısı ve niteliğiyle ölçebiliyoruz.

Türkiye’de yaklaşık 80 yıllık tarihe sahip sektörde halen yan sanayiler de dahil olmak üzere çok sayıda imalatçı ve distribütör firma faaliyet gösteriyor. Türk makine sektörü üretim değerinin yüzde 16’sını oluşturan Türkiye iş makineleri ve ekipmanları sektörü, imalat sanayisinde Avrasya’nın en büyük altıncı, Avrupa’nın ise 10’uncu büyük iş ve inşaat makineleri sektörü olmaya devam ederken, Türkiye ise pazar büyüklüğü olarak Avrupa’da beşinci, dünyada ise sekizinci sırada yer alıyor. Bilindiği üzere Türkiye’de 2030 yılına kadar 1,3 trilyon dolar değerinde yatırım planlanıyor ve iş ve inşaat makineleri sektörünün de 30 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşacağı tahmin ediliyor. Sektörün kısa vadeli hedefi ise, 2020’de 16 bin, 2023’te ise 20 bin satış adedine ulaşması olarak açıklanıyor.

ÜRETİMİN YÜZDE 45’İ İHRAÇ EDİLİYOR

Türkiye iş makineleri pazarı, büyüme oranıyla Çin ve Hindistan’dan sonra son sekiz yıldır en hızlı büyüme oranına sahip olmasıyla da küresel pazarda dikkat çekici yükselişini sürdürüyor. Halen, 28’i AB ülkesi olmak üzere 133 ülkeye ihracat gerçekleştiren Türk iş ve inşaat makineleri sektörünün yıllık ekonomik hacmi ise 6,5 milyar dolar olarak açıklanıyor. Bu ekonomik hacmin 2,5 milyar dolarını satışlarla gerçekleştiren sektörün Türkiye ekonomisine ihracat katkısı ise 1 milyar dolara yakın ilerliyor. Diğer yandan, yurt içi iş makineleri ve ekipmanları talebinin yüzde 65’i distribütör, yüzde 35’i ise yerli imalatçılar tarafından karşılanırken, sektör uzmanları, iş ve inşaat makineleri alanında doğrudan yabancı yatırımlar ve ortaklıkların Türkiye’de katma değer sağlaması gerekliliğine dikkat çekiyor. Diğer yandan, sektörde imalat yapan firmalar yüzde 55 yerli girdiyle ürettiği ürünlerin yaklaşık yüzde 45’ini ihraç ediyor. Bu rakamı yükseltmek amacıyla, ihracat için yeni pazar arayışlarını sürdüren sektör, yeni hedef pazarlar olarak İran, Rusya, Malezya, Singapur, Hindistan, Güney Amerika ve Afrika kıtasını odağına almış durumda.

İHRACAT YÜZDE 8 ARTTI

Ülkelerin ekonomik ve sosyal alanda kalkınmasını sağlamak için yapılması zorunlu olan; yol, su, elektrik, baraj, köprü, iletişim ağları, sanayi ve sosyal hizmetlere ekonomik girdi sağlayacak yer altı ve yer üstü madenlerinin işlenmesi, taşınması gibi daha birçok işin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi için dünyanın iş makinelerine olan ihtiyacı sürekli artıyor. Bu kapsamda, küresel iş makineleri sektörü, yine küresel ticaretteki toparlanmaya paralel olarak yükselmeye devam ederken, sektörün ticaret hacmi ise 150 milyar dolar olarak açıklanıyor.

Makine İhracatçıları Birliği verilerine göre 2016 yılında Türkiye inşaat ve madencilikte kullanılan makineler sektöründe 843,5 milyon dolar değerinde ihracat gerçekleştirilmişti. 2017 yılında bu rakam yüzde 8 artışla 910,7 milyon dolara yükselirken, sektör ihracatında lider ülke olan Almanya’ya gerçekleşen ihracatta da 2016’ya göre yüzde 30,2’lik bir artış yaşanması dikkat çekiyor. Diğer yandan, henüz potansiyelini sergileyemiyor olsa da, sektörün Rusya’ya gerçekleştirdiği ihracattaki yüzde 95,6’lık artış da son derece olumlu bir gösterge olarak öne çıkıyor.

TÜRKİYE, “YAŞLI MAKİNE” CENNETİ!

