HİDROMODE firmasının kurucusu olmasının yanı sıra Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği ve çok sayıda sektörel...
HİDROMODE firmasının kurucusu olmasının yanı sıra Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği ve çok sayıda sektörel kuruluşun yönetim kademesinde yer alan Hasan Büyükdede ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Konya’da 1949 yılında doğdum.1967’de Konya Erkek Lisesini bitirdim. ODTÜ Hazırlık Bölümünün ardından daha sonra yüksek öğrenimime İTÜ Makine ve Uçak Yüksek Mühendisliğinde tamamladım. İş hayatına 1972 yılında İMBAT Makinede başladım.1977 yılında ise HİDROMODE adlı kendi şirketimi kurdum.
Mevlana diyarı Konya’da doğduğum için ailede aldığım terbiye ve görgü gereği Mevlana’nın insana yaklaşımını ve insanlara faydalı olma prensibini önde tutmak, hayat felsefemin temelini oluşturur. Mevlana’nın yedi öğüdünün iyi bir hayat felsefesi olduğuna inanıyorum.
Bu felsefe şunları içeriri: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. / Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. / Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. / Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. / Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol. / Hoşgörülülükte deniz gibi ol. / Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
İşte bu çok önemli bir bakış açısı. Başkalarının hakkının bize geçmemesine çok önem veriyorum. Yerine göre para kaybetmek önemli değil, mühim olan başkalarının hakkının bize geçmemesi, başkalarının hakkına el uzatılarak yapılan iş uzak durulması gerekilen bir iştir. Çalışma hayatımda devamlı dikkat ettiğim, özen gösterdiğim konuların başında bu gelir.
Orta okul son sınıfta iken 1964 Kıbrıs Olayları’nda ülkenin düştüğü acziyet, 70 bin nüfuslu o dönem Konya’sının kerpiçevlerin,düzensizliğin getirdiği gerikalmışlık görüntüsü,ülkemizin geliştirilmesi gerektiğinin verdiği heyecanla hiçbiryerde yayınlanmamış; ancak arkadaş toplantılarında okunan şu dizelerime yansımıştı:“Birmemleketim olsundiyorum,düşünüyorum kigardaş/Toprak evliköyleri,kentleri/Tahtadan köprüleri,subentleri,/ Bırakmışlar yeriniçelikten sitelere/Öbek öbek atölyeler, yüksek okullar, / Dev fabrikalara, dev üniversitelere.” Şimdi geriye dönüp baktığımda hem üniversite hayatımda, hem iş, hem de sosyal hayatta bu mısralarda koyduğum hedefleri gerçekleştirmeye, o ideale ulaşmaya çalıştığımı görüyorum.
Hep bu idealler için ileri teknoloji barındıran; otomotiv, uçak, savunma, araç, inşaat, kompozit, kauçuk sektörlerine nitelikli ve gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir makineler, tesisler üretiyorum. Nitelikli üniversitelere erişmek için üniversite yönetimlerinde etkin görev almaya gayret ediyorum. Gelişmiş teknoparkların kuruluşunda ve uluslararası güce erişmelerinde görev alıyorum. Ülkemiz savunma sanayisinin caydırıcı güce erişmesinde hem üreterek, hem de üretenleri organize ederek savunma sanayisinin güçlenmesine; uçak, uzay ve roket endüstrilerine katkı vermeye gayret ediyorum.
Mikro ve küçük sanayi işletmelerinin yoğun olarak bulunduğu, MÜSİAD ve benzeri, kalpleri bu ülke için çarpan sivil toplum kuruluşu üyelerinin endüstride orta ve orta yüksek teknolojilere geçmeleri, çalışma alanlarını büyütmeleri için Hadımköy’de 2,5 milyon metrekare alanda nitelikli sanayi bölgelerinin kurulmasına önderlik ve başkanlık ediyorum.
