PWC TARAFINDAN HAZIRLANAN “28’İNCİ KÜRESEL CEO ARAŞTIRMASI” BAŞLIKLI RAPORA GÖRE, CEO’LAR ÜRETKEN YAPAY ZEKÂNIN ŞİMDİDEN VERİMİ ARTIRDIĞINI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YATIRIMLARININ DA GETİRİLERİNİN YÜKSELDİĞİNİ SÖYLÜYORLAR. BURADAKİ ZORLUK İSE DÖNÜŞÜMÜN KAPSAMINI GENİŞLETMEK VE HIZINI ARTIRMAK.
Bazı CEO’lar, çağımızı tanımlayan güçlerin içinde barındırdığı büyüme ve değer yaratma potansiyelini yakalayabilmek için hızlı hareket ediyorlar. İklim değişikliğinin beraberinde getirdiği tehditlere ve fırsatlara odaklanarak üretken yapay zekâya yatırım yapıyor; yeni şekillerde değer yaratabilmek için faaliyetlerini ve işletme modellerini kökten değiştiriyorlar. Bazıları ise liderlik tarzları ve atalete yol açan iş süreçleri nedeniyle hâlâ yavaş ilerliyor. Bu ikinci grubun önünde iki alternatif var: Ya dönüşümle ilgili çalışmalarını hızlandıracaklar ya da umutlarına sarılacaklar; yapay zekânın ve düşük karbonlu ekonomiye geçişin ekonomide dönüşüme ilişkin istenen değerin yaratılmasını sağladığı bir dönemde sadece küçük değişiklikler yaptıkları günümüzün • 38 faaliyet ve organizasyon modellerinin hâlâ işe yarayacağına dair umutlarına. PwC’nin artık gelenekselleşen Küresel CEO Araştırması’nın geçtiğimiz ocak ayının sonunda yayımladığı 28’inci edisyonunda, küresel ekonominin yakın dönemde yaşaması öngörülen dönüşümüne CEO’ların nasıl hazırlandıkları ele alınıyor.
İLK BELİRLEYİCİ UNSUR YAPAY ZEKÂ
Üretken yapay zekânın birçok yöneticinin radarına girmesinden yalnızca iki yıl sonra, küresel çapta şirketlerin çoğu bu teknolojiyi benimsemeye başladı. Dahası birçok CEO, umut verici sonuçlar elde ediyor. CEO’ların yarısından fazlası (yüzde 56) üretken yapay zekânın çalışanlarının zamanı daha verimli kullanmasını sağladığını söylerken, yaklaşık üçte biri de bu teknolojinin gelirlerini (yüzde 32) ve kârlılıklarını (yüzde 34) artırdığını belirtiyor. Bu sonuçlar CEO’ların geçen yıl paylaştığı yüksek beklentilerin biraz altında; ancak, yine de bu durum CEO’ların iyimserliklerini kaybetmelerine neden olmuyor. CEO’ların üretken yapay zekânın önümüzdeki yıldaki etkileri ile ilgili beklentileri aslında geçtiğimiz yılın araştırması ile oldukça benzer. CEO’ların neredeyse yarısı (yüzde 49) üretken yapay zekânın önümüzdeki 12 ay içinde şirketlerinin kârlılığını artırmasını bekliyor. PwC’nin 2024 Geleceğin Çalışma Hayatına Dair Umutlar ve Endişeler Araştırması’nda da küresel çalışanların yüzde 62’si, Türkiye’deki çalışanların ise yüzde 64’ü önümüzdeki 12 ay içinde üretken yapay zekânın işteki verimlerini artıracağını söylüyordu. 2024 Küresel Yatırımcı Araştırması’nda ise yatırımcı ve analistlerin üçte ikisi, yatırım yaptıkları şirketlerin önümüzdeki yıl üretken yapay zekâ sayesinde verimliliklerini artıracağını düşünüyor. Henüz çok erken olsa da elde edilen verilerde, küresel ekonomide istihdamın yaygın şekilde azaltılacağını gösteren herhangi bir bulgu bulunmuyor. Küresel CEO’ların bir kısmı (yüzde 13), Türkiye’deki CEO’ların ise yüzde 33’ü geçtiğimiz yıl üretken yapay zekâ nedeniyle çalışan sayılarını zaten azalttıklarını belirtiyor. Özellikle sigorta, perakende, ilaç ve yaşam bilimleri gibi sektörlerdeki şirketlerin çalışan sayılarını azalttıkları görülüyor. Yapay zekâ yatırımları sonucunda çalışan sayılarını artırdıklarını belirten küresel CEO’ların oranı (yüzde 17), azaltanlardan biraz daha yüksek. Bu oran Türkiye’deki CEO’lar içinse yüzde 12 olarak ölçülmüş. Diğer yandan, geleceğe