Makine Sanayii Sektör Platformu çatısı altında gerçekleştirdiğimiz ‘MSSP Focus’ başlıklı röportajımızda, bu ay Tür ompa ve Vana Sanayicileri Derneği’ni ziyaret ettik. POMSAD üyeleri Özden Ertöz, İsmail Çıtak ve Dernek Başkanı Bülent Hacıraifoğlu ile sektörün tarihinden hacmine kadar çok geniş bir yelpazede yürütülen çalışmalara dair söyleşi yaptık.
Türk makine sektörünün önemli kalemleri arasında yer alan pompa ve vana sektörü; 1950’li yıllarda değişen ülke konjonktürü ve özel sektörle gelişen ülke sanayisiyle hareket kazanmaya başladı. Türkiye’de sanayileşme miladının, bu yıllarda başlayan enerji yatırımlarıyla atıldığını söylemek mümkün. Türkiye’de sanayileşme ilk olarak tarımsal üretimle başladı. Bu da doğrudan suyla ilintili bir gelişim yolu izlendiği anlamına geliyor. Suya kolay ve ekonomik ulaşım, tarih boyunca en önemli gelişmişlik belirtisi oldu. Pompa ve vana sektörü sadece su değil, sıvı olan her şeyle doğrudan ilintilidir. 1990’lı yıllara gelindiğinde dışa açılmanın ve dışarıya odaklı üretim faaliyetlerinin öneminin kendini daha çok hissettirmesi neticesinde sektörel bir örgütlenme için gereken olgunlaşma süreci de başlamış oldu. Pompa imalatçılarının bu doğrultudaki çabaları, 03–05 Nisan 1996 tarihinde, İstanbul’da yapılan 2’inci Pompa Kongresi’nde bir araya gelen çeşitli kuruluşların ortak iradeleri ile bir dernek çatısı altında güç birliği yapılması için somut adımlar atıldı. Kuruluş kararının alındığı bu kongrede ana hedefler, Türkiye’de Pompa sanayini temsil kabiliyetine sahip bir yapılanma altında sektöre emek verenleri bir araya getirmek, bilgi ve fikir alışverişi yapacakları ortamlar hazırlamak, eğitim ve kaliteyi arttırıcı faaliyetler yürütmek, müşterek projeler için imkan yaratmak, müşterek problemleri çeşitli platformlarda dile getirmek ve halli için çaba sarf etmek, sektörün tanıtılması, rekabet kabiliyetinin arttırılması ve uluslararası organizasyonlarda söz sahibi olunması için gerekli girişimlerde bulunmak olarak belirlendi. Bunu izleyen günlerde sektörü temsilen 12 kurucu üye kısa adı POMSAD olarak belirlenen Türk Pompa Sanayicileri Derneği’ni hayata geçirmek üzere tüzük hazırlıklarını tamamlayarak 02 Eylül 1996 günü derneğin resmi olarak hayata başlamasını sağladı. 20 Temmuz 2005 tarihinde Türk Pompa ve Vana Sanayicileri Derneği’ne dönüşme kararı alan POMSAD, sektörün gelişimi için faaliyetlerini sürdürüyor.
Pompa ve vana sektörünün tarihsel gelişiminden bahsedebilir misiniz?
