Fatih Sultan Mehmet doneminde Dunyanın en buyuk tersanesi İstanbul’da kurulmuştu. Batı’nın aydınlanma çağına girmesiyle buharlı teneke gemiler uretmeye başlaması Osmanlı’nın parlak...

FATİH SULTAN MEHMET DONEMİNDE DUNYANIN EN BUYUK TERSANESİ İSTANBUL’DA KURULMUŞTU. BATI’NIN AYDINLANMA ÇAĞINA GİRMESİYLE BUHARLI TENEKE GEMİLER URETMEYE BAŞLAMASI OSMANLI’NIN PARLAK DÖNEMLERİNİ GERİDE BIRAKMIŞTI AMA CUMHURİYETİN İLANIYLA BİRLİKTE ANADOLU TERSANELERİ YENİDEN CANLANMAYA BAŞLADI.    

Osmanlılar Marmara’da denize ulaştıktan sonra ilk tersane, Sultan Orhan zamanında Karamürsel Bey tarafından Karamürsel’de kurulmuş. Karesi Beyliği’nden getirilen ustalarla bu tersanelerde yeni gemiler inşa edilmeye başlanmı ş. Karamürsel’de kurulan tersaneye ilaveten Edincik ve İzmit’te de küçük çapta iki küçük tersane daha kurulmuş. Karesi Beyliği’nin de Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra Osmanlılar, Çanakkale ve çevresine de yayılmışlar ve nihayet 1354 yılında Rumeli’ye geçerek Trakya’da da ilerlemeye başlamışlar. Osmanlılar Trakya’ya geçince Gelibolu’da bir deniz üssü ve bir de tersane kurmuşlar. 1. Murat zamanında kurulan Gelibolu Tersanesi zamanla gelişerek o devrin önemli tersanelerinden biri haline gelmiş. Fatih zamanında İstanbul’un fethine katılan Osmanlı Donanması’ndaki yaklaşı k 150 parça gemi de bu tersanede inşa edilmiş. İstanbul Tersanesi, Tersane-i Amire İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet’in ilk icraatlarından biri, güçlü bir donanma inşa edebilmek için Haliç’in kuzey kıyılarında bugünkü Kasımpaşa kıyılarına bir tersane kurulması nı emretmek olmuş. 20 Aralık 1455 yılında birkaç göz inşa kazığı ile faaliyete geçirilen tersane, o tarihten itibaren “İstanbul Tersanesi” adını almış. İstanbul Tersanesi’nin asıl gelişimi 16. Yüzyılda Kanuni ve Sokullu zamanında olmuş. Ya- pılan yeni ilavelerle gemi inşa edilen gözlerin sayısı 200’ü aşmış ve zamanın en büyük gemi inşa tersanelerinden biri haline gelmiş. 1571 yılında Kıbrıs’ın fethinden sonra İstanbul’a dönen Osmanlı Donanması İnebahtı’ da Haçlı Donanması tarafından yakı lınca, İstanbul Tersanesi’nde 5 ay gibi çok kısa bir zamanda yeniden inşa edilen 150’den fazla kadırga ile Osmanlı Donanması yeniden eski parlak günlerine kavuşmuş. Kanuni ve Sokullu’dan sonra geçen 100 yıllık dönem içinde İstanbul Tersanesi bir durgunluğa girmiş. Aynı teknoloji ve ay- nı tip gemilerin inşası sürdürülüp bir türlü kendini yenileyememiş. Buna mukabil Batı’da yavaş başlayan aydınlanma ve bilgi çağının etkileri, giderek tersane teknolojisini ve gemi tiplerini de değiştirmeye başlamış. Gemi boyları uzamış, Kadırga tipi küçük gemiler yerine çok güverteli, çok ambarlı kalyon tipi gemiler inşa edilmeye başlanmış. Bizde de ilk kalyon inşası Avcı Mehmet zamanında, 1648 yılında İstanbul Tersanesi’nde yapılan Uzunçarşı esnafının yardı mları ile inşa edildiği için kalyona “Uzunçarşı” adı verilmiş. Uzunçarşı kalyonu, o devrin en güçlü, en büyük savaş gemileriydi. III. Selim’in tahta çıktığı tarihe kadar Osmanlı Donanması dünyanın en güçlü ve en güzel gemilerinden meydana gelen bir donanma olduğu halde, donanmayı teşkil eden gemilerin bütün projelerinin Fransız Mühendisleri tarafından hazırlanması, gemilerin inşaatlarına da yine Fransız mühendislerin nezaret etmeleri, gemi yapımı eğitiminde ve tersanecilikte o tarihlerde Batıya nazaran çok geride kalmış olduğumuzu gösteriyor. Bu gerçeği gören Osmanlı da III. Mustafa’nı n son saltanat yıllarında, nitelikli sunbay ve mühendisler yetiştirmek üzere 1773’te Halıcıoğlu’nda Mühendishane-i Bahri-i Hümayunu” açıp tedrisata başlatmı ş, buraya da Fransızlardan öğretmenler getirilmiş. Bugünkü Haliç Tersanesi’nde “3 no.lu havuz” olarak isimlendirilen taş havuzun inşaatı için ilkönce Fransa ve İsveç’ten bu tip inşaatlarda bilgi ve tecrübe sahibi mühendisler davet edilmiş. Mühendislerin verdikleri teklifler, projeler uzun uzun incelenmiş ve neticede İsveçli mühendislerin teklif uygun görülerek havuzun inşaat ihalesi İsveçlilere verilmiş.