yönelik olarak da küresel CEO’ların neredeyse yarısı (yüzde 47), Türkiye’deki CEO’ların ise yüzde 58’i önümüzdeki üç yılda en önemli önceliklerinin, üretken yapay zekâ gibi yapay zekâ teknolojilerini, şirketlerinin teknoloji platformlarına, iş süreçlerine ve iş akışlarına entegre etmek olduğunu söylüyor. Küresel CEO’ların yüzde 30’u ve Türkiye’deki CEO’ların ise yüzde 36’sı yapay zekâyı, yeni ürün ve hizmet geliştirmede veya temel iş stratejilerini yeniden şekillendirmede kullanmayı planladıklarını belirtiyor. Birçok şirket için bu öncelik sıralaması akla yatkın. Daha da şaşırtıcı olan ise hem küresel CEO’ların hem de Türkiye’deki CEO’ların yalnızca üçte birinin yapay zekâyı, şirketlerinin iş gücüne ve beceri stratejisine entegre etmeyi planlaması. Bu yanlış bir adım olabilir; çünkü üretken yapay zekânın potansiyelini ortaya çıkarmak, çalışanların yapay zekâ araçlarını işlerinde ne zaman ve nasıl kullanacaklarını bilmelerine, bunun yanında olası tehlikelerden de haberdar olmalarına bağlı.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE ALINAN AKSİYONLARIN GETİRDİĞİ FIRSATLAR
İklim değişikliği başlığında da ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz: CEO’ların son beş yılda yaptıkları iklim dostu yatırımların gelirleri artırma olasılığının, azaltma olasılığından altı kat daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun yanında, küresel CEO’ların üçte ikisi, iklim dostu yatırımların maliyetleri azalttığını ya da maliyete önemli bir etkisinin olmadığını; Türkiye’deki CEO’ların yüzde 39’u ise maliyetleri artırdığını söylüyor. Bu kazanç ve maliyetler eşit dağılmıyor; bunun bir nedeni ise her ülkede şirketlerin karşı karşıya kaldığı teşviklerin ve yasal düzenlemelerin birbirinden farklı olması. Örneğin, Almanya ve Fransa’daki CEO’ların neredeyse yarısı, son beş yılda iklim dostu yatırım yapmanın maliyetleri artırdığını söylerken; ABD’de bu oran yalnızca beşte bir. Öte yandan, Çin Anakarasında bu tür yatırımlardan ek gelirler elde ettiklerini (yüzde 60) ve devletten ek teşvikler aldıklarını (yüzde 46) belirten CEO’ların oranı, diğer ülkelerdeki CEO’lardan çok daha yüksek. Türkiye’deki CEO’ların yüzde 32’si de son beş yılda iklim dostu girişimler sayesinde kamudan aldıkları teşviklerin ve yüzde 38’i iklim dostu ürün ve hizmet satışından elde edilen gelirin arttığını söylüyor. Coğrafi farklılıklar ve diğer faktörler ortadan kaldırıldığında ise iklim dostu yatırımların daha yüksek kâr marjı ile ilişkili olduğu görülüyor. Bu bulgu, iklimle ilgili geniş kapsamlı eylemlerle daha güçlü finansal performans arasında bir ilişki olduğunu gösteren geçtiğimiz yılın CEO Araştırması’ndaki verilerle tutarlı. Bununla birlikte, geçtiğimiz 12 ayda iklim dostu herhangi bir yatırım yapmadığını belirten küresel CEO’ların oranı yüzde 26 olurken, Türkiye’deki CEO’ların oranı yüzde 34 olarak ölçülüyor. Neyse ki, yatırımcıların çoğu bu ve diğer kanıtlarla ikna oluyorlar. PwC’nin 2024 Küresel Yatırımcı Araştırması’nda, katılımcıların neredeyse yüzde 70’i, kısa vadede kârlılığı azaltsa bile şirketlerinin, kendilerini ilgilendiren sürdürülebilirlik ve ESG konularına harcama yapmaları gerektiğini düşünüyor. Ayrıca, küresel CEO’ların yarısından fazlası (yüzde 56) kişisel prim ücretlerinin sürdürülebilirlikle ilgili parametrelere bağlı olduğunu söylüyor. Yani, CEO’ların söz konusu ücretlerinin yüzdesi ne kadar fazlaysa, iklim dostu yatırımlardan gelecek gelirlerin oranı da o kadar fazla.
