“Tasarımı ve yönetimi sizin olmayan bir malı sadece üreterek bir yere Gelmeniz mümkün değildir” diyen yıldız teknik üniversitesi makine Fakültesi dekanı prof. Necati tahralı, türkiye makine sektörünün kendi Aklını üretmek için teorik bilginin...
Makine sektörünün beslendiği en önemli kaynak olan üniversiteler neler yapıyor? Makine mühendisleri yetiştiren üniversite ile sektör arasında nasıl bir işbirliği var? Hali hazırda yürütülen projeler neler?
Bu sorulara yanıt ararken, aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Dekanı Prof. Necati Tahralı’ nın koltuğundan Türk makine sektörünün nasıl göründüğüne de baktık. Sektörün gelişimi için öncelikli ihtiyaçlarının neler olduğunu ve Fakültelerinin bu yönde ne tip çalışmalar yürüttüğünü konuştuk.
Türkiye makine sektörü sizin oturduğunuz yerden yani Türkiye’nin önemli bir makine fakültesi olan Yıldız’dan nasıl görünüyor? Sektörün günümüzdeki durumu ile ilgili yorumlarınız neler?
Türkiye makine sektörü son yıllarda büyük gelişmeler gösteriyor. İhracatta ve üretimde ciddi artışlar söz konusu. Büyük firmalar AR-GE bölümleri kuruyorlar ve onlarca mühendis ile bilim adamı bu birimlerde çalışıyor. Sektörle üniversitenin işbirliği de hiçbir dönemde olmadığı kadar fazla. Fakat sektörün geneline baktığınızda bu çalışmaların az olduğunu görüyoruz. Bu nedenle madalyonun bir de diğer yüzü var. İmalata değil de ithalata yönelen ve başkasının aklı ile üretim yapan bir sektörden de söz etmek mümkün.
Oysaki imalata dayalı bir sektör oluşturmak için tasarımın, üretimin ve yönetimin sizin elinizde olması gerekiyor. Çünkü tasarımı ve yönetimi sizde olan bir marka ancak sizin olabilir. Sadece bir malı üreterek kazanç sağlamak günümüzde olası değil. Örneğin otomotiv sektöründe üst yönetimler ve tasarımlar başka ülkelerin firmalarına aitken biz burada sadece üretimini yaparak düşük bir katma değer elde ediyoruz. Bu durum aynı zamanda makine sektörü için de geçerli. Tabii ki her firma için değil ama sektörün genelinde teknoloji ve tasarım ithal etme yöntemi hala geçerliliğini koruyor. Sektörün çıkış yolunun bu durumun kırılmasından geçtiğine inanıyorum. Çünkü işin en önemli ve değerli kısmı özgün Şkir ve araştırmalarla ortaya çıkan tasarımdır. Tasarımı sizde olan bir malın tüm hakları da sizde olur. Bu nedenle Türkiye makine ve aksamları üreticileri ile ihracatçılarının tasarımı ve yönetimi ellerinde tutacakları bir gelecek planını şimdiden çizmeleri gerekiyor.
Peki, bu noktada sektör ve üniversite birbirinden nasıl faydalanabilir?
Teorik bilgi birikiminin üniversitelerde daha fazla olduğu bilinen bir gerçek. Üniversitedeki beyin gücüyle, iş adamları nın maddi gücünü bir araya getirerek, teori ve uygulamayı birleştirip üniversite sanayi işbirliğini gerçekleştirerek dolayısıyla imalatı deneme yanılma yönteminden, bilgi ve teknolojiye dayalı bilimsel bir anlayışa oturtarak kalitede dünyada söz sahibi bir ülke haline gelebiliriz. Burada sektöre ve üniversiteye büyük görevler düşüyor. Bunların başında karşılıklı güven ve planlı bir çalışma programı geliyor. Ancak sanayi ve üniversitenin işbirliğinin katma değer yaratabilmesi için arz ve talebin olması gerekiyor. Ancak her iki kurum arasında da bu arz ve talep istenen seviyeye henüz ulaşmış durumda değil. Bu konuda bir suçlu aramak yanlış olur. Çünkü olumlu anlamda da pek çok örnek de mevcut. Örneğin son dönemde başlatılan Sanayi Tezleri Projeleri (San-Tez) Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Projeleri, (KOSGEB) Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Proje çalışmaları sektörü ve üniversiteyi daha da yakınlaştırmış durumda. Ama sanayide talep olmadan üniversitenin çokta bir şey yapmayacağı unutulmamalı.
