GÜNÜMÜZDE REKABETÇİLİK BİLGİYE ULAŞMAKTAN DEĞİL BİLGİYİ DOĞRU KULLANMAKTAN GEÇİYOR. HEMEN HER PLATFORMDA AR-GE VE İNOVASYONUN ÖNEMİNDEN BAHSEDİLİRKEN DOĞRU SÜREÇLERDEN, DOĞRU FİNANSMANDAN VE DOĞRU DANIŞMANLIKTAN PEK DE BAHSEDİLMİYOR. ASLINDA, YILLARDIR KONUŞULAN ANCAK BİR TÜRLÜ İSTENİLEN DÜZEYDE ETKİNLİĞİ SAĞLANAMAYAN ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞ BİRLİĞİNDE TÜRKİYE’DE ÇOK YETKİN BİR KURUM BULUNUYOR: ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞ BİRLİĞİ MERKEZLERİ PLATFORMU (ÜSİMP). SANAYİCİLERLE ÜNİVERSİTELERİ DOĞRU PLATFORMDA VE DOĞRU İLETİŞİMDE BULUŞTURMAYI HEDEFLEYEN ÜSİMP’İ YAKINDAN TANIMAK İSTER MİYDİNİZ?
Yaratıcılığın/üretimin ilk adımı, belirli bir uzmanlığa, bir disiplininin getirdiği bilgi birikimine sahip olmaktır. Derinlik, teorik bilgi ve pratik uygulamalardaki zenginlikle şekillenir. İş dünyasında bu görünüm, I-Tipi olarak anılır. Diğer yandan artık iş dünyasında tek bir uzmanlığın yetmediği alanlar da söz konusudur ki bu durum ana uzmanlığın yan bir dal ile desteklendiği T-Tipi’ni gündeme getirmiştir.Peki, T-Tipi günümüz üretim ekosisteminde yeterli mi? Belli ki hayır, çünkü artık π-Tipi (iki ana dal ve bir yan dalda uzmanlık) ve X-Tipi (dört ana dalda uzmanlık) de sıkça konuşulmaya başlandı. O zaman bir başka soru daha soralım; bu uzmanlık tipleri sadece çalışanlar için mi geçerlidir? Kurumların da geçmişte olduğu gibi tek bir üretime odaklanmak yerine günümüzde çok daha çeşitli üretime yönelmeleri gerekli değil mi? Bir anlamda kurumların da π-Tipi ya da X-Tipi’ne uyum sağlamalarını bekleyemez miyiz?Peki, üretim ekosisteminde yer alan ve rekabetçiliğini artırmak isteyen bir kurum I-Tipi’nden ister T-Tipi ister π-Tipi olsun uzmanlığını/yetkinliğini artırmak isterse ne yapmalı? İşte burada karşımıza tek bir adres çıkıyor; sahip olmadığımız bir yetkinliği zaten sahip olandan almak yani üniversitelerin kapısını çalmak.
REKABET ARTIK İNOVASYONLA MÜMKÜN
1960’larda rekabet, üretim üstünlüğüne bağlıydı. Ancak sonrasında maliyet üstünlüğü rekabetçiliğin ana unsuru haline geldi. 1980’lerde kalite, 1990’larda hız derken 2000’li yıllarda ana rekabetçilik unsuru bilgi üstünlüğüydü. Günümüzde bilgiye ulaşmak, tarihte hiç olmadığı kadar kolaylaşmış durumda. Dolayısıyla rekabetçilikteki bilgi üstünlüğünden artık söz etmek mümkün değil. Günümüz rekabetçiliğinin ana unsuru da bu nedenle bilgiyi doğru kullanmaya, yani inovasyona/yenilikçiliğe doğru evrilmiş durumda.Bu aşamada üniversite-sanayi iş birliği aslen hiç de yeni bir kavram değil, on yıllardır bu kavram iş dünyasında sıklıkla dile getiriliyor ve Türkiye’de ise bir kurumun ismi özellikle öne çıkıyor: Üniversite Sanayi İş Birliği Merkezleri Platformu (ÜSİMP).Moment Expo’nun bu sayısında, istedik ki aslen 2007’den beri faaliyette olan ve kuruluş amaçlarına uygun olarak hem üniversiteler hem de sanayicilerin bakış açılarını kazan-kazan temasıyla bir araya getiren ÜSİMP’i bir kez daha tanıtalım; rekabetçiliklerini artırmak için çözüm arayan sanayicilerimize yol gösterici olabilelim.Elbette ÜSİMP ölçeğinde bir platformu birkaç sayfada anlatabilmek pek mümkün değil ancak temel başlangıcı yaparak, en çok merak edilen sorulara, ÜSİMP Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamit Serbest’in sözleriyle yanıt bulabileceğimizi düşünüyoruz.
