Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, 2050 yılına kadar tarımsal ürünlere olan talep yüzde 50 artacak. Diğer yandan, tarımsal ürünlere olan talep...

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, 2050 yılına kadar tarımsal ürünlere olan talep yüzde 50 artacak. Diğer yandan, tarımsal ürünlere olan talep giderek artarken, tarıma elverişli alanlar da giderek azalıyor. Uluslararası raporlara göre, son yıllarda kişi başına düşen tarım arazisi, gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre neredeyse 3 kat azaldı. İklim değişikliği ile birlikte, gıda arzında riskli bir döneme giriyoruz.

Enerji ve tarımın, geleceğin en stratejik iki sektörü olduğu konusunda uzmanlar hemfikir. Çin’in “Made in China 2025” vizyonu, bu konuda oldukça iyi incelenmesi gereken bir program. Çin, ekonomisini düşük katma değerli ve emek yoğun üretimden, yüksek katma değerli ve yenilik odaklı imalata doğru kaydırıyor ve bu amaçla belirlediği 10 öncelikli sektörden birisini de tarım makineleri olarak açıklıyor. Dünya azaltılmış tarımı ve akıllı tarımı konuşurken, Türkiye’de ise tarım makinelerinin geleceği ya da tarımsal mekanizasyon konusunda bir strateji belgesi ve destekleme modeli halen hazırlanmış değil.

ÇİN’İN ODAĞINDA TARIM MAKİNELERİ VAR

Dünyanın en büyük üreticisi olan Çin, dünyanın da en güçlüsü olmayı planlarken, Çin hükümeti, inovasyonun ekonomideki katkısını arttırmak için, doğru mekanizmaları harekete geçirmeyi ve doğru koşulları yaratmayı amaçlıyor. Bu amaçla da Mayıs 2015’te Çin Devlet Konseyi tarafından hazırlanan bir strateji belgesi kamuoyu ile paylaşıldı. “Made in China 2025” veya “China Manufaturing 2025” olarak tanımlanan bu planın hedefinde, Çin’i imalat merkezinden bir dünya teknoloji gücü haline dönüştürme ülküsü var. “Made in China 2025”, kaliteye ve İnternet entegrasyonuna odaklanarak yeşil, yenilikçi ve akıllı üretim gerektiren, 2015-2025 dönemini kapsayan bir eylem planı olarak açıklandı. Bu planı, Çin devriminin 100’üncü yılı olan 2049’a kadar Çin’i lider bir teknoloji gücü haline getirmek için başka iki planın daha izleyeceği belirtiliyor. Yani Çin ekonomisindeki büyük dönüşüm, 2049 yılına kadar izlenecek üç aşamalı bir eylem planından oluşuyor. “Made in China 2025” vizyonunun temel amacında, Çin endüstrisi için kapsamlı bir teknolojik gelişimi sağlayarak, Çin ekonomisini düşük katma değerli ve emek yoğun üretimden, yüksek katma değerli ve yenilik odaklı imalata doğru kaydırma hedefi söz konusu. Planda, sekiz alanda “stratejik reform” hedefi var ve 10 sektör öncelikli olarak belirlemiş. Bu sektörlerden birisi de “Tarım Makineleri” olarak açıklanmış durumda.

KÜRESEL TİCARET 58 MİLYAR DOLARI AŞTI

Dünya tarım üretiminin önümüzdeki on yıl içinde düzenli olarak, ancak önceki on yıllardan daha yavaş bir oranda artması bekleniyor. Gelirlerin artması ve ticaretin büyümesiyle birlikte kişi başına düşen tüketim de artarken, yerel üretimin artması, taşımacılık ve ürün dağıtım sistemlerinin daha verimli hale gelmesi sonucu maliyetlerin düşmesinin yanı sıra kentleşme ve beslenme değişikliklerine bağlı tüketim değişimleri, gelişmekte olan ülkelerdeki bu değişime katkıda bulunan etkenler olarak öne çıkıyor. Bu ülkelerde gıda amaçlı tahıl üretiminin yanı sıra hayvansal üretime yönelik tarıma da ağırlık verilirken, gelişmiş ülkelerde ise üretimde niceliksel kaygıların yerini, gıdaların sağlıklı ve kaliteli olmasıyla ilgili niteliksel kaygılar alıyor.