Sanayinin şartları bu çalışmalara uygun mu sizce?
Aslında Türkiye makine ve aksamları üreticileri ve ihracatçıları sektörünü KOBİ’ler ve büyük üreticiler olarak iki farklı kategoride düşünmek lazım. 50 ya da 100 kişinin çalıştığı büyük ölçekli KOBİ’lerde mühendis çalıştırma zorunluluğu olduğundan bu KOBİ’ler üniversitelere başvurabiliyor. Ancak daha ufak ölçekli ve mühendis çalışmayan KOBİ’ler sorunlarına üniversitenin yardım edeceğini bilmiyor. Bu noktada KOSGEB bu tarz firmaları bize yönlendiriyor.Biz de onlara danışmanlık hizmeti veriyoruz. Diğer kısım ise büyük sanayi. Gördüğüm kadarıyla büyük sanayiciler ancak gümrük birliğinden sonra kendi markalarını üretmek zorunda kaldıklarını anladılar. Bunu yapmadıkları takdirde dünya piyasalarında rekabet yönünden zorlanacaklarını anladıklarından kendi araştırma bölümlerini oluşturmaya başladılar. Büyük AR-GE birimleri kurdular. Biz de üniversite olarak büyük ölçekli bu firmaların AR-GE’lerine hocalarımızı gönderiyoruz. Birçok hocamız hali hazırda bu birimlerde çalışmalarını sürdürüyorlar ve çok başarılı çalışmalara imza atıyorlar. Bu olumlu gelişmelerin yanı sıra büyük firmalarımız çoğunlukla lisans almayı tercih edebiliyorlar. Fakat bEnim fikrim, yerli tasarım ve yönetim konusunda büyük firmaların lokomotif görevi üstlenmesi gerektiği yönünde. Devlette son dönemde araştırma geliştirme çalışmalarını destekliyor.
Örneğin yeni bir AR-GE kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre araştırma geliştirme yapan firmalara bazı teşvikler veriliyor. Umarım sektör bu fırsatı değerlendirebilir. Çünkü lisansı bize ait olan her türlü ürünün üretimi ülkemize büyük katma değerler sağlayacaktır.
Diğer taraftan ülkemizde sadece üretimi yapılan, tasarımı ve yönetimi başka ülkelere ait olan ürünler üretirsek yüksek katma değer elde etmemiz hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Sektördeki firmaların bu noktada üniversitelerden sonuna kadar faydalanma yoluna gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Araştırma yapmayı gözde çok büyütmemek lazım. Türkiye’nin bu anlamda hem beyin olarak hem de kaynaklar olarak sıkıntısı yok aslında. Çünkü aklın sınırı yoktur. Aynı zamanda tasarımın da sınırı yoktur. Tasarladığımız her şeyi üretir konuma da gelebiliriz. Türkiye olarak ekonomik gelişimimize baktığımızda biz özgün tasarım yapmayı hep geri plana iterek hazır satın alma yoluna gitmişiz. Oysa başkasının aklını satın almayalım da kendi aklımızı kullanalım denseydi şimdi farklı bir konumda olurduk. Ama bu çözülmez bir sorun değil. Üniversiteler de akıl üretmek için var zaten. Dediğim gibi sanayi bizden talep ederse biz de ona göre çok başarılı projelere imza atabiliriz.
Somut olarak Türk makine sektörü Firmalarına ne tarz imkânlar sunuyorsunuz?