İstanbul’umuzun şehircilik olarak gelişmesinde katkıda bulunan İl Genel Meclisinde beş yıl boyunca hem meclis üyeliği, hem de 10. dönem başkanlık yaparak; okul, hastane, spor tesisleri vermeye çalıştım.Gerek İstanbul Ticaret Odasında, gerek İstanbul Sanayi Odasında ve gerekse de Türkiye İhracatçılar Meclisinde iş dünyasının problemlerini çözecek, hükümetlerimize çözüm önerileri sunacak platformlarda görev almaya gayret ediyorum.Bu anlamda da 2023 hedefinin gerçekleşmesine katkı sağlamaya çalışıyorum. En önemlisi de yeni yetişen gençliğin, üniversite öncesindeki eğitimleri ve bir beceri kazanmalarına katkı verecek her platformda bulunmaya ve destek olmaya gayret ediyorum.
Yukarıda saydığınız görevlerin dışında Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliğinin Yönetim Kurulu Üyesi olarak da hizmet veriyorsunuz.Birliğin çalışmaları ve sektöre yönelik katkıları nelerdir?
Türkiye’de makine sektörü çok dağınık bir yapı sergiliyor. Küçüklü büyüklü birçok firma mevcut. Bu firmaların yurt içinde güçlenmeleri ve dünyaya açılmaları için Türkiye’nin makine üreticisi bir ülke olduğu imajının yerleştirilmesi gerekiyor. Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği işte bu algıyı güçlendirmek için çok sayıda etkinliğe imza atıyor. Fakat bu çalışmalar yine de yeterli değil.
Daha kapsamlı bilgilendirme, Türk makine sektörünün çalışmalarını çeşitli ülkelere anlatacak ofislerin kurulması, ofislerin içinde ihracatçı birliklerinden nitelikli personellerin bulunması ve müşteri ilişkilerinin bu şekilde sağlanması gerekiyor.
Örneğin Kore’nin İstanbul’da böyle bir ofisi mevcuttur. Eğer sizin Kore’deki bir firmaya böyle bir müracaatınız varsa sizi hemen arayıp çeşitli bilgilendirmelerde bulunuyorlar.
Bu hem sizin karşı taraftaki firmayı, hem de karşı tarafın sizi tanıması yönünde çift taraflı işlev gören bir süreç olarak işliyor. Bunların yanı sıra gümrük işlemleri, ticari işlemler, kredi konularında bir arabulucu gibi çalışıyor. Bizde bu işler elçilikler içindeki ticari ataşelikler bünyesinde sınırlı imkanlarla yapılıyor. Bizim de tanıtım ve irtibat ofislerine ihtiyacımız var. Yaşanan olumsuzluklarda olumsuzluğu yaşatan firmayı tespit etmek ve yaptırımlar uygulamak da bu ofislerin kontrolünde olmalı. Çünkü gönderilen makinelerle ilgili sıkıntılar yaşandığında, üreticinin şikâyet karşısında makinesini sahiplenmeyip ortada bıraktığı durumlarda sektörün oldukça zarar gördüğünü ve Türk makinesinin imajının zedelendiğini biliyoruz.
Bir de Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği olarak Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcıların veya yerli yatırımcıların, kurmak istedikleri tesis veya işletme için bize tavsiye almaya geldiklerinde bizim bir tavsiye mekanizmamızın oluşabilmesi gerekiyor.
Bu sadece Ticaret ve Sanayi Odalarıyla olabilecek bir iş değil. Yatırımcı kurmak istediği firmanın niteliğini söylediğinde birlik olarak ona kusursuz bir yol haritası sunabilmemiz gerekiyor.
Başkalarının hakkının bize geçmemesine çok önem veriyorum. Yerine göre para kaybetmek önemli değil, mühim olan başkalarının hakkının bize geçmemesidir.Çalışma hayatımda devamlı dikkat ettiğim, özen gösterdiğim konuların başında bu gelir.
Bunca gönüllü görevin yanı sıra büyük bir şirketi yönetiyorsunuz. HİDROMODE’nin kuruluşu ve gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?
HİDROMODE’nin kuruluşundan bahsetmeden önce sektörümüzün duayeni İMBAT Makinenin kurucusu Timur İmrag’ı yâd etmek istiyorum. Biz bugün bu duruma geldiysek bizim büyüğümüz, hocamız Timur İmrag sayesindedir. Bize çok şey öğretmiştir. O bir anlamda Türkiye’nin duayenidir. Şu an onun vasıtasıyla iş yapan 60 firma var. İşte biz de o firmalardan biriyiz. HİDROMODE 1977 yılında Bayrampaşa’da küçük bir atölyede İTÜ’den sınıf arkadaşı olan üç mühendisin kurduğu bir işletmedir. Zaman içinde firmamız büyüyerek önce Beylikdüzü OSB’ye taşınmış,2003 yılından itibaren de Hadımköy’deki tesisine yerleşerek istikrarlı bir büyüme sağlamıştır.
