bu topraklarda sanayinin teşviki ilk kez 1909 yılında yayınlanan sanayiin terakkisi hakkında kanun layihası ile gundeme geldi. layihada sanayinin onemi vurgulanarak avrupa malları ile rekabet edebilmesi icin, osmanlı sanayiine bazı ayrıcalıklar tanınması gerektiği dile getiriliyordu.
Geçtiğimiz yılın ikinci yarısından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizle boğuşan Türk sanayicisi, 2009’un yaklaşmasıyla birlikte teşvik kanununun akıbeti sorunuyla karşı karşıya kaldı. 2004 yılında çıkarılan 5084 sayılı kanunun süresi 31 aralık 2008 itibarıyla dolacaktı. Bölgesel ve sektörel teşvikin ön plana alındığı yeni kanunun hazırlıkları devam ederken, üst üste gelen ekonomik kriz ve yerel seçim süreci yeni kanun çalışmalarını sekteye uğrattı. Nihayet 5084 sayılı yatırım ve istihdamı teşvik kanununun uygulama süresi TBMM'de kabul edilen 5838 sayılı kanunla 31 Aralık2009 tarihine kadar uzatıldı. Aslında sanayinin teşviki konusu bu topraklarda tam 100 yıl yıldır tartışılıyor. Bu topraklarda sanayinin teşviki ilk kez İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen bir yıl sonra 1909 yılında yayınlanan Sanayiin Terakkisi Hakkında Kanun Layihası ile gündeme geldi. Layihada sanayinin önemi vurgulanarak Avrupa malları ile rekabet edebilmesi için, Osmanlı sanayiine bazı ayrıcalıklar tanınması gerektiği dile getiriliyordu. İlk teşvik mevzuatında amaç Avrupa malları ile mücadele iken, daha sonra bölgelerarası dengesizlikleri giderilmesi ve istihdamın artırılması önem kazandı. 1980 yılı ile birlikte uluslararası rekabetin artırılması da teşviklerin amaçlarından biri olarak karşımıza çıktı.
İLK TEŞVİK KANUNU DA Meclis’ten çıkamamıştı
1908 Devrimi yani . Meşrutiyet, bu topraklarda sosyal ve siyasal anlamda birçok değişimin başlangıcı oldu. Osmanlı halkının birçok yeni fikirle tanıştığı bu dönem de, iktisadi düşünce alanında da yeni akımlar baş gösterdi. Bunlardan biri de sanayileşmeydi. Daha Meşrutiyet'in ilk günlerinde, Dersaadet Ticaret, Ziraat ve Sanayi Odası, istibdadın sona ermesiyle birlikte sanayileşme için gerekli ortamın oluştuğunu düşünerek Osmanlı sermayedarlarını girişimci olmaya çağırdı. Gazete ve dergilerde sanayileşme sorunu tartışılmaya başlanırken; Babıali de sanayii teşvik politikalarını gündemine aldı.
Sanayileşmeyi özendirmek amacıyla ilk öneriler girişimcilere imtiyaz ve inhisar türü ayrıcalıklar tanımaktı. Bu amaçla 1909 yılında yayınlanan Sanayiin Terakkisi Hakkında Kanun Layihası ile sanayinin önemi vurgulanarak Avrupa malları ile rekabet edebilmesi için, Osmanlı sanayiine bazı ayrıcalıklar tanınması gerektiği dile getirildi. Layiha, Tanzimat Dairesi ile Ticaret ve Nafia Nezarati'nde değişikliğe uğradıktan sonra 1911 yılı başlarında Meclis'te görüşülmeye başladı. Ancak Meclis-i Mebusan seçimlerinin uzun süre yapılamaması nedeniyle teşvik mevzuatı, kanun yerine kanun hükmünde kararname anlamına gelen "kanun-ı muvakkat" şeklinde çıkarılmak zorunda kaldı. 1913 yılı aralık ayında yayınlanan Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı'na göre, hammaddelerin ya da yarı mamul maddelerin niteliğini değiştiren; en az 5 beygir gücü çevirici güçle çalışan; en az bin liralık bina, araç ve gerece sahip; yılda en az 750 işgünü tutarında işçi çalıştıran fabrikalar, mevzuat kapsamına alınacaktı. Mevzuat kapsamına giren fabrikalara tanınan bağışıklık ve ayrıcalıklara göre, fabrikanın kurulacağı ya da genişleyeceği alan miri arazi olduğu taktirde devlet tarafından parasız olarak devredilecek; fabrika, arazi ve binalardan emlak, temettü vergileri ile harçlar alınmayacak; fabrikaların kuruluşu sırasında ihtiyaç duyacakları ateş tuğlası, demir, petrol, makine, alet ve edevat Osmanlı topraklarında üretilmiyor ise yurt dışından gümrüksüz olarak getirilebilecekti. (Makine ithalatının gümrük resminden muaf tutulması, ilk kez 1862 yılında kurulan Islah-ı Sanayi Komisyonu tarafından teklif edilmiş ve 1873 yılında Babıali tarafından kabul görmüştür.) 1913 mevzuatı ile, fabrikaların ihtiyaç duyacağı hammaddenin de yurt içinde bulunmaması koşuluyla gümrük ithaline de olanak tanınıyordu. Mevzuatın diğer önemli bir boyutu da, hükümet alımlarında yerli sanayi ürünlerine öncelik tanımasıydı. Babıali, gerek duyduğu mallar için "mümkün olduğu derecede mamulat-ı dahiliyyeyi" tercih edecekti. Fabrikaların bu teşviklerden yararlanması için ruhsat tarihini takip eden dört yıl içinde üretime geçmeleri gerekiyordu. Ayrıca mevzuatta yer alan bağışıklık ve ayrıcalıklardan yararlanma süresi 15 yılla sınırlandırılmıştı.
