Endüstri 4.0’ın mucidi Almanya, bugün dünyanın en güçlü üretim ekonomilerinden birine sahip. Keza diğer G8 ülkelerinin de Endüstri 4.0 ile yakından ilgilendiği ve politik-ekonomik sistemlerini...

Endüstri 4.0’ın mucidi Almanya, bugün dünyanın en güçlü üretim ekonomilerinden birine sahip. Keza diğer G8 ülkelerinin de Endüstri 4.0 ile yakından ilgilendiği ve politik-ekonomik sistemlerini bu yeni endüstri devrimine göre şekillendirdiğini biliyoruz. G8 ülkeleri içerisinde Endüstri 4.0 ile çok fazla yan yana gelmeyen tek ülke Japonya. Oysa teknoloji ve üretim denildiğinde çoğumuzun aklına ilk gelen ülkelerden biri Japonya değil miydi? Japonya’nın Endüstri 4.0 ile neden diğer ülkelerden daha az ilgilendiği, geçtiğimiz yıl Almanya’nın Hannover kentinde düzenlenen CeBIT fuarında ortaya çıktı.

Dünyanın en kapsamlı teknoloji fuarı CeBIT’in partner ülkesi olan Japonya, fuarda Endüstri 4.0’la adının anılmayışını adeta unutturur bir atılımla ziyaretçilerin karşısına çıkmakla kalmadı, aynı zamanda sessiz sedasız bir şekilde Endüstri 4.0’ın bir adım önüne geçtiğini de gösterdi. Bu yeni adımın adı ise Society 5.0, yani Toplum 5.0.

TEKNOLOJİDEN KORKMA, ONDAN YARARLAN

Japonya Toplum 5.0’a adım atarken “Teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı” felsefesinden yola çıkıyor. Oysa yapay zekâ ve robotların insan zekâsını yenerek insanlığın sonunu getirebileceğini dünyanın en önde gelen bilim insanları tarafından sürekli dillendiriyor. Son dönemde artan yapay zekâ yenilikleri, insanlar arasında çoğunlukla hayranlıkla karışık korku ile karşılık buluyor. Japonya ise teknolojiden en az korkan toplum ve teknoloji üretimiyle birçok kişiye istihdam sağlayıp, diğer ülkeler arasında en az işsizlik oranına sahip olmasıyla dikkat çekiyor.

Toplum 5.0’ın manifestosu olan ve Japon Ekonomik Organizasyonlar Federasyonu Keidanren’in hazırladığı 26 sayfalık çalışma, Toplum 5.0 felsefesi ışığında gelişmesi beklenen ekonomik ve sosyal reformunu geniş kitlelere anlatmayı amaçlıyor. Söz konusu çalışma ilk insanın doğuşundan bugüne kadar olan süreci bölümlere ayırıyor ve günümüze kadar olan süreçte toplumları Avcı Toplum, Tarım Toplumu, Endüstriyel Toplum, Bilgi Toplumu ve Akıllı Toplum (Toplum 5.0) olarak beşe ayırıyor.

Gerçekten de, bilindiği üzere, insanoğlunun ilk toplumsal yapısı avcılık ve toplayıcıktan güç alan bir birliktelik içeriyordu. İnsanlar hayatlarını devam ettirebilmek için avlanmak zorundaydı. Ardından insanlar besin kaynaklarını, kısmen kendi kontrollerinde olacak şekilde çeşitlendirebileceklerini fark etti: Buğday, arpa, mercimek, nohut gibi tahıl besinlerin keşfiyle tarım başladı. Tarım başlayınca insanlar ilk üretim faaliyetlerine de başlamış oldu. Belirli gruplar arasında diğer tarım arazilerine ve mahsullere saldırılar başladı. İnsanlar arası ilk savaşlar böylelikle başlamış oldu. Ardından endüstriyel topluma geçiş sağlandı. İlk kez buhar teknolojisiyle ulaşım kolaylaştı, yeni endüstri ürünlerinin üretimi hızlı ve daha yüksek kapasitelerle gerçekleştirildi. Ve nihayetinde bilgi toplumuna ulaştık. Bilgisayarlar ve dijital teknolojinin hâkim olduğu bu toplumda, üretim çok daha büyük bir ivme kazandı. Peki geleceğin toplumu ne olacak? Toplum 5.0 ne vaat ediyor?

TOPLUM 5.0 NEDİR?

