Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (ENOSAD), 2004 yılında, sanayinin temel taşı olan...

ENDÜSTRİYEL OTOMASYON SANAYİCİLERİ DERNEĞİ (ENOSAD) YÖNETİM KURULU BAŞKANI HASAN BASRİ KAYAKIRAN, TÜRKİYE SANAYİSİ OLARAK, BUGÜN 6 DOLAR OLAN ORTALAMA MAKİNE KİLOGRAM FİYATININ 15 DOLARA YÜKSELTİLMESİNİ HEDEFLEDİKLERİNİ, BUNUN YOLUNUN İSE DAHA VASIFLI MAKİNELER TASARLAYIP ÜRETMEKTEN GEÇTİĞİNİ SÖYLÜYOR. KAYAKIRAN, “TEKRARLANABİLİR HASSASİYETİN YÜKSELTİLMESİ, FİRELERİN SIFIRLANMASI VE VERİMİN YÜKSELTİLMESİ ANCAK DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜN TEMEL TAŞLARININ SAĞLAM KURULMASIYLA MÜMKÜN OLABİLİR. BU ŞEKİLDE RAKİPLERLE BOY ÖLÇÜŞEBİLİR HALE GELEBİLİRİZ” DİYOR.

Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (ENOSAD), 2004 yılında, sanayinin temel taşı olan endüstriyel otomasyon sektörünün varlığını ortaya koyacak ve bilinirliğini sağlayacak bir çatı oluşturmak; Avrupa standartlarıyla boy ölçüşecek düzeydeki Türk mühendisliğinin gücünü ifade edebilmek ve sektörün uluslararası rekabet gücünü arttırmak ana amaçlarıyla kuruldu. ENOSAD, bugün 72’si yerli ve 35’i çok uluslu toplam 107 üyesiyle birlikte, Türkiye’ye endüstriyel otomasyonu anlatmaya ve Türk sanayisini geleceğin teknoloji odaklı ticaret ekosistemine hazırlamaya devam ediyor. ENOSAD’ı oluşturan beyinlerin, geçmişte Endüstri 3.0’ı Türkiye’ye başarılı olarak getirdiğini ve uyguladığını söyleyen ENOSAD Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Kayakıran, “O zamanlar otomasyon projeleri sadece Alman ve İtalyan firmalar tarafından yapılırken, yerli firmaların piyasaya girmesiyle bu projeler sadece yerli firmalar tarafından yapılır hale geldi. ENOSAD şimdi de ‘Dijital Dönüşüm’ sürecinde aynı başarıyı göstermeye azimli ve donanımlıdır” diyor. Türk sanayisinin “Dijital Dönüşüm” sürecinde ENOSAD’ın nasıl görevler üstlendiğini ve çalışma takvimini ENOSAD Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Kayakıran ile konuştuk.

ENOSAD’ı ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

ENOSAD, sektörün önde gelen firmaları tarafından 2004 yılında endüstriyel otomasyonu yaygınlaştırmak ve güçlendirmek amaçlarıyla kuruldu. Aynı zamanda sanayinin temel taşı olan bu sektörün varlığını ortaya koyacak ve bilinirliğini sağlayacak bir çatı oluşturmanın yanı sıra Avrupa standartlarıyla boy ölçüşecek düzeyde olan Türk mühendisliğinin gücünü ifade edebilmek ve sektörümüzün uluslararası rekabet gücünü arttırmak da başlıca kuruluş amaçlarımızdandır. ENOSAD’ın hâlihazırda dördü medya ve tanıtım sektöründe çalışan, 72’si yerli ve 35’i çok uluslu; üretici ve mühendislik yapan 107 üyesi bulunuyor. 12 Haziran 2019’da gerçekleşen Genel Kurulumuzda 8’inci Dönem ENOSAD Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine seçildim.

Geride kalan yıl sektörünüz ve ENOSAD için nasıl geçti? Bu yıla ilişkin üretim, iç satış ve ihracat beklentileriniz nedir?

