TÜM DÜNYA DİJİTAL PİYASALARI DENETİM ALTINA ALMAK İSTİYOR
Bu yüzyılın başında teknolojideki gelişim ve dönüşüm inanılmaz bir hıza ulaştı. Yeni teknolojilerin hayatımıza girme hızında gözle görülür bir artış söz konusu. Buna bağlı olarak Endüstri 4.0, kripto paralar, blokzinciri, Nesnelerin İnterneti, robotik teknolojiler, Büyük Veri, yapay zekâ gibi kavramlar 2000 sonrası dönemde konuşulmaya başlayan ancak yakın dönemde gündemimize oturan kavramlar olarak öne çıkıyor. Dijital dönüşüm öyle bir noktaya geldi ki artık ulaştığı nokta baş döndürüyor. Bunu, entegre devrelerdeki gelişim üzerinden çok daha net anlayabiliriz. İlk entegre devre 1958 yılında icat edildi, o günden bu yana bilgisayarların hızı yaklaşık 27 kez katlandı. Bize normal gelen bu artışın ne demek olduğunu anlamanız için şu örneğe dikkat etmeniz yeterlidir: Arabanızla 5 kilometre/saat hızla gitmeye başladınız ve her dakika hızınızı iki katına çıkarıyorsunuz. Buna göre 27’nci dakikanın sonunda hızınız saatte 671 milyon kilometreye ulaşacaktır. Teknolojide beklenen gelişmelerse çok daha dikkat çekici. Önümüzdeki birkaç yılda, bilgisayar çiplerindeki tekil tasarım elemanlarının boyutunun metrenin milyarda birine inmesi bekleniyor. 10 yıl sonrasında spor, iş dünyası ve siyasetle ilgili çevrim içi haberlerin yüzde 90’ının algoritmalar tarafından yazılmasını bekleyen fütüristler var. Borsalardaki alım-satımın mevcut durumda en azından yüzde 50’sinin algoritmalar tarafından yapılması da öngörüler arasında yer alıyor. Bu algoritmalar saniyenin binde biri olan 3-4 milisaniye hız farkını bile kazanca dönüştürebilecekler. Yapay zekâ ile sosyal medya üzerinden, sadece 68 beğeninize bakarak ırkınızı yüzde 95, cinsel yöneliminizi yüzde 88, siyasi parti tercihinizi ise yüzde 85 doğrulukla tahmin edebilir duruma ulaşıldı bile... Tüm bu gelişmelerin merkezinde dijital piyasalar yer alıyor. Hepimizin gündelik yaşamının bir parçası haline gelen dijital hizmetler ve piyasaların hayatımıza kattığı yadsınamaz olumlu yönlerin yanı sıra henüz tam olarak öngörülemeyen birtakım olumsuz yanları da bulunuyor. Bugüne kadar insani ilişkilerin zayıflaması, ekran bağımlılığı gibi sosyal zararlarıyla eleştirilen dijital hizmetlerin, tüketici ya da müşteri tarafından görülemeyen ya da önemsenmeyen kimi özellikleri var ki hem mevcut durumda hem de gelecekte tüketicilerin karar alma, tercihte bulunma gibi pek çok ekonomik kararına etki edebilirler. En son WhatsApp verilerine Facebook’un erişim koşulunun şirket tarafından getirildiği durumda Türkiye’den yükselen tepki, bunun en canlı ve somut örneğiydi. Dijital pazardaki neredeyse tüm oyuncuların gücünün temelinde yatan “veriye erişim ve işlemeye yönelik bir karar” olduğunu bildiğimiz Facebook-WhatsApp olayında bilmediğimiz nokta, WhatsApp verilerinin Facebook için ne kadar kıymetli olduğudur: Şirket, o verilere erişip elindeki veri setleriyle birleştirdiğinde ortaya ne çıkacak? Tüketici olarak biz bu sorunun cevabını bilmiyorken, işin ilginç tarafı idari otorite ve karar vericiler de bu konuda fikir sahibi değiller. Çünkü dijital piyasaların işleyiş ve esasları oldukça karmaşık ve bir o kadar da teknik bir konudur. Kamu otoritelerinin bugüne kadar karşılaştığı geleneksek pazar yapılarından oldukça farklılaşan bu özellikleri nedeniyle dijital piyasalar özelinde inceleme yapılmadan dışarıdan fikir sahibi olmak oldukça zor. Bu noktada Türk Rekabet Kurulu’nun bu ay çevrim içi reklamcılık alanındaki gelişmeleri yakından takip ederek sektördeki davranışsal ve/ veya yapısal rekabet sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla “Çevrim İçi Reklamcılık Sektör İncelemesi” başlatması da önemli bir adımdır. Ancak dijital piyasalar dediğimizde aslında iç içe geçen ve birbirleriyle ilintili çok sayıda pazarın birleşiminden bahsediyoruz. Pazaryeri platformları, sosyal ağlar, paylaşım ekonomisine dayalı iş modeline sahip platformlar, dijital reklam mecraları, ağ altyapısı sunucusu hizmet sağlayıcıları, internet erişim sağlayıcıları, arama motoru hizmeti, alan adı kayıt firmaları, bulut ve içerik depolama hizmet sağlayıcıları gibi çok sayıda farklı oyuncu ve piyasanın birlikteliğiyle karşılaşıyoruz. Buna rağmen dijital piyasaların bir takım genel özellikleri var ki bunlar pazarların bağımsız kurumlarca düzenlenmesi ve denetlenmesi gerektiğinin teknik gerekçelerini de oluşturuyorlar. Peki, nedir bunlar?
