TÜRKİYE’NİN MAKİNECİLERİ, MAKİNE İMALAT SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ VE GÜÇLENMESİNE YÖNELİK STRATEJİK ÇALIŞMALARINA ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR. 2020’NİN İLK AYLARINDAN İTİBAREN BİRÇOK ÖNEMLİ SEKTÖREL YAYINA İMZA ATAN TÜRKİYE’NİN MAKİNECİLERİ, BU KEZ, KÜRESEL MAL TİCARETİNDEKİ YERİNİ HER YIL DAHA DA GÜÇLENDİREN TARIM SEKTÖRÜNE VE TARIMSAL MEKANİZASYONA YÖNELİK DEĞERLİ BİR ÇALIŞMA ORTAYA KOYDU.
Türkiye’nin Makinecileri markasıyla yurt dışında sürdürdüğü faaliyetler ve tanıtım çalışmalarıyla sektörün bilinirliğini arttırmaya devam eden Makine İhracatçıları Birliği (MAİB), Türk makinelerinin kalitesi ve teknolojik gücünü tüm dünyaya anlatma ana hedefiyle, Türk makine sektörünün büyüme politikalarına ışık tutacak rapor ve çalışmalar ortaya koymaya devam ediyor. Bu kapsamda, 2020 yılının ilk aylarından itibaren yedi farklı rapor yayımlayan Türkiye’nin Makinecileri, makine sektörünün ihracat kapasitesini arttırmaya, alt segmentlerin gelecek stratejilerini oluşturmaya ve bu stratejileri güncellemeye, sektörün mevcut şartlarda yaşadığı ya da yaşayabileceği sorunları tespit edip çözüm önerileri ortaya koymaya yönelik önemli adımlar atmayı sürdürüyor. Hatırlanacağı üzere, Moment Expo’nun önceki sayılarında sırasıyla “Türkiye Makine Sektörü Dış Pazar Stratejisi” ve “İhracat Potansiyeli Analizi” çalışmalarına da değinmiş, makine sektörünün küresel rekabetçiliğini sürdürmesine yönelik önemli gördüğümüz bu iki raporu detaylıca incelemiştik. Bu kez, MAKFED ile yürütülen sektörel araştırmalar kapsamında, Türk Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıları Birliği’nin (TARMAKBİR) içeriğini hazırladığı ve Mayıs ayında yayımlanan; küresel mal ticaretindeki yerini her yıl güçlendiren tarım sektörü ile onun makine sektörüyle bağdaşan en önemli bileşeni tarım makineleri segmentini ele alan “Tarım ve Makine Sanayi Etkileşimi Raporu”na değinmek istiyoruz.
TARIM SEKTÖRÜ YÜKSELİŞTE MAİB
Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Tarım ve Makine Sanayi Etkileşimi Raporu”nun sunuş metninde, tarım ve gıda ürünlerinin dünya geliri içindeki payının yüzde 3 ve 85 trilyon dolarlık küresel toplam GSYİH içinde de 2,5 trilyon dolarlık bir hacme sahip olduğunun altını çiziyor. Tarım ve gıda ürünlerinin küresel mal ticareti tarafındaki payı ise yüzde 8,7 ile 1,6 trilyon doları buluyor. Türkiye ise Kutlu Karavelioğlu’nun da vurguladığı gibi, geniş ürün yelpazesine imkân veren coğrafik özellikleriyle tarımsal üretim açısından avantajlı bir ülke olmaya devam ediyor. Ülkemiz, 2018’de tarımsal ekonomide Avrupa’da ikinci, dünyada ise dokuzuncu sırada bulunuyordu. Katma değerde tarımın payı sıralamasında da dünya dördüncülüğümüzü koruyoruz: Tarımın Türkiye GSYİH’si içindeki payı geçtiğimiz yıl dünya ortalamasının üzerinde ve yüzde 6,4 seviyesinde gerçekleşmişti. Diğer yandan, küresel ölçekte etkileri devam eden salgın sebebiyle tüm dünyada hızla daralan tüketim ve mal ticareti içinde payını korumayı, hatta arttırmayı başarabilen tek sektör de yine tarım sektörü oldu. Karavelioğlu, bu gerçeği, “2020 ihracatımız 22 Mayıs itibarıyla yüzde 15 düşerek 55 milyar dolarda kalırken, tarımın payı yüzde 2,3 artarak yüzde 16,5’e yükseldi. Bitkisel ürünlerdeki artış ise yüzde 8,2 oldu” sözleriyle ifade ediyor.