Toplum 5.0, teknolojik gücü doğru yönetecek akıllı toplumun gelişimine katkı sağlamasını amaçlayan bir felsefeden güç alıyor: Toplum 5.0, dijitalleşmenin ve robotların etkisini demografik, ekonomik, etik ve sosyolojik yönden değerlendirerek, insanların makine ve robotlarla ilişkisinin en verimli biçimde sağlandığı bir “süper akıllı toplum” modelini öneriyor. Ancak Toplum 5.0’ın bazı endişeleri de beraberinde getirdiğini baştan söylemeliyiz. Bu endişelerden en önemlisi “istihdam sorunu” olarak öne çıkarken, giderek artan otonomlaşmanın özellikle mavi ve beyaz yakalı işçilerde işsizlik riskini ortaya çıkarabileceği ekonomistlerce sıklıkla dile getiriliyor. Karşıt görüştekiler ise her robot ve elde ettiği veriler için bir akıllı yönetici gerektiği düşüncesinden hareketle, teknolojinin yeni istihdamlara kapı aralayacağını savunuyor.

İnsanoğlunun üretim yeteneklerini artıran ilk üç sanayi devriminde her zaman insan gücü en önemli üretim kalemiydi. Günümüzde tüm dünyanın üzerinde durduğu Endüstri 4.0’da ise siber fiziksel sistemlerin devreye girmesiyle insan gücünde bir azalış izlenmeye başlandı bile.

Oxford Üniversitesi İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’ne göre gelecek 25 yıl içinde şu anda olan mesleklerin yüzde 47’si olmayacak. Aslında bu işler yine olacak ancak insanlar tarafından değil, yapay zekâ destekli robotlar tarafından yapılacak. Bununla birlikte yeni meslekler de doğacak ve bu değişimle birlikte, insanın kendisini yenilemesi ve dönüştürmesi gerekecek. Bu gelişim ve dönüşüm döneminin zorlayıcı olacağı çok açık: Bir robotla ikame edilmeyecek nitelik ve becerileri kazanmalı; süper akıllı toplumun bir bireyi olabilecek vizyonu geliştirebilmeliyiz.

Toplum 5.0, özetle, Endüstri 4.0’ın bir gelişmiş modeli olarak, insanların makine ve robotlarda ilişkisini üst düzey verimde tutan “süper akıllı toplum” önerisini sunuyor: Ya robotlar, ya insanlar; ya biri ya öteki yerine, insanları mağdur etmeyecek yöntemler arıyor; Endüstri 4.0 ile gelen teknolojik yenilikleri topluma en verimli şekilde uyarlanması, toplumların da teknolojiyi kullanarak işbirliği içerisinde olmasını önerisini ortaya koyuyor. Örneğin, sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi sağlanırken, Nesnelerin İnterneti’nden toplumun çıkarları gözetilerek faydalanılması, yaşlanan dünya nüfusuna karşı çözümler geliştirilmesi ve çevre kirliliği ile doğal afetler için çözüm yolları üretilmesi gibi başlıklar Toplum 5.0’ın ana hedefleri olarak dikkat çekiyor.

DAHASI DA VAR: YAŞAM 3.0 VE BİREY 4.0

MIT profesörü Max Tegmart ise geçtiğimiz yıl Ağustos sonunda yayımlanan “Yaşam 3.0: Yapay Zeka Çağında İnsan Olmak” (Life 3.0: Being Human in the Age of Artificial Intelligence) kitabı ile önemli bir tartışmanın başlangıcını yaptı. Evren, insan, fizik, biyoloji ve bilinç boyutlarında, yapay zekânın yarattığı durum ve gelecek senaryoları üzerine ufuk açıcı analizler içeren kitap, dünyadaki canlıların donanımları (fiziksel bedenleri) ve yazılımlarının (davranışlarını belirleyen bilgi ve algoritmalar) ilk 4 milyar yıl tamamen biyolojik bir evrimin kontrolü altında tasarlanarak geliştiğini söylüyor. Bu dönemi Yaşam 1.0 olarak adlandıran kitap, takip eden 100 bin yılda Yaşam 2.0’ın geliştiğini, bu dönemde insanoğlunun öğrenme ve kültür sayesinde yazılımlarını büyük ölçüde kendisinin tasarladığını aktarıyor. Hatta bugün insan donanımının (bedeninin) yeni teknolojilerle değiştirilebilmesi sonucunda, Yaşam 2.1 sürümünde olduğumuz da söylenebilir. Önümüzdeki dönemde ise, Tegmart’a göre, hem donanım hem de yazılımın tamamen tasarlandığı ve kendi kendine yeni sürümlerini geliştirerek evrileceği Yaşam 3.0 var. Kitapta, Yaşam 3.0’ın fiziksel sınırları üzerine bazı görüşler ve olası senaryolara da yer verilirken, Tegmart’ı esas olarak, Yaşam 3.0’ın yani “süper canlı”larının bilinç ve amaçlarının nasıl oluşabileceği sorusu meşgul ediyor.