Hidrolik pres ve özel hidrolik makinelerin talebiyle ihracatı özellikle otomotiv ve mutfak eşyaları endüstrisinin canlanması ile artmıştır. Bu sektörün içerisinde belli tipleri seri üreten işletmeler olmasına rağmen HİDROMODE daima iyi bir mühendislik ve üretim firması olarak kalmayı, müşterisinin talebini yerine getirmeyi daha uygun görmüştür. Bunun için de her gelen probleme özel ve çok gelişmiş çözümler üreten iyi bir Ar-Ge grubu oluşmuştur. Zaman zaman da Alman ve İtalyan firmaları ile yapılan teknik ve lisans işbirliği ile üretim yapıyoruz. Önemli ölçüde de yan sanayinin gelişmesine gayret ederek, birçok parçayı kendimiz üretiyoruz. Şirketimizde 45-50 kişilik personelinin önemli bir kısmı 25-30 yıldır birlikte çalışarak bir aile kültürü oluşturmuş durumdadır.
Üretimimizin yüzde 30 ile yüzde 50’sini ihraç ediyoruz. Almanya, Fransa, Rusya, İran, Suriye, Mısır, Ukrayna, Polonya, Sudan, Fas, Suudi Arabistan, Özbekistan, Katar, Irak, Azerbaycan, Ürdün, Lübnan, İtalya şimdi de Güney Afrika, ABD ve İsviçre ihracat yaptığımız ülkeler arasında yer alıyor. Uluslararası CE güvenlik normlarına, nitelikli hidrolik, pnömatik ve elektrik- elektronik donanımla teçhiz edilmiş makine parkları ve kardeş kuruluşlarıyla hatlar kurmak en büyük hedeflerimizdendir. Bu çalışma yönteminin hem HİDROMODE’nin, hem de ülkemiz makine endüstrisini ileri götüreceğine canı gönülden inanıyorum.
Biz bugün bu duruma geldiysek büyüğümüz,hocamız Timur İmrag sayesindedir. Bize çok şey öğretmiştir. Şuan onun vasıtasıyla iş yapan 60 firma var.
Makine sektörünün Türkiye için önemi nedir?
Bence makine sektörü diğer bütün sektörlerin temelidir. Daha önceleri inşaat sektöründe seramik üreten ortaklıklarımız da oldu. Neticede dönüp baktığınızda onu da yapan komple makine hatlarıydı. Çok üzüldüğüm ve hala da içime sindiremediğim bir olayı hatırlarım: 60-70 konteynır dolusu İtalya’dan makine ve aksamı getirip fabrikaya kurmuştuk.
Türkiye dünyada üçüncü büyük seramik endüstrisine sahip ve hala seramik endüstrisinde bir tek ana makine tipi yok. O bakımdan durum gayet acı vericidir.Yakın bir zamanda Türkiye olarak dünya pazarını elinde bulunduran Almanya ve İtalya’dan bu işi alacağız. Son dönemde dünyada ve bizim pazarımızda Alman ve İtalyanların verdiği tekliflere rağmen geri dönüşler hep bizim lehimize oluyor. Teklifleri biz kazanıyoruz. Yeter ki biz başarılı olalım. Makine sektörü ve ihracatı birinci derecede hayati bir konudur.
Diğer bir yanıyla da Türkiye çevresi itibariyle oldukça karışık bir coğrafyadadır. Her gün görünür veya görünmez birçok ambargoyla karşılaşıyoruz. Ürettiğimiz her savunma sanayi cihazı bir makinede üretiliyor. Bu makineleri bir süre sonra bize vermeyecekler. O yüzden bizim kendi ihtiyacımız olan savunma sanayi sistemimizi kurmamız gerekiyor. Türkiye’nin caydırıcılık gücünü göstermek için kendi makine endüstrimizin kendi ihtiyacını karşılar nitelikte olması gerekiyor.