Özden Ertöz: Ülkemizde 1950’li yıllardan itibaren enerji yatırımlarının başlaması ile birlikte sanayileşmenin de gerçek anlamda başladığını söylemek mümkün. Bu tarihin öncesinde sanayileşme adına devlet kontrolünde yapılan fabrikalar, büyük tesisler ve demir yolları gibi atılımlar vardı. Ancak özel sektörün gelişmesi 1950’den sonra oldu. Bizim sektörümüze öncelikle tarımsal sulama alanında büyük ihtiyaç duyuluyordu. Nehirlerden tarlalara su aktarmak için pompalar kullanıldı. İzmir’de İsmail Eritenel gibi önemli ustaların yetiştirdiği insanlar büyük işler yaptılar. İsmail Eritenel’in yaptığı pompalar, o zamanın en yetkin pompalarıydı. İstanbul’da da benzer gelişmeler oldu. 1960 senelerinde artık üniversitelerde de sektörle ilgili çalışmalar başladı.güçleri de artıyor. Eskiden sondaj çapları küçüktü. En çok kullanılan sondaj boru çapı 6-8 inch olurdu. Sulama suyuna gereksinim arttıkça su seviyeleri düşmeye ve boru çapları da artmaya başladı. Zamanla bu aşağı doğru yarış belli bir sıkışıklığa yol açtı. Bunun asıl sebebi de asgari faydayla yapılan salma sulamaydı. Suyu yerin 200 metre altından zorluklarla çıkarıyorsunuz. Sonra bir kanal yapıyorsunuz, toprak bir kanal. Suyu o kanalın içine döküyorsunuz. Su 500 metre, bin metre gidiyor. Zaten suyun yarısı toprakta kayboluyor. Bu ekonomik değildi. Şimdi hükümetin teşvikiyle damla sulamaya uzun vadeli faizsiz krediler verildi. Son 3-5 sene içerisinde de, bitkiye gidinceye kadar suyun kaybolmaması için tedbirler alınmaya başlandı.
İsmail Çıtak: Pompalar herhangi bir akışkanın bir yerden bir yere transferini sağlamak için ona ivme veren, hareket sağlayan ekipmanlardır. Vana ise sıvıyı belirli yerlerde bölmek, yön vermek ya da azaltmak istediğinizde kullandığınız ekipmana verilen addır. Türkiye’de ancak 1950’li yıllarda henüz pompalarla tanışılmaya başlanmış ve kendi imkânlarıyla taşıma suyla ya da dönme dolaplarla, makine olmadan Eskiden köylerde tarlaları sulamak için santrifüj pompalar vardı. Su seviyesinin çok yakınında olduğu için bu santrifüj pompalar en fazla 6–7 metreden su emebilirdi. Sular aşağı gittikçe suya ulaşmak için kuyular kazıp, pompayı kuyunun içine koyup, suya yaklaşarak pompalıyorlardı. Bir süre sonra su kaynaklarından suya erişmek için kazmak yeterli olmamaya başladı. Böylece dik milli pompa dediğimiz tekniğe geçildi. Dik milli pompalarının kullanımı için su kaynağının olduğu bölgeye önce sondaj yapılıyor, sonra pompa indiriliyor. Bu tekniğin kullanımı 90’ların başlarına kadar devam etti. Yer altı su seviyesinin düşmesine rağmen suya erişim böylece sağlandı. Bu pompaların özelliği motor yukarıda pompa aşağıda arada yüz metre mil var. Türkiye’de elektrifikasyonun gelişmesiyle köylere kadar elektrik verilmeye başlandı. O zaman yeni tip bir pompa çıktı ortaya. Gene dalgıç pompa; ama bu sefer motoru pompa ile birlikte kuyuya indiriyorsunuz, aşağı sadece kablo gidiyor. Bunlara dalgıç pompa deniyor. Bununla tarımsal sulama yapılmaya başlandı. Pompanın basma yüksekliği derinliğe göre kademe sayısı arttırılarak aşağı iniliyor. Bu sırada motor bir şeyler yapılmaya çalışılıyordu. Zamanla ihtiyaçlar arttıkça bu işlerle uğraşan, Devlet Su İşleri gibi birimler oluşturuldu. İlk yıllarda işletmeler, yurt dışı kaynaklardan pompa ve ekipmanları ithal ederek kuruluşlarında kullandılar. Sondaj açılması gerekiyorsa dışarıdan eleman getirdiler. 1957 senesinde DSİ, sondaj işlerine başlayıp muhtelif yerlerde kuyular açmaya başladı. Makine sektörü de önündeki bu potansiyeli görerek küçük işletmelerle üretim yapma faaliyetlerine girişti. İhtiyaçlar o zaman bir birimse, zamanla 15 birim olmaya başladı. Küçük atölyelerde dar imkânlarla bir şeyler üretmeye çalışanlar, kendilerini geliştirirerek büyümek zorunda kaldı. Öncesinde santrifüj türbin pompalar varken, bir sonraki aşamada su seviyeleri aşağı düştükçe dik milli derin kuyu sistemi çıktı. Son olarak elektriğin yaygınlaşması ve suların çok daha aşağıdan alınma mecburiyetinden dolayı dalgıç pompa denilen bir sisteme geçildi. Kısıtlı imkânlarla yapılan üretimler teknolojik gelişmelere ayak uydurup, daha seri ve daha kaliteli yapılır hale getirildi. Yerli üretimin artması sonucu oluşan rekabet ortamına bağlı olarak üretilen ürünlerin verimlilikleriyle ilgili çalışmalara, araştırmalara başlandı.