Oxford Üniversitesi, Felsefe ve Etik profesörü Luciano Floridi’ye göre ise dijital teknolojiler ve yapay zekâdaki çığır açan gelişmeler sonucu, insan, dördüncü evrim sürecinin başına ulaştı. Prof. Floridi, “4. Devrim: Enfo-Küre İnsan Gerçeğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor” (The 4th Revolution: How the Infosphere Reshaping the Human Reality) başlıklı kitabında, insanın, akıllı nesnelerle beraber paylaştığı “enfo-küre”de bir “enforg” (informational organism) olarak kendini ve kimliğini yeniden tanımlaması gerektiğini ileri sürüyor. Enfo-kürede, insanın çevrimiçi ile çevrimdışı yaptıkları iç içe geçerek “yaşamiçi”ni (on-life) oluşturuyor. Giderek akıllı cihazlarla kuşatılan Birey 4.0, gerçek dünyanın şekillendirdiği kişilikten farklı bir yaşamiçi kişilik oluşturuyor ve bunu anlamak için iletişim felsefesinin, çağımızın bir ihtiyacı olduğunu iddia ediyor.

AKILLI GELECEK, AKILLI KENTLER VE TOPLUM 5.0

Çağımız, hızını yakalamakta zorlandığımız değişimler çağı! Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Aysu Kes Erkul, bir makalesinde söylediği gibi, “Küresel ve yerel düzeyde daha önce karşılaşmadığımız düzeyde teknolojiye dayalı bir toplumsal dönüşümle karşı karşıyayız ve bu dönüşümü sosyal, ekonomik, hukuki ve eğitimsel boyutlarıyla ele almalıyız.” Özetle, Toplum 5.0 kavramı, yani Süper Akıllı Toplum, özellikle Endüstri 4.0 ile belirginleşen, ağırlıklı olarak “Nesnelerin İnterneti” temelli üretim modelinin ve ona paralel gelişen robot ve yapay zeka teknolojilerinin toplumsal sorunların çözümünde kullanılmasına ve bireyin toplumsal yaşamda güçlendirilmesine öncelik veren bir toplumsal eylem planı olarak küresel gündeme hızlı bir giriş yaptı. Üstelik toplumun tüm kesimleri ve bunlar arasındaki ilişkileri doğrudan etkilemesi öngörülerek. Bu nedenle Toplum 5.0’ın prototipleri ve gelecekteki odakları olarak tanımlayabileceğimiz akıllı kentler için önerilen müşterek tasarım (co-design) ve sosyal inovasyon kavramlarının geliştirilerek bu dönüşümde temel uygulamalar haline gelmesi büyük önem taşıyor. Böylelikle birçok bilim insanını, karar alıcıları ve bireyleri endişelendiren bu zor ve yıkıcı dönüşüm, olumlu bir süreç olarak değerlendirilebilir.

BİZ NEREDEYİZ?

Peki, Türkiye olarak biz neredeyiz? Bu konuda aslında temel görüş, Türkiye’nin henüz Endüstri 2.0 ile Endüstri 3.0 arasında yer aldığı olsa da tüm kamu ve özel sektörün konuya en yüksek ilgisi sağlandığında Endüstri 4.0 uyumunun kısa sürede gerçekleştirilebileceği de dile getiriliyor. Bu, ütopik bir değerlendirme gibi dursa da teknolojinin gelişim hızı düşünüldüğünde, kaybedilen süreyi daha güncel teknolojiler üzerinde yakalamamız da olasılıklar içerisinde yer almayı sürdürüyor. Ancak gelişmişliğin tanımı, artık sadece sanayileşme seviyesi ve teknolojik yeterlilikle yapılmıyor; insana, çevreye, kültüre verilen değerler belki de daha güçlü belirleyiciler olmuş durumda. Dolayısıyla, Endüstri 4.0 yarışının içinde olabilmek için sadece sanayide dönüşüm yeterli olmayacak. Aslında Japonya’nın Toplum 5.0 ile önerdiği de bundan ibaret: “Sadece sanayiyi dönüştürerek toplumsal kalkınmayı gerçekleştirmemiz mümkün değil.” Bu anlamda diyebiliriz ki, Toplum 5.0’ın sadece teknolojinin gücünü artırmayı değil aynı zamanda toplumun yaşam kalitesini de artırmayı amaçlayan bir felsefe olduğunu unutmadan, ülke olarak teknolojik ve toplumsal dönüşümün getireceği değişimleri içselleştirebilirsek, “Endüstri 4.0” yarışından kopmamış ve “Toplum 5.0” felsefesini kavramış oluruz.