Dünya tarım pazarındaki büyüme, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kayarken, bu eğilimin önümüzdeki yıllarda da artarak devam etmesi bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerin tarımsal politikalarında yaşanan reformlar, üretimin miktarı ve verim üzerinde olumlu etkilerde bulunurken, gelişmekte olan ülkelerin üretimindeki genel büyüme oranı, gelişmiş ülkelerden daha fazla. Diğer yandan en az gelişmiş ülkelerde, temel gıda ürünleri ithalatının artmaya devam edeceği de tahmin ediliyor. Bu ülkelerde üretim artışı, nüfus artışının gerisinde kalırken, bu durum gıda güvenliği için dünya pazarlarına daha fazla bağımlılığa ve uluslararası fiyat dalgalanmalarına daha fazla maruz kalmaya yol açıyor.

Bu çerçevede, dünya tarım makineleri ticareti, BM İstatistik Bölümü verilerine göre, 2007-2017 yılları arasında ortalama 56 milyar dolar seviyesinde ilerlerken, bu dönemde 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik kriz sırasında 43 milyar dolara kadar gerileyen dış ticaret hacmi, 2013 yılında 63,9 milyon dolara çıktı. 2017 yılsonunda 58,2 milyar dolar olarak gerçekleşen tarım makineleri ticaretinde en çok ticareti yapılan ürün grupları ise sırasıyla 130 KW’dan büyük traktörler (5,8 milyar dolar), 75-130 KW traktörler (5,2 milyar dolar), motorlu çim biçme makineleri (4 milyar dolar), biçerdöverler (4 milyar dolar) ve 37-75 KW traktörler (4 milyar USD) olarak kayda geçti. Ticaretin ülkelere göre dağılımına bakıldığında ise gelişmiş ülkelerin tarımsal ürünlerde olduğu gibi tarım makineleri ticaretinde de üst sıralarda olduğu görülüyor. Bu kapsamda, küresel tarım makineleri ihracatında Almanya, ABD ve İtalya, ithalatta ise ABD, Fransa ve Almanya ilk üç sırada yer alırken, Almanya, ABD, Fransa, İngiltere, Hollanda, Kanada ve Belçika hem ihracat hem de ithalat sıralamasında ilk 10’da yer alıyor. İhracatta ilk 10 içerisinde yer alan ülkelerin toplam ihracattan aldığı pay yüzde 70 iken, ithalatta ilk 10’da yer alan 10 ülkenin toplam ihracattan aldığı pay ise yüzde 52 olarak ölçülüyor.

TÜRKİYE’DE SEKTÖR HER İHTİYACA UYGUN ÜRETİM YAPABİLİYOR

İlk pulluğunu 1861 yılında Bursa’da üreten Türk tarım makineleri sanayisi, özellikle son 10 yılda ciddi bir gelişme gösterdi. 1963 yılından bugüne yaklaşık 1 milyon 750 bin adet traktör üretilen Türkiye’de günümüzde çok çeşit ve tipte traktör imalatı yapılabiliyor. Bununla birlikte, arazi ölçeğimizin küçük olması nedeniyle daha çok 100 beygir gücüne kadar olan traktörler imal edilmekle birlikte, talebe bağlı olarak 140 beygir gücünde traktörlerin imalatına da başlanmış durumda.

2017 yılında traktör aksam ve parçalarıyla birlikte 800 milyon doları aşan bir ihracat gerçekleştiren sektör, bazı kendi yürür hasat makineleri hariç, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu mekanizasyon araçlarının tamamını halen üretebiliyor. Uzmanlar, bu gelişmede, çiftçilere verilen makine ekipman desteklerinin de önemli bir yeri ve katkısı olduğunu düşünüyor. Çünkü bu destekler sayesinde üretim ve ürün teknolojisini geliştirme fırsatı yakalayan sanayiciler, rekabet gücünün yükselmesiyle, yeni yurt dışı pazarlara açılıyor; ek tesisler açıyor ve çalışan sayısı artırıyor, makine parklarını güçlendirebiliyor. Sektör, yarattığı ek katma değerle ülke ekonomisine de katkıda bulunmaya devam ediyor.