Pompa ve vanacılık sektöründe dünyada öncü ülkeler hangileridir?
ÖE : Sektör Amerika ve Almanya öncülüğünde gelişti, ardından dünyanın her yerine yayıldı. Pek çok ülke kendi pompasını yapar hale geldi. Ama birçok ayrıntı var. Mesela petrol endüstrisine pompa satabilmek için çeşitli standartlar var. American Petroleum Institute (API) standardı bunlardan en yaygını. Buna uygun üretim yapmak ve bu standartları uygulayan firmalardan pompanın alınması şart. Dolayısıyla ülkemizde petro kimya sanayine çok az pompa üretilir. Su pompalarında sıkıntımız yok. Çok iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak büyük ve spesifik özellikli pompaların da üretimini yapabilir hale gelmeliyiz.
Sektörün karlılığını arttırabilmesi için neler yapılmalı?
İÇ : Pompa ve vana üretiminde bugün Türkiye önemli bir yere geldi. Ülkemizden yapılan toplam makine ihracatı içerisinde pompa ve vana ihracatımız yüzde 10 gibi hatırı sayılır bir orana yükseldi. Dünyada öncü olan pompa ve vana üreticileri yaptıkları ürünler
başka ülkeler tarafından yapılmaya başlandı. Sıra yani katma değeri düştükçe daha özel ve spesifik pompalar üretmektedir. Bugün gelinen noktada üreticilerimizin büyük çoğunluğu katma değeri düşük ürünlerin imalatında faaliyet göstermekte ve satış anlamında rekabetin çok yoğun yaşandığı karanlık bölge içerisinde mücadele etmeye ve ayakta kalmaya çalışmaktalar. Sektörün karlılığını arttırabilmesi ve böylelikle ayakta kalabilmesi için tüm yerli üreticilerimizin gelişen duruma ayak uydurabilmesi zorunluluğu vardır. Önümüzdeki dönemde gerek pompa, gerekse vana sanayinin gelişen durumları da göz önüne alarak konusunda daha ileriye gidebileceğini düşünüyorum.
Daha iyi pompalar, daha az enerji harcamamıza sebep olur mu?
ÖE : Pompa verimliliği son yıllarda epey artış gösterdi. Tarımsal sulamada kullanılan pompalar, çok küçükleri hariç yüzde 78 ile 82 civarında verimlilik sağlıyor. Bunların verimi 2–3 puan daha artar, bundan fazla artmaz. Hâlbuki biz ortalama yüzde 40’larda
seyreden bir verimlilikten bahsediyoruz. Dolayısıyla pompaların hem verimini arttıralım, hem de pompaları iyi kullanalım. Pompanın verimiyle alakalı belirli bir basma yüksekliği ve debiden bakmak lazım. “Life cycle cost” olarak anılan ömür boyu maliyet kavramı da son 15 senede ortaya çıkmış bir bilgidir. Bir pompanın bedeli diyelim ki 100 lira, pompanın ömür boyu maliyeti bundan 19 misli fazla. Yüzde 85’i enerji maliyeti, yüzde 10’u bakım, yüzde 5’i ise pompa maliyetidir.