TARIM KRİTİK ÖNEMDE
Özetle tarım sektörü, küreselleşmenin etkisiyle milli politikaların radarından
uzaklaşmış bir alan olarak görülse de salgının tahribatından çok önce, ticaret ya da teknoloji savaşları gündeme gelir gelmez stratejik önemi hızla anlaşılan bir sektör oldu. Makine yatırımlarının en hızlı arttığı alan da yine tarım sektörü oldu. Kutlu Karavelioğlu, bu gerçekten hareketle, “Korumacı politikaların etkilerini sadece sanayide değil tarımda da göreceğimiz bellidir. Güçlü tarımın bir avantajı ise, aynı doğal kaynaklarda olduğu üzere her ülkenin kendine yetemiyor oluşu nedeniyle bölgesel anlaşmaların yerini alacak olan ikili anlaşmaların odağında yer alacak oluşudur” derken, önümüzdeki süreçte, hemen hemen tüm toprak ve iklim çeşitlerine sahip olan Türkiye’nin elinin güçlü olacağının altını çiziyor.
HEM SEKTÖR HEM DE POLİTİKA BELİRLEYİCİLER İÇİN REFERANS KAYNAK
Bu kapsamda, TARMAKBİR’in yoğun emekleriyle hazırlanan “Tarım ve Makine Sanayi Etkileşimi Raporu”, dünyada ve Türkiye’de tarım sektörünün hangi aşamalardan geçtiğini, teknolojinin ve mekanizasyonun tarımı nereden nereye getirdiğini çok anlaşılabilir şekilde ele alıyor. MAİB Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu’nun, sunuş metninde, “Merak ettiğimiz çok ayrıntıyı bir arada içeriyor; bazı zaaflar nasıl bertaraf edilebilir sorusunun cevaplarını bulmaya çalışıyor. Demografinin, göçler ve kentleşmenin, yani insan kaynağının yitmesi ile verimlilik artışının nasıl sentezlenebileceğini sadece makineleşme üzerinden değil, trend haline gelmiş birçok tarım cinsi üzerinden de irdeliyor. Akıllı tarım, organik tarım, dikey tarım, butik tarım ve sair branşlaşmanın teknoloji ve dijitalleşme ile nasıl yoğrulacağını ortaya koyuyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin önemli nedenlerinden biri olan tarımsal faaliyetlerin, enerji, demir-çelik sektörleri gibi mercek altına alınması gereği, makine imalatçılarına bu alanda da önemli sorumluluk yüklüyor. Bizler, Türkiye’nin Makinecileri, çiftçileri doğa ile en uzlaşmacı meslek grubu olarak görürüz. İş büyüdükçe ve tarım endüstriyelleştikçe bu tanımlamadan uzaklaşılabiliyor olsa da netice itibarıyla, doğadan alanların doğaya vermek zorunda oldukları şeyin saygı ve minnettarlığın fevkinde olması gerektiğini en iyi bilenlerdir çiftçiler. Tarım şekil değiştiriyor; kendi çiftçimizden başlayarak onların ihtiyaçlarını karşılayacak performans ve teknoloji sınıfında makineler, sistemler geliştirmek vazifesi bizimdir” sözleriyle tanıttığı “Tarım ve Makine Sanayi Etkileşimi Raporu”nun Türk makine sektörü için ufuk açıcı, politika belirleyiciler için referans kaynak olacağına inanıyoruz. Raporun önemli bulduğumuz ve Moment Expo için alıntıladığımız kısımlarına geçmeden önce altını çizmeliyiz ki, son derece kapsamlı bir içerik sunan raporu tüm yönleriyle Moment Expo’da inceleyebilmemiz ne yazık ki mümkün değil. Bu nedenle, raporun tam metnine, MAİB internet sayfasından ulaşabileceğiniz bilgisini de eklemeliyiz.