GENEL GÖRÜNÜM VE TEHDİTLER
Jeopolitik ve ticari gerilimlerin ortasında, araştırmaya katılan CEO’ların küresel ekonominin görünümüyle ilgili iyimser olduklarını söylemesi de şaşırtıcı bir bulgu. Küresel CEO’ların neredeyse yüzde 60’ı, önümüzdeki 12 ayda küresel büyümenin artacağını düşünüyor; bu oran geçtiğimiz yıl yüzde 38, iki yıl önce ise sadece yüzde 18’di. Türkiye’deki CEO’ların yüzde 53’ü de benzer şekilde önümüzdeki 12 ayda küresel büyümenin artacağına yönelik iyimserliklerini koruyor, bu oran geçtiğimiz yıl yüzde 27 ve ondan önceki yılsa yüzde 15’ti. Küresel CEO’ların kendi şirketlerinin görünümü için güven seviyeleri de oldukça yüksek. Önümüzdeki yıl çalışan sayısını artırmayı düşünen CEO’lar (yüzde 42), azaltmayı düşünen CEO’ların iki katından fazla (yüzde 17). Şirketlerinin önümüzdeki 12 ayda gelir artışı potansiyeline güvendiğini belirten küresel CEO’ların oranı yüzde 38 ve Türkiye’deki CEO’ların oranı yüzde 41 iken, benzer bir iyimserlikle, küresel CEO’ların yüzde 53’ü ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 64’ü gelecek üç yılda şirketlerinin gelir artışı potansiyeline oldukça güveniyorlar. Bu, araştırmanın yapıldığı ve CEO’ların hiçbir şekilde risklere kayıtsız kalmadığı 2024 yılının ekim ayından kasım ayının başına kadarki genel hissiyatı da yansıtıyor. Makroekonomik dalgalanmalar, önümüzdeki yıl ciddi ölçüde finansal zarara yol açması beklenen bir tehdit olarak gösteriliyor. Genel anlamda iyimser olan bu görünümün içinde, ülkeler arasında çok keskin farklılıklar da var. G20 ülkeleri arasında yurt içi ekonomi konusunda en umutsuz olanlar Almanya’daki CEO’lar; bu da sektörlerin yalnızca talep tarafında değil, aynı zamanda enerjiden yedek parçaya hatta yetenekli iş gücüne kadar arz tarafında da yetersizliklerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Spektrumun diğer ucunda yer alan Hindistan ve Arjantin’deki CEO’lar ise en iyimser olanlar. Hindistan’daki CEO’ların onda dokuzu (yüzde 87) önümüzdeki yıl yurt içi ekonomik büyümenin hızlanmasını bekliyor. Türkiye’deki CEO’ların yüzde 58’i ise en fazla “enflasyon” tehdidine maruz kalacaklarını düşünüyor, bunu makroekonomik çalkantılar ve jeopolitik çatışmalar takip ediyor. Bu yıl araştırmaya yeni eklenen bir seçenek ise, “Yetenekli çalışanlara ulaşmanın güçlüğü” oldu. Küresel CEO’ların yüzde 23’ü ve Türkiye’deki CEO’ların yüzde 30’u bu tehdide çok büyük ölçüde maruz kalacağından endişe ediyor. Büyüme beklenen pazarlarda Türkiye’deki CEO’ların yüzde 28’i için ABD ilk sırada yer alırken, yüzde 24’ü içinse Almanya ve Birleşik Krallık büyüme beklenen pazarlar arasında gösteriliyor. Türkiye’deki CEO’ların yüzde 13’ü Birleşik Arap Emirlikleri ve yüzde 11’i de Çin’i tercih ettiğini söylüyor. Büyüme beklenen pazarlar sıralamasında bu ülkeler, küresel CEO’ların da ilk 10 ülkesi arasında kendisine yer buluyor. Ayrıca, bu ülkeler dışında Türkiye’deki CEO’ların yüzde 13’ü Azerbaycan, yüzde 11’i Suudi Arabistan ve yüzde 9’u İtalya’yı da büyüme beklenen pazarlar arasında konumlandırıyor. Türkiye’deki CEO’larla benzer şekilde, küresel CEO’ların yüzde 30’u ABD’yi büyüme beklenen pazarlar listesinin başına yerleştiriyor, bunu Birleşik Krallık (yüzde 14) ve Almanya (yüzde 12) takip ediyor.
