Haksız rekabet oldukça geniş bir kavram ve içine istihdam, faturasız satışlar, belgelendirme ve vergi, hatta vergi afları bile giriyor. Haksız rekabetin en önemli sonucu ise fiyat rekabetiyle...
SELAMİ İLERİ
TARMAKBİR GENEL SEKRETERI
TÜRKİYE EKONOMİ POLİTİKALARI ARAŞTIRMA VAKFININ (TEPAV) GEÇTİĞİMİZ YILLARDA SANAYİCİLER NEZDİNDE YAPTIĞI BİR ANKET, ASLINDA İŞ DÜNYASININ EN BÜYÜK PROBLEMİNİ BÜTÜN ÇIPLAKLIĞIYLA ORTAYA KOYUYOR. ANKET SONUÇLARINA GÖRE, TÜRKİYE’DE İŞ YAPMANIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELİN, KAYIT DIŞILIKTAN KAYNAKLANAN HAKSIZ REKABET OLDUĞU GÖRÜLÜYOR.
Haksız rekabet oldukça geniş bir kavram ve içine istihdam, faturasız satışlar, belgelendirme ve vergi, hatta vergi afları bile giriyor. Haksız rekabetin en önemli sonucu ise fiyat rekabetiyle mücadele etmek olsa gerek. Haksız rekabet, bilinçsiz tüketiciyi aldattığı gibi ekonomimize de zarar veriyor ve “Türk Malı” imajının bozulmasına yol açıyor. Bu makalede haksız rekabete daha çok tarımsal mekanizasyon penceresinden bakacağız ama makine sektörünün genel bir fotoğrafını çekmeden meseleyi anlamamız çok da doğru olmayacaktır. Haksız rekabete de firma ve çalışan sayısıyla ciro penceresinden bakacağız, çünkü ekonomik verilerde özellikle AB ile aramızda çok ciddi bir sapma var.
ÖLÇEK EKONOMİSİNDE NEREDEYİZ?
Girişimci Bilgi Sistemi (GBS) verilerine göre, Türkiye’de makine sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı yaklaşık 13 bin, çalışan sayısıysa yaklaşık 220 bindir. Yani, firma başına düşen çalışan sayısı 16’dır. Bu firmaların yüzde 60’ı mikro, yüzde 30’u küçük ölçektedir. Almanya’da ise makine sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı yaklaşık 6 bin 400’ken çalışan sayısı yaklaşık 1 milyondur ve firmalar ortalama 156 kişiyi istihdam eder durumdadır. Almanya’da makine endüstrisinde büyük ölçekli firmalar yer alırken, görece daha küçük ve orta ölçekli firmaların yer aldığı ABD’de de firma başına düşen çalışan sayısı yaklaşık 50’dir.
Makine endüstrisinde durum böyleyken, fotoğrafa bir de tarım makineleri segmentinden bakalım. Tarım makinesi özelinde Almanya’da 577 imalatçı firma 39 bin 786 çalışanı istihdam ediyor ve firma başına düşen çalışan sayısı 69 olarak açıklanıyor. Tarım makineleri endüstrisinde ortalama istihdam sayısı Macaristan’da 34, Fransa’da 32, İtalya’da 17, İngiltere’de 16 ve AB ortalamasında ise 24’tür. Türkiye’de ise bu oran 20’dir. Yani Türkiye, tarım makinelerinde imalatçı firma başına istihdam değerinde AB ortalamasının gerisindedir. Aslında bu değer veya bu oran tek başına fazla bir anlam ifade etmiyor. Ortalama istihdam, ortalama ciro ile bir anlam kazanıyor. Şimdi de o fotoğrafa göz gezdirelim.
Tarım makineleri özelinde yaklaşık değerlerle Türkiye’de 1200, 1 milyar 400 milyon nüfusa sahip Çin’de 2500, İtalya’da 1772, Almanya’da 577 ve Fransa’da 546 imalatçı firma faaliyet gösteriyor. Yine, tarım makineleri özelinde Alman firmaları 12 milyar, İtalyan firmaları 8,4 milyar, Fransız firmaları 5 milyar euro seviyesinde bir ciroyu paylaşıyor. Yani Almanya’da birim firma başına 20 milyon, İtalya’da 4,7 milyon, Fransa’da ise 10 milyon euro seviyesinde bir ciro söz konusu. Türkiye’de ise bu değer sadece 2 milyon euro seviyesinde gerçekleşiyor. Çalışan sayısıyla ciroyu karşılaştırdığımızda ise İngiltere’de çalışan başına 356 bin, Almanya’da 304 bin, İtalya’da 291 bin ve Fransa’da 85 bin euro seviyesinde bir ciro ile karşılaşıyoruz. Peki, Türkiye’de bu değer nedir? Sadece 118 bin euro! Tarım makinelerinde Türkiye ile aynı ciro seviyesine sahip olan İngiltere’de sadece 483 firmanın faaliyet gösterdiğini de söylemeliyiz.
HAKSIZ REKABETİN KELEBEK ETKİLERİ!
Bu konuda ölçülebilir bir diğer önemli parametre ihracat hacmidir. Almanya’nın genel makine ihracatı ortalama bir bakışla Türkiye’nin 17 katı, ABD’nin makine ihracatı ise yaklaşık 15 katıdır. Tarım makineleri özelinde de Türkiye’ye göre Almanya’nın ihracatı 14, ABD’nin ihracatı 10, İtalya’nın ihracatı altı, Fransa’nın ihracatı beş kat fazladır. Türkiye’de, sektörde bir firmada yetişen ustaların veya firma çalışanlarının/ ortakların bir süre sonra ayrılarak maliyet odaklı ürün üretmek amacıyla yeni firma kurması neticesinde firma sayısı bölünerek artıyor. Bu durum, mevcut pazarın daha çok firma tarafından paylaşılması anlamına gelirken, bu bölünmeler istihdama pozitif değil tam tersi etkide bulunuyor. Fiyat odaklı üretim yapan firmalar, kalite odaklı üretim yapan firmaların rekabet gücünün zayıflamasına yol açıyor, çiftçilerimiz ise alım güçleri düşük olduğu için makinenin fiyatının cazibesine kapılıp kalitesiz, servis ve yedek parça sıkıntısı yaşayacağı makineler alıyor ya da almak zorunda kalıyor. Bu şartlar altında da kalite odaklı firmalar Ar-Ge, üretim teknolojileri, uzman insan kaynağı için gerekli yatırımları yapmakta zorlanıyor. Bu durum aynı zamanda küresel firmaların ortaya çıkmasını da geciktirdiği gibi yurt içi ve yurt dışı pazarlarda Türk malı imajının zarar görmesine de sebep oluyor. Neticede son derece düşük kâr marjlarıyla çalışan/çalışmak zorunda olan firmalar kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamadığı için katma değerli üretim yapamıyor.
Resmi verilere göre makine sektöründe kriz dönemi öncesindeki net kârlar yüzde 6 ila 7 seviyesindeydi. Bu oranlarla arzu edilen büyümeyi yakalamamız mümkün değil. Bu yüzden özellikle ölçek açısından sorunlu firmaların nihai mal yerine aksam ve parça imalatına geçmesi gerekli. Böylece, çok daha az sayıdaki nihai ürün üreten firmalar da imalata daha az ağırlık vererek, markalaşma ve Ar-Ge’ye daha çok yatırım yapabilir. Bu kurguyla, hem sektör hem de ülkemiz aynı anda kazanan tarafta olabilir.