TARIM NEDEN ÖNEMLİ?
Tarım, beslenmeyi amaçlayan bir sektör olduğu için tüm dünya nüfusu için büyük önem taşıyor. Bu nedenle de tarım sektörü Türkiye’de ve dünyada desteklenmeye devam eden sektörlerin başında geliyor. Tabii olaya sadece tarımsal üretim açısından bakılmaması gerekli: Azalan su kaynakları ve tarım arazileri, artan nüfusun gıda ihtiyacı, zenginleşen orta sınıfın proteince zengin gıda ürünlerine olan talebi, iklimsel değişiklikler ve tarımın bir enerji kaynağı olarak da görülmesi verimlilik konusunu ön plana çıkartıyor. Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya’daki ekonomik gelişimin temel taşlarından biri tarımsal üretimin ve bu kapsamda verimin arttırılması olurken, tarımsal üretimin ve verimin arttırılması bütün ekonominin büyümesinin anahtarlarından biri olarak görülüyor. Çünkü bu artış, iş gücü ve arazi kaynaklarının imalat, lojistik ve barınma gibi diğer endüstrilere kaydırılmasını da sağlıyor.
TARIMDA VERİM NASIL ARTTIRILABİLİR?
Verim artışına yönelik yöntemlerin başında “Yüksek verimli ve daha dayanıklı ürün çeşitlerinin geliştirilmesi” ile iş gücü, zaman ve üretim maliyetlerinden tasarruf etmeye olanak sağlayan “mekanizasyon” uygulamaları geliyor. Bununla birlikte, bu işlemlerin; kullanım etkinliğini arttırarak en az kaynak ve girdi tüketimiyle, verimliliği arttırarak olabildiğince düşük maliyetlerle, doğaya en az müdahale ve en az çevre hasarıyla, olabildiğince kısa süreli ve az sayıdaki işlemlerle, iklim koşullarından olabildiğince bağımsız kalacak şekilde yapılması gerekiyor. Bu durumda, alışılagelmiş üretim teknikleri ve bunlara ait araçların terk edilerek, çağdaş üretim teknolojilerine geçilmesi ve bunlara uygun araçların kullanılması, çiftçiler başta olmak üzere talepleri giderek artan dünya nüfusunun tek çözümü olarak karşımıza çıkıyor. Ancak parçalı ve küçük arazilerle, modern tarımsal mekanizasyon araçlarının verimli bir şekilde kullanılması mümkün değil. Geleneksel tarımdan koruyucu toprak işleme ve sıfır toprak işlemeye geçişte giderek daha karmaşık bir yapıya bürünen mekanizasyon araçları, hassas tarıma geçişte “akıllı tarım makinelerini ve çeşitli mekatronik unsurları” da beraberinde getiriyor. Makinelerin daha kapasiteli ve deyim yerindeyse “akıllı” hale geldiği bir dönemde bu yatırımların gerçekleştirilebilmesi ve efektif kullanılabilmesi için karar vericilerin de kısa, orta ve uzun vadeli bir “Tarımsal mekanizasyon yönetim ve destekleme politikası” geliştirmesine ihtiyaç duyuluyor.