ÜSİMP’İN SÜRDÜRDÜĞÜ ETKİNLİKLER NELERDİR?BU ETKİNLİKLER HANGİ AMAÇLARLA DÜZENLENİYOR?
ÜSİMP ilk etkinliğini 2008 yılında Üniversite-Sanayi İş Birliği Ulusal Kongresi olarak düzenledi. Amacı hem ÜSİMP kurucularının hem de ülkemizde var olan üniversite-sanayi iş birliği farkındalığını göstermekti. Arzu eden katılımcılara bildiri sunma fırsatı tanındı ve başvuru o kadar çoktu ki iki salonda paralel oturum yaparak programa sığdırabilmiştik. Bu ilk kongrenin gördüğü ilgi üzerine her yıl bir üyemizin ev sahipliğinde düzenlenmesine karar verdik.TÜBİTAK’ın Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) programının devreye girmesiyle birlikte, yerleşik firmalarımıza yönelik hizmet eksikliği görülmesi üzerine, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK ve Sanayi Odalarına bilgilendirme yapılarak değişiklik önerisinde bulunuldu. Kamunun katkıları ve insanımızın aklıyla, çabalarıyla geliştirilen fikirlerin/ ürünlerin sadece yabancılara satılmaya çalışılması, kendi firmalarımıza yapılmış bir haksızlıktı. Bu eksikliği giderebilmek için 2015 yılından bu yana Ulusal Kongre ile eş zamanlı Ulusal Patent Fuarı’nı da düzenlemeye başladık. Kongre ve fuar takviminin güncel tarihlerine sayfadaki kare kod ile erişim sağlayabilirsiniz.Diğer yandan, 2008 yılından itibaren Ekosistem Gelişimi Etkinlikleri adı altında birçok etkinliğe de imza atıyoruz.Çalıştaylar ve Sempozyumlar başlığı altında ise 2016 yılından bu yana etkinlikler düzenliyoruz.Ayrıca, uluslararası akreditasyona sahip Teknoloji Transfer Profesyonel Sertifikasyonu (Registered Technology Transfer ProfessionalRTTP) unvanına yönelik ATTP onaylı eğitimleri de ülkemiz mevzuatına uygun olarak Türkçe dilinde düzenliyoruz.Yine ÜSİMP’in ana faaliyetlerinden olan Teknoloji Transfer Ofisleri Profesyonelleri Eğitimleri, Arayüz Temel Eğitimleri, Fikri Mülkiyet Hakları ve Ticarileştirme Eğitimleri, Buluş Değerlendirme Eğitimleri konularında da sürekli çabalarımız devam ediyor.ÜSİMP’in ana hedefi, ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğini gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkararak bilgi tabanlı ekonomi oluşturma sürecine katkı vermek; tek gücü ise ülkemizin dört bir yanına yayılmış, bu misyona adanmışlıkla gönül vermiş, her biri kendi konusunda uzman üyeleridir. Tüm etkinlikler ÜSİMP üyelerinin “imece ruhu ile” maddi ve manevi katkılar koyarak büyük özverilerle gerçekleştirilmektedir.Burada sözü edilen tüm çabalarımızın ayrıntılarını, sayfadaki kare kodları takip ederek inceleyebilirsiniz.Ü
SİMP NEDEN VAR? AMAÇ VE HEDEFLERİ NEDİR?