2008-2016 döneminde, genel makine ihracatında ihracatı en çok artan üçüncü sektör olan tarım makineleri imalat sanayisi, tüm makine imalat sanayisi içinde üretim değeri ile birinci, oluşturulan katma değerle ve çalışan sayısı ile üçüncü olmayı başarmış durumda. Bu tablo, tarım makineleri imalat sektörünün, kazancını daha kolay bir kazanca, ranta harcamadığının, yatırımlara yöneldiğinin de bir göstergesi olması açısından önem taşıyor.

FİRMA SAYISI FAZLA, PAZARDAN ALINAN PAY AZ

Türk tarım makineleri imalat sanayisinde halen büyük, orta ve küçük ölçekli önemli sayıda firma bulunuyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Girişimci Bilgi Sistemi’nin 2017 yılı kayıtlarına ve NACE 2830 sistemine göre, bin 161 firma imalatçı olarak sektörde faaliyet gösterirken, sektör bu yönüyle makine sektöründe en çok girişimci sayısının olduğu üçüncü sektör olmayı sürdürüyor. Yine Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Girişimci Bilgi Sistemi’nin 2017 yılı kayıtlarına göre, sektörde yaratılan istihdam ise 18 bin 747 olarak açıklanıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2014 yılında yayımladığı verilere göre ise toplam istihdam sayısı (ekipman 19 bin 19, traktör 3 bin 864) 22 bin 883 olarak bildirilmişti. Diğer yandan, TOBB verilerine göre, sektörün en üst sivil toplum örgütü olan Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR) üyelerinde, ekipman sektöründe ortalama istihdam 50, traktörde ise 207 kişi olarak belirlenmiş. Buna göre, ekipman ve traktör imalatında TARMAKBİR üyeleri yaklaşık 12 bin kişiye istihdam sağlarken, ekipman sektöründe faaliyet gösteren her dört firmadan biri TARMAKBİR üyesi konumunda. Ancak, çalışan her dört kişiden üçünü TARMAKBİR üyelerinin istihdam etmesi dikkat çekiyor. Bununla birlikte, tarım makineleri özelinde, yaklaşık değerlerle Türkiye’de bin 100, Almanya’da 120, Fransa’da 180, 1,4 milyar nüfusa sahip Çin’de ise 2 bin 300 imalatçı firma faaliyet gösteriyor. Bu firmalar Almanya’da 7 milyar euro, Fransa’da 8 milyar euro seviyesindeki bir pazarı paylaşıyor. Yani Almanya’da firma başına pazar büyüklüğü 58 milyon euro, Fransa’da ise 44 milyon euro olarak gerçekleşiyor.

SEKTÖR İHRACATI 650 MİLYON DOLARI AŞTI

2017 yılında yaklaşık 120 ülkeye, 652 milyon dolar seviyesinde tarım makineleri ihracatı gerçekleştirilirken, bu rakama, 150 milyon dolar seviyesinde gerçekleşen ve 87. fasılda işlem gören “motorlu taşıtların aksam, parça ve aksesuarı” pozisyonundaki traktör aksam ve parçaları ihracatının dâhil olmadığını da söylemeliyiz. Diğer yandan 652 milyon dolarlık ihracatın 318 milyon doları traktör, 333 milyon doları ise ekipmanlarda gerçekleşti. Bu kapsamda, Türk tarım makineleri sanayisi, genel makine sanayileri alt kategorileri içinde, ihracat büyüklüğü ve dış ticaret dengesi bakımından beşinci sırada yer alırken, 2017 yılında, traktör sektöründe bir önceki yıla göre ihracatta yaklaşık yüzde 5 seviyesinde daralma yaşanmakla birlikte, ekipman ihracatında yaşanan yüzde 20 değer artışı, toplam tarım makineleri ihracatını da yükseltti. Buna göre, 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 8 civarında ihracat değer artışı gerçekleştiren tarım makineleri sektörü, genel makine sektörü ihracatı içinde ilk sıralarda yer almayı sürdürdü.