GIDA İHTİYACI MEKANİZASYON OLMADAN KARŞILANAMAZ
Tarımsal mekanizasyonun amacı, insan iş gücünün verimini arttırarak yapılan işin maliyetini düşürmek olarak tanımlanıyor. Bu, direkt olarak birim iş için sarf edilen zamanın azaltılması veya endirekt olarak birim alandan elde edilen verimin arttırılması ile gerçekleşirken, makineli tarım sayesinde insan gücünden çok daha kuvvetli olan motor gücünden istifade ediliyor. Örneğin beş sıralı pamuk toplama makinesinin 150 dekar tarlada 10 saatte topladığı pamuğu aynı sürede toplamak için 450 işçi gereklidir. Toprak işleme, ekim, dikim, gübreleme, ilaçlama, hasat, harman, nakliye gibi işlemler makine ile daha iyi yapılıyor. Örneğin bir taş toplama makinesi ile tarımsal amaçla kullanılamayan topraklar tarıma açılıyor. Makineler sayesinde ürünün hasadı iklimsel şartlardan etkilenmeden, zamanında ve hızlı bir şekilde yapılıyor. Suyun daha verimli kullanılması için en büyük iş yine bir tarımsal mekanizasyon ekipmanına, örneğin bir damla sulama veya bir yağmurlama sulama sistemine düşüyor. Tarih, traktörlerin, ekim makinelerinin ve hasat makinelerinin kullanılmaya başlanmasıyla, tarımsal üretimde kalite ve verimin nasıl yükseldiğini de bizlere gösteriyor. Daha ileri bir seviye olarak, ekim, gübre ve ilaç normu ile verilecek su miktarını ayarlama imkânı sunan tarımsal mekanizasyon araçlarıyla tohum, gübre, kimyasal madde ve su tüketimi azalırken, üretim verimi katlanarak artıyor. Biyolojik yeniliklerin uygulanması da tarımda üretim verimliliğini arttıran önemli etkenlerden bir diğeri olarak karşımıza çıkıyor. Hindistan’da, patates tarlalarında damla sulama yöntemi kullanılmasıyla ilgili bir proje sonucunda, üç yıl içerisinde üretim verimi ortalama yüzde 31 artarken, su tüketimi yüzde 50 azalmış ve patates çatlakları yüzde 10’dan yüzde 1’e inmişti (Agrievolution Alliance, 2014). 20’nci yüzyılın başlarında bir çiftçi, yaptığı tarımsal üretimle sadece 2,5 kişiyi besleyebilirken, 1960’lı yıllarda tarımı makinelerle yapmaya başlayan ülkelerde bu sayı 25’e yükseldi; 1980’li yılların başında özellikle biyoteknoloji alanında sağlanan gelişmelerle oran 1’e 76 oldu. Yine, otomatik dümenleme sisteminin tanıtıldığı tarımsal mekanizasyonu yaygınlaştıran ülkelerde 1990’lı yılların başında 100, genetik ve veri işlemenin hız kazandığı 2010 yılından itibaren bir çiftçi yaklaşık 155 kişiyi besleyebilecek bir şekilde üretim yapılmaya başlandı (Agrievolution Alliance, 2014). Diğer yandan 1970’te 3,7 milyar, 1990’da 5,3 milyar olan dünya nüfusunun 2020’de 7,7 milyar, 2050’de ise 9 milyarı aşarak 10 milyara yaklaşacağı öngörülüyor. Bu durumda 2020 yılında bir çiftçinin neredeyse 200 kişiyi beslemesi gerekecek. Bir çiftçinin beslediği kişi sayısı bu şekilde artarken bir yandan da çiftçi sayısı azalıyor ve ortalama çiftçi yaşı yükseliyor (Türkiye’de yaş ortalaması 31 iken, tarımdaki yaş ortalaması 53’tür). Bu ters orantı içinde öngörülen tek çıkar yol, biyolojik inovasyonla desteklenen son teknoloji tarımsal mekanizasyon araçlarının kullanımıdır.
MEKANİZASYONDA BİLGİNİN ÖNEMİ
Yapılacak işe uygun araç seçilmesi, mekanizasyonun doğru planlanmasında ve kullanımında önemli bir etkendir. Örneğin, Türkiye’de bazı bölgelerde santrifüjlü gübre serpme makineleriyle yapılan hububat ekiminde dekara ortalama 25 kilogram tohum atılıyor. Oysa ekim makinesi kullanılarak yaklaşık yüzde 30 tasarruf sağlanabilir. Bu konuda bir diğer önemli unsur, traktörün işletme büyüklüğüne uygun seçilmesidir. Traktörün uygun seçilmesi kadar, bağlandığı ekipmanın da traktöre uyumlu olması önemlidir. İşletmeye uygun traktör ve traktöre uygun makine seçimi, tarım makinelerinin toplam işletme masraflarının önemli bir kısmını oluşturan “yakıt sarfiyatı” için en önemli kıstastır. Yakıt tüketiminin azaltılması için diğer önemli bir faktör, tarımsal faaliyetlerin bilimsel veriler dikkate alınarak yapılmasıdır. Örneğin buğday tarımı için 20 cm’den daha derin toprak işlemenin gereksiz olduğunu rapor eden bilimsel sonuçlar, 20 cm yerine 25 cm derinliğindeki işlemenin, yakıt tüketimini yaklaşık yüzde 25 oranında arttıracağına vurgu yapıyor.