Üretim yapan üyelerimiz son yıllarda ihracat çabalarını arttırdı. Üyelerimiz yurt dışındaki uzmanlık fuarlarına yoğun ilgi gösterirken, ihracatımızı arttırmanın önemini herkes hissederek yoğun çaba sarf ediyor. Üyelerimiz, genelde yüksek teknolojide faaliyet gösterdikleri için yurt içi cirolarının da memnun edici seviyede devam ettiğini söyleyebilirim. Ancak uzun ödeme süreleri ve arz fazlası, sektörümüz için halen sıkıntı yaratmaya devam ediyor.

ENOSAD’ın Türk makine imalat sektörleri açısından önemini sizin cümlelerinizle dinleyebilir miyiz? Türk makine imalat sektörlerinin güncel durumu ve gelecek stratejileri için neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye’nin yeni stratejik planı, aslında Türk makine imalatçılarının ENOSAD ile çok yakın çalışma gerekliliğini net olarak ortaya koyuyor. Türkiye sanayisi olarak, ihracat kilogram fiyatımızı yükseltmemiz gerekiyor. Bunun yolu ise daha vasıflı makineler tasarlayıp üretmekten geçiyor. Makine performansının arttırılması, tekrarlanabilir hassasiyetin yükseltilmesi, firelerin sıfırlanması ve verimin yükseltilmesi ancak “Dijital Dönüşümün” temel taşlarının sağlam kurulmasıyla mümkün olabilir. Bu sağlam temelin üstüne dijital dönüşüm için gerekli çalışmaları yaparak, dünyadaki pazar lideri rakiplerle boy ölçüşebilir ve rahat rekabet edebilir hale gelebiliriz. Ben, konularında uzman makine üreticilerinin hareket otomasyonunu iyi bilen uzman kuruluşlarla çok sıkı iş birliğinde çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Geçmişte bunun çok iyi sonuçlar verdiğine de sıklıkla tanıklık ettim.

Sektörünüzün Ar-Ge yetkinliği ve kapasitesi için görüşünüz nedir? Sektör temsilcilerinin Ar-Ge çalışmalarına ENOSAD’ın katkısı hangi aşamalarda gerçekleşiyor?

ENOSAD’ın tüm üyelerinin yoğun Ar-Ge faaliyetlerinin içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem ürün üreten hem de otomasyon mühendisliği yapan üyelerimiz Ar-Ge çalışmalarının içinde yer almaya devam ediyor. Artık “ters mühendislik” aşamasını çoktan geçmiş, sıfırdan ürün tasarlayabilen, kendi pazarının ihtiyaçlarını bilen ve ana rakiplerinden daha üstün performanslı ürün yapma çabasında olan bir profilimiz var. TÜBİTAK ve KOSGEB destekleri de üreticileri Ar-Ge yapmaya teşvik ediyor. Bir makinenin mükemmel çalışması ve yüksek performans/maliyet oranını yakalaması, iyi bir tasarım ve kullanıcı kolaylığı sağlayan iyi bir projelendirmeyle sağlanır. Aslında bu proje tasarımı da makinenin Ar-Ge faaliyetlerinin önemli bir parçasıdır.

Benzer şekilde sektörünüzün kalite yönetimi yaklaşımı için neler söyleyebilirsiniz? Sektör temsilcilerinin yerel ve küresel rekabetteki pozisyonlarında “kalite”nin önemi nedir?

Kalite, ulaşılmaya çalışılan tüm hedeflerin anahtarıdır. Her aşamada kaliteye önem vererek, kaliteli ürün ortaya çıkarmamız gerekiyor. Kaliteli olmadan performansı, verimi arttırmak ve küresel pazarda başarılı olmak bence mümkün değil. Sadece ucuz olmak yeterli bir rekabet ölçütü olmaktan çoktan çıktı; daha performanslı makine üretmek ve fiyatta da kilogram fiyatımızı yükseltmek önemli bir olgu ama biz fiyatımızı yükseltirken 80-100 dolar/ kilo fiyatı olanlar acaba hangi seviyeye gelmiş olacak? Bu da incelenmesi ve üzerinde durulması gereken ayrı bir noktadır.