Ölçek ekonomisinin olağanüstü getirisi: Dijital hizmetlerin servis maliyeti, hizmet verilen müşteri sayısıyla orantılı olmaktan uzaktır. Pek çok piyasada var olan bu özellik dijital dünyada çok daha dikkat çekici boyutta olup, bu getiri yerleşikler hizmet sağlayıcıları için ciddi bir rekabet avantajı da sağlıyor.
Ağ dışsallıkları: Bir teknolojiyi ya da hizmeti kullanmanın kolaylığı, onu benimseyen kullanıcı sayısıyla artar. Yeni bir oyuncunun yerleşik firmaya kıyasla daha iyi kalitede ve/veya daha düşük bir fiyata hizmet sunması yeterli olmaz. Yeni oyuncu aynı zamanda, yerleşik firmanın kullanıcılarını kendi hizmetlerine geçmeleri için de ikna etmelidir. Bu nedenle ağ etkileri, yeni bir platformun yerleşik oyucunun yerini almasını önleyebilir.
Verilerin rolü: Dijital platformların yapısı, servis sağlayıcılarının büyük miktarlarda veri toplamasını, depolamasını ve kullanmasını mümkün kılıyor. Aramalar, internet geçmişi, sosyal medya, resimler, e-postalar, cep telefonları ve uygulamalar üzerinden gelen günlük 2,5 kentilyon baytlık veri algoritmaları besleyerek yenilik süreçlerini ve yeni ürün/ hizmetleri ortaya çıkartıyor. Veriler yalnızca yapay zekâ için değil, aynı zamanda birçok çevrim içi hizmet, üretim süreci ve lojistik için de kritik önem taşıyor. Bu nedenle verinin yenilikçi hizmet/ürünler geliştirmek için kullanma yeteneği giderek artıyor. Tüm bu özelliklerin sonucu olarak, yerleşik servis sağlayıcısına güçlü bir rekabet avantajı sağlayan “alan ekonomisi” kurulmuş oluyor. Bu özelliklerinden dolayı dijital piyasalar ister hizmetlerini kullanıcılarına ücretsiz versin isterse belirli bir hizmet bedeli karşılığında altyapı hizmeti sağlasın, her durumda dijital pazarlardan beklenen faydaların tam olarak elde edilebilmesi için pazarın rekabetçi, adil ve şeffaf olması gerekiyor. Bu koşulların sağlanması için dijital piyasaların düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikir olan düzenleme ve denetim dünyası, uygulamada iki farklı bakış açısıyla konuya yaklaşıyor: İlk bakış açısında, mevcut yasal düzenlemeler üzerinden dijital piyasaların denetlenebileceği, pazara özel düzenlemelerin pazarın dinamik ve yenilikçi yapısına zarar verebileceğini savunulurken, ikinci yaklaşımda ise mevcut kurallarla bugüne kadar alışılagelmiş piyasa yapısından oldukça farklılaşan dijital servis ve piyasaların düzenlenmesinin oldukça zor olacağı, bunun yerine söz konusu piyasa yapısına özel, pazarın ex-ante (olmadan önce-planlı) düzenlenmesi gerektiği savunuluyor. AB, ABD, Japonya ve Avustralya bu konuda başat ülkeler olarak öne çıkarken, özellikle AB’deki düzenleme ve gerekçeleri dikkat çekici içerikler barındırıyor. Türkiye açısından bu düzenlemelerin örnek olması ve ülkemizin de bu alandaki gerekli düzenlemeleri zamanında yapması gerektiğini düşünüyorum.