Diğer yandan toprak analizi yapılmayan bir işletmede doğru ve yeter miktarda gübre kullanmak ancak şansa kalmıştır. Toprağın ihtiyacı olmayan gübreyi fazladan vermek hem gübre israfına hem de verim düşüklüğüne yol açar. Gübrede besin elementi kullanım etkinliği (bitki tarafından kullanılan gübre/atılan gübre) yüzde 20 ila yüzde 40 seviyesindedir. Yani, atılan her bir ton gübrenin ancak 200 ila 400 kilogramı bitki tarafından kullanabilir, geri kalan kısmı zayi olur. Doğru ve yeterli gübreyi seçsek bile bu sefer karşımıza makine faktörü çıkıyor. Öncelikle, kaliteli makineyi edinmek, makinenin bakım ve ayarlarını zamanında yaptırmak, sonra da makine üreticisinin kullanma kılavuzu veya makine üzerinde belirttiği serpme normlarına uymak son derece önemlidir. Yeterince önemsenmeyen veya dikkatli yapılmayan makine ayarları ve bakımları nedeniyle hatırı sayılır bir para sokağa atılıyor ama daha da önemlisi toprak ve su kaynakları kirleniyor. Bunun yanı sıra birçok çiftçimizin tarım makinelerini hor kullandıkları, güneşten, yağmur ve kardan yeterince korunmadıkları da gözleniyor.
Sonuç olarak en yüksek verim için doğru mekanizasyon araçlarını, doğru ayar ve düzenli bakımla birlikte imalatçı tavsiyeleri ve bilimin öngörüleri ışığında kullanmak asgari şarttır.
MEKANİZASYONDA TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Her yeni makine, içinde yeni teknolojileri barındırmayabilir. Yani her yeni makine, son teknoloji ürünü olmayabilir. Tarımsal mekanizasyon araçlarının seçiminde mutlaka ürünlerin teknik özellikleri, performans raporları, test sonuçları ve kullanıcı yorumları incelenmeli ve bu konuda profesyonel destek alınmalı. İstatistikler, tarımda teknoloji kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, kayda değer verim artışının yaşandığını gösterirken, teknoloji kullanımında dünyanın yaşadığı son endüstriyel devrimin yani Endüstri 4.0 sürecinin, tarım teknolojilerine olan yansıması, tarımsal verimliliği çok daha üst bir seviyeye çıkartıyor. Bu süreçte, traktörler ve bağlı oldukları ekipmanlar, tüm üretim sürecinde birbirleriyle iletişim halinde olacak; operatörler tarlanın hangi bölgesine ne ölçüde ve ne tür gübreler atılması gerektiğini, nasıl bir ilaçlama yapılacağını, sulama zamanını, toprağın durumunu, tahmini hasat zamanını, detaylı ve gerçek zamanlı bir şekilde görebilecekler. Aslında birbirleriyle konuşan ve senkronize çalışan tarım makineleri çoktandır hayatımızda yer alıyor. Biçerdöverler, traktörler ve diğer tarımsal mekanizasyon araçlarının bir kısmı, artık akıllı birer makine olarak çalışıyor. Daha büyük, daha ağır, daha karmaşık ama daha akıllı tarım makineleri, çiftçinin üzerinden iş yükünü aldığı gibi çevreyi koruyor ve verimliliği de arttırıyor. Uydulardan bilgi alan tarımsal mekanizasyon araçları, santimetre doğruluğunda tarlayı işleyebiliyor; sensörlerin gözlemlemesiyle zirai ilaçlar, sadece gerekli yerlere ve gereken miktarlarda atılabiliyor. Yine, otomatik dümenleme sistemleriyle hava şartlarından etkilenmeden, gece bile hiç aralık bırakmadan ya da üst üste bindirmeden toprak ve/veya gübre tasarrufu mümkün olabiliyor; bilgisayar tarafından yönlendirilen araçlar sürücüsüz bir şekilde çalışabiliyor.
