SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSU, KAPSAMI VE İÇERDİĞİ GÖREVLER AÇISINDAN ANA SANAYİ ÜRETİCİLERİNDE YENİ STRATEJİK POZİSYONLAR ALMAYI ZORUNLU KILIYOR. SON 10 YIL İÇİNDE OEM’LER KATMA DEĞER SÜREÇLERİNİ BU İÇERİK DOĞRULTUSUNDA DEĞİŞTİRİP YENİDEN TASARLARKEN, ÖZELLİKLE TEDARİK AĞLARINDAKİ ÇOK PAYDAŞLI YAPI, BU DÖNÜŞÜMÜN SAĞLANMASI İÇİN BÜTÜNSEL BİR YAKLAŞIM GEREKSİNİMİNİ DE MECBUR KILIYOR.
Günümüzde katma değer ağ yapısı, çeşitli sektörlerden birçok paydaşın katılımı ve iş birliği sonucu meydana gelen iç içe geçmiş bir formdadır. Sektörleri sadece kendi içlerinde değerlendirmek, kesişim ve iş birliği noktalarını göz ardı etmek, katma değer üretimi sürecinde eksik bir değerlendirmeye sebep olabilir. Dolayısıyla bu noktada, disiplinler arası bir yaklaşım perspektifi de zorunlu hale geliyor.
Makine sektörü birçok sektöre önemli girdi sağlayan ve hatta bu sektörlerde değişim ve dönüşümü tetikleyen bir sektördür. Örneğin otomotiv sektörü birçok farklı sektörden girdi alırken, makine sektörünün belirleyici konumu özellikle göze çarpıyor. Ancak bu sıkı iş birliği, karşılıklı uyum süreçlerine de gereksinim duyar, çünkü sektör özeli ve çevresindeki değişim ve dönüşümler iki taraflı bir etkileşim oluştururlar. Literatürde ikiz dönüşüm olarak adlandırılan dijitalleşme ve sürdürülebilirlik bahsi, bu kapsamda ele alınabilecek örneklerden biridir ve bu makalede, makine ve otomotiv sektörleri arasında sürdürülebilirlik içeriklerinin tetiklediği, tedarik ağında oluşan yeni gereksinimler kapsamında önemli bazı hususlara değinmeye çalışacağım.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ŞİRKET KÜLTÜRÜ OLMALI
Sürdürülebilirlik konusu, kapsamı ve içerdiği görevler açısından ana sanayi üreticilerinde yeni stratejik pozisyonlar almayı zorunlu kılıyor. Özellikle son 10 yıl içinde OEM’ler katma değer süreçlerini bu içerik doğrultusunda değiştirip yeniden tasarlarken, özellikle tedarik ağlarındaki çok paydaşlı yapı, bu dönüşümün sağlanması için bütünsel bir yaklaşım gereksinimini de mecbur kılıyor. Örneğin, Avrupalı lider otomobil üreticileri ortak sürdürülebilirlik stratejileri belirlemek ve gerekli aksiyonların katma değer ağlarında hayata geçirilmesi amacıyla “Drive Sustainability” girişimini kurdular. Bu konseptte sürdürülebilirlik gereksinimleri, yönetim süreçlerini de içeren “işletme yönetimi”, “çalışma şartları ve insan hakları”, “sağlık ve güvenlik politikaları”, “iş ve etik kuralları”, “çevre”, “tedarikçi yönetimi” ile “sorumlu ham madde satın alma” başlıkları altında toplanıyor. Ayrıca “Drive Sustainability” yaklaşımı, paydaşlarla birlikte çalışma koşullarını belirlemek amacı ile şirket sözleşmelerindeki yerini de almış durumda. Buradaki amaç ise tedarik zincirinin de bu dönüşüme aktif olarak katkı vermesini sağlamak olarak öne çıkıyor. Alman makine endüstrisinde de sektörün öncü ve lider kuruluşu olan Alman Makine Endüstrisi Birliği (Verband Deutscher Maschinenund Anlagenbau-VDMA), 2011’de “Blue Competence” inisiyatifini kurmuştu. Amaç, Alman makine endüstrisini sürdürülebilirlik çalışmalarında teşvik etmek ve bu konuda sektör içi bilgi alışverişini sağlamaktı. Bu kapsamda “Blue Competence” 12 maddelik bir sürdürülebilirlik kılavuzu yayımladı. Kılavuzu oluşturan ana maddeler ise “sürdürülebilir işletme stratejileri geliştirmek”, “sürdürülebilir iş modelleri geliştirmek”, “sürdürülebilir araştırma ve geliştirme faaliyetlerini