Türkiye’nin uzun dönemde ekonomik gelişmesini sürdürebilmesi ve rekabet gücünü artırabilmesi için teknolojik yeteneğini hızla güçlendirmesi, teknolojik yeniliklerle üretkenlik artışı sağlaması ve teknoloji yoğun sanayilerin gelişmesiyle üretim ve ihracat yapısını teknoloji yoğun ürünlere dönüştürmesi gerekiyor.Ülkelerin ekonomik gelişmesi ise sahip oldukları teknoloji düzeyi ile doğrudan ilgilidir. Mitchell G.R., 1997 yılında yayımladığı ABD’nin küresel teknoloji politikası (The Global Context for U.S. Technology Policy, 1997) çalışmasında, ülkelerin İkinci Dünya Savaşı’ndan 1997 yılına kadar ekonomik büyümesinde teknolojinin önemini kabaca hesaplamıştı. Buna göre teknoloji Almanya’nın gelişimine yüzde 78, Fransa’nın gelişimine yüzde 76, İngiltere’nin gelişimine ise yüzde 73 etki etmiş görünüyor. Ekonomik gelişmeyi sağlayacak teknoloji üretmek ve bu teknolojiyi yeni ve özgün ürünlere dönüştürmek de yenilikçi (inovatif) bir firma olmayı gerektiriyor. İnovasyonun tetikçisi, piyasa ihtiyacı olduğu kadar özgün fikirlerdir. Bu süreç sonunda ancak katma değeri yüksek ürünler elde edilir ve kuruluşun/ülkenin ekonomik düzeyi yükselir. Bu çerçevede üniversiteler “bilgi” üreticisi yapılardır, sanayi de bu bilgiyi kullanarak teknolojik ürün üretirler. Basit bir şeklide ifade edilen bu ilişkinin gerçekleşmesi ise o kadar kolay değildir. Çünkü sanayi, üniversitenin üreteceği bilginin hemen üretim süreçlerine eklenecek formda olmasını bekler. Halbuki üniversiteler temel araştırma yapar ve bunu teknolojik bilgiye dönüştürecek olan sanayidir. Ancak sanayicinin bunu yapabilmesi için nitelikli elemanlar istihdam etmesi ve üniversiteyle iş birliğini çok sıkı tutması zorunludur.ÜSİMP, işte bu aşamada, ulusal bir iş birliği kültürü geliştirerek üniversite-sanayi iş birliği alanında arayüz kuruluşlarının oluşturulmasına, bu yapıların kurumsallaşmasına, nitelik ve performanslarının iyileştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlar. Bir anlamda ÜSİMP, ülkemizde üretilen bilgi ve teknolojilerin topluma aktarılabilmesi amacıyla teknoloji transfer uygulamalarının etkin ve verimli olarak yürütülebilmesine yönelik politika ve stratejilerin belirlenmesi, eylem planlarının hazırlanması süreçlerine katkı sağlar.Bu kapsamda, toplumsal sorumluluk anlayışıyla hareket eden ÜSİMP hem üniversitelerimizde hem sanayimizde hem de kamunun ilgili kurumlarında farkındalık yaratmaya ve olanakları ölçüsünde çalışmalara katkı sağlamaya gayret eder.ÜSİMP, ülkemizi teknoloji ithal eden ve kullanan bir yapıdan, teknoloji üreten ve ihraç eden bir yapıya getirebilme süreçlerinde tüm kesimlerle iş birliği yapar. Üniversitelerimizde eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinin yanında yeni teknoloji üretilmesine, üretilen bu teknolojilerin topluma aktarılmasının teşvik edilmesine ve üniversitelerde teknoloji transfer mekanizmaların geliştirilmesine çalışır.ÜSİMP, sanayi sektörünün teknoloji ithal eden ve kullanan bir yapıdan teknoloji üreten ve ihraç eden, üniversitelerle etkin bir iş birliği içinde olan ve rekabet gücü yüksek bir yapıya dönüştürülmesine katkıda bulunur.ÜSİMP’in temel felsefesi “Durumdan Vazife Çıkarmak” olmuştur ve halen de öyle devam etmektedir. ÜSİMP’in yıllar içerisindeki çabaları ne tek bir kişinin ne de tek bir kurumun ortaya koyduğu çıktılar değildir. ÜSİMP’in “ortak akıl” ve “birlikte üretme” yaklaşımıyla tüm ÜSİMP ailesinin ürünüdür.