MEKANİZASYONDA YÖNETİM FAKTÖRÜ
Başarı için üçüncü anahtar yönetim faktörüdür ve mevcut olan bu teknolojileri birleştirerek entegre bir sistem oluşturur. Tarım üreticilerinin, bilginin nasıl yorumlanacağını, teknolojinin nasıl kullanılacağını ve bilinçli kararların nasıl alacağını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde modern mekanizasyon araçlarıyla yapılan tarımda birim alandan alınan verim son derece yüksektir. Örneğin Türkiye’den sonra başlamalarına rağmen Gürcistan ve Azerbaycan’da fındık verimi çok daha yüksektir. FAO verilerine göre; 2013-2017 yılları arasındaki dekara ortalama fındık verimi ABD’de 254 kilogram, Gürcistan’da 178 kilogram, Azerbaycan’da 118 kilogram, İtalya’da 146 kilogram ve İspanya’da 90 kilogramdır. Türkiye’nin ortalama dekara fındık verimi ise sadece 77 kilogramdır. Sonuçta, tarımın modern usullerle yapılması, bu amaçla son teknoloji tarım ekipmanları kullanılması, verim için son derece önemlidir. İklim, işletme büyüklükleri gibi diğer faktörlerin de olumlu olması halinde birim alandan alınan verim arttıkça çiftçimizin gelir seviyesi yükselecek, gelir seviyesi yükseldikçe daha modern tarım ekipmanları ile çalışma imkânına kavuşacaktır. Bu bağlamda öncelikle verim konusunun öneminin çiftçi bazında işlenmesi gereklidir. Çiftçinin yaptığı işte yeterli eğitim almaması, geleneksel veya eskimiş metotları kullanması verime direkt etki ederken, kullandığı girdileri aşırı tüketmesine, çevreye ekolojik yönden zarar vermesine de neden oluyor. Yani verimin arttırılması öncelikle eğitimden geçiyor. Ne yapacağını bilen bir çiftçi için bir sonraki adım modern mekanizasyon araçlarına sahip olmaktır. Bu noktada devlet destekleri büyük önem arz ederken, çiftçiler modern mekanizasyon araçlarıyla modern tarım usullerini bir arada uygulasa bile bu noktada işletme büyüklüğü belirleyici olarak karşılarına çıkıyor. 50 hektardan büyük işletme sayıları bakımından Türkiye ile AB üye ülkeleri ortalaması arasında yaklaşık 40 kat fark olduğunu da ek bir bilgi olarak söyleyebiliriz.
MEKANİZASYONDA TÜRKİYE’NİN DURUMU
Tarihsel verilere göre ilk pulluğunu 1861’de Bursa’da, ilk traktörünü 1955’te Ankara’da üretmeye başlayan Türkiye’de, sektörün ihtiyaç duyduğu tarımsal mekanizasyon araçlarının tamamına yakını imal edilebiliyor. Sektörde ulaşılan konum dış ticaret verileri üzerinden değerlendirildiğinde, daha ölçülebilir sonuçlara ulaşılabiliyor. Buna göre, 2000’lerin başında 20 ila 30 milyon dolar seviyesinde ekipman, 30 ila 40 milyon dolar seviyesinde traktör ihracatı yapan ve dış ticaret açığı veren Türk tarım makineleri sektörü, bugün 1 milyar dolar seviyesini aşan ihracatıyla dış ticaret dengesini kurmaya hatta fazlasını vermeye başlamış durumda. Bu değişim, ihracat sıralamasından da izlenebilir: 2001’de 31’inci sırada olan ve toplam ihracattan binde 3 pay alan Türkiye, 2019 yılını 16’ncı sırada tamamladı ve toplamdan aldığı payı binde 15’e yükseltti. Bununla birlikte, sektörün daha fazla gelişim göstermesi, öncelikle iç pazarın (yerel tarımsal işletmelerin) bu gelişime uygun makine talebinde bulunmasına bağlı. Türkiye’deki tarımsal yapı, tarımda gelişmiş ülkelere göre olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz farklılıklar