Enerji verimliliği dünyanın da gündeminde olan bir konu. Enerji Bakanlığı ve POMSAD ’ın sektörün hak ettiği değeri görmesi için yürüttüğü çalışmalar nelerdir?
ÖE : POMSAD sektörün gelişmesi konusunda elinden geleni yapıyor. Bu konuda eğitimler veriyoruz. İller bankası vasıtasıyla pek çok belediyelerde bunun eğitimini verdim. İnsanlara bir şeyi ancak isterse öğretebilirsin.Bilginin yayılımı çok zor.
İÇ : Enerji tüketimi gelişen sanayii ve artan nüfusa göre her geçen gün fazlalaşmakta. Üretilen enerji ile tüketilen enerjiyi dengeleme zorunluluğumuz var. Bunun için yeni üretim kaynaklarını yaratırken, mevcut kullanım alanlarında enerji verimliliği konusunda çalışmalar yapmamız gerekiyor. Bu çalışmaların da teşviği şart. Bizlerden de konumuzla ilgili destek bilgi istendiği zaman aktarıyoruz.
Daha fazla üretim olması için neler yapılmalı?
Bülent Hacıraifoğlu: Piyasa büyümedikçe daha fazla üretim olmaz. Şu anda Türkiye’de pompa sanayii; iç piyasayla değil, ihracatla yaşamaya çalışıyor. Türkiye’de standart ürünler üzerine ilerleyen bir üretim politikası var. Yurt dışından gelen ürünlerse özellikli, yüksek teknoloji gerektiren ve ne yazık ki Türkiye’de yapılamayan ürünler. İthal edilen bu ürünler de yükte hafif, pahada ağır ürünler olduğu için bu rakamları çok etkiliyor. Geçen yılki ithalat oranlarımız hem pompada, hem vanada ihracatımızın
neredeyse iki katı idi. Aslında bunlarla ilgili bir takım yönetmelikler, kanunlar var. Resmi kurumların yerli ürünleri almasını teşvik etmek için yüzde 15’lik bir fiyat farkı kuralı var. İthalat rakamlarını düşürmek için öncelikli olarak yapılması gereken şey teşviktir. Bu idareleri, “Bu hakkı yerli üretici lehine kullanın” diye teşvik etmek lazım. Bunu kullanmamalarının çeşitli nedenleri var. Türkiye’de birçok ürün üretiliyor. Yüzde 15’lik paylar kullanılır, yerli üretici teşvik edilirse bir şeyler yolunda ilerler. Üreticilerimiz yeni şeyler üretmeye hazır. Devletin de biraz teşviği gerekir. İkinci sorun da kur politikasıyla ilgili. Her ne kadar “İhracatçı için kur çok önemli değil, zaten birçok ara mal ve ham madde yurt dışından getiriliyor” deniyor ise de, bu kısmen doğru. Üretici aynı ürünün Türkiye’de de üretilmesine rağmen, Çin’den yüzde 30 daha ucuza alabilecekse onu tercih ediyor. Bu tamamen kurla ilintili bir şey. Bir takım spekülatif hareketler sonucunda bu kur düşük tutuluyorsa, reel değilse ithalat cazip hale geliyor. Pompa ve vana sektöründe de ihracatla ithalat arasında iki kat fark var. Gerçekçi kurlar olsa o zaman ithalat oranları bu kadar artmayacak. Katma değeri düşük olan işler olduğu gibi yüksek olan işler de var. Biz pompa üreticisi olarak yaptığımız işleri daha spesifik ve katma değeri yüksek hale getirmeliyiz. Rakam vermek gerekirse ihracatımızın yüzde 45’i Avrupa’ya yapılıyorken, ithalatımızın yüzde 60’ı Avrupa’dan getiriliyor. Avrupa’dan da özellikle yüksek değerli, özellikli ürünler geliş yapıyor.