Öncelikle tabii ki sektör için mühendisler yetiştiriyoruz. Onların iş hayatına en hızlı şekilde adapte olmalarını sağlayacak şekilde ders programları oluşturuyoruz. Diğer taraftan tasarımın, üretimin ve yönetimin ülkemizde olması gerekliliği üzerinde durarak, bu vizyona sahip mühendisler ülkemize kazandırmaya çalışıyoruz. Bu nedenle fakültemizde dallaşma adını verdiğimiz bir sistem uyguluyoruz. Bu sistemde öğrenciler tam ihtisaslaşma değil de hangi alanda çalışacaklarına karar verme şansına sahipler. Bu, baştan öğrenciye yön veren ve uzmanlığın artmasını sağlayan bir yöntem. Fakültemizde bu amaca uygun olarak Makine Mühendisliği, Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği, Mekatronik Mühendisliği bölümleri mevcut. Dallaşma sistemi ile konusunda daha uzman, kendi imalatını ve tasarımını yapabilecek öğrenciler yetiştiriyoruz. Örneğin ısı prosesi konusunda çalışan öğrencilerimiz daha şimdiden iş teklifleri alıyorlar. Çünkü bu öğrencilerimiz bizzat üretime yön verebilecek projeler geliştiriyorlar. Tabii ki bu projeleri firmalar da desteklediği için hem öğrenci sektörü hem de sektör daha mühendis olmadan öğrenciyi tanıma şansına kavuşuyor. Aynı zamanda firmaların problem çözme konusunda bizlere olan başvurularını da değerlendiriyoruz. Belli bir ücret karşılığında onlara bu hizmeti veriyoruz. Bitirme tezleri, yüksek lisans ve doktora tezleri projelerini de yine sektörle işbirliği içerisinde gerçekleştiriyoruz. Bazı hocalarımız firmaların AR-GE merkezlerinde danışmanlık yapıyorlar ya da bizzat faaliyet gösteriyorlar. Sanayi Bakanlığının başlatmış olduğu San-Tez projesinin meyvelerini de toplamaya başladık. Fakültemiz bünyesinde San-Tez projeleri hız kesmeden sürüyor. Bu uygulama üniversite ile sanayinin bir arada çalışmasını artırmaya yönelikti ve şunu gururla söyleyebilirim ki Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde başarıya ulaştı. Bakanlık proje maliyetinin yüzde 75’ini karşılıyor geri kalan yüzde 25’lik kısmı ise firma ödüyor. San-Tez projesi yerli üretimi ve tasarımı desteklediğinden bizim çok önemle üzerinde durduğumuz bir konu.
Biz üniversite olarak sanayiye bu tarz imkânlar sunuyoruz. Ancak bu ortaklılıkların daha da gelişmesini umut ediyorum. Çünkü gelişmiş ülkelerle karşılaştı rıldığında tasarım üretmek konusunda geri kaldığımızı görüyorum. Aslında bu oldukça doğal bir durum. ABD’de bundan 150 yıl önce gelişmeye başlayan sanayi bizde daha 50 yıldır faaliyet gösteriyor. Bu nedenle bu 50 yıl içerisindeki gelişimi de küçük görmemek lazım. Ancak Şkir üreterek çalışmayı kafamıza koyarsak, Türk sanayicisi ve bilim insanları ile mühendislerinin kısa sürede büyük gelişmelere imza atacağına inancım sonsuz. Bunun örneklerini detekno-park’larda görüyoruz. Ama yine de rakamlar tatminkâr değil. Çok güzel işlere imza atılmasına karşın daha da gelişmemiz gerektiği ortada.
Bizim Fakültemizde yüksek lisans tezi yapmış olan mühendislerin büyük Şrmaların AR-GE birimlerinde çalışmaları mutlaka sağlanmalı. Diğer taraftan çalışan mühendislere haftanın bir günü işveren tarafından izin verilerek yüksek lisans yapmasının sağlanmasının uzun vadede firmalara büyük kazançlar sağlayacağını düşünüyorum.
Sektörün ihtiyacı olan makine mühendislerini yetiştirmek konusunda fakülteniz yeterli alt yapıya sahip mi? Bu noktada sektörden beklentileriniz var mı?