2017 yılında en çok ihracat gerçekleştirilen ilk 10 ülke ABD, İtalya, Azerbaycan, Irak, Özbekistan, Iran, Sudan, Ukrayna, Fransa ve Bulgaristan iken, bu ülkelerden ABD’ye olan ihracatın neredeyse tamamı traktörlerden oluşuyor. İtalya için bu oran yüzde 80’ler seviyesindeyken, Azerbaycan’a olan ihracatın tamamına yakını ise diğer tarımsal ekipmanlar üzerinden gerçekleşiyor.

TARIM MAKİNELERİ PARKIMIZ ÇOK YAŞLI

İlk pulluğunu 1861’de Bursa’da, ilk traktörünü 1955’de Ankara’da üreten Türkiye, bu ilklere rağmen Avrupa ve ABD’de 19’uncu yüzyılın sonlarında meydana gelen enerji devriminin etkilerini, tarımda ve sanayide oldukça geç yaşadı. Türkiye tarım makineleri parkı, halen oldukça yaşlı traktör ve ekipmanlardan oluşmayı sürdürüyor. TÜİK verilerine göre mevcut traktör parkında yaklaşık 1,6 milyon adet traktörün yaş ortalaması 23 iken, parkta 25 yaş ve üstünde toplam 776 bin 197 adet traktör bulunuyor. Bu traktörlerin yaş ortalaması ise 37,5 olarak açıklanıyor. Yaklaşık 480 bin traktör ise 35 yaşın üstünde. Diğer yandan makine parkında, trafik kayıtlarında gözükmesine rağmen, işlemez durumda olan traktörlerin varlığının yanı sıra trafik kaydından düşürülmüş ama aktif olarak çalışan traktörlerin de bulunduğu biliniyor. Yaşlı tarım makinelerinin, ne kadar bakımlı olurlarsa olsunlar verimli kullanılmaları mümkün değil. Mekanik ve ekonomik ömrünü fazlasıyla doldurmuş tarım makineleri ile çalışmak, Türkiye tarımında olağanüstü boyutlarda ekonomik kayıplara neden olurken, bu kayıpların başında aşırı yakıt ve yağ tüketimi ilk sırada geliyor. Yakıt ve yağ maliyetinin yanı sıra bakım-onarım masraflarında da büyük artışlara yol açan yaşlı tarımsal mekanizasyon araçları parkı, ürün verimini düşürüyor, kalite kayıplarına neden olmaya devam ediyor; hepsinden de önemlisi, kaza yapma ve can güvenliği riskleri açısından yüksek riskler taşımaya devam ediyor.

2017’DE ÜRETİM REKORU KIRILDI

TARMAKBİR Genel Sekreteri M. Selami İleri’nin geçtiğimiz Mayıs ayında hazırladığı “TARMAKBİR Türkiye Tarım Makinaları Sektörü, Sektör İstatistik Raporu” başlıklı çalışmaya göre, 2017’de traktörde yaklaşık 73 bin traktörün (2016 ve 2017 model) trafiğe tescili gerçekleşirken, 2016’ya göre yaklaşık yüzde 4’lük artışın yaşandığı pazarda böylece 2017 yılsonu itibarıyla 1976 yılında yaşanan rekora bir adım daha yaklaşıldı. Üretimde ise 2016’ya göre yüzde 7,6’lık bir gelişim söz konusu oldu. Bu trendin ardından, 2017 yılsonu itibarıyla tüm zamanların üretim rekoru kırıldı. Ekipmanda ise pazar durağan olmasa da nakit akışında sıkıntı devam ediyor. Vadeler, sektörü zorlayacak uzunlukta ve demir çelik ürünlerinde yaşanan fiyat artışı yüzde 30- 60 seviyesinde olup, sektör bu durumu bayileri ve çiftçilere açıklamakta zorluklar yaşıyor.