İÇ : Yurt dışından gelen mamullerin yüzde 60’dan fazlası Avrupa ülkelerinden geliyor. Bu ülkelerden katma değeri yüksek, spesifik ürünler geliyor. Çin’den ise çok seri ve ucuz olan, katma değeri düşük kalitesiz ürünler geliyor. Böyle bir tablo karşısında hepimizin söylediği gibi katma değeri yüksek daha spesifik ürünlerin imalatına yönelme zorunluluğumuz var. Çin’e karşı fiyatla rekabet etme şansımız görünmüyor. Gümrük duvarlarını arttırarak böyle bir soruna çözüm bulmamız zor ve imkânsız. Ancak Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu bölgelerden gelecek benzer mamuller için mamul kalitesini arttıracak belirli standartlar ve zorunluluklar getirebilirsek fiyatla rekabet etme zorunluluğunu kalite ile rekabet etme şekline çevirebiliriz.
Sektörde daha sağlam adımlar atılabilmesi için ne gibi önlemler alınmalı?
ÖE : Tarımsal sulamada enerji verimliliği konusunda bir araştırma yapılmış. 2 bin küsur pompanın ortalama verimi yüzde 40’ın altında çıkmış. Yani elektrik enerjisinin yüzde kırkı su çıkarmaya yarıyor, yüzde 60’ı ise boşa gidiyor. Şimdi aslında bundan sonra bize düşen görev; tarımsal sulamada enerji verimliliğini arttırmaya çalışmak olmalı. Her konuda pompaların enerji verimliliğinin artması gerekiyor. Yapılan bir araştırmada motorların tükettiği elektrik enerjisinin yüzde 20’sini pompaların tükettiği ortaya çıktı. Bu durum hem Amerika’da, hem de Avrupa Birliği ülkelerinde böyle. Pompalar, en fazla enerji tüketen makinelerin başında geliyor. Ondan sonra vantilatörler, klimalar, kompresörler ve benzeri aletleri sıralayabiliriz. Enerji verimliliği konusu çok büyük bir proje olarak ele alındı. Sanayi Bakanlığı’nın “Enver” adında bir projesi var. Bir de binalarda enerji verimliliği de çok önemli olduğu için enerji verimliliği yetiştirme yönetmeliği başladı. Belli büyüklükteki binalarda enerji verimliliği için mühendislerin özel bir eğitim alması ve özel bir denetim olması gerekiyor. Bunun eğitimi de başladı. Makine Mühendisleri Odası, Ankara’da Elektrik İşleri İdaresi gibi kurumlardan eğitim almış özel kuruluşlar da, eğitim programları düzenlemeye başladılar. İzmir Makine Mühendisleri Odası’nın pompalar ve enerji verimliliği konusunda verdiği eğitimler on günlük bir süreci kapsıyor. 5 günü mada enerji verimliliğini denetleyecek ölçecek ekipler oluşturmuşlar ve eğitimler vermişler. Çiftçiye gidip sulama verimini ölçüyorlar. Verim yüzde 50’nin altında çıkarsa, verimi yükseltmek için gereken değişikliklerin maliyetinin yarısını enerji firmaları, yarısını çiftçi karşılıyor.Türkiye’de de tarımsal sulamada enerji verimini arttırmak için bir kampanya yapılması çok şey kazandıracaktır.
Türkiye’deki yerli üreticilerin petrol pompası yapamama sebebi nedir?
