GÜNÜMÜZDE ÇOĞUMUZUN DERT YANDIĞI “UNUTKANLIK” ÖZELLİKLE İLERİ YAŞIN DOĞAL BİR SONUCU OLARAK DÜŞÜNÜLSE DE ASLINDA 65 YAŞ ÜZERİNDE EN SIK GÖRÜLEN BUNAMA NEDENİ OLAN “ALZHEIMER” HASTALIĞININ İLK UYARILARINDAN BİRİ OLABİLİYOR. TÜRKİYE’DE NET VERİLER OLMASA DA 600 BİNİN ÜZERİNDE ALZHEİMER HASTASI OLDUĞU VE UZAYAN İNSAN ÖMRÜYLE BİRLİKTE BU SAYININ 65 YAŞ ÜZERİNDE HER BEŞ YILDA BİR İKİ KATINA ÇIKTIĞI BELİRTİLİYOR.
Acıbadem Ataşehir Hastanesi Demans ve Davranış Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Neşe Tuncer, Alzheimer hastalığında erken tanı ve tedavinin büyük önem taşıdığı uyarısında bulunarak, “Erken tanı sayesinde hastalığın ilerleme hızı belirli bir süre yavaşlatılabiliyor, hatta bazı tablolarda durdurulması bile mümkün olabiliyor. Alzheimer en sık unutkanlık gibi yakın bellek sorunlarıyla başlıyor. Hastalığın özelliği, önce yeni olaylar unutulurken eski yaşantıların detaylı bir şekilde hatırlanmasıdır. Bu durum hasta yakınlarını şaşırtabiliyor ve unutkanlığın gerçek olup olmadığının sorgulanmasına neden oluyor. Yıllar içinde hastanın belleğindeki bilgiler en yeniden en eskiye doğru bir bir siliniyor ve en eski anılar da kayboluyor. Dolayısıyla erken tanı için özellikle 65 yaş üzerindeki kişilerde oluşan ‘unutkanlık’ sorununda zaman kaybetmeden konunun uzmanı bir nöroloji hekimine başvurmak gerekiyor.” diyor. Bu anlamda, Alzheimer hastalığına erken tanı konulması, tedaviden etkin sonuç alınmasında büyük öneme sahip bulunuyor. Prof. Dr. Neşe Tuncer, Alzheimer’ın erken dönem belirtilerini ise şöyle sıralıyor: Unutkanlık giderek artıyorsa ve günlük yaşamı artık etkiler hale geldiyse, Konuşmada bozulma varsa, Zaman ve yer algısında kayıp başladıysa, İç görü ve yargılamada bozulma varsa ve hastalık inkâr ediliyorsa, İş planlama ve takipte zorluk başladıysa, Aynı soruları tekrar tekrar sorma, eşyaları yanlış yere koyma dikkat çeker hale geldiyse, Kişilik ve davranış değişikliği gözleniyorsa, Yol ve yön bulma güçlüğü nedeniyle artık dışarı çıkmak zor oluyorsa, İçe kapanma, sosyal ortamlara girememe sorunu başladıysa, Hobi ve uğraşlardan vazgeçme olduysa. Alzheimer hastalığının nedenleriyle ilgili çok sayıda çalışma ve teori mevcut. Örneğin, beyinde asetil kolin azalması bir neden olarak biliniyor. Yapılan çalışmalara göre beynin kabuk kısmında hücre içi ve hücreler arasında anormal protein birikimi oluyor, buna bağlı olarak hücreler ölüyor ve hücreler arası bağlantılar geri dönüşümsüz kayboluyor. Bunun sonucunda beyinde hafızayla ilgili görev yapan aracı kimyasalların (asetil kolin) düzeyi azalıyor. Alzheimer hastalığında beyindeki bu değişimler belirtiler ortaya çıkmadan 20-30 yıl önce başlıyor. Dolayısıyla hastalık bulguları ilerledikten sonra tedavilerin faydası sınırlı kalıyor.