Bunun için çok yüksek kalitede makine yazılımı ve donanımına sahip olmak gerekiyor. Türkiye sıradan makineler dönemini artık geride bırakmalı. Yüksek teknolojili makineler grubuna atlamamız ve onun yazılımına sahip olabilmemiz gerekiyor. Bu saydığım standartlardaki makinelerin kilo fiyatı 12-13 Euro seviyesindeyken, diğer makinelerde bu rakam 4-5 Euro’dan daha yukarı çıkamıyor. Kilogram birim fiyatı 15-16 Euro olan makineler üreten gruba yükselebilmemiz aslında çok kolay ve gayet mümkün. Makine sektörü bizim için hayati bir sektör, olamazsa olmaz bir Kapasite kullanımı konusunda yüzde 90-95 oranıyla limitleri zorlayarak sektör ve ben 100 milyar dolar ihracat hedefinden bu anlamda hiç çekinmiyorum. Yeter ki Almanların, İtalyanların ve Japonların elinden o makineleri alabilelim. Yani kendimizi bu düzeyde hissedelim ve bu gücü gösterelim.
Biz şu an İtalyanlardan, Almanlar’dan, İspanyollar’dan çok daha ekonomik makineler yapabiliyoruz. Kalite olarak da iyi seviyede olmamıza rağmen yine de alınacak yol olduğunu söylemek gerekiyor. Ama her gün yeni bir şey üretir, yaparsanız zaten kendinizi geliştirirsiniz. Türkiye makine sanayisinin girdiği yol gayet doğru bir yol ve bu yolda daha da hızlı ilerlemesi gerekiyor. Nitelikli insan kaynağı ve nitelikli tezgah faktörüyle donatılıp hem yazılım, hem de donanımda çok iyi bir noktaya gelmeliyiz. Bölgemiz ve dünyanın genel konjonktürsel durumunda sarsıcı ve çok beklenmedik bir olumsuzluk olmazsa 2023 yılı ihracat hedefi de gayet ulaşılabilir duruyor.
Hükümetin hazırladığı Türkiye Makine Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı gibi destekleyici girişimlerini nasıl buluyorsunuz?
Aynı savunma sanayisinde olduğu gibi makine sektöründe de yüzde 70 yerli makine şartı devlet tarafından bir zorunluluk olarak getirilmeli. Eğer bu şart getirilirse çok önemli bir eşik geçilmiş olur. Örneğin; Ulaştırma Bakanlığı tarafından yeni alınacak demir yolu taşıt araçları için yüzde 51 yerlilik uygulanıyor şu an. Bu kararın iki yansıması oldu: İlki tüm dünyadaki Avrupa, Çin Kore, Japon üreticiler Türkiye’de kendilerine yerli bir partnerbulmak zorunda kaldılar. Yani ihalelerle bir partnerle ve yerli yapmak şartıyla girmek zorunda kaldılar.
İkinci olarak da fiyatlar rekabetten dolayı yarı yarıya düştü. Makine sektöründe de böyle bir yaklaşımla iyi şeyler başarılabilir. Yani yerli makine üretimi konusunda bir devlet kararıyla Türkiye makine endüstrisinin bugünkü durumundan üç-beş kat daha büyümesi mümkün olur.
2012 yılı firmanız ve sizin açınızdan nasıl geçti değerlendirme yapabilir misiniz?
Bu yıl bizim için çok dolu dolu geçti.Kapasite kullanımı konusunda yüzde 90-95 oranıyla limitleri zorlayarak çalıştık. Hatta kapasitemizi artırıp
artırmamak konusunda tereddüdümüz bile oldu. Özellikle ihracattan ziyade
iç yatırımlara ağırlık verdik. Aldığımız bir-iki büyük proje gayet önemli idi. Önümüzdeki yılın tam anlamıyla bu yıl kadar olmasa da yine dolu dolu geçeceğine inanıyorum. Hatta önümüzdeki yıl yüzde 60-70 ihracat oranıyla ihracat ağırlıklı bir yıl olacak gibi görünüyor.
Sanayi üretiminde son dönemde düşüş var. Sizce bu düşüşün nedenleri nelerdir?