Rapora göre, daha teknolojik tarım makineleri kullanımı konusunda anahtar kelimeler uzun vadeli politikalar, daha büyük tarım arazilerinin oluşturulması ve böylece talebin oluşturulması olarak özetlenirken, diğer yandan destek ve politikaların işletme büyüklüğüne göre belirlenmesinin de önemi vurgulanıyor. Bu konuda rapor, geçimlik ürün üreten çiftçilerle, profesyonel tarım yapan büyük işletmelerinin ayrılmasının önemine değiniyor. Bu kapsamda rapor, makinelerin giderek daha kapasiteli ve deyim yerindeyse “akıllı” hale geldiği bir dönemde, tarım işletmelerinin hiç değilse bir kısmının tarımsal mekanizasyon yatırımların altından kalkabilmesi için devletin muhakkak kısa orta ve uzun vadeli bir “tarımsal mekanizasyon politikası” ve “tarımsal mekanizasyon destekleme politikası” kurgulaması gerekliliğine işaret ederken, bunu da sektörün tüm paydaşlarıyla birlikte, ortak bir akılla üretmesinin önemine değiniyor. Örneğin akıllı tarım konusunda kısa ve orta vadeli destek programları açıklanmalı, böylece arazi büyüklüğü hassas tarım yapmaya uygun çiftçiler ve bu konuda üretim yapmak isteyen sanayiciler planlama yapabilmeli. Tabii sadece hassas tarım değil, mekanizasyonun diğer unsurları için de ivedilikle mevcut durumun analizi yapılmalı ve gelecek politikaları belirlenmeli. Artan nüfus ve azalan tarım arazileri için tek çıkar yolun verim artışı olduğunun altını çizen rapor, son teknoloji tarım makinelerinin kullanımı ve dolayısıyla üretimin önemini vurgularken, bu tür makinelerin üretilmesi için belirli bir ürün geliştirme, tasarım, tarla denemeleri gibi zor ve meşakkatli süreçlerin söz konusu olduğunu; dolayısıyla sanayicilerin Ar-Ge, nitelikli personel ve üretim araçları yatırımı yapabilmesi için bilgiye, zamana, sermayeye ihtiyaçları olduğu kadar, bunları bir araya getirecek bir takvime ve uzun vadeli politikalara da ihtiyaç duyduklarını anımsatıyor.

TARIMSAL MEKANİZASYONDA AKILLI TARIM: TARIM 4.0 TARMAKBİR Yönetim Kurulu

Başkanı Şenol Önal ise 2050 yılında hem artan nüfus hem de zenginleşen orta sınıfın gıda ihtiyaçlarını ve kısmen de dünyanın enerji ihtiyacını karşılamak için, bugünkünün iki katı kadar tarımsal üretim yapılması gerekeceğinin altını çizerken, dünyadaki tarıma elverişli alanların ve kullanılabilir su kaynaklarının sınırlı olmasının ise gıda üretiminin artırılabilmesi karşısında birer engel olarak durmaya devam ettiğini söylüyor. “Klasik yöntemlerin geçimlik üretim yapan çiftçilere bırakılıp, son teknolojik unsurları içinde barındıran yeni yöntemlere geçilmesi gerekli” diyen Önal, “Tabii bunun için öncelikle daha büyük tarımsal işletmelere, daha büyük tarım arazilerine ihtiyaç duyulacaktır. Parçalı ve küçük arazilerle, gelişmiş tarımın verimli bir şekilde yapılaması mümkün görünmüyor. Diğer yandan yeni dönem tarımı için gerekli olan çok önemli bir diğer unsur, buna uygun tarımsal mekanizasyon araçlarının kullanımı olacaktır. Geleneksel tarımdan koruyucu toprak işleme ve sıfır toprak işlemeye geçişte daha fazla karmaşık bir yapıya bürünen mekanizasyon araçları, hassas tarıma geçişte akıllı tarım makinelerini ve mekatronik unsurları da beraberinde getiriyor. Toprağın yapısı, arazinin eğimi, topraktaki bitki besin elementlerinin içeriği her yerde aynı değilken her yere aynı miktarda gübre, ilaç ve su kullanımı maliyetlerin yükselmesine, çevrenin zarar görmesine sebep olmaktadır. Akıllı tarımda amaçlanan ana unsur, tarımsal üretimde uygulanan girdilerin, ihtiyaç duyulduğu yerde, zamanda, miktarda ve doğru yöntemde kullanılmasıdır. Makinelerin giderek daha kapasiteli ve deyim yerindeyse ‘akıllı’ hale geldiği bir dönemde, bu yatırımların altından kalkabilmemiz için devletin muhakkak kısa, orta ve uzun vadeli bir ‘tarımsal mekanizasyon politikası’ olmalı” değerlendirmesinde bulunuyor. Şenol Önal, bu kapsamda, devletten beklenen çalışmaları ise şöyle özetliyor:

a. Akıllı tarım konusunda kısa ve orta vadeli destek programları açıklanmalı, böylece arazi büyüklüğü akıllı tarım yapmaya uygun çiftçiler ve bu konuda üretim yapmak isteyen sanayiciler planlama yapabilmeli. Çünkü bu tür makinelerin üretilmesi için belirli bir ürün geliştirme, tasarım, tarla denemeleri gibi zor ve sıkıntılı süreçler söz konusu.

b. Sadece akıllı tarım değil, klasik yöntemlerle tarım yapması gereken işletmelerin ihtiyaç duyacağı diğer mekanizasyon araçları için de gelecek politikaları (uygulama ve destekleme) belirlenmeli. Politikalar, bakan değişikliklerinden bile etkilenmemeli.

c. Destekler, işletme ölçekleri/ büyüklüklerine göre belirlenmeli. İşletme büyüklükleri değiştikçe, ihtiyaç duyulan tarım makineleri de hem ölçek hem nitelik olarak değişiyor. Mevcut durumda işlenen arazi büyüklüğü ve çiftlik ölçeğine bakılmadan homojen bir destek sistemi uygulanırken, bu durum her iki taraf için de verimsizliğe neden oluyor. Deyim yerindeyse “terzi işi destekleme politikaları” oluşturulmalı.

d. Destekler, dışa bağımlılığımızı azaltacak şekilde, yerli üretimi teşvik eder nitelikte olmalı.

e. Ortak makine kullanımında şimdiye kadar uygulanan metodlar, tarımın kendine özel zaman kısıtları, ortalama arazi büyüklükleri ve özellikle çiftçilerin sosyal alışkanlıkları nedeniyle başarılı olamadı. Fransa ve Almanya’daki ortak makine kullanımı modelleri incelenip, ülkemize özgü bir “Ortak Makine Kullanım Modeli” oluşturulmalı.

f. Akıllı tarım konusunda özellikle önder çiftçilerin eğitimine önem verilmeli.

g. Mekanizasyon araçlarının en azından bir kısmının doğru kullanımı, kazaların önlenmesi, çevrenin ve kaynakların korunması hususunda kamu spotları hazırlanmalı.

TARIM 1.0’DAN TARIM 4.0’A

Tarım 1.0’lı günlerde, yani 1900’lü yılların başında ve tarım makinelerinin gelişkin ve yaygın olmadığı emek yoğun dönemde, yapılan tarımsal üretim ancak nüfusu doyurabilecek yetkinlikteydi. Nüfusun yaklaşık üçte birinin tarlada çalıştığı bu dönemlerde, yani 1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların ilk dönemlerinde, buhar gücüyle çalışan traktörler kullanılmaya başlandı. 1870’lerin başlarında bir beygirin çektiği sabanla günde yarım hektardan daha az arazi sürülebilirken, 1870’lerin sonlarında 4-5 beygirin çektiği, iki gövdeli, çift tekerlekli ve oturma düzeni olan bir sabanla günde 2,5 hektardan daha fazla arazi sürülmeye başlandı. 1920 ile 1950 arasında ise artan mekanizasyon uygulamalarıyla belirgin bir üretim artışı sağlandı. 1950’lerin sonlarına doğru ise tarımın bir sonraki evresine, yani Tarım 2.0’a geçildi. “Yeşil Devrim” olarak bilinen dönemle birlikte çiftçiler azot takviyesi, sentetik pestisitler, diğer suni gübreler ve elbette daha gelişmiş tarım makinelerini kullanmaya başladı.