AHŞAP GEMİLERDEN BUHARLI GEMİLERE GEÇİŞ
Zamanla ahşap teknelerin yerlerini çelik tekneler almaya başladığında ve bu teknelerin boyları da taş havuza nazaran daha büyük olunca eldeki havuzlar yetersiz kalmış.1865 yılında Osman Gazi zırhlısı- nın havuzlanması için ilk yapılan havuz kara tarafına doğru uzatılıp genişletilerek büyütülmüş ve bugünkü ölçülere getirilmiştir. 1765’te icat edilen buhar makinesi 1807 yılında Amerikalı mühendis Robert Fulton tarafından gemilere tatbik edilmiş ve ilk buharlı gemi bu yıllarda denizlerde boy göstermiş Denizciliğe merakı olan 2. Mahmut, benzer gemilerin donanmaya katılmak üzere yurt dışından sipariş edilmesini ve hatta bu tip gemilerin İstanbul tersanesinde de inşaatları için faaliyete geçilmesini emretmiş. 1830 yılında ilk Türk-Amerikan dostluk ticaret ve seyr-i sefain anlaşmasının imzalanmasından sonra, Amerikan gemi inşa teknolojisinden yararlanılmaya başlanmı ş. Bu meyanda İstanbul’a gelen Amerikalı mühendis Forster Rhodes İstanbul tersanesinden işe başlamış. Mr Rhodes’in gelmesi, birkaç yelkenli kalyon inşaatından sonra 1837’de ilk buharlı Türk gemisinin inşa hazırlıklarına girişilmiş ve 24 Kasım 1837 tarihinde ahşap tekneli buhar makinesi ile çalışan ilk Türk gemisi Eser-i Hayr dualar edilerek, kurbanlar kesilerek denize indirilmiş. Teknesi ahşap olarak inşa edilen, kazan, makine ve teçhizatları yurt dışından getirilmek tamamlanan bu gemilerden sonra, çelik teknelerin yaygınlaşması ve ahşap teknelerin tamamen terk edilmesi üzerine, İstanbul tersanesinde yeni tesislerin ilavesine başlanmış. Bu tesislerin ilavesinden sonra, 1874 yı- lında İstanbul’da tersane-i amire kızakları nda ilk çelik tekneli, buhar makineli yandan çarklı yolcu-yük gemisi inşa edilmiş. Bu gemiye İzmit ismi verilmiş. İzmit gemisinden sonra dışarıdan getirilen demir kütükler haddehanede çekilerek sac levhalar haline getirilip, tekneleri yapılan dışarıdan getirilen makine ve teçhizatla donatılan iki adet denizaltı da inşa edilmiş. Abdülhamit ve Abdülmecit adları verilen denizaltılar 1886’da donanmaya teslim edilmişler.

CUMHURİYETİN İLANIN ARDINDAN TERSANELER
Cumhuriyetin ilanından sonra haliç ve Camialtı bölümleri “Fabrika ve Havuzlar İşletmesi Müdürlüğü” adı altında, bizzat Atatürk’ün emriyle 1924 yılında Seyr-i Sefain idaresine bağlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul tersanesinin Taşkızak bölümünün, Taşkı- zak tersanesi adı altında Deniz Kuvvetlerimize bağlı olarak, Haliç ve Camialtı bölümlerinin Fabrika ve Havuzlar İşletmesi adı altında Seyr-i sefain idaresine bağlı olarak, Hasköy’deki küçük bölümün de Hasköy Atölyesi adı altında tamir ve kı- zaklama işlemleri için Şirket-i Hayriye’ye bağlı olarak faaliyetine devam ettiğini görüyoruz. Böylelikle 1455 yılında Büyük Fatih tarafı ndan kurulan ve zamanla dünyanın en büyük tersanelerinden biri haline gelen İstanbul tersanesi cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren kuruluşundan neredeyse 500 yıl sonra ayrı ayrı irili ufaklı Tersaneler halinde de olsa denizciliğimize hizmete devam ediyor. Haliç’teki bu eski tarihi tersanelere ilaveten 1912 yılında Fransız St. Nazaire Firması tarafından kurulan İstinye Dok Şirketi de İstinye koyunda faaliyet gösteriyor. 1933 yılı 1 Temmuzda Seyr-i sefain İdaresi lağvedilerek yerine 3 bağımsız müdürlük kuruluyor. Bu 3 bağımsız işletme, faaliyetleri 1 ocak 1938 tarihine kadar İktisat Vekaletine bağlı olarak sürdürüyorlar. 1 Ocak 1938’de Denizbank kurulunca, Devlet Demir Yolları İşletmesi ve Fabrika ve Havuzlar İşletmesi de Denizbank’a bağlanıyor. Bir ay kadar sonra Şubat 1938’de İstinye Dok Şirketi de Fransızlardan devralınarak İstinye Tersanesi adı altı nda Denizbank’a bağlanıyor.