Tabii ki yıllara göre ekonomik değerler değişiyor. 2009 bizim için oldukça kötü bir yıl olmuştu. Fakat 2010, 2011,
2012 gittikçe artan bir hızda ekonomik olarak iyi geçen yıllar oldu. 2013 için 2012 yılı kadar olmasa da yine de tatmin edici bir yıl olacağı kanaatindeyim. Hatta 2013-2014 yılı ile ilgili çeşitli iş bağlantılarımız oldu. Düşündüğümüz çerçevede büyürsek pek fazla etkilen meyeceğiz gibi görünüyor.
Etkilenmek ve etkilenmemek konusunda ben şöyle düşünüyorum: Bizim yapımızdan gelen bir esnekliğimiz var. Çok seri imalat yapmadığımız yani daha doğrusu mühendislik ağırlıklı bir imalat yaptığımız için dünyanın neresinden olursa olsun farklı projelerle gelen her müşterimize kapımız açık. Esnekliği sağlayan durum da bu. Seri üretim yapan arkadaşlarımız ani düşüşler yaşayabiliyor. Ama bizde dünya çapında teknolojik anlamda yeterli olduğumuz ve fiyat olarak da uygun kaldığımız her projede yer alabiliyoruz.
Bu bir yanıyla oldukça zor bir iş; çünkü her bir proje için bir mühendislik grubu çok yoğun tempoda çalışıyor. Öyle ki birçok firma çok kalabalık bir Ar-Ge grubuyla yıllara dayanan projeler geliştirirken bizim yerine göre 15 gün gibi bir sürede bir proje tamamlamamız gerekiyor. Müşterinin talebiyle ilgili projeyi 15 gün içinde tamamlayıp yine müşteriden proje onayı almamız gerekiyor. Dolayısıyla bizim önümüze gelen işlerle ilgili proje yapma hızımız oldukça yüksek.
Bu durum da esasen 35 yıldır arşivimizde bulunan proje stokunun ekibimizce çok rahat bir şekilde kullanılabilmesinden ileri geliyor. Birbirinin aynı olmayan yüzlerce çeşit makine imal ediyoruz. 35-40 yıl boyunca elimizdeki proje yapma potansiyeli bizim sermayemizdir. Oradaki birikim ve arşiv bizim için çok kıymetli. Bu arşiv sayesinde “30 sene evvel bir makinede şu durumu tat- bik etmiştik işte burada da onu yapabiliriz” diyebiliyoruz. Bu birikimden doğan arşivimiz en kıymetli hazinemiz. Proje, işin en önemli kısmıdır. Masa başında projesi tamamlanmış bir iş ister bizim atölyemizde, isterse de yan sanayide ra- hatlıkla halledilebilir bir aşamaya gelmiş demektir.
Fakat dediğim gibi bir proje masada halledilir. Hatta proje müşteriyle ilk gün görüşüldüğü masada halledilir. Yani projeyi talep eden müşterinizle masaya oturduğunuzda ilk gün masada o projeyi bitirirsiniz. Ana fikir o gün, o masada oluşur.
Müşteri, “Ben şunu üreteceğim” dediği anda onun üretim teknolojileri, onunla ilgili makinelerin büyüklükleri, ebatları, hızları, teknolojik çevrimi, üzerindeki güvenlik niteliklerinin tamamen orada halledilmesi lazım ki siz bir teklif verebilesiniz. Teklif hazırlarken zaten projeyi de hazırlamak zorundasınız.
Yüzde 50’sini öncelikle hazırlıyorsunuz, geri kalan yüzde 50’si ise işin detaylarıdır. HİDROMODE’nin en büyük gücü elindeki büyük mühendislik birikimi sayesinde, müşteriyle ilk gün masaya oturduğunda o projeyi halledebiliyor olmasıdır. O yüzden HİDROMODE’nin tercih ediliş nedeni sahip olduğu mü- hendislik gücüdür. Burası bir mühendislik ve uygulama firmasıdır.
HİDR OMODE ’nin en büyük gücü, elindeki mühendislik birikimi sayesinde, müşteriyle ilk gün masaya oturduğunda projeyi halledebiliyor olmasıdır.HİDR OMODE ’nin tercih ediliş nedeni sahip olduğu mühendislik gücüdür.