Doğal olarak verim ve kârlılık oranında da kayda değer seviyelerde gelişme yaşandı. Yarım asır kadar süren bu dönem, dijital teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte Tarım 3.0’a evrildi ve askeri alanda kullanılan GPS cihazlarının halkın kullanımına açılmasıyla başlayan ve 1990’lı yılların sonlarına denk gelen bu “Hassas Tarım” döneminde, örneğin ilk traktör otomatik dümenleme sistemi uygulamaları çiftçilerin kullanımına sunuldu. Biçerdöverlere verim ölçen sistemler takıldı, ilk otomatik değişken oranlı tarımsal mekanizasyon teknolojileri sahaya indi. Telematikler ve bilgi yönetim sistemleri derken, 2010’lar itibarıyla Tarım 4.0 dönemini konuşmaya başladık. Bulunduğumuz dönemi de kapsayan Tarım 4.0’lı yıllarda, özetle Tarım 3.0’da kullanılan teknolojilerin gelişimi söz konusu oldu. Bütün bir çiftliği ele alacak şekilde bütünsel bir bakış açısı ve elbette ek yeni teknolojileri içeren bu dönemde, makine-makine iletişimini, İnterneti, sayısal veri toplama ve analiz gibi temel bileşenleri de tarımsal mekanizasyon içerisinde ele almaya başladık. Bu dönem çiftçilere, elbette zamandan ve iş gücünden kazanımı, üretim girdisi optimizasyonunu, saha şartlarının kapsamlı ve doğru analizini, daha az çevre kirliliğini, sonuç olarak da daha düşük maliyetle daha çok ürünün elde edilmesini yani daha çok kâr edilmesini de vaat ediyor.

TARIMSAL MEKANİZASYONUN HANGİ EVRESİNDEYİZ?

Peki, “Akıllı Tarım” olarak da adlandırılan Tarım 4.0 hakkında neler biliyoruz? Uzmanlar, Türkiye’de henüz Tarım 3.0 dönemini yaşamaya devam ettiğimizi söylüyor. TARMAKBİR Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Önal da “Bizim için tamamlanıp, geçilmiş bir evre yok. Daha doğrusu bu kadar keskin bir geçişten bahsetmemiz şimdilik olanaksız” derken, teknik olarak teknolojide ulaşılan nokta itibarıyla, örneğin günümüzde traktör otomatik dümenleme sistemlerinde hassasiyet 1 santimetreye inmiş olsa da Türkiye’de satılan 70 binden fazla traktörün sadece birkaç yüzünde otomatik dümenleme sisteminin var olduğunun altını çiziyor. “Biçerdöverlere takılan verim ölçer sistemlerinin kablolarının sökülüp atıldığına da şahit oluyoruz. Yerli değişken oranlı uygulamalara ise henüz başlanmadı bile. Tabii tüm bunların yanı sıra Tarım 4.0’ı yaşayan işletmeler de var” diyerek devam eden Önal, buradaki sorunun esas kaynağı olarak bir parça arazi ölçeklerini gösteriyor ve “Bu kadar çok parçalı ve küçük arazi ölçeklerinde otomatik dümenleme sistemine hangi çiftçi ihtiyaç duyacak?” diyor. Bununla birlikte, geniş bir perspektiften bakıldığında, tarımsal mekanizasyonda bir ülke politikasının olmaması, Önal’a göre sorunun ana sebeplerinden biri olmayı da sürdürüyor.