ÜSİMP’İN HİZMET ALANLARI VE ARAÇLARI NELERDİR?
ÜSİMP hizmet araçları içerisinde çok sayıda alan bulunmakla birlikte, önemsediğimiz birkaç alanı da paylaşmak isterim.Bunlardan ilki, imalat sektöründeki işletmelerin Ar-Ge, teknoloji ve inovasyon yetkinliklerini ölçmeye, işletme değer zinciri içindeki iyileştirilebilecek alanları tespit etmeye yarayan ÜSİMP İnovasyon Karnesi’dir. 7/24 erişime açık internet tabanlı ve ÜSİMP üyeleri aracılığıyla işletmelerin ücretsiz olarak kullanabildikleri öz değerlendirme aracı olan ÜSİMP İnovasyon Karnesi’ni çok önemsediğimizi söyleyebilirim. ÜSİMP İnovasyon Karnesi ile firmalar, ortalama 20 dakikalık bir sürede verecekleri bilgilere dayanarak, ArGe, teknoloji ve inovasyon konularındaki 24 parametrede “İnovasyon Karnesi” alabilirler. Bu karne, firmanın mevcut durumunu gösterdiği gibi firmayı Türkiye’deki diğer firmalarla da karşılaştırabilmektedir. Yine, Mesleki Yeterlilik Kurumu nezdinde meslek tanınırlığı süreçlerinin yürütülmesine yönelik 2014 yılında başlatılan çalışmalarımız sonucunda, 9 Haziran 2018 tarihinde Teknoloji Transfer Uzmanı tanımı, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından resmen kabul edilmiş ve Resmi Gazetede yayınlanmıştı. ÜSİMP olarak yeterlilik çalışmalarımız sürmekte olup ardından belgelendirme kuruluşu olma çalışmalarını da sürdüreceğiz. Amacımız Teknoloji Transfer Uzmanı mesleğinin niteliğinin yükseltilmesidir.Ayrıca, TTO’lar başta olmak üzere arayüz kuruluşlarının yetkinliklerini değerlendirebilmeleri ve kapasite gelişimi çalışmaları için eksikliklerini belirlemelerine yardımcı olmak üzere “ÜSİMP Arayüz Öz-Değerlendirme Aracı”ve “Mevcut Durum Analizi Aracı” olmak üzere iki farklı araç da geliştirdik. Bu araçlar, İnovasyon Karnesi gibi genel kullanıma açılmak üzere geliştirilirken, arayüzler aracılığıyla firmaların kullanabildikleri öz değerlendirme araçları olarak önem taşıyorlar. ÜSİMP ayrıca, ekosistem paydaşlarına, üyelerinin tek başına sunamadıkları kapsamlı hizmetlerin üyeler arası sinerjiler ve stratejik ortaklıklar oluşturarak verilebilmesi ve üyelerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlanabilmesi için de özgün bir model geliştirmiştir. Bu amaçla, farklı projeler ve “Design Thinking” metodolojisi ile ilgili kuruma özel olarak tasarlanmış kapasite ve etkinlik geliştirme hizmetleri de kurgulamaktayız.Burada sözü edilen tüm hizmet alan ve araçlarımızın ayrıntılarını, sayfadaki kare kodları takip ederek inceleyebilirsiniz.
