HIZINI YAKALAMAKTA ZORLANDIĞIMIZ TEKNOLOJİNİN ETKİSİYLE OFİSLER DE YENİ BİR ANLAYIŞLA YENİDEN KURGULANIYOR. YAPILAN ARAŞTIRMALARA GÖRE OFİS MİMARİSİ VE İYİ TASARLANMIŞ ÇALIŞMA ORTAMLARI, ÇALIŞANLARIN PERFORMANSINI CİDDİ ORANDA ARTTIRIYOR.
Uluslararası mimarlık şirketi Gensler’in gerçekleştirdiği bir araştırma, daha iyi bir çalışma ortamında çalışanların verimliliklerinin yüzde 19 oranında arttığını ortaya koyuyor. Aynı araştırmada beş profesyonelden dördü, çalışma ortamlarının kalitesinin iş tatminleri için çok önemli olduğunu; çalışanların beşte biri ise ofislerini müşterilerine göstermeye utandığını söylemişlerdi. Her ne kadar bu araştırma İngiltere’de yapılmış olsa da, son yıllarda ülkemizde de farklı ölçekteki işyeri sahipleri hem şirketlerinin kurumsal yapılanmasını geliştirmek hem de çalışanlarından daha fazla verim alabilmek adına ofis iç mekân tasarımlarına önem ve öncelik vermeye başladı. Önceleri konut olarak tasarlanmış apartman dairelerinde kendilerine yer edinen şirketler, gelişen ekonomi ve devamlı değişen teknolojinin etkisiyle ya kendi müstakil şirket binalarına ya da “yeni nesil ofis” anlayışıyla kurgulanan plazalara geçmeye başlıyor. İster müstakil şirket binası olsun ister plaza olsun artık kapalı kutu gibi odalardan oluşan, hiyerarşik düzeninin hüküm sürdüğü ofis anlayışı, yerini yenilikçi, şeffaf, teknolojik yeni nesil ofislere bırakıyor. Günün ortalama sekiz saatini ofiste geçiren çalışanların psikolojisini ve sağlığını ön planda tutarak tasarlanmış ofislerde, çalışanların iş verimliliğinin de gözle görülür derecede arttığını görüyoruz.
SALT GÖRSEL ETKİ YETERLİ Mİ?
Bir ofisin verimliliğini arttıracak şekilde tasarlanması için ilk olarak işverenden iç mimara doğru bilgi aktarımı yapılması gerekli. Bu noktada işveren ile iç mimar arasındaki iletişim ve uyum öncelik kazanıyor. İşverenin kendini, firmasını, çalışanlarını çok iyi tanıması, ihtiyaçlarını net şekilde belirlemesi ve bunları iç mimara doğru şekilde aktarması kadar iç mimarın da işverenin çalıştığı sektörü iyi analiz etmesi, aktarılan bilgiler ışığında doğru fonksiyon şemasını oluşturması ve tasarımını deneyimleriyle harmanlaması doğru projeyi ortaya çıkarmanın formülünü ortaya koyuyor. Birkaç yıl öncesine kadar minimalist akımın etkisinde tasarlanmış tek düze ve beyaz rengin hâkim olduğu soğuk ofisler yerini, firmanın kurumsal kimliğini abartıya kaçmadan yansıtan, sıcak renklerin hâkim olduğu, olabildiğince gün ışığından faydalanan, akustiğe önem verilen, çalışanlarına bireysel çalışma alanları kadar ortak çalışma ve sosyalleşme alanları da sunan ofislere bırakıyor. Son yıllarda yapılan plaza binaları bile eskilere nazaran çok daha fazla temiz havayı içeriye almayı sağlayan pencerelere hatta balkonlara ve teraslara sahip yeşil odaklı olarak tasarlanmaya başlandı. Böylece çalışanlar havasız cam fanuslar içine sıkışıp çalışmaktan yavaş yavaş kurtuluyorlar. Son yıllarda sıkça yapılan hatalardan biri ise, bir ofis tasarımının sadece görsel etkiden ibaret olduğunu düşünmek. Oysa iç mimarlık mesleği disiplinler arası bir iş koludur. Bir mekânın sadece çok şık ve etkileyici olması, tasarımın başarılı kabul edilmesi için yeterli değildir. Özellikle teknolojinin her geçen gün geliştiği düşünülürse, görsel etki kadar altyapının da doğru projelendirilmesi olmazsa olmaz etkenlerden biridir. Salt iç mekân tasarımına odaklanıp sonrasında mekanik ve elektrik altyapısının buna uydurulmaya çalışılmasındansa, proje başladığı andan itibaren diğer disiplinlerle birlikte çalışmak, işverenin ihtiyaçları doğrultusunda doğru altyapıyı tasarımla birleştirmek uzun soluklu ve tatmin edici mekânlar yaratmak için izlenmesi gereken doğru yoldur. Çalışanların verimliliğini arttırmak için, kurgulanan iç mekân içinde kullanılan mobilyalar, renkler ne kadar önemli ise, doğru mekanik altyapıyla oluşturulan iklimlendirme koşulları, teknolojiye ayak uyduracak şekilde erişilebilir ve esnekliği olan elektrik altyapısı da bir o kadar önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, bir proje tamamlandığında altyapısında yapılmış olan bir hata veya eksiklik, sonrasında telafisi güç durumlar yaratabilir. Tüm bunların bağlamında, bir tasarımın iyi diye nitelendirilebilmesi için işveren ve iç mimar birlikteliği kadar, iç mimar ve diğer disiplinlerin birlikteliği ve uyum içinde çalışması da çok önemlidir. Farklı yaş guruplarından, farklı kültürlerden, farklı eğitimler almış insanların ortak çalışma alanları olan ofisleri tasarlarken, ortak beğeniyi yakalamak her ne kadar zor olsa da imkânsız değildir aslında. Doğru malzemelerin doğru fonksiyonlarla birleştiği, zamansız diye tabir edebileceğimiz, abartıya kaçmayan, göz yorgunluğu yaratmadan tasarlanmış, dinamik ama aynı zamanda dinginlik hissi veren mekânlarla hem çalışanları mutlu etmek hem de iş verimliliğini arttırarak işverenleri de tatmin etmek mümkün.