Bununla birlikte, sektörün gelişmiş ülkelere kıyasla henüz halen emekleme döneminde olduğu söylenebilir. Avrupa standartlarında bir iş makinesinin ömrü ortalama yedi yıl olarak kabul edilirken, yani yedi yılı dolduran makineler ekonomik ömrünü tamamlamış sayılırken, bu durum Türkiye koşullarında farklılık gösteriyor: Sektör uzmanlarına göre Türkiye’de çalışan 10 yılını tamamlamış iş ve inşaat makinelerinin sayısının 120 binin üzerinde olduğu düşünülüyor. Üstelik 20’li ve 30’lu yaşlarda halen çalıştırılan birçok iş makinesi olduğu da biliniyor. Sektör uzmanları, bu durumu değiştirmek için çalışmaya devam ederken, Türkiye’nin gerçek iş makinesi ihtiyacının mevcut talepten çok fazla olduğunun da altını çiziyor.

SEKTÖR 2018’DEN UMUTLU

Sektörün Türkiye’deki çatı kuruluşu olan Türkiye İş Makinaları Distribütörleri ve İmalatçıları Birliği’nin (İMDER) Yönetim Kurulu Başkanı Merih Özgen, sektörün üretim ve ihracat rakamlarını değerlendirirken, Türkiye’deki büyük ölçekli projelerin iş ve inşaat makineleri sektörünü de beslediğini vurguluyor. Geçtiğimiz yılı öngörülen hedefler içerisinde tamamladıklarını dile getiren Özgen, “2017’nin ilk ayları durgun geçse de yılsonu itibarıyla satış rakamları beklediğimiz oranda gerçekleşti. İç pazarda yaklaşık olarak 12 bin civarında iş makinesi satılırken, ihracatımız da bir önceki yıla kıyasla yüzde 8 oranında artış gösterdi” diyor. Euro bölgesinde yaşanan canlanma ve konut talebinin artmasının, sektörün ihracat rakamlarına da olumlu yansıdığını kaydeden Özgen, Türkiye’de devam eden altyapı, inşaat, kentsel dönüşüm projeleri ve mega projelerin de iç pazardaki talebi hareketlendirdiğini, üretim yapan firmaların ihracat politikalarını geliştirerek 2017 yılında ihracata güvenle odaklanabildiğini söylüyor. Merih Özgen, bu doğrultuda, Almanya, Cezayir, İngiltere, Suudi Arabistan, ABD, İran, Hollanda, Avusturya ve Rusya’nın ihracatta öne çıkan ülkeler olarak yer alığını da vurgularken, 2018 yılında pazar hacminin önemli ölçüde artacağını öngördüklerini ifade ediyor. İç pazardaki Ocak ve Şubat ayı satışlarının 2017’nin aynı dönemine göre yüzde 40 civarında arttığını da anımsatan Özgen, “Bildiğiniz üzere kış ayları bizim sektörümüzde genelde durgun geçer. Fakat hem iç pazardaki hareketlilik hem de ihracatta yaşanan yüzde 40’lık artış, bu yıla umutla bakmamızı sağlıyor. İç ve dış pazardaki ümit verici bu gelişmelerin gerçekleşmesine paralel olarak, yerli üreticilerimizin üretimlerinin de artmasını bekliyoruz” değerlendirmesinde bulunuyor.

YERLİ VE MİLLİ ÜRETİM ARTMALI

Özgen, 2016 yılı verilerine göre, dünya makine ithalat hacminin yaklaşık 2 trilyon dolar olarak gerçekleştiğini ve Türkiye’nin yaklaşık 28 milyar dolarlık bir hacimle 19’uncu sırada; ihracatta ise dünyada 1,9 trilyon dolarlık makine ihracat hacminde Türkiye’nin yaklaşık 12,5 milyar dolarlık payla 28’inci sırada yer aldığını anımsatarak, “Türkiye, makine sektörü ihracatında 2017 yılı verilerine göre dünyada 25’inci sıraya yükseldi. Makine sanayisinde ihracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 38 civarında gerçekleşiyor. Bu rakamlar ışığında, Türkiye’nin hem makine imalat sektörlerinde hem de özelde iş ve inşaat makineleri sektöründe büyük bir potansiyele sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu potansiyeli doğru bir şekilde kullanarak teknolojinin gerisinde kalmayan, rekabetçi ve nitelikli ürünlerin üretmeli; doğru stratejilerle ihracatımızı artırmalıyız.

Kalkınmanın en önemli unsurlarından biri üretim gücüdür. Üretim gücümüzü yüksek teknolojiyle buluşturarak, Türkiye’nin kalkınması için önemli katkılar yapabiliriz. Makine ihracatında önde gelen ülkelere baktığımızda, bu ülkelerin büyük bir bölümünde yüksek teknolojiye sahip sanayi ürünlerinin ihracatta önemli paya sahip olduğunu görüyoruz. Dünya ekonomisinde söz sahibi olmak için yerli ve milli üretimimizi ivedi bir şekilde bulunduğu noktadan çok daha yukarıya taşımamız gerekiyor. Bu bağlamda, son dönemde hükümetimizce kuvvetle ifade edilen ‘yerli ve milli sanayi’ söyleminin hayata geçirilmeye başlanması, bizleri oldukça memnun ediyor” diyor.