KARARLARIN NİTELİĞİNE DİKKAT EDİN
Büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde bir şirketi yönetmek için iyi düşünülmüş, kontrollü ve tarafsız bir karar alma sürecine sahip olmak gerekiyor. Yine de birçok CEO, şirketlerinin stratejik karar alma süreçlerinin en iyi şartlar altında bile tutarsız olduğunu söylüyor. Örneğin, kararları onaylarken taraflı davranmayla başa çıkabilmenin kanıtlanmış yöntemleri arasında, karar alma kriterlerini öncesinde şeffaf şekilde belirlemek ve açıklamak, alternatif bakış açılarını bilerek ve isteyerek incelemek ve yatırım hipotezine aykırı bilgileri araştırıp bulmak yer alıyor. Şirketlerin yalnızca yarısı stratejik kararlarda bu teknikleri uyguluyor. Benzer şekilde, neredeyse her 10 küresel CEO’dan altısı, stratejik kararları genellikle sürecin niteliğine göre değil; elde ettikleri sonuçlara göre değerlendirdiklerini söylüyorlar ki bu oran Türkiye’deki CEO’lar için de aynı. İlk bakışta bu oldukça mantıklı görünüyor. CEO’lar sonuç odaklı ve bununla da övünüyorlar. Tek sorun, sonuçların genellikle karar alıcıların kontrolü dışındaki şans gibi diğer faktörlerle şekillenmesi. Tümüyle kontrol edebilecekleri tek şey, karar alma sürecinin niteliği. Araştırma sonuçlarına göre, bu tür en iyi uygulamaları benimsemeyen CEO’lar, daha yüksek kazançları elinin tersiyle itiyor. Stratejik kararları alırken daha kaliteli karar alma süreçleri yürüten şirketler, daha yüksek kâr marjları elde ediyorlar (her zaman olduğu gibi, burada da durum sektör, coğrafya, şirketin ölçeği ve verileri bozabilecek diğer faktörlere dayalı olarak değişkenlik gösterebiliyor).
YENİ ÇAĞDA GÜVEN İNŞA EDİN
Az önce de söylediğimiz gibi CEO’ların çoğu, üretken yapay zekânın önümüzdeki yılda verimliliklerini, kârlılıklarını ve gelirlerini artıracağını düşünüyor. Aynı zamanda, küresel katılımcıların yalnızca üçte biri (yüzde 33) ve Türkiye’deki CEO’ların ise yüzde 39’u yapay zekâyı şirketlerinin kilit süreçlerine entegre etmek konusunda yüksek bir güven seviyesine sahip olduklarını söylüyor. Beklendiği üzere, yapay zekâya güvenen CEO’lar, son 12 ayda üretken yapay zekâdan, daha yüksek getiri elde ettiklerini ve önümüzdeki yıl da bu teknolojiden daha yüksek getiri elde etmeyi beklediklerini söylüyorlar. Türkiye’deki CEO’ların ise yüzde 42’si, geçtiğimiz 12 ayda üretken yapay zekânın şirket kârlılığında artışa, yüzde 48’i ise gelirlerinde artışa neden belirtiyorlar. Bu CEO’lar aynı zamanda üretken yapay zekâyı şirketlerinin teknoloji platformlarına, iş süreçlerine ve iş akışlarına entegre ederek ilerleyecek gibi görünüyorlar. CEO’ların yapay zekâya güveninin yüksek olması daha fazla kişinin yapay zekâya güvendiği anlamına da geliyor. PwC’nin küresel çapta 20 bin tüketicinin katılımıyla gerçekleştirdiği 2024 Tüketicinin Sesi Araştırması da görüşlerin dağılımının benzer olduğunu ortaya çıkarmıştı. Tek fark, CEO’ların fikirlerinin çok daha ciddi sonuçlar doğurabileceği. Güven spektrumunun alt kısmında yer alan CEO’lar şu sorunun cevabını vermek zorundalar: Yapay zekâyla ilgili sorunları anlamak ve bunları çözmek için aktif olarak çalışıyor musunuz yoksa sadece şüpheciliğinizin fırsatların önüne geçmesine izin mi veriyorsunuz? Üretken yapay zekânın gelişiminin erken döneminde ‘sınırlı iyimserlik’ uygun bir duruş gibi görünüyor. Ancak bilgiye dayalı olmayan kötümserlik öyle değil. Sonuç olarak, bu yılki araştırma bazı CEO’ların bu soruları zaten sorduğunu ve üst yönetim ekipleri ve yönetim kurulu ile iş birliği yaparak tutarlı cevaplar vermeye başladığını gösteriyor. Bu grup için en büyük zorluk, makroekonomik koşullar, değişen coğrafi yapılar ve ilerlemeyi yolundan saptırabilecek diğer tehditler arasındaki etkileşimin farkında olurken, aynı zamanda hızlarını korumak. Bu sorunları ele almaya yeni başlayan CEO’lar için çok geç değil. Ancak, diğerlerinin gerisinde kalmaya başladıkları da su götürmez bir gerçek. Diğerlerini yakalamak istiyorlarsa, öncelikle müşteri ihtiyaçlarının ve rekabet ortamının nasıl değiştiğini sistem seviyesinde görebilmek için ortak bir çaba göstermeleri gerekiyor. Daha sonra ise dönüşümdeki önceliklerin açık ve net bir listesini çıkararak, kaynakları büyük ölçüde yeniden düzenleyerek ve yarının ne getireceği hakkında “sınırlı iyimserliği” koruyarak uygulamaya geçmeleri gerekiyor.