Teknolojide ilerlemenin yolu yeni fikirler geliştirmekten geçiyor. Yeni fikir geliştirebilmenin yolu da bilgiden... Atalarımızın dediği gibi, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak” gerekli. Bilgiye erişmek, doğru/yanlış veya yararlı/yararsız bilgiyi ayırt etmek ve işimize yarayacak bilgiyi içselleştirmek, kullanmayı becerebilmek kademeleri ise topluca “bilgiyi özümsemek” olarak biliniyor. Bu açıdan, yeni ve özgün bilgiden yeni ürüne gidiş sürecinde başarıya gidebilmek için sistematik adımlarla yol almak bir zorunluluktur.Yeni ve özgün fikirler elde etmek için insanlığın tarih boyunca biriktirdiği bilgi dağarcığından yararlanmak da gerekli ki bu bilgilerle yapılacak sistematik ve yaratıcı çalışmalar sonucunda yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlanabilir. Ar-Ge olarak adlandırılan bu sürecin en önemli çıktısı da var olan bilgi dağarcığına ek yapmaktır. Ancak yenilik (inovasyon) süreci bundan ibaret değildir, çünkü bu çalışmaların nihai amacı yeni fikirleri rafta bir ürüne dönüştürmektir. 2008 yılında yapılan ampirik bir değerlendirmeye göre 3.000 ham fikirden ancak bir tanesi başarılı olabilmektedir(M.A. Schilling ve C.W. Hill, Strategic Management of Technological Innovation). Fikirden yeni ürün elde etme şansının bu denli düşük olması, yeni fikirlere olan ihtiyacın mertebesinin çok büyük olacağını gösterir. Ar-Ge maliyetlidir ama sonuçta yeni bir teknoloji üretebilmeyi sağlar. İnovasyon ise teknolojiyi toplumsal faydaya dönüştürerek ilgili kişi/kurum veya topluma ekonomik getiri sağlar. Ar-Ge, başta da söylediğim gibi, bir araştırma sürecidir ve bunun doğru yapılabilmesi için neyin araştırılacağının doğru belirlenmesi gerekir. Amaç tabii ki firmanın işleyişi ve süreçleriyle ilgili olacaktır. Pazarda rekabet şansını yükseltebilmek için maliyetini düşürmeli, kalitesini yükseltmeli veya benzerlerine göre ürünün işlevselliğini artırmalıdır. Yani Ar-Ge yeni bilgi üretir, inovasyon ise yeni bilgilerin ürünüdür.Ar-Ge ve inovasyon ilişkisi sıkça tartışılan bir kavramdır ve Ar-Ge yapılmadan inovasyon yapılabileceği ileri sürülür ve doğrudur. Bir işletmenin inovasyon yapabilmesi yani hem kendisi hem de toplum için değer yaratan bir çalışmayı başkalarının ürettiği bilgiyi kullanarak yapabilmesi tabii ki mümkündür. Hatta o bilgiyi üreten kuruluşlardan daha inovatif bir şekilde değere de dönüştürebilir. Bilgiyi üretenin düşünmediği bir uygulama alanına da aktarmayı başarmış olabilir. Öyleyse, inovasyon yapabilmek için işletmelerin sürekli yeni fikirleri taramaları ve nasıl bir ürüne dönüştürebileceklerini düşünmeleri gerekir. Yani en az Ar-Ge çalışmaları için olduğu kadar geniş ve kapsamlı bir bilgi taraması yapmalı, yararlı bilgileri ayrıştırmalı ve ardından özümseyerek inovasyona götürecek yeni bilgiler üretmelidir. Bu süreç de en az Ar-Ge kadar zahmetli ve zordur.Ancak, Ar-Ge yapılmaz ve sürekli başkalarının çıkardığı bilgiler kullanılarak inovasyon yapılmaya çalışılırsa, yenilikçiliğin sürdürülebilirliği tartışmalı hale gelir. Sizin ihtiyaç duyduğunuz bilgileri o güne kadar üretenler ve belirli koşullar altında sizinle paylaşanlar gün gelir üretmeyebilir veya üretse de paylaşmayabilir. Böyle bir durumla karşılaşılabilir mi? Tabii ki karşılaşılabilir. Çünkü o bilgileri üretenler mutlaka kendileri de ürettikleri bilgiyi kullanıyorlardır. Ancak, siz onun ürettiği bilgiyi kullanarak ona rakip olmaya başladığınız anda artık o bilgiye ulaşma şansınız da ortadan kalkar. Geriye tek bir seçeneğiniz kalır; kendi bilginizi kendi imkânlarınızla üretmek. Yani Ar-Ge yapmak...
HER SANAYİCİ AR-GE YAPMALI MI?