AİLE ÖYKÜSÜÖNEMLİ BİR RİSK FAKTÖRÜ
Beyindeki proteinlerin neden bazı kişilerde biriktiği tam olarak bilinmese de hastalığa yatkınlık oluşturan etkenler üzerine tıp dünyasının kapsamlı çalışmaları da devam ediyor. Alzheimer’de en önemli risk faktörünün ilerleyen yaş olduğu belirtilirken, yanı sıra düşük eğitim düzeyi ve sedanter yaşam, ağır beyin travmalarına maruz kalmak, hipertansiyon ve diyabet gibi damar yapısını bozan hastalıkların kontrolsüz şekilde var olması; kadın cinsiyeti, tedavi edilmemiş depresyon, obezite, sigarave alkol tüketimi, hatta hava kirliliği ve zehirli gazlar gibi pek çok etken hastalığın başlamasında etkili oluyor. Prof. Dr. Neşe Tuncer, aile öyküsünün Alzheimer’da önemli bir risk faktörü olabileceğine işaret ederek, Alzheimer hastalığının bazı ailesel formlarında hastalığa yakalanma riskinin normal popülasyona göre 3-4 kat fazla görülebileceği de belirtiyor. Üstelik ailesinde Alzheimer hastalığı olan kişilerde hastalık 65 yaş öncesinde başlayabiliyor ve bu tablo “Erken başlangıçlı Alzheimer” olarak nitelendiriliyor. Bu nedenle aile öyküsü olan kişilerde genetik araştırma yapılması önem taşıyor. YENİ TEDAVİLERUMUT VERİYOR! Alzheimer hastalığının tedavisinde ABD’de onay alan ancak henüz Avrupa’da onay almamış bazı yeni ilaçlar da bulunuyor. Amiloid aşıları olarak geçen bu moleküller, beyinde biriken anormal proteinleri temizleyerek etkili oluyorlar. Bilim dünyası her gün bu tedavileri geliştiriyor; etkinliğini artıran ve yan etkilerini azaltan formlar üzerinde çalışıyor. Çalışmaları yakından takip ettiklerini belirten Prof. Dr. Neşe Tuncer, “Yakın bir dönemde ülkemizde de hastalarımıza verebileceğimiz yeni tedaviler için umutluyuz.” diyor.
HASTALIĞINİLERLEME HIZI YAVAŞLATILABİLİYOR
Halihazırda kullanılan ilaç tedavisi ve yaşam alışkanlıklarında yapılan düzenlemelerle hastalığın ilerleme hızı yavaşlatılarak hastanın fonksiyonel kapasitesi artırılabiliyor. Ancak Prof. Dr. Neşe Tuncer, tedaviden etkin sonuç alınabilmesi için ilaç kullanımına mutlaka erken dönemde başlanması gerektiğine dikkat çekerek, “Özellikle, hastalığın bulgularını yavaşlatmakta etkili olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmış olan ilaçların tedavisine erken dönemde başlandığında, tedavinin etkinliği daha uzun süreli oluyor. Erken teşhisin bir başka önemi ise bunamaya neden olan Alzheimer dışındaki tiroit hastalıkları, vitamin yetmezlikleri, depresyon ve diğer sistemik hastalıkların tedavi edilmesidir.” bilgisini veriyor.
BEDENSEL VE ZİHİNSEL YÖNTEMLER ÖNEMLİ
Prof. Dr. Neşe Tuncer, ilaç tedavisinin yanı sıra bilişsel stimülasyon, hastanın zihinsel kapasitesinin artırılmasına yönelik hobiler, faaliyetler, egzersizler, sosyalliğin artırılması, fiziksel egzersiz programları, beslenme alışkanlıklarında yapılan düzenlemeler (yeşil sebze, meyve, tahıllardan zengin kolesterolden fakir Akdeniz diyetiyle beslenme) gibi bedensel ve zihinsel yöntemlerin de hastalığın ilerlemesini önlemede etkili olduğunu belirtiyor.