teşvik etmek”, “katma değer ağındaki tüm süreçlerde sürdürülebilirlik kriterlerinin dikkate alınması”, “kaynakların verimli kullanımı”, “çalışan gelişimini teşvik etmek”, “insan hakları”, “çalışma koşulları”, “kamuya karşı sorumluluk”, “adil pazarlık hakkı”, “paydaşlarla iletişim” ve “sürdürülebilirlik çalışmalarının yayınlanması” olarak sıralanıyordu. Bu kılavuzun, 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan 17 maddelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile uyuştuğunu da söylemeliyim. “Drive Sustainability” ve “Blue Competence”in sunduğu yol haritalarında birçok ortak nokta mevcuttur. Enerji yönetimi ve tutarlı kaynak kullanımı gibi çevresel kriterler her iki girişimde de en büyük ağırlığa sahip konulardır. VDMA, bu noktada sürdürülebilir iş modellerinin geliştirilmesi, endüstriyel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin teşvik edilmesi gibi daha geniş perspektifler sunarken, “Drive Sustainability” mevcut süreçlerin iyileştirilmesi ve takibine odaklanmaktadır. Şirket yönetimi açısından insan hakları ve çalışma koşulları başlıkları da birbirlerine paraleldir. Irkçılık, cinsiyet eşitliği, iş sağlığı ve güvenliği, çalışan hakları gibi alt başlıklarda gereksinimlerin sağlanması ile çalışanların eğitimi ise ön plana çıkan diğer ortak başlıklar olarak sıralanabilir. Bunun dışında, katma değer ağı paydaşları ile iletişim bir diğer ortak konudur. Sürdürülebilirlik raporu dış paydaşların bilgilendirilmesi açısından önemli bir araç iken, iş birliklerinin devamlılığı ve verimliliği açısından da denetim ile iç değerlendirmelerin yönetim sistemi prosedürleri olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu çerçevede, makine ve otomotiv sektörlerinin her ikisinde de sürdürülebilirlik yaşayan bir organizma olarak ele alınmaktadır. Sürdürülebilirlik değerlendirme kriterleri sürekli olarak güncellenmekte ve kapsam alanları genişlemektedir. Örneğin, Ocak 2023’te yürürlüğe giren “Alman Tedarik Zincirleri Özen Yükümlülüğü Yasası” (Lieferkettensorgfä ltigkeitsgesetz-LkSG), ana sanayi işletmelerinin tedarikçi piramidinde yer alan işletmeleri, sürdürülebilirlik konusunda geçen tüm konu ve kapsamları pratikte uygulama zorunluluğuna itmiştir. Yani, sürdürülebilirlik gereksinimleri teşvik statüsünden çıkıp zorunlu hale gelmiştir. Bu noktada, Almanya’ya makine ihraç etmek isteyen veya aktif olarak ihracat yapan işletmelerimizi yeni görevler beklediğinin de altını çizmeliyim. Sürdürülebilirlik alanındaki gelişmelerin yakından takip edilip kısa zamanda hayata geçirilmesi, yeni iş potansiyellerinin değerlendirilmesi açısından hayati bir önem kazanmış durumda. Son yıllardaki gelişmelerden çıkarılabilecek sonuçlardan biri de sürdürülebilirlik kriterlerinin tüm süreçlerde dikkate alınması ve yakın gelecekte sürdürülebilirlik dönüşümünün başarı faktörleri arasında yerini alacağıdır. Bu dönüşümün işletmeler tarafından özümsenmesini hedefleyen VDMA-Blue Competence, başarıyı yakalamanın en verimli yolunun, sürdürülebilirliğin bir şirket kültürü haline dönüşmesi gerektiğini bize söylüyor. Özetle, makine sektörü hem kendi özelinde hem de ilişki ve etkileşimde olduğu sektörlerde tarif edilen sürdürülebilirlik alan ve kapsamlarını daha yakından takibe almak, analiz etmek ve bu anlamda da kendi sektörel görevlerini canlı kılmak zorunda. Bu kapsamlı misyon, işletmelerin verimli ve sağlıklı büyümelerine de olanak sağlayacaktır.