ÖE : Bizim için ulaşılması gereken teknoloji değil, üretim miktarı ve ihracatı arttırmak. Bizde sektör ikinci nesildeyken Avrupa’da bu sektör 3’üncü, 4’üncü kuşağı buldu. Türkiye’ye elektriğin çok geç gelmesi en önemli faktör. Enerji olmayınca üretim de olmuyor. BH: Bunlar Ar-Ge ile ilgili durumlar. Bir bütçe ayrılması lazım. Devletin Ar-Ge’ye ayırdığı bir bütçe var. Bunu bazı üreticilerimiz kullanıyor; ama bazıları farkında değil. Ar-Ge yapmadan bu ürünleri üretmek mümkün değil. Ya yurt dışında faaliyet akademik
ders, 5 günü de laboratuarda geçen bir eğitim. Pompaların bilhassa tarımsal sanayide verimli kullanılması hem çiftçinin elektriğe daha az para harcamasını, hem de enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Bu konuda Amerika’nın California bölgesinde enerji üreten firmaların meydana getirdiği bir kuruluş, tarımsal sulagösteren bir firmanın lisansı altında üretim yapacaksınız ya da kendi Ar-Ge’niz ile üreteceksiniz. Bunu yapmak için firmaların para kazanması lazım. Bizim sektörümüzde dahil birçok sektör haksız rekabetle karşı karşıya. Hem yurt dışından gelen ucuz ürünlerle, hem de merdiven altı üretimle uğraşmak zorundayız. Devlet bir takım şartnamelerle ihale açıyor. Bu şartnameler düzgün hazırlanamayınca, çok büyük kırımlarla çok düşük kar marjlarıyla bu ihaleler alınıyor. Böyle olunca bir kaynak yaratma imkânı olmuyor. Kaynak için ya kredi alacaksınız ya da para kazanarak kaynak yaratacaksınız. Başka yolu kalmıyor. İnsanlar ancak çarkı döndürmeye çalışıyor. Avrupa’da artık fazla üretim yapma şevki kalmadı. Bu açıdan üretim, hep doğuya doğru kayıyor. Bundan biz de pay alıyoruz; ama en büyük payı Çin ve Hindistan alıyor. Bizim lojistik avantajlarımız da var. Biz düşünce yapısı olarak Avrupa’ya yakın olmamızın avantajını kullanırsak, Türkiye Avrupa’nın üretim üssü olabilir.
POMSAD sektörün eğitimi ve gelişimi aşamasında ne tür çalışmalar yürütüyor?
BH: Her iki yılda bir kongre düzenleyip, üreticilerimizin yaptığı bir takım Ar-Ge faaliyetlerini sergilemelerine olanak tanıyoruz. Üreticiler bir takım teknik araştırmalar yapıyor, onların yayınlanmasını sağlıyoruz. Ar-Ge anlamında onları teşvik ediyoruz. İhracat tanıtmayla olur. Kendi sektörümüzün bir fuarı olsun istedik. Bir firmayla sözleşme imzalayıp POWEX adı altında pompa, vana ve su sistemleriyle ilgili birinci fuarı Nisan ayında yapacağız. Bununla birlikte Avrupa Vanacılar Birliği’nin yıllık toplantısını da İstanbul’da yapıyoruz. Toplantı tarihi fuarla aynı döneme denk geldiği için toplantılara katılan yabancı yöneticiler fuarımızı da gezme imkânı bulabilecekler. Bunların yanı sıra eğitim ve seminer faaliyetlerinde bulunmaya çalışıyoruz. Bu yıl geçtiğimiz dönemlere nazaran bu faaliyetlere daha da ağırlık vermek istiyoruz. Sektörü de eğitmemiz lazım. Üniversitedeki araştırmaları da tanıtıyoruz, üniversitelerle de iş birliğimiz var. Yerli üreticilerimizin Avrupa’daki üretimi görmeleri, üretim kültürlerini tanımaları için yurt dışı gezileri düzenliyoruz. Avrupa’da bir araştırma merkezine on üreticiyle bir ziyarette bulunduk. Türkiye’de böyle bir araştırma merkezi yapabilirliği hakkında araştırma yapıyoruz.