SEKTÖRÜN AR-GE GÜCÜ ARTIYOR

Türkiye iş ve inşaat makineleri sektörü son yıllardaki büyüme hızı ile küresel pazarda da dikkat çekerken, sektörün Ar-Ge gücü ile katma değerli üretimi de yükselişini sürdürüyor. Sektörde faaliyet gösteren büyük ölçekli birçok firma son derece gelişmiş ve faal Ar-Ge merkezi sahibiyken, bu firmalar endüstriyel tasarım da dâhil olmak üzere tüm yeni ürün geliştirme süreçlerini yerli ve milli olanaklarla gerçekleştiriyor ve kendi markaları ile küresel arenada Türkiye’yi başarıyla temsil ediyor. Bu kapsamda, MAKFED üye derneklerinden İMDER’in, üyelerinin teknolojik içerikli faaliyetlerinde gereksinim duyacakları, özellikle milletler arası ve AB kökenli teknik mevzuata erişimleri konusunda, başta CECE (Avrupa İş Makinaları Federasyonu) olmak üzere irtibatta olduğu diğer sektör kuruluşların kaynaklarını da temin edip üyelerinin kullanımına sunmasının da büyük önemi olduğunu söyleyebiliriz.

KALİTE, ÜRÜNLERİN DNA’SINDA VAR!

Diğer yandan, Türk iş ve inşaat makineleri sektörü katma değerli ve inovatif ürünler geliştirmeye devam ederken, kaliteden de taviz vermiyor. Merih Özgen, sektörün kalite yaklaşımından söz ederken, “Makine sanayisinde, hele de yıllarca taş, toprak ve kaya ile boğuşan makineler üreten iş ve inşaat makineleri sektöründe kalite, ürünlerimizin DNA’sında olması gereken bir özelliktir. Sektörümüzün üretim süreçlerinde, başta tüm ilgili standartlar, regülasyonlar ve teknik şartnameler olmak üzere tüm ilgili teknik dokümantasyonlara taviz vermeksizin uyuyor olmamız, kaliteyi getiren unsurların en başında yer alır. Keza, dünyada mevcut en son teknolojiyi hem tasarım aşamasında hem de üretim süreçlerinde kullanıyor olmamız da yine sektörümüzün kaliteye verdiği önemin bir diğer göstergesidir. ISO 9001, ISO 140001, OHSAS 180001 ve ISO/IEC 25001 yönetim sistemleri de tüm sektörümüzde harfiyen ve ruhuna uygun olarak kullanılmaya devam ediliyor” değerlendirmesinde bulunuyor.

KATMA DEĞERLİ ÜRÜN YETKİN İNSAN KAYNAĞI İLE MÜMKÜN

Bununla birlikte, sektörün önündeki insan kaynağı sorunları da varlığını sürdürüyor. Sektör uzmanları son dönemde sanayi politikalarının orta ve yüksek teknoloji ürünler üzerinde yoğunlaştığını ve bu noktada firmaların teşvik edilmeye çalışıldığını söylerken, yüksek teknolojili ürünler üretebilmenin en önemli ölçütlerinden birinin de yetkin insan kaynakları olduğunun altını çiziyor ve sektörün yetkin insan kaynağı ihtiyacının yükseldiğine işaret ediyor. Bu noktada, insan kaynağının eğitimine önem veren, Ar-Ge kültürünü özümseyen ve bu süreçlere yatırım yapan firmaların orta ve uzun vadede Türkiye’deki pazarda söz sahibi olacağını dile getiren uzmanlar, bugünün dünyasında ortaya bir ürün çıkartmanın yeterli olmadığını; önemli olanın üretilen ürün ve verilen hizmetin sürekli geliştirilmesi ve hem teknik hem de finanasal açıdan sürüdürülebilir bir iş modeli oluşturulması olduğunu vurguluyor.

Sektörün önemli sorun başlıklarından bir diğeri ise ithal ürünlere olan bağımlılık. Özellikle iş ve inşaat makinelerine ait ürünlerde Avrupa menşeli ürünlerin malzeme maliyetleri üzerindeki payı oldukça yüksek ve bu noktada ihracata konu olan ürünlerdeki ithal oranı da yüksek kalıyor ve stratejik olarak belli kalemlerdeki ürünlerde dışa bağımlı olmak, artan kur fiyatları da göz önünde bulundurulduğunda, rekabette zorluklara neden oluyor.