1913 Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkatı, 2. Meşrutiyet öncesi imalat sanayiinde dağınık bir şekilde uygulanan teşvik mekanizmalarını aynı mevzuatta toplaması nedeniyle ekonomi tarihinde bir ilk oldu. 1917 yılında yapılan sanayi istatistiklerine göre, mevzuattan 63'ü İstanbul'da, 15'i İzmir'de ve 39'u değişik vilayetlerdde olmak üzere 117 sanayi kuruluşu yararlanmaktaydı. Bu sayı ilerleyen yıllarda 239'a kadar çıktı.
1927’DE İHRACAT DA AMACLARA EKLENİYOR
1913 tarihli kanun-ı muvakkat 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra tadil edilerek yürürlükte tutuldu ve 15 Haziran 1927 günlü 1055 sayılı Teşvik-i Sanayi Kanunu ile pekiştirildi. 1927 Teşviki Sanayi Kanunu 15 yıl yürürlükte kalmak üzere sanayicilere arazi, telgraf, telefon, elektrik hat kolaylıkları sağlıyordu. Yasaya göre; devlet kamulaştırdığı arazi ve binaları kredi ile sanayici ve girişimciye verecek; maktu vergilerinden, belediye resim ve harçlarından, yapı malzemesi, makine, alet ve yedek parçaları taşıma, yükleme, boşaltma, gümrük vergi ve resimlerinden; demir ve deniz yollarında taşımadan indirimli tarife veya bakanlar kurulu kararıyla özel tarifeden yararlanacaklardı. Merkezi bütçeye bağlı bakanlık ve kuruluşlar, il özel idareleri ve belediyeler, fennen dahildeki üretimle karşılanabileceği gösterilirse, ihtiyaçlarını yüzde 10 daha pahalı olsa da yerli üreticiden almaya mecbure tutulacaklardı. Bakanlar Kurulu kararıyla yerli üreticilere tekel ayrıcalıkları verilebilecek, ayrıca devletin ürettiği ham ve yardımcı madde fiyatlarında da bu şirketler için indirim yapılacaktı.
1925'te memur ve müstahdeme dağıtılan ayakkabı, kumaş, elbise ve yatak levazımatının yerli ürünler olması kararı ve aynı yıl kurulan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası da özel sektörü destekleme anlayışıyla yapılan diğer düzenlemeler olarak tarihte yerini aldı. Nasıl 1913 Teşviki Sanayi Kanunu o güne kadarki mevzuatı bir araya toplamı açısından bir ilkse, 1927 yılında çıkarılan Kanunun da özel bir yeri vardır. Geniş bir teşvik politikası uygulanması amacı ile çıkarılan kanunun amacı "...Sanayi-i millitemizin teşvik ve himayesine memleketimizde dahili istihlakımıza kifayet ettirdikten başka, belli başlı ihracat yapan sanayi müesseseleri vücuda getirilmesi" olarak açıklanıyordu. Bu politika ile gümrük tarifelerinin artırılamadığı bir dönemde başka önlemlerle yerli üretimin korunması hedeşenmişti. 1913 kanunundan yararlanan şirket sayısı 239 iken, 1923'te 342'ye, 1927'de 470"e çıktı. 1926-1939 döneminde sanayi sektöründe genişleme ve işgücü verimliliğinde artış yaşandı. Sanayi üretiminin gerçek değeri yılda yüzde 9 artarken, istihdam yılda yüzde 3 arttı. Bu dönemde iç ticaret hadleri sanayi malları lehine gelişti ancak 1929 yılındaki Büyük Buhran Türkiye'yi de etkiledi ve 1934 yılına kadar devletçilik politikası uygulandı.