ÖE : POMSAD eğitim sektörüne destek veriyor. Üniversitelerle sıkı ilişkimiz var. Akademik olarak yükselmek için buluş ya da araştırma yapılmalıdır. Araştırma fabrikada olmaz, laboratuarlarda olur. Her üniversite bünyesinde laboratuarlar olmalı. Üniversitelerde ders veren hocalar direkt olarak derneğimizin onur üyesi oluyor. Ne yazık ki 2010 yılında iki ay arayla çok kıymetli iki bilim adamını, Cahit Eralp ve Cahit Özgür hocalarımızı kaybettik. Üniversitelere biz elimizden geldiğince destek veriyoruz. Pompayı hem iyi bilmek, hem de iyi kullanmak gerekiyor. Ben eğitimlerimde bunların üzerinde dikkatle duruyorum. Pompanın karakteristiği değil, sistemin karakteristiğini hesaplamak gerekiyor. Bilinçli seçimlerin öğretilmesi gerekiyor. Maalesef sektörle ilgili dersler, artık üniversitelerde seçmeli oldu. Bir tesisat mühendisi hiç pompa dersi görmeden mezun olabiliyor. Bugün Avrupa çapında da bu tehlike mevcut. AB’de de genç mühendislerin hep bilgisayar-elektronik gibi konulara yöneldiğini, dolayısıyla hiç kimsenin hidrolik makineler konusunu seçmediğini ve bu gidişatın sonucunda Avrupa’nın öncüsü olduğu bu sektörün yavaş yavaş ortadan kalkacağı konuşuldu. Ve diyorlar ki ‘Avrupa’da bir üniversiteye destek verelim ve bütün bu konudaki yüksek lisans ve doktora öğrencilerini oraya yöneltelim ki bu teknoloji kaybolmasın.’ Aynı şeyi bizim de yapmamız lazım. Bu konuda uzman mühendisler yetiştirmemiz lazım. Bunun için de güzel bir araştırma laboratuarını hayata geçirmeliyiz. Belli bir üniversitenin bu konuya eğilmesi ve elbirliğiyle en çok enerji tüketen pompayı uygun şekilde kullanacak bilgiyi sektöre yaymamız gerekiyor.
İsmail Çıtak kimdir?
İzmir, 1961 doğumlu olan İsmail Çıtak; 1978 yılında İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra 1982 yılında Ege
Üniversitesi Gıda Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Çıtak, aynı yıl aile şirketi olan Göksan Pompa’da kurucu üye olarak iş hayatına atıldı. 1982–1990 yılları arasında dik milli derin kuyu pompaları üreterek iç pazara girdi. 1995 yılında Türkiye’de ilk defa dalgıç pompa motoru ve 4 inch’lik pompa grubunu imal eden firmalar arasında yerini aldı. Gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda 2008 yılından itibaren endüstriyel pompalarını da ürünlerine ilave etti. Bugün İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde Kurulu 5 bin metrekare alana sahip fabrikasında yurt içinde 70 ilde satış ve servis hizmetinin yanı sıra toplam 19 ülkeye ihracat yapıyor.
Özden Ertöz kimdir?
İzmir, 1934 doğumlu olan Özden Ertöz; ilk, orta, lise tahsilini İzmir’de tamamlayarak 1960 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden makine mühendisi olarak mezun oldu. 1960–1961 yıllarında Finlandiya’da büyük bir makine fabrikasının pompa bölümünde araştırma mühendisi olarak çalıştı. Askerlik hizmetinden sonra 1964 yılında İzmir’de kendi kurduğu atölyesinde pompa üretimine başladı. Zamanla yer altı suyu çıkarma konusunda uzmanlaşan Vansan Makine Sanayii adındaki kuruluşu ile tarım alanında kullanılan dik milli pompalar, jeotermal pompalar, dalgıç pompa ve dalgıç pompa elektrik motorları üretti. 1995–2005 yılları arasında Dokuz Eylül ve Ege Üniversiteleri Makine Mühendisliği bölümlerinde hidrolik makine dersi verdi.