Makine Mühendisliği Bölümümüzde, Mekanik, Makine Teorisi Sistem Dinamiği ve Kontrol, Konstrüksiyon, Otomotiv, Termodinamik ve Isı Tekniği, Makine Malzemesi ve İmalat Teknolojisi, Hidromekanik ve Hidrolik olmak üzere 7 anabilim dalımız bulunuyor. Ayrıca bütün bu dalların öğrenci laboratuarlarıda mevcut. Makine Mühendisliği Bölümümüzde ülkemizin diğer Makine Mühendisliği Bölümleri’nden farklı olarak 5 dalda eğitim, öğretim ve stajlar yapılıyor. Bunlar, Konstrüksiyon, İmalat, Isı Proses, Enerji ve Genel dallar olarak belirlenmiş durumda.
Fakültemizde 27 profesör, 8 doçent, 33 yardımcı doçent, 10 öğretim görevlisi, 74 araştırma görevlisi, 2 uzman olmak üzere 154 akademik personel dört bölümde hizmet veriyor. Bugün için bu sayı Fakültemiz için yeterli düzeyde. Ancak araştırma görevlisi ve uzman kadrolarına ihtiyaç duyuyoruz.
Aynı zamanda AR-GE çalışmalarında istenilen sonuçların elde edilebilmesi için sektörün uzmanlık alanını ilgilendiren konularda üniversite laboratuarlarında veya araştırma merkezlerinde kullanılacak, gerçek ya da prototip deney tesisatları na ihtiyacımız bulunuyor.
Makine sanayisi temsilcilerinin sürekli dile getirdiği bir sorun var. Yetişmiş eleman bulmakta zorluk çekildiğini söylüyorlar. Siz makine mühendisi yetiştiren bir fakültenin dekanısınız. Sizce sektör neden böyle bir serzenişte bulunuyor?
Bence sektörün hangi tarzda mühendisler aradığı çok önemli. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi’nin stratejik planlarında özgün tasarım yapabilecek, imalatın içinde bulunabilecek ve yönetici olabilecek mühendisler yetiştiriyoruz. Buna göre ders programları oluşturuyoruz. Bu doğrultuda staj imkanları sağlıyoruz. Eğer özgün tasarımlara ihtiyaçları varsa biz bu mühendisleri yetiştirdiğimize inanıyoruz. Ama amaç sadece montaj ve üretim yapmaksa o zaman üniversitelere zaten ihtiyaç yok. Yüksek okullarda bunun için elemanlar yetişiyor. Ama üniversitede yeni fikirler ortaya çıkıyor. Bizim fakültemizede bu şekilde yaklaşmak lazım.
Bizim okulumuzda lisansını tamamlamış ve ardından bir yüksek lisans bitirmiş olan bir mühendis konusundaki AR-GE birimlerinde rahatlıkla çalışabilir. Bu mühendisleri biz yetiştiriyoruz. Aynı zamanda lisans programını tamamlamış bir mühendisimizin de sanayiye kolayca adapte olabilmesi için yıl içindeki proje
sayılarında indirime gitmedik. Öğrencilerimize son 4 yarıyılda 3 yıl içi projesi ve bir bitirme projesi yaptırtıyoruz. Aynı zamanda staj imkânları sunuyoruz. Çünkü bize göre en büyük laboratuar sanayinin kendisidir. Yüksek lisans ve doktora tezlerimizi de sanayinin var olan problemleri ve ürün geliştirme üzerine kurarak yine sektöre katkı sunmaya çalışıyoruz. Bu örneklerde de görüldüğü üzere sanayiden kopuk değiliz. Hala yürütmekte olduğumuz küçük ve büyük ölçekli AR-GE çalışmalarımız da mevcut. Hali hazırda 29 bilimsel araştırma projesine devam ediyoruz. Bunların 14 tanesi Türkiye’nin önemli firmaları ile gerçekleştiriliyor.Diğer taraftan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile 5 TÜBİTAK’la ise 7 tane ortak proje yürütüyoruz. Bu 29 projenin 7 tanesi 2007 yılı içerisinde başarı ile tamamlandı. Geri kalan 22 projenin çalışmaları 2008 yılında da hızla devam ediyor.
Sektörün gelişimini desteklemek yönünde başka ne tarz önerilerde bulunabilirsiniz?