gösterirken, tarım arazilerinin genellikle küçük parsellerden oluşması, ayrıca bu parsellerin bir arada olmayıp dağınık bir şekilde bulunması, yüksek katma değer sağlayan kendi yürür veya yüksek kapasiteli tarım makinelerinin üretilmesine de engel oluyor. Sektörün sadece ihracata özel ürün üretmesi de -bazı istisnalar hariç- mümkün görülemiyor. Bunun temel nedenleri arasında küresel pazarlarda marka bilinirliğinin olmamasının yanı sıra beta versiyon ürünler için sahayla (yabancı çiftçilerle) sürekli iletişim içinde olunması gereğidir. Marka bilinirliğinin olmaması, fason üretimin de son derece gelişmiş olmasına sebep olurken, ekipman imal eden bazı firmalar, imal ettikleri makineleri yurt dışından siparişi veren firmanın etiketiyle bu kuruluşlara gönderiyor ve alıcılar bu makineleri kendi markalarıyla çeşitli ülkelerine satıyor. Bu yöntemle gerçekleşen ihracat, rekabetçi kalite ve teknolojiye sahip olunmasına rağmen imalatı yapanın markasının tanınmasını da engelliyor.
SEKTÖRÜN KÜRESEL GÖRÜNÜMÜ VE BEKLENTİLER
2013 yılında tüm zamanların en büyük iş hacmine ulaşan küresel tarım makineleri sektörü 2017’de 117,52 milyar dolar büyüklüğe erişmişti. 2017-2020 döneminde küresel satışlar, küreselleşme karşı hareketler, iklim değişiklinin etkileri, ülkelerde gözlemlenen korumacı hareketler gibi bir dizi olumsuz gelişmeye rağmen özellikle ABD kaynaklı büyüme beklentilerinin yükselmesi, bu ülkede artan iç talep ve düşen işsizliğin de etkisiyle yıllık ortalama yüzde 2 büyüme göstermesi beklenirken, küresel tarım makineleri pazarının da 2020’de 124,72 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor. Türkiye, Avrupa’da üretim büyüklüğü ve iç pazar hacmi açısından Almanya, İtalya ve Fransa’nın ardından dördüncü sırada bulunurken, Türk tarım makineleri sektörü, halen 3,5 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip bulunuyor. Tarım makineleri endüstrisinin 2018 yılı itibarıyla (dar kapsamlı) küresel ticaret hacmi ise Birleşmiş Milletler İstatistik Bölümü verilerine göre 127,4 milyar dolar olarak ölçülüyor. Bu tutarın 63,9 milyar dolarlık kısmı ihracat, 63,5 milyar dolarlık kısmı ise ithalattan oluşuyor. Küresel ihracatta ilk sırada yüzde 29,1 ile traktörler yer alırken, bunu yüzde 19 ile yeşil saha (peyzaj) ekipmanları takip ediyor. Diğer yandan, küresel ekonomide gözlenen çalkantılar, İngiltere’nin AB’den ayrılması, Çin ile ABD arasında yaşanan ticaret savaşları, artan korumacılık ve bölgesel düzeyde gözlenen silahlı çatışmalar ve artan silahlı çatışma riskleri, küresel salgın hastalıklar ülkeleri tarımsal üretim konusunda stratejik bir yaklaşım sergilemeye doğru yönlendiriyor. Orta-uzun vadede gerek tarım gerekse tarım makineleri ticaretinin bu gelişmelerden kaynaklanabilecek olumsuzluklar ile karşılaşma riski artarken, teknolojide de özellikle kontrol ve iletişim teknolojilerinde gözlenen olağanüstü hızlı gelişme tüm sanayilerde otomasyon ve verimlilik artışı sağlayacak yeni makine, ekipman ve donanım gereksinimini doğuruyor. Tarım makineleri sektöründe de gerek kullanıcı ergonomisi, gerekse verimliliğe yönelik otomasyon ve izlenebilirlik ile karar destek sistemlerine yönelik yapay zekâ uygulamalarının mevcut sistemlere entegrasyonu gereksinimi artıyor.