Teknoloji üretmek, yenilikçilik, günümüzde, rekabetçiliğin en önemli unsurlardan biri; yeni bir şey ortaya koyarsanız, diğer her şey eskimiş olur. Talep yaratır ve rakipleriniz sizi takip edene kadar pazara egemen olursunuz.
Rekabetçi bir sektör, küresel rakiplerince başa çıkılması zor sektör demektir; mensuplarına ve ülkesine değer temin eden, istikrarlı, güvenilir, krizleri fırsata çevirebilen, sürekli fon yaratarak güçlenmiş, büyümeye, gelişmeye, yatırıma hep imkanı bulunan, araştırmacı ve yenilikçi bir sektör. Makine sektörünün bütün dünyaca; ama özellikle de gelişmiş ülkelerce stratejik kabul edilmesinin, üzerine titrenilmesinin gerisinde, bir ülkenin sanayi sektörlerinin tamamının rekabetçiliğinin doğrudan kendi makine imalatının gelişmişliğine bağlı olması yatar. Asla rakiplerinin teknolojisine bağımlı kalamazlar; bu bir yaşamsal zaaftır. Bir makinenin kullanıcısına sağladığı fayda ile bunun bedeli arasında bir ilişki vardır. Sektörlere ve uygulama alanlarına göre yatırım veya işletme maliyetleri öncelik kazanabilir; verimlilik, üretimde kalite, teknolojik üstünlük her kullanıcı için aynı önemde olmayabilir. Bazen kalitesiz diye anılan ucuz makineler de tercih edilebilir; ancak küresel rekabete soyunan bir sanayici, aynen gelişmiş bir ülke gibi kendisine en verimli üretimi yaptıracak teknolojiye sahip olmak ister; onu diğerlerinden farklı kılacak olan şeyi, yani bilgiyi elinde tutmak zorundadır.
Katma değeri yüksek ürün tanımında ilk akla gelen, maliyet ve satış fiyatı arasındaki fark oluyor; elbette girdilerin çoğunun ülkenizden temin edilmesi gibi bir çok unsur da var; ama bu fark oransal olarak ne kadar büyükse, o kadar da rekabetçi kabul ediliyorsunuz. Aslında burada söz konusu olan, bilginin maliyetidir. Bilginiz ne kadar kıymetliyse ürününüz, ürettiğiniz makine, o kadar ilgi görüyor, paha ediyor; çünkü sizin makinenizi kullanan sanayici daha çok kazanıyor, daha rekabetçi oluyor. Bu durumda, sizin de en büyük sermayeniz, bu bilgiyi üreten insan kaynağınız oluyor.
Teknoloji üreten bir makine sektörü hedefliyoruz derken, tam da bunu kast ediyoruz. Türkiye dünyayı yönlendirecek ülkelerden biri olacak ise makine imalat sektörü de teknoloji üretir, yenilikçi bir yapıda olmak mecburiyetindedir. Yenilikçilik, günümüzde, rekabetçiliğin en önemli unsurlardan biri; yeni bir şey ortaya koyarsanız, diğer her şey eskimiş olur. Talep yaratır ve rakipleriniz sizi takip edene kadar pazara egemen olursunuz. Bunu, kurumsal ölçekte sürdürülür kılarsanız, lider kalırsınız. Bunun alt yapısında akademik ve endüstriyel araştırmaların müştereken yürütülmesi, teoriyle pratiğin sentezi vardır; birinin eksikliğinde başarı güç olur. Elbette yenilikçi olmak, sadece ürünlerin biteviye yenilenmesi anlamına gelmez; güncel ve geçerli eğilim, satış öncesi ve sonrası süreçte sağlanan hizmetlerde de yenilikçi olmaktır.
Rekabetçi olmak, yenilikçi olmak, katma değeri yüksek makine üretmek; altını hep birlikte doldurmamız gereken, hayata geçirebilmek için insan kaynağı, bilgi birikimi, teknolojik alt yapı gerektiren hayati kavramlar. Bu alt yapının kurulması, planlı bir süreç istiyor. Sektörel örgütlenme önemli ve olgunlaşıyor; en üst tecellisi olan İhracatçı Birliğimiz ve MTG çok önemli görevler yapıyor. Devlet desteği önemli ve makine imalat sektörü ilk defa bu kadar gözde. Üniversite ve bilimsel kurumlar iş birliğine fevkalade açık; KOBİ’lerin dilini öğrenmeye çalışıyorlar. Yurt içinde ve dışında Türk makinesi imajı, sabırsızlansak da, emin adımlarla yükseliyor; rekabetimiz batı-doğu malı ekseninden, kalite-fiyat eksenine doğru kayıyor. Dünya biliyor ki, küresel marka olmuş birçok makineyi Türkiye’de üretirken, bir yandan da teknolojik alt yapımızı kuruyor, kendi markalarımızı pazara sürüyoruz.
Türk makine imalatçısı, 100’de 100 hedefine topyekün kilitlenmiştir! Bu hedef yalnızca bizim kalmamalıdır; çünkü 100 milyar USD’lik makine ihraç eden ülkelerin toplam ihracatları 500 milyar USD’yi kolaylıkla aşmaktadır.