Türkiye’de şu anda savunma sanayisi çok önemli bir konumda. Kim daha kaliteli üretim yaparsa standartları onun belirleyeceği bir durumda. Örneğin otomotiv sanayisinde standartlar çok bellidir ve bu alan neredeyse dolmuştur.
Ancak savunma sanayisinde ileriye götürdüğünüz her ürünün standardını belirleme hakkına sahipsiniz. Bütün sanayi kuruluşları, buna tekstil bile dahil savunma sanayisine ürün verebilir. Örneğin bir paraşüt için kumaş, bir cıvata, bir arazi aracı hemen her sanayi ürünü savunma sanayisine dâhil olabilir. Bu alanda büyük bir potansiyel söz konusu. Savunma Bakanlığı daha geçtiğimiz aylarda önümüzdeki 10 yıl içinde 150 milyar dolarlık ihtiyaçlarını olacağını duyurdu. Ki bu ihtiyacını yurtiçinden de karşılama arzusundalar. Bu fırsat iyi değerlendirilerek bu paranın dışarıya gitmesi engellenmeli. Böylece hem sanayicimiz hem de ülkemiz büyük kazançlar elde edecektir.
Savunma sanayisinde kullanılan birçok ürünün zaman içerisinde sivil sanayiye geçiş yaptığı da unutulmamalı. Bu da sanayicimize ilerleyen yıllarda farklı fırsatlar sunacaktır.
Tabii ki savunma sanayisinde de özgün tasarımlar yapmanın yanı sıra kaliteli ve standartlara uygun üretim yapmak da çok önemlidir. Türk makine ve aksamları üretici ve ihracatçılarının bu yönde çalışmalarına hız vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye dünya ülkeleri içerisindeki yerini her geçen yılda daha da sağlamlaştırıyor ve makine sektöründe de kendi tasarımını, yönetimini ve üretimini üst seviyelere çıkaracağına eminim. Çünkü artık herkes tasarımın öneminin farkında. Akademisyenler de sanayi ile çalışmanın bir zaruret olduğunun bilincindeler. Bu nedenle sanayici üniversite ile bağlantı kursun. Yetişmiş elemanımız var. Başkalarına yetişmek arzusundayız ve bunu kesinlikle başaracağız.
FOTO ALTI:
Prof. Necati Tahralı
Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Dekanı
Ülkemiz makine sektörü için özgün tasarım üretebilen ve üretime anında adapte olabilen mühendisler yetiştiriyoruz
SPOT:
“ İmalata dayalı bir sektör oluşturmak için tasarımın, üretimin ve yönetimin sizin elinizde olması gerekiyor. Çünkü tasarımı ve yönetimi sizde olan bir marka ancak sizin olabilir. Sadece bir malı üreterek kazanç sağlamak günümüzde olası değil. ”
SPOT:
“ Savunma Bakanlığı daha geçtiğimiz aylarda önümüzdeki 10 yıl içinde 150 milyar dolarlık ihtiyacı olacağını duyurdu. Ki bu ihtiyaçlarını yurtiçinden de karşılama arzusundalar. Bu fırsat iyi değerlendirilerekbu paranın dışarıya gitmesi engellenmeli. Böylece hem sanayicimiz hem de ülkemiz büyük kazançlar elde edebilir. ”
KUTU:
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MAKİNE FAKÜLTESİ NELER YAPIYOR?
>> Firmaların AR-GE merkezlerine danışmanlık hizmeti veriyor.
>> Bitirme tezleri, yüksek lisans ve doktora tezlerini sektörle işbirliği içerisinde sektörün sorunlarına çözüm oluşturabilecek seçeneklerde organize ediyor.
>> DPT ile 5, TÜBİTAK ile 7 proje yürütüyor.
>> Ülkemizdeki 14 firmanın problem çözme ve ürün geliştirme projelerini bizzat yürütüyor.
>> KOSGEB ile işbirliği yaparak KOBİ’lerin teknolojilerinin geliştirilmesi için çalışmalar yürütüyor.
>> Sanayi Bakanlığının sektör ve üniversite işbirliğini geliştirmek için uygulamaya koyduğu San-Tez projesiiçin faaliyetler yürütüyor. Hali hazırda 2 proje yapılıyor.