Türkiye, dünya ülkeleri arasında hep ilk 20 ekonomi içerisinde yer almış olsa da ekonominin sıkıntıya girdiği dönemlerde üretim ihmal edildi ve paradan para kazanma yolları tercih edildi. Ne zaman ki sorunlar büyüdü, ancak o zaman üretimi destekleyecek “reel sektör” ve “üretim” kavramları ülke gündemine sokuldu.Son yılların moda söylemi ise katma değeri yüksek üretim yapmak... Böylece Türkiye orta-gelir tuzağından kurtulabilir... Ama ne yazık ki bunun gerçekleştirilmesine yardımcı olacak hiçbir politika ortaya konulmuyor. Halbuki, kamu politikası olsa da olmasa da sanayinin bunu başarmak mecburiyeti var. Ulusal pazarda bile uluslararası firmalarla rekabet eden yerli sanayinin tüm dünya pazarlarında fiyat bazlı rekabetten kurtulması gerekiyor. Çünkü bunun önemini anlamayan ve gereğini yapmayan firmalar yok oluyorlar. Teknoloji tabanlı ekonomik büyümenin çok büyük bir hızla gelişiyor olması, işletmelerin çalışma alışkanlıklarını değiştirmesini ve yeni yöntemler bulmalarını da gerektiriyor. Belirli sektörlerde dünya liderliği için mücadele eden işletmeler var; örneğin mobil haberleşmede ilk akla geleniPhone ve Samsung gibi ki Huwaei firması da bunları yakın takibe almış durumdadır. Hatırlanacağı gibi, yaklaşık 10 yıl öncesinde Huawei yoktu, Nokia vardı ve artık Nokia yok. Böylesi dev firmaların sektörden çekilmesiyle ülkemizdeki KOBİ’lerin yok olmasının kök nedeni aynıdır. Bu nedenle, sanayimiz için “yarışmak zordur ama zorunludur” diyoruz.
ÜSİMP ÜYELİĞİ NASIL BİR AVANTAJ SAĞLAR?
ÜSİMP esas gücünü, 140 kurumsal üyesinden alır ve üyeleriyle birlikte öğrenerek kurumsal ve bireysel gelişimlere katkı sağlar. Rekabette nasıl yarışılmasına cevap ararken, firma, spor yarışmasına girecek bir sporcu olarak düşünülebilir. Sporcu, yarış öncesinde kendi fiziksel durumuyla ilgili olarak kuvvetli ve zayıf yönlerini belirler ve rakipleriyle kendi fiziksel özelliklerini karşılaştırarak karşısına çıkabilecek tehdit ve fırsatları görme-ye çalışır. Sporcu, öyle bir hazırlık yapmalıdır ki; zayıf yönlerini geliştirirken kuvvetli yönlerini ihmal etmemeli ve tehditlerden kaçınırken fırsatları değerlendirebilmelidir. Firmaların da yarış öncesinde aynen böyle bir hazırlık süreciyle yola çıkması gerekir. Ancak, bir sporcu durum tespiti yaparken birçok ölçüm aleti kullanır ve ölçüm sonuçlarını da ekibiyle değerlendirir. Sonuçların değerlendirilmesinde tereddüde düşülmesi halinde ekibe konunun uzmanı kişi/kişiler eklenebilir. Bu çalışmada iki husus esastır, birincisi ekiptir. Çünkü sporcunun yapacağı işi onlardan daha iyi kimse bilemez ve diğeri de durum tespitinde standart ölçüm araçları/yöntemleri kullanılmasıdır. Dolayısıyla, sanayici de şirketinin yönetim takımının görüşlerine itibar etmeli ve standart ölçüm araçları kullanmalıdır.ÜSİMP olarak geliştirdiğimiz İnovasyon Karnesi, işletmenin Ar-Ge, teknoloji ve inovasyon yetkinliğini ölçen biröz değerlendirme aracıdır. İşletmelere tüm değer zinciri halkalarını kapsayacak şekilde bir bütün olarak bakabilmeye imkân verir. İnternet tabanlı ve 7/24 erişilebilir durumda olan sistemde var olan tüm firmalarla sektör, il bazında kendisini karşılaştırabilir. Ölçüm sisteminde firmalara sorulan 120 sorunun hiç birisi bilgi temelli değildir. İşletmenin süreçlerine ilişkin algıyı ölçer ve sonuçlarını 24 temel yenilik boyutunda belirler. Girilen verileri kendi özel algoritması aracılığıyla değerlendirir. İşletme ekibinin katkısı da ölçülebilir, üst yönetimin uygun göreceği yöneticiler de soruları yanıtlayabilir. Ayrıca, işletmenin ne kadar yenilikçi olduğunun diğer firmalarla yenilik boyutlarında karşılaştırmasını gösterir.Özetle, bilgiyi içselleştirme becerisini kurumsal kültüre dönüştürebilen işletmeler başarı yolunda en önemli adımları atmışlardır. Yeni ve özgün fikirlerin inovasyon için “olmazsa olmaz” konumunda olduğu dikkate alınırsa, her işletmenin bilgi ve fikir kaynaklarını olabildiğince çeşitlendirmesi ve artırması gerektiği açıktır. “Hangi bilgi hangi işletme için doğru ve gereklidir” konusunu işletmenin yetkinlikleri ve ihtiyaçları belirler. Örneğin, yenilikçi bir KOBİ ile yenilikçi bir büyük işletmenin bilgi gereksinimlerinin aynı olması mümkün değildir. Ayrıca, dünyanın konuştuğu yeniliklerle ülkemizdeki yenilikler çok büyük oranda farklıdır. Örneğin; robotik süreçlerde otomasyon, gömülü donanım, yapay zekâ, otonom robotlar, blok zinciri teknolojisi, dijital sağlık hizmetleri, giyilebilir cihazlar gibi teknolojiler gelişmiş ülkelerin gündemini oluştururken bizim gündemimizde ise daha çok jenerik ürünler vardır. İşletmelerimiz bu ürünleri farklı pazar segmentleri için çeşitlendirmeye ve çıkan ürünü metalaştırmaya çalışırlar. “Yavaş Takipçi” olarak adlandırılan bu firmalarımızın yanında, teknolojide “Yakın Takipçi” olmayı başarabilen firmalarımız da bulunduğunu söylemeliyim.Bilginin her yerde ve çok hızlı biçimde büyüyor olması bir avantaj gibi görünse de ciddi bir tehlikedir. Çünkü bilginin artışını takip etmek ve ihtiyacımız olanları ayıklamak, özümsemek hiç de kolay değildir. Ülkemiz özelinde düşünecek olursak, sanayinin ihtiyaç duyabileceği yeni bilgilere üniversitelerin TTO, TGB (Teknoloji Geliştirme Bölgeleri) gibi arayüzler aracılığıyla ulaşılabilir. Türkiye’de halen, ÜSİMP üyesi TTO’lar da dâhil olmak üzere 140 civarı arayüz vardır. Sanayici istediği bilgiye ulaşabilmek için bunları tek tek ziyaret etmek zorundayken, ÜSİMP olarak tek bir kapıdan hepsine ulaşabilirler. ÜSİMP Açık İnovasyon Platformu olarak adlandırdığımız yapı şöyle çalışıyor:İşletmeler, ihtiyaçlarını/sorunlarını ÜSİMP’e iletecek ve bu bilgiler kişiliksizleştirilerek arayüz yapılarıyla paylaşılacak ve arayüz yapılardan gelecek yanıtlar da yine kişiliksizleştirilerek ilgili firmaya iletilecek. Çözüm bulunana kadar bu süreç tekrarlanacak ve taraflar anlaştıktan sonra ÜSİMP ayrılacak ve taraflar sonuç hakkında ÜSİMP’e yazılı bilgi verecekler.ÜSİMP Açık İnovasyon Platformu olarak adlandırılan bu yapıya sanayicimiz henüz alışma yani güvenme aşamasında. Bu gerçekleştiği takdirde sanayimiz ilk kez talep odaklı çalışır hale gelebilecek ve yıllardır üniversitelerin arz odaklı sürdürdükleri çalışma tarzı da düzelmiş olabilecektir.