ENOSAD Yönetim Kurulu olarak önümüzdeki dönemde odaklanacağınız önemli başlıklar nelerdir? Halen devam eden ve projelendirilecek çalışmalarınız hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

ENOSAD, Türkiye’ye Endüstri 4.0’ı ilk anlatan topluluktu. Son üç yıldır “Artık tarihsel gelişimi değil, uygulamaları anlatmanın zamanı” diyerek Endüstri 4.0 uygulamalarını göstermeye çalışıyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının isim babalığına uyarak, artık “Dijital Dönüşüm” deyimini kullanmaya başladık ve Dijital Dönüşüm Kurulumuzu oluşturduk. Bu kurul, yeni dönemde yol haritasını açıklayarak çalışmaya başlayacak. ENOSAD’ı oluşturan beyinler, geçmişte Endüstri 3.0’ı Türkiye’ye başarılı olarak getirmiş ve uygulamıştı. O zamanlar otomasyon projeleri sadece Alman ve İtalyan firmalar tarafından yapılırken, yerli firmaların piyasaya girmesiyle bu projeler sadece yerli firmalar tarafından yapılır hale geldi. ENOSAD şimdi de “Dijital Dönüşüm” sürecinde aynı başarıyı göstermeye azimli ve donanımlıdır.

Yerli üretim makine kullanımının artması için neler yapılmalı? Bu konuda ENOSAD’ın stratejisi nedir?

1981’den beri çalıştığım Türkiye’de tekstil üretimi hariç, büyükten küçüğe girmediğim tesis kalmadı. Makine imalatçılarının üretim tesislerini çok iyi biliyorum. Birçoğunun gelişmesini bir bebeğin büyümesi gibi izledim ve bir kısmının da gelişmesine çok ciddi katkılarda bulunduğumu söyleyebilirim. Türkiye’de çok güzel şeyler yapıldığına ilk elden tanıklık ettim. Bu, aslında hiç de şaşılacak bir şey değil; dedelerimiz yoklukta uçak üretip ihraç etmişler, babalarımız 135 gün gibi kısa bir sürede sıfırdan ve çok kısıtlı şartlarda yüzde 100 yerli otomobil tasarlayarak üretmişlerdi. Bugün Türkiye’nin “Tıkır tıkır çalışan” makinelerini imal edenler, dünyanın en gelişmiş ülkelerine 20 milyar dolara yakın ihracat yapıyor. Ancak beni asıl şaşırtan, hayal kırıklığına uğratan ve biraz da kızdıran bir konu var: Bu güzel gelişmeler medyamızda nerdeyse hiç yazılmıyor ve kamuoyuna anlatılmıyor. Örneğin, 5G teknolojisi için gerekli olan kodlamayı bularak cep telefonunda teknolojinin gelişmesinin önünü açan, Çin’de imparatorlara uygulanan bir törenle ödül verilen Prof. Erdal Arıkan’ın bu başarılarını İnternetteki birkaç videodan öğrenebiliyoruz. Yine, ilk insansız hava araçlarını başarıyla üreterek bizi dışa bağımlılıktan kurtaran iki kardeşin hikâyesini kimse bilmiyor. Yüzde 100 yerli markamız olan Beko’nun İngiltere’de beyaz eşya pazar lideri olduğunu kaçımız biliyoruz? Bursa’da 3D metal yazıcı, lazer tüpü ve yerli tramvay imal edildiğini halkımızın kaçı biliyor? Üniversitede olan güzel gelişmelerden kaçımızın haberi var? Bu başarılardan, güzel gelişmelerden, ilerlemelerden kamuoyu haberdar olamadığı için de sanayi-üniversite iş birliği sadece konuşuluyor, uygulanamıyor!

Bu güzel gelişmeler çok uzun bir liste haline getirilebilir elbette. Eminim ki, siz de bir çırpıda bu tür örnekleri saymaya başlayabilir, aslında bir kıvanç tablosu olan listeyi çok ama çok uzatabilirsiniz. Hatırladığım tek olumlu haber örneği, sevgili hocamız Prof. Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü kazanması sırasında hakkı verilerek yapılan haberlerdi. Uzun zamandır tanıklık ettiğim bir başka olgu ise “Türkiye’de güzel şeyler yapılabileceğine olan inancın az, yabancı hayranlığının biraz fazla olmasıdır.” Türkiye’de iyi ve kaliteli üretim olmasa, yüzlerce Türk makine üreticisi nasıl olur da 20 milyar dolara yakın ihracat yapabilir, hem de gelişmiş olan ülkelere? Geçmişte, Finlandiya’nın başarı öyküsünü anlatan bir makaleyi okuduğumda, başarıda iki noktanın önemi vurgulanıyordu. İlki nitelikli eğitim, ikincisiyse insanların birbirine olan güveniydi. Eğitim konusunun daha çok devlet tarafından ele alınması gerektiğine inanıyorum. Eğitim, benim uzmanlık alanıma girmiyor ancak devletin yetkin uzmanları tüm sektörlerden fikir alarak ve başarılı olan tüm modelleri inceleyerek bize özgü bir modeli ortaya çıkartabilir. Ben, sadece yaşadığım ve yakından inceleme fırsatını bulduğum modeller hakkında yorum yapabilirim. Türkiye’de geçen 38 yıl içinde yüzlerce mühendis ve teknik insanın teknik eğitimine katkıda bulundum. Onlar da Türkiye’nin gelişmesi için çalışıyorlar.

Güven konusunda ise çok şaşırtıcı bir bilgi paylaşılmıştı, okuduğum makalede: Finlandiyalıların yüzde 94’ü birbirine güveniyor, biliyor muydunuz? Yine okuduğum bir başka yazıda ise Türkiye’de birbirine güven oranının maalesef yüzde 6 olduğu söyleniyordu. Bu rakamın doğruluğu tartışılabilir olsa da, gözlemlerim, doğruluk payının yüksek olduğunu bana söylüyor. Ben, birbirimize güven aşılamak konusunda ana görevin tüm sivil topluma düştüğüne inanıyorum. Tek elden, profesyonel bir kadronun hazırladığı bir toplumsal eğitim kampanyasıyla bu konunun ele alınması, etkin yöntemlerle birbirimize olan güvenin arttırılması gerektiğine yürekten inanıyorum. Yoğun olarak temasta olduğum Avrupa ülkelerinde gördüğüm gerçek, “tatlı milliyetçiliğin” geçerli olduğudur. Samimi olduklarım açık açık bu konuyu saklamadan söylüyor: “Şartlar benzer olduğunda önce kendi ülkemdeki üreticiden, sonra Avrupa ülkelerinden; olmazsa diğerlerinden alırız” diyorlar. Biz niçin, neden farklı davranalım? Ben bu nedenle, başta MAKFED olmak üzere, tüm STK’lara Türkiye’de güven olgusunun tek elden oluşturulmasına yönelik yoğun toplumsal eğitici kampanyaların hazırlanmasına katkıda bulunmalarını arz ediyorum. Almanya’da yaşadığım dokuz yılda her yıl bir tema seçilerek toplumsal eğitici kampanyalar yürütülüyordu. Bu kampanyaların çok başarılı sonuçlar verdiğine de tanıklık ettim. Umarım benzer çalışmaları bizler de yapar, başarılı olur ve şahlanma yolunda meyveleri en kısa zamanda toplarız.

Sektörünüzün insan kaynakları için neler söyleyebilirsiniz?

Bence tek çözüm, mesleki eğitime ağırlık verilmesi ve üniversite eğitiminin planlı olarak daha sınırlandırılmasıdır. Hemen hemen tüm teknik elemanlar çalıştıkları iş yerlerinde eğitim alıyor. Umarım meslek liseleri çoğalır ve nitelikli eleman yetiştirilmesine katkıda bulunulur.

Türk sanayicilerinin sivil toplum kuruluşlarına yaklaşımı ve bu yapılar içinde görev alma kabiliyetleri/istekleri için neler söyleyebilirsiniz?

Sektörel olarak ele alındığında, sanayicilerimizin sivil toplum kuruluşlarında çalışma isteğinin olduğunu görüyorum. Ancak yönetimde olmayan kuruluşların da yapıcı fikir ve eylemlerle yönetim kurullarına destekte bulunmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Ayrı derneklerin birbirleriyle olan ilişkilerini geliştirmek için yöntemler bulunmalı. Örneğin biz, önümüzdeki dönem AKDER ile ortak yönetim kurulu